“UMUT İNSANIN ŞAHDAMARI KADAR ÖNEMLİDİR”

Edebiyatımıza unutulmaz eserler bırakan Muzaffer İzgü “Çocuk okuru olmayan bir toplumun yetişkin okuru da olmaz” demişti.  8-14 Kasım tarihleri Dünya Çocuk Kitapları Haftası olarak kutlanıyor. Teknolojinin çocukların yaşamına hızla girdiği bir dünyada çocuklara kitap nasıl sevdirilir? Çocuk okur sayısı nasıl artırılır? Bu hafta Ayraç’a çocuk edebiyatının bir başka usta kalemi, Fadiş’in yazarı Gülten Dayıoğlu’nu konuk ediyoruz. Dayıoğlu ile bilim kurgunun sınırlarını zorlayan son kitabı ‘Yanardağın Yankısı’nı’ konuştuk. Dayıoğlu“Umut insanoğlu için pıt pıt atan şahdamarı kadar önemlidir. Aş, ekmek, su, hava da diyebiliriz umuda. Pek çok zor geçen çocukluk yıllarımdan beri, umutsuz yaşanamayacağına tüm varlığımla inanıyorum” diyor.

Dünyayı kasıp kavuran bir salgınla baş etmek zorunda kaldık. Uzun süre evden çıkmadık. Siz bu süreci nasıl geçirdiniz?

Evde kapalı kaldığımız süreler Yanardağın Yankısı adlı eserimi yazmaktaydım. Başka işler için çalışmamın bölünmemesi bana çok yaradı.

Doksanın üzerinde kitabınız var. Bu kadar üretken bir yazar olmayı neye borçlusunuz?

Öğrenim yaşamımda çok disiplinli yaşam sürdüm. Ailemin orta halli olması nedeniyle pek çok konuda, evde de disiplin vardı. Başka bir değişle bol bulamaç yaşamıyorduk. Ekleyip kırma bilincini çok küçük yaşta edinmeye başlamıştım. Hukuk okurken de hep tetikte ve çok düzenli olmam gerekiyordu. Öğretmenlik mesleği de planlı yaşama halimi taçlandırdı. Dokuz tarakta bez dokumayı, zamanı son damlasına kadar “idareli kullanmayı” hayatın zorunlu kıldığı süreçlerde öğrendim. Hızlı yürümezsem, yüreyenler tarafından ezileceğimin bilinci de beni düzenli çalışmak için tetikledi durdu. Tüm bu gelişmelere bir de yazarlık dürtüsü eklenince yazmayı ve yazabilmek için de okumayı yaşam biçimi edinerek, onca eseri ortaya çıkardım.

“ZAMANA AYAK UYDURMASAYDIM BİTMİŞTİM”

İlk romanınız Fadiş’ten bu yana tam elli yıl geçmiş. Bu geçen elli yılda dünyada ve Türkiye’de hemen her alanda pek çok değişim yaşandı. Sizin romanlarınız bu değişimden nasıl etkilendi?

Kendimi yazarlığa adamıştım. Yazmazsam adeta soluk almakta zorlanır hale düşüyordum. Yaşam sevincim de sönüyordu. Ben de düzenli ve sürekli olarak yazdım. Ancak, kendimi yani kalemimi yenilemezsem, yeni kuşak okurları yitireceğimi anlamakta gecikmedim.  Bu nedenle dünyada, edebiyat alanında, eğitimde, pedagojide, çocuk ve gençlerle ailelerde, teknolojide vb. gözlemlediğim gelişmeleri yazarlık içgüdüsüyle içselleştiriyordum. Kısacası yenilikleri adım adım izlemeye koşulladım kendimi. Zamana ayak uyduramasaydım bitmiştim. Bu yaşımda Yanardağın Yankısı gibi günümüzdeki dünya, doğa ve insanlık gerçeklerini, bilimkurgu, fantastik kurgu yöntemlerini de kullanarak, bir gençlik romanı yazabildiğim için tüm varlığımla Allah’a şükrediyorum. 

“TEKNOLOJİNİN ESİRİ OLDUK”

Üç kuşağın yazarı olarak anılıyorsunuz. Kuşaklar arası değişimle ilgili gözlemlerinizi öğrenmek isterim.

Teknolojideki olağanüstü gelişmelere bizler ulusça, tabandan değil, tepeden daldık. Pedagojik, psikolojik, sosyal ve eğitim yönünden hiç hazır değildik böylesine teknoloji bombardımanına. Artıları ve eksileriyle çoğunluk olarak, tutsak olduk bu güce. Sonuçlar ortada.

Kitaplarınızı yazarken nelerden besleniyorsunuz?

Çocukluğumdan beri zihnen, ruhen ve bedenen dünyaya, doğaya, başta insan olmak üzere tüm canlılara karşı çok duyarlıyım. Bu hallerim beni seslere, kokulara, hatta tatlara karşı da aşırı ilgili kılıyor.  Oldukça yorucu özellikler bunlar. Ama yazarlığıma katkısı çok. Ama yeterli olmuyor elbette. Bu açığı düzenli okuyarak, düş kurarak, dinleyerek, deneyerek, bazen de tadarak hatta dokunarak edindiğim, bin bir türden bilgiyle beslenerek kapatıyorum. Özetlersek, kitaplarımı yazarken beş duyum tetikte oluyor.

‘YANARDAĞIN YANKISI’ KİTABI TOPLU BİR ZİHİNSEL KALKINMAYA ÇAĞRI

Bilim kurguya yakın, fantastik hikâyeleriniz de var. Son kitabınız ‘Yanardağın Yankısı’ da öyle bir kitap. Bu kitabı yazarken neyi ön plana çıkarmak istediniz?

Yanardağın Yankısı adlı gençlik romanımı yazarken, okurlarıma, yer küremize, gökkubbemize     doğaya, dağa taşa, açıkçası tüm yaratılmışlara karşı hep birlikte bilinçlenelim mi demeye çabalıyorum. Onların değerlerini ve varlığımıza katkılarını algılayıp anlayabilmek için bilimi teknolojiyi, düşleri, düşünceleri vb. araç edinerek, insanlık adına topyekün zihinsel kalkınmaya var mısınız diyorum.

“ÇOK BOYUTLU KİTAPLARI YAZARKEN

DEMOKLES’İN KILICI TEPEMDE ASILI DURUR”

Dero farklı bir çocuk. Kendi özünde de olan magma kaymağı dostları olan, kafasının büyüklüğü ve ilginç fikirleri nedeniyle kalabalıklardan uzakta büyüyen hatta kendisine bir mağarada yer edinen bir çocuk. Hayatına pek çok kişi giriyor. Sıra dışı, fantastik karakterleri de görüyoruz. Bilim kurgu alanında yazmak hayal dünyanızın sınırlarını zorluyor mu? Hikâyeyi başka bir boyuta taşıyıp daha sonra vazgeçtiğiniz oluyor mu?

Bilim kurgu ve fantastik kurgu yöntemleriyle yazarken, bir yandan düş dünyamın sınırlarını zorluyorum. Bir yandan da uçuk kaçık hayallerle okurlarımın zihinlerine, belleklerine çöp niteliğinde satırlar aktarmamak için çok dikkatli davranıyorum. Kısacası düş kurarken, dizginler hep bende oluyor. Çünkü çocuk ve genç okurlarımın zihinlerine, belleklerine aşırı derecede saygı duyuyorum. Aynı zamanda okurlarıma karşı yazar olarak sorumluluk duyuyorum. O nedenle düşler, döküm saçım temelsiz (uyduruk), hiç değil. Düşlerdeki her şey, akla yatkın, derli toplu akıyor onlara. Başka bir deyişle inanılması güç gibi görülen düşler bile, kesinlikle bir yerinden gerçeğe dokunuyor. Boyut değiştirerek yazmak için beş duyum tetikte oluyor. Gerçekten hata yapma korkusu, Demokles’in kılıcı gibi tepemde sallanıp duruyor bu çok boyutlu romanları yazarken.

“DAKTİLOMUN ADINI TORUNUMA VERDİK”

Teknoloji çok hızlı gelişiyor. Bazen yetişmek de kolay olmuyor. Işın Çağı İnsanları, Dünya Çocukların Olsa, Parbat Dağı’nın Esrarı ve son kitabınızda da bilim kurguya, teknolojiye yer veriyorsunuz. Siz kendi yaşamınızda bu hızlı değişime ayak uydurabiliyor musunuz?

Benim gsm ve bilgisayarlarla, hatta yazıcı araçlarla yaşadığım serüvenleri not etseydim özgün bir komedi kitabı olurdu. İlk on yıl kitaplarımı elle yazdım. Sonra daktilo kullanmaya başladım rahmetli eşimin dayatmasıyla. İyi ki dayatmış. Daktilo kursuna gittim sekiz ay. Ödül olarak, elektrikli daktilo alındı bana. Öylesine sevindim ki! Makineye Ece adını koydum. Çünkü bu adı çok sevdim. Ece ile Yüce adlı yirmi kitaplık resimli dizi hazırladım. Sonra Ölümsüz Ece adlı çocuk romanımı yazdım. Daha sonra ne oldu biliyor musunuz? Torunum, ilk göz ağrım dünyaya geldi. Ana babası, annemiz Ece adını iyice içselleştirdi. Kızımıza Ece adını verelim demişler.  

“EŞİM GİDİNCE HUYSUZ BİLGİSAYARIMLA BAŞ BAŞA KALDIM”

1989 yılında bana bilgisayar alındı. Ekranı dosya kağıdı boyutundaydı. Hemen bilgisayar kursuna gitmeye kalkıştım. Bu kez eşim uygun bulmadı. Kendisi işyerinde sekreterden ve oğullarımızdan öğreniyordu. Bana da yardımcı olacağını söyledi. Oldu da…Ama bilgisayarlar öylesine gelişip karmaşıklaştı ki! Gerginlik hele hele, kavgadan ömür boyu uzak duran biri olduğum halde, bilgisayarımla çebelleşmeye başladım. Dara düşünce büromuzu arar, eşime “Bilgisayar bugün yine bana etmediğini bırakmadı diyerek sorunları sıralardım. Birkaç kez yazmakta olduğum roman silindi yok oldu. Ailem böyle durumlarda hemen şu soruyu sorardı: Hanım, anneciğim, babaanneciğim, bilgisayarın neresine bastın da romanı kaybettin? Hep suçlu ben oluyordum. Gönderdiğimi sandığım, birileri tarafından beklenmekte olan önemli mailler gitmedi.  Doğrusu seyrek de olsa yazdıklarımı kaydetmeyi unuttuğum da oluyordu. Daha neler neler!..  Eşim de gidince huysuz bilgisayarımla baş başa kaldım şimdilerde.

“ÇOCUKLARIN HAYAL KURMA BECERİLERİ GÜDÜK KALABİLİR”

Çocuklar fazlasıyla ekran karşısında. Kitap okumak daha durağan olunması gereken bir eylem. Çocuk edebiyatına yön veren bir yazar olarak bu çağda büyüyen çocuklarla ilgili gözlemleriniz neler?

Bu konuda kaygılarım var. Telefon, tablet, bilgisayarın etkisiyle aile bütünlüğümüz, karşılıklı görüş alışverişi yapılan sohbetler, büyüklerin öğütleri ya da övgüler yergiler, yaşam içinden örneklemeler yok artık. Sofrada oluşun aile olma özelliğinin bozulmasına çok üzülüyorum. Giderek çocukların teknolojik araçlara uyum sağlarken, beden yapılarının hatta zihinsel ve düşsel yapılarının, eğilip bükülerek, özgünlüğünü yitirmesinden de korkuyorum.  Hele hele bilinen araçlarla yüklenen bilgilerin, çocuğun düşünme ve düş kurma, yaratma yetilerinin güdük kalma, özgünlüğünü yitirme gibi kuşkular, beni nasıl tedirgin ediyor bilseniz! Yeni kuşakların, başkalarının düş ve düşünceleriyle hayata atılmalarını istemiyorum.  

“TEKNOLOJİ FIRTINASINA TUTULDUK, ÇOCUK OKUR SAYIMIZ YETERSİZ”

Muzaffer İzgü “Çocuk okuru olmayan bir toplumun yetişkin okuru da olmaz” diyor. Sayısız eser verdiniz. 15 yıl öğretmenlik de yaptınız. Çocuk okurlar oluştu mu? Yoksa teknoloji çocuk okuyucuların oluşmasının önünde engel mi?

Meslektaşım Muzaffer İzgü’yü saygı ve rahmetle anıyorum. 2021 yılına kadar bizler ve yeni kuşak yazarlar belli bir sayıda okur kazanmayı başardık. Yetersiz ama… Bana sorulan bu soru 2031 ve de 2041’de sorulduğunda, yazar ve düşünürlerin verecekleri yanıtları öylesine merak ediyorum ki!..

Bu görüşümün temelinde, başta da belirttiğim gibi, teknoloji, toplumumuza tabandan değil, tepeden girdi. Üstelik gerçek ölçülere vurulduğunda, ülkemizde hala okuma yazma bilmeyenlerin sayısı görmezlikten gelinecek düzeyde değilken, topyekün teknoloji fırtınasına tutulduk. Kısacası çocuk ve gençlerde okuma sevgisi, okuma alışkanlığı, okuma bilinci oluşturulmadan, yaşamımıza destursuz giren teknoloji, okuma eyleminin yeşerip boy atmasını elbette engellemektedir.

Sesli kitapların olduğu platformlar var. Siz bu platformlardan kitap seslendirmelerini dinliyor musunuz?

Sesli kitap ortamlarına hiç girmedim. Ama bu alanda bir atılım yapmayı düşünüyorum.

“REŞAT NURİ GÜNTEKİN SAYESİNDE

KÜTÜPHANENİN ANAHTARINI ALDIM”

Reşat Nuri Güntekin sizin sınıfınıza müfettiş olarak giriyor. Öğretmeniniz sizi müfettişle tanıştırıp, kitap okuduğunuzu söyleyince kendisi sizin kütüphanede görevlendirilmenizi istiyor. Kütüphanede olmanın yaşamınıza katkıları ne oldu?

İlkokul öğretmenim Kütahya’dayken, doğuştan gelen yeteneğim nedeniyle gelecekte yazar olabileceğimi söyleyip beni ilk iş olarak Vahit Paşa kütüphanesine götürmüştü. Görevliye özelliklerimi anlatarak: “Bu çocuğa yardım etmeliyiz. Kendisine yaşına göre kitaplar verin. Yazarlığının temeli oluşsun” türünden ricalarda bulunmuştu. Sevgi, saygı ve rahmetle andığım Reşat Nuri Güntekin Beyefendi bana okul kütüphanesinin anahtarının verilmesini sağladığında, “Aç tavuğun rüyalarında kendisini hep arpa ambarına girmiş olarak görmesi gibi, ben de büyük bir açlıkla kitapların dünyasına daldım. Ortaokul sürecinde yaz – kış... Orada yaptığım okumalar, okuma açlığımı ve okuma alışkanlığımı tetikledi. Liseye başladığımda zaten, okuma oburluğunun kapılarını zorluyordum.

“UMUT ŞAHDAMARI KADAR ÖNEMLİDİR”

Yapılan araştırmalar gençlerin çok mutlu olmadığını gösteriyor. Ekonomik ve siyasi sebepler bunun sonucu olabilir. Elbette görüntü dünyasının da (sosyal medya, vb.) bunda bir payı var. Oysa sizin kitaplarınızda hayata küsmeyen, mutlu olmasını bilen çocuklar var. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ummak ile umudun farklı olduğunu lisedeyken öğrenmiş, Ummak adında bir kısa öykü yazmıştım. Öykü, Vatan gazetesi sanat sayfasında yayınlanmıştı. (1960’larda) umut ya da ümit, bana göre insanoğlu için, hiç durmadan pıt pıt atan şahdamarı kadar önemlidir. Aş, ekmek, su, hava da diyebiliriz umuda. Pek zor geçen çocukluk yıllarımdan beri, umutsuz yaşanamayacağına tüm varlığımla inanıyorum. Bu nedenle başta kendi yaşamımdan da motifler içeren ilk romanım Fadiş olmak üzere tüm eserlerimde umut, ümit, hep başköşede yer alır. Ben de umut içeren kitaplar okuya okuya, zor günleri aşıp, yaşama tutuna geldim.

Çocuk edebiyatındaki yeni yazarları takip ediyor musunuz?

Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı’nı, yaşarken ve yaşamdan ayrılınca da yeni yazarlarla bağımı sürdürmek için kurduk ailece. Bir yıl nitelikli çocuk romanına, ertesi yıl da nitelikli gençlik romanına on bin lira ödül veriliyor. Altın Kitaplar Yayınevi de bu ödüllü kitapları basıyor. www:gultendayioglu.com’dan yarışma koşulları öğrenilebilir. Bunun yanında bazı genç yazarlar eserlerini imzalayıp bana gönderiyorlar. Bu yolla da bağımız sürüyor.

“FADİŞ İLK GÖZAĞRIM”

Kitaplarınız arasında ayrı bir yere koyduğunuz eseriniz var mı?

Fadiş ilk çocuk romanım. İlk gözağrım. Sanırım geçmişten bu yana, pek çok okurumun da ilk gözağrısı. Çünkü Fadiş romanını çeyizleriyle yeni evlerine götürenler az değil. 1971-2021 arasında yüzüncü baskısını çoktan aştı. Roman kahramanı Fadiş de tam elli yaşında oldu.

Aslında tüm kitaplarım evlatlarım gibi. Onları da zihnimde belleğimde ruhumda hayallerimde oluşturup dünyaya getiriyorum.

ÇOK SATANLAR

1. Dune, Frank Herbert

2. Zamir, Hakan Günday

3. Okçu’nun Yolu, Paulo Coelho

4. Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli

5. Var mısın? Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler, Doğan Cüceloğlu

HAFTANIN KİTAPLARI

DÜŞÜŞTEN SONRA SELİM İLERİ

Burcu Aktaş

Everest Yayınları

Everest Yayınları’ndan çıkan kitap Burcu Aktaş’ın Selim İleri ile yaptığı söyleşiden oluşuyor. Selim İleri hastane ve hastane sonrası günlerini edebiyatla sorguluyor. Kitap sevilen bir yazarın iç dünyasına ayna tutuyor.

YOKSULLARIN SAVAŞI

Eric Vuillard

Can Yayınları

Yoksulların Savaşı kitabında Yazar Eric Vuillard okuyucuyu 16.yüzyıl Avrupa’sına götürüyor. Protestan Reformu Katolik Kilisesi’ne, güçlülere ve ayrımcılara karşı bir savaşa girişir. Kendilerine sadece cennette eşitlik vaat edilen köylüler ve yoksullar durumu sorgulamaya başlayınca çatışma baş gösterir. Tarihe damgasını vuracak bu mücadeleye Thomas Müntzer adında bir ilahiyatçı önderlik eder. Kitapta günümüze kadar uzanan eşitsizliğin mücadelesini okuyabilirsiniz.

SON ABORİJİNLER

En Eski Doğa ve Evren Anlayışı

Eser Çoşkun

Türkiye İş Bankası Yayınları

Eser Çoşkun’un Düşzamanı ve İnsanın Yaşayan Geçmişi kitaplarının gözden geçirilmiş versiyonu olan ‘Son Aborijinler’ okuyucuyla buluşuyor. Çoşkun’un on yılı aşan araştırma ve saha çalışmasının ürünü olan kitap, bir sosyal antropoloji çalışması. Eser Çoşkun, kolonizasyon ve uygarlaştırma döneminin Avustralya’nın yerli halkının yaşamı ve kültürü üzerindeki yok edici etkisini sahadan tanıkların sözleri ve anılarıyla aktarıyor.

MUSİKİ YAZILARI

Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz

Çeviri Yazı: Celal Volkan Kaya

Vakıfbank Kültür Yayınları

Vakıfbank Kültür Yayınları’ndan çıkan ‘Musiki Yazıları’ kitabında İstiklal Marşı’nın ilk bestecisi olarak bilinen udi, çellist, şef, notist ve bürokrat Ali Rifat Çağatay’ın kırk yılan yayılan yazı yaşamı aktarılıyor. Çağatay’ın torunu Alp Altıner’in de katkıda bulunduğu kitapta Ali Rifat Çağatay’ın gazete ve dergilerde çıkan müzik yazılarına da yer veriliyor.

CENNETTEKİ ŞEYTANLAR

Lalehan Bosnalı

Edebiyatist Roman

Lalehan Bosnalı ‘Ufkabakan Apartmanı’ kitabının ardından yeni kitabı ‘Cennetteki Şeytanlar’ ile okuyucuyla buluşuyor.  Cennetteki Şeytanlar, gerçek olmasından korktuğumuz bir kenti anlatıyor. Uluslararası sermayenin çıkar ilişkileri, otoritenin zorbalığı, insanların bencilliği ve umursamazlığıyla adaletsizlik giderilebilir mi? Bosnalı, okuyucuyu geleceğe dair düşünmeye davet ediyor.

KİTAP KURTLARI NE OKUSUN?

Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nda kitap kurtları için aşağıdaki kitapları seçtik.

SON ŞANS DURAĞI

Çiğdem Sezer

Günışığı Kitaplığı

Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan ‘Son Şans Durağı’ kitabında Çiğdem Sezer kayıplar ve yoksunluklarla büyüyen bir grup gencin hayata tutunma mücadelesini anlatıyor. Bu aynı zamanda bir dayanışma kitabı. Bir öğretmenin liseli gençlerin yaşamına spor ve sanatla nasıl dokunduğuna tanık oluyoruz.

ÖYLE DEĞİL, BÖYLE!

Aslı Tohumcu

Can Çocuk

Aslı Tohumcu ‘Öyle Değil, Böyle!’ kitabında klasik masalların hayal edemediği kadar mutlu bir dünya hayal ediyor. Yazar kitabını, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi UN Women’ın ‘Awake Not Sleeping’ (Uyandıran Masallar) girişimi kapsamında yayınlanmaya değer görülen ‘The Storyteller’ (Masalcı) adlı öyküsünden uyarladı. Aslı Tohumcu toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan yaklaşımıyla çocuklara eşit bir dünyayı anlatıyor. Kitabın illüstratörü Pelin Turgut.

İMDAT, ÖĞRETMENİM HAVALANDI

Sabine Ludwig

İletişim Yayınları

‘İmdat, Öğretmenim Küçüldü’ kitabının devam kitabı olan ‘İmdat, Öğretmenim Havalandı’ İletişim Yayınları etiketiyle kitap raflarında yerini aldı. Felix’in maceralı serüveni bu kez uçma sevdalısı biyoloji öğretmeniyle devam ediyor. Bir anda kaybolan sınav kağıtları, çukura düşüp bacağını kıran matematik öğretmeni ve duvara gizlice yazılan yazılar… Hadi Felix’le sırrı birlikte çözelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi