Umut lazım öfke değil

Ekmeği, suyu, gücü ya da gülüşü bitince değil, hatta nefesi azalınca bile değil, umudu bitince ölüyor insan. Geç kalsa da gelecek en nihayet aşı. Ama aşıdan bağımsız, çareden başka bir umut lazım.
Bugün pazartesi. Yeni yılın ilk iş günü. 2021’in ilk saatlerinden itibaren tek arzumuz umut. Aşının herkese ulaşması, etkili olması, virüsün etkisini yitirmesi elbet dileğimiz. Sonrası aynı, konuyu biliyorsunuz. Hak, hukuk, adalet ve hakkıyla yönetilen bir ekonomi, hakkaniyetle tahsis edilen kamu bütçesi. Çünkü insanın canı en çok hakkaniyet yoksa yanıyor. Yoksa resmi rakamların gerçeği yansıtmadığını bile bile, bugün açıklanan enflasyona göre verilecek zamma mı umutlanacak emekli.
İşçisini, işsizini, emeklisini, memurunu önce adil olduğuna inandıran, güven veren bir siyasetin eliyle lazım umut. Henüz kıvılcımını bile çakmamış o ışığı bekliyoruz bu kavganın içinde. Kaba, sert, aşağılayan, yargılayan, dışlayan bir dil yerine nezaket az da olsa yakar belki o umut ışığını.
Öcüleştirmeden, öcüleşmeden yapılsa şu mücadele; kardeşlik duygusunu öne çıkarsa azıcık ne olur sanki. Gördük, görüyoruz, “öteki beriki” diyerek gelmiyor bereket. Çaresiz kalabalıklar, bırakın kardeşliğin dayanışma duygusunu, farklı olanı yok sayan davranış biçimi ezberliyor her kanaldan, dört bir yandan.
Erkekliği filmlerde kadın tokatlayan jönlerden, delikanlılığı, adaleti mafya dizilerinden öğrenen toplum, siyaset eğitimini de zarafetten uzak kötü öğretmenlerden alıyor. Demokrasiyi, ötekinin haklarını, itiraz ve eleştiri kültürünü bu çağda, 21’inci yüzyılda, sığ siyasetçi davranışları arasından seçip ayırmaya çalışıyor.
“Adil siyasi rekabet, protesto ve ifade özgürlüğü, farklı düşüncelere yaşam hakkı inşa edeceğiz” diyen idare, diyanet işleriyle camilere, ooh tişörtüyle polis karakoluna, parti kontenjanından rektörlerle üniversitelere siyaset sokuyor; sadece kendi siyasetini. Mevcut politika kutuplaşmadan beslenirken sıradan hayatlar tahrip oluyor içten içe, alttan alta…
Muhalefeti suçluyorsunuz, öteki partiye çatıyorsunuz, küçüğüne sayıp sövüyorsunuz, ortancasını yok sayıyorsunuz. Bazen ağza alınmayacak sözler uçuyor havada. Kimsenin kampüsü, sarayı yok, rezidansı yok. Kavga ettiğiniz, birbiriyle küsüp konuşmayacağını sandığınız o farklı düşüncelerin insanları aynı evde, aynı serviste, aynı aile sağlık merkezinde, aynı postanede, aynı yemek kuyruğunda. Anadolu’nun küçük illerine ilçelerine gidip bakın; “hain” dediğiniz, “terör destekçisi” dediğiniz, “işbirlikçi” saydığınız partiler, “yerli-milli” saydığınız partilerinizle aynı binada su faturasını bölüşüyor. “Çıkarken ışığı sen kapatırsın” diyorlar birbirlerine. Kime yarar sert üslup? Hadi siz gerildiniz, ne yapsın istiyorsunuz peşinizdeki insanlar, kim binsin istiyorsunuz kayığınıza, niye binsin? Herkes aynı gemide. Ya alt komşusu HDP’li ya kayınbiraderi İYİ Partili. Patronu AKP’liyse kalfası CHP’li, çırağı TKP’li ya da Saadet Partili.
Kimsenin kimseye “kışt” diyecek ne hali var, ne takati. Borçlar birikmiş, faturalar kabarmış, nerede nasıl dayanışma içine gireceklerini, birbirlerine nasıl destek olacaklarını şaşırmışlar zaten; bir de sırtlarını mı dönsün istiyorsunuz birbirlerine. Ya iş yok ya para, herkesin boğazında bir yumruk, dokunsan ağlayacak şu ara. Sokak bildiğiniz gibi değil, siz kimi kime şikayet ediyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Erhan Karadağ Arşivi