Ya kanal ya İstanbul…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin İstanbul kongresinde “Kanal İstanbul’u da yapacağız, inadına yapacağız” dedi.
2011 yılında ortaya atılan ve o tarihten bu yana zaman zaman gündemi işgal eden Kanal İstanbul projesi böylece bir kez daha tartışma, daha doğrusu gerilim konusu olarak önümüze geldi.
Kanal projesini savunanların projenin faziletlerini anlatmak için sundukları en önemli tez, gemi, özellikle de tanker trafiğinin İstanbul Boğazı için bir güvenlik tehdidi oluşturduğu, kanalın İstanbul’un bu trafiği üstlenerek tehdidi ortadan kaldıracağıdır.
Bu tez inandırıcı değildir.
İnandırıcı değildir, çünkü Montrö Sözleşmesinin geçiş serbestliği tanıdığı İstanbul Boğazından geçmek isteyen gemilere “oradan geçmeyin, sizi şöyle alalım” diye kanala yönlendirmek hukuken mümkün değildir.
İnandırıcı değildir, çünkü kanalı tanıtan animasyon filmde Cumhurbaşkanının “Ne güzel” diye gösterdiği sıra sıra gökdelenler var. Bundan kanalın insanların güvenliğini sağlamak amacıyla açılan bir su yolu olarak düşünülmediği sonucu çıktığı gibi, bir süredir dillendirilen “dikey değil, yatay mimari” söyleminin samimiyeti de böylelikle sınanmış oluyor.
“Kanal geçişlerinden büyük para kazanacağız” lafları da duyuluyor çokça. Yılda 8 milyar dolar gelir beklendiği söylendiydi bir ara. Daha yakın bir tarihte Ulaştırma ve Altyapı Bakanı 1 milyar dolardan bahsetti.
Türk Boğazlarından 2019 yılında geçiş yapan 42 bin gemiden Montrö Sözleşmesine dayanılarak tahsil edilen fener, tahlisiye, sağlık, kılavuzluk, römorkör hizmeti ücretlerinin toplamı 143 milyon dolar. Yani gemi başına yaklaşık 3 bin 400 dolar. 1 milyar dolara ancak kanaldan geçişi Boğazdan geçişten yedi kat daha pahalı yaparsanız ulaşabilirsiniz. Ben kaptan veya gemi sahibi olsam o kanaldan hayatta geçmem. Üstelik Kanal İstanbul’un, Panama ve Süveyş kanalları gibi yol kısaltıcı bir özelliği de olmayacak.
Esasen Boğazlardaki gemi trafiği de 2007 yılından bu yana sürekli hafifliyor. İnşa edilen birçok boru hattı nedeniyle özellikle de tehlikeli madde taşıyan dev tankerlerin sayısı giderek azalıyor.
Kanalın Avrupa yakasının yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını tümüyle yok edeceğini söylüyor uzmanlar. Devletin DSİ’si de aynı görüşte.
Kimi yerbilimciler kanalın deprem riskini tetikleyebileceği uyarısında bulunuyor. Kanaldan çıkacak hafriyatla Marmara Denizi kıyısında inşa edileceği söylenen konteyner limanının depremi tetikleyeceği, tsunamiye dayanamayacağı görüşünü dillendirenler var.
Deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, ne yatay ne de dikey sarsıntılara dayanıklı olmayacak kanalın bizatihi kendisinin depremden ciddi hasar görmesi ihtimaline dikkat çekiyor.
Kanalın inşaatıyla, 23 milyon metrekare orman alanı, 45 kilometre uzunluğunda ve ortalama 150 metre genişliğinde 136 milyon metrekarelik çok verimli tarım alanı yok ediliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kanalın belediyeye ait bir kısım su ve doğal gaz dağıtım hatlarını devre dışı bırakacağını ve yerlerine yapılacak hatlar için belediyeye 35 milyar liralık bir ek maliyet çıkaracağını söylüyor.
Kanal, Trakya ile İstanbul Boğazı arasında, üzerinde 8 milyonluk bir nüfusun yaşayacağı bir ada yaratacak, adanın karayla bağlantısı 10 kadar köprüyle sağlanacak. Hiç olmamasını dilediğimiz büyük bir depremin bu köprüleri kullanılmaz duruma getirmesi halinde oradaki nüfusun güvenliğinin sağlanmasındaki zorluğa işaret ediyor uzmanlar.
Balıkçılığın da öleceği konusunda uyarıda bulunan bilim insanları var.
Dr. Kubilay Kaptan geçtiğimiz cuma günü Gazete Pencere’deki son derece aydınlatıcı yazısını şu şekilde bitirdi; “Kanalın maliyeti 75 milyar lira olarak belirtilmiştir. Bu büyük bütçeyi, başta “deprem hazırlıkları” olmak üzere çok daha öncelikli konulara aktarmayıp, Kanal İstanbul gibi bir projeye aktarmak, “inat” ile açıklanacak bir durum değildir.”
Yazısındaki bütün hususlara tümüyle katıldığım Kubilay Hoca’dan bu son noktada ayrılıyorum.
Aklın, bilimin ve doğanın “yapmayın” diye feryat ettiği, halkın üçte ikisinin istemediği bu proje olsa olsa “inadına” yapılır.
Cumhurbaşkanının söylediği doğrudur. Kanal yapılacaksa, inadına yapılacaktır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi