Yaban Hayatı

13 Ekim’de verilen bir haberde şu ifadeler vardı: Londra Zooloji Derneği (ZSL) tarafından hazırlanan 2022 Yaşayan Gezegen Endeksi’ne (LPI) göre; incelenen memeli, kuş, amfibi, sürüngen ve balık popülasyonları 1970’ten bu yana ortalama yüzde 69 oranında azaldı. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF), bu azalışın geçmiş yıllarda yapılan tahminlerden çok daha keskin olduğuna dikkat çekti. WWF’den Mark Wright, azalmanın boyutunun “yıkıcı” olduğunu ve kötüleşmeye devam ettiğini söyledi.

Kendi dokunabildiği ve menfaat ilişkisi içinde bulunduğu çevresinden ve beyninin algıladığı ölçülerden ötesini düşünmek pek çok insan için zordur. Yine de bu haberin ne demek olduğu açıklamaya çalışalım:
Doğayla canlı bir ilişki içerisinde yaşamak için doğduk. Bu amacımıza ihanet edince ilk travmanın temeli atıldı. Artık tabiatla beraber yaşamıyoruz. Ruhsal olarak yerinden edilmiş bir şekilde dünyada sürgündeyiz; evsiziz.

“Bilişsel Devrim”den bu yana, insanoğlu bir günlük ikilikle yaşıyor. Bir tarafta nehirlerin, hayvanların ve ağaçların nesnel gerçekliği öte yanda milletlerin ve şirketlerin hayali gerçekliği.

Zaman geçtikçe hayali gerçeklik daha da güçlendi; öyle ki bugün nehirlerin, aslanların ve ağaçların yaşamı hayali varlıklar olan milletler ve şirketlerin insafına kalmış durumdadır.

Bir alışveriş merkezinin reklamı şöyleydi: “Köpekbalıklarıyla, vatozlarla ve diğer egzotik yaratıklarla yüz yüze geleceksiniz.” Bu düzmece doğa parçası daha kapsamlı bir olgunun işaretidir. Bu doğanın giderek daha fazla metalaştırılmasıdır. Genellikle tıpkı-örneklerin ve taklitlerin üretimi yoluyla, doğayı bir reklam nesnesi ya da pazarlama stratejisi olarak gören ve kullanan ve giderek yaygınlaşan bir ticari eğilim var. Doğal ile ilgili deneyimlerimiz genellikle bir arabada oturmuş, dışarı bakarken gerçekleşiyor.

İnsanoğlunun varoluş macerası yaklaşık 200 bin yıl önce başladı. 10 bin yıl önce dünya üstünde sadece 1 milyon kişiydik. 1800’lü yıllara geldiğimizde yani yaklaşık 200 yıl önce 1 milyar kişi olmuştuk. 1980’de 4 milyar kişi olduk ve şu anda 7.976.664.217 kişiyiz. Biz artarken diğer canlılar hızla tükendi.

Javan Gergedanı: Hayatta kalanların sayısı 60 civarı iken, bu gergedanlar belki de dünyanın en nadir bulunan memelileridir. Kaçak avcılar boynuzuna değer verirken, müteahhitler de yaşam alanlarını yok ediyorlar.

Vaquita (Meksika Yunusu): Hayatta kalanlarının sayısı 200 ile 300 arasında olup doğal ortamları Kaliforniya Körfezi’dir. Dünyada nadir görülen memeli deniz hayvanlarından biri olan Meksika Yunusu’nun nesli sınırlı alanda bulunması ve balıkçı ağlarına çok kolay takılmaları nedeniyle tükeniyor.

Siyah Ayaklı Dağ Gelinciği: Hayatta olanların sayısı yaklaşık 1.000 tanedir. Doğal ortamı Kuzey Amerika olup kıtanın tek yerli gelinciklerini oluştururlar. Soyu tükenme sınırında olan memelilerden biridir. 1986 yılında yalnızca 18 tane dağ gelinciği kalmışken, şimdi soyu tekrar kazanılmaya çalışılmaktadır.

Borneo Pigme Fili: Hayatta olanların sayısı yaklaşık 1.500 tane olup Kuzey Borneo’da yaşamaktadırlar. Asya fillerinden yaklaşık 50cm daha kısa olan bu filler, aynı zamanda daha uysallar. Palmilye ekimi, bu fillerin otlaklarını azalttığından yaşama alanları daralmaktadır.

Cross Nehir Gorili: Şu an için hayatta olanların sayısı 30’dan azdır. Doğal yaşam ortamları Nijerya ve Kamerun’dur. 1980’lerde soyu tükendiği düşünülen goril şimdilik yok olmaya direniyor.

Sumatra Kaplanı: Şu an itibari ile dünyada kalanların sayısı 300’den daha azdır. Doğal yaşam ortamı Endonezya’daki Sumatra adasıdır. Hayatta olanların birçoğu koruma altında, yaklaşık 100 tanesi ise doğal ortamlarında yaşamlarını sürdürüyor.

Altın Başlı Langur: Sadece 70 Langur kalmış durumda. Doğal ortamı Vietnam’dır. 10 yıldır koruma altında olan bu Langurlar bir türlü çoğalamıyorlar.

Kutup Ayısı: Hayatta kalanların sayısının 25.000’den daha az olduğu düşünülüyor. Doğal ortamları kutuplar. İzinsiz avlanma, iklim değişikliği ve buzların erimesi nedeniyle kutup ayıları nesli tükenen hayvanlar listesine dâhil oldu.

Bu hayvan türleri tükenmek üzere olanların çok az bir kısmı. Kim ne kadar umursuyor, bilemiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi