Yaklaşan felaket

Gıda ihtiyacının artması şaşırtıcı değildir.
Şaşırtıcı olan gıda ihtiyacının nüfus artış hızından çok daha hızlı bir oranda artmasıdır.
Nüfusun artması sadece daha fazla tüketmemize neden olmamakta aynı zamanda tüketme biçimimizi de değiştirmektedir.
Yüz milyonlarca tüketici için “yemek” eylemi artık kurallar olmaksızın yapılan fiziksel etkinliğe dayalı bir eğlence haline dönüşmüştür.
Bu durum hem gıda üretimi hem arazi kullanımı üstündeki baskıyı arttırmaktadır.
Daha fazla et tüketimi daha fazla soya üretimi demektir.
Soya, en hızlı hayvansal protein sağlayan madde olduğu için hayvanların beslenmesinde ana yiyecek olarak kullanılır.
Soya üretimi için devamlı artan arazi ihtiyacını karşılamak da arazi kullanımı ve çölleşme üzerinde ek baskılara neden olmaktadır.
Dünyanın gıda üretiminin tamamı kararlı iklim koşullarına bağımlıdır.
Fakat şu anda, iklim için denecek son şey kararlı olmasıdır ve iklim zamanla daha kararsız bir halde gelecektir.
Sadece “daha fazla” gıda tüketmek bile iklim değişikliğini hızlandıracaktır.
Gıda üretimi, insanların kullanımından kaynaklı ortaya çıkan karbondioksit, metan ve nitröz oksit gazlarının yaklaşık yüzde 30’una denk gelmektedir.
Daha fazla gıda daha fazla sera gazının oluşmasına, bu da iklim değişikliğine ve anormal hava koşullarına ve bu da gıda üretiminin geleceğinin tehdit altında olmasına neden olmaktadır.
Gelmekte olan felaketin artık ayak seslerini duymak çok kolay;
2008 – Avusturalya’da kuraklık.
2010 – Rusya ve doğu Avrupa’da kuraklık.
2012 – Dünyanın en büyük tahıl üreticisi olan Amerika’da kuraklık.
Sadece bu örneklerin sonucunda tahıl ve mısır hasatının yüzde 20’si ile yüzde 40’ı arasında bir değer kaybedildi. Bu kayıplar temel gıda ürünlerinin fiyatlarının artmasına neden oldu ve bu da temel gıdaların özellikle fakirler için daha az kullanımına yol açtı.
Bir milyar insan günlük su ihtiyacını karşılayamıyor ve su tüketimimiz hızla artıyor.
Dünya üzerinde bulunan taze su miktarının yüzde 70’i tarım arazilerinin sulanması için kullanılmaktadır.
Bu su miktarının büyük kısmı yer altı sularıdır ve “akifer” denilen yer altı kaynaklarından gelmektedir.
Bu kaynaklar, tekrar oluşumları beklenmeden, daha fazla tüketilmektedir.
Su kullanımı başka nedenlerle de artıyor.
Bu nedenlerden çok bahsi geçmeyen birisi “gizli su”dur.
Gizli su, tükettiğimiz şeylerin üretiminde kullanılır.
Bu şeylerden bazıları; tavuk eti, pamuk, arabalar, çikolata ve cep telefonlarıdır.
Tek bir hamburgeri üretmek için yaklaşık 3.000 litre su kullanılır.
2012 yılında sadece İngiltere’de beş milyar hamburger tüketildi ve sadece hamburger üretimi için 15 trilyon litre su harcandı.
Tek bir tavuğun üretimi için yaklaşık 9.000 litre su kullanılır. Yine 2012 yılında sadece İngiltere’de bir milyar tavuk tüketilmiştir.
Bir kilogram çikolatanın üretimi için 27.000 litre su gereklidir. Bu da, bir kalem çikolata için kabaca 2.700 litre suyun kullanılması demektir.
Bir bardak kahvenin üretimi için 100 litre su gereklidir ve bu miktara, kahveye eklenecek olan suyun miktarı dahil değildir.
2014 yılında, İngiltere’de dokuz milyar plastik su şişesi satın alındı, içindeki su tüketilip ya da tüketilmeden çöpe atıldı. Bu da boş yere tüketilmiş 36 milyar litre su demektir. Sadece içine su koyacağımız su şişelerini üretmek için gereken su miktarı bile anormaldir.
Ülkemizde ise şu üç haber aynı günde medyada yer alabiliyor:
Uzmanlar uyardı: Musluğu 20 saniye boyunca açık tutmayın.
Susuzluk tehlikesi kapıda: Obruk Gölü’nde su seviyesi 28 metre azaldı.
TMMOB, Kanal İstanbul Projesi için hazırlanan yeni plan değişikliğine “yürütmenin durdurulması ve iptali” istemiyle dava açtı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi