Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

YARIM KALAN ŞEYLER

Yaşı, henüz beş.
Bütün hatırladığı, duvar piyanosunun evden çıkartılması sırasındaki kalabalık sesler ve pencere kepenklerinin tahta ile çakılması. Evi boşaltmışlar.

Kolektif hafızadan silinmiş bir felaket olarak duruyor, İspanyol gribi pandemisi. Ölüm rakamları neredeyse kesin olarak kayıta geçmiş en yüksek rakam olsa da bugün tarihle ilgili yazılmış külliyatı taradığınızda pandemiyle ilgili ortalama beş-altı satır yazı bulabilirsiniz. O da sadece şöyle bir değinir, geçer. İspanyol gribinden ölümler, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, 1918’in Kasım ve Aralık aylarında zirve yaptı. Evinde olan biteni anlamaya çalışan, piyanonun evden çıkartılması sırasında zihnine yerleşen seslerin, anlık görüntülerin sahibi Meg isimli küçük kız. O ana kadar, aile albümündeki fotoğraflarda hep mutlu ve güzel bir çocuk olarak yer almış.
Birinci Dünya Savaşı’nın son yılında Meg’in babası Edric Williams, Yeni Zelanda’da Wellington yakınlarında bir askeri üsse gönderilir. Annesi Christina o sırada Meg’in kardeşine hamile ve ailecek birlikte olabilsinler diye üsse yakın bir yere taşınır. Taşınmanın ilk haftasında baba Edric virüsle enfekte olur ve üssün hastanesine kaldırılır. Anne Christina hastanede eşinin ziyaretine gidemez, çünkü hamilesin gelme, derler. Devamındaki iki ayda Christina doğum için hastaneye yatar ve o da virüse yakalanır. O süreçte ikisi de öleceğini düşünmüyor… Neden ölsünler ki? İkisi de genç. Gribi atlatacaklarına inançları tam. Doğum gerçekleşir ancak bebek ağır gripli doğar. Doğumdan birkaç gün sonra baba Edric mücadele ettiği virüse yenik düşer, ölür.

Aile büyükleri hasta yatağında yatan Christina için en iyisinin kocasının ölüm haberini şimdi vermemek olduğuna karar verir. Nasıl bir süreç… Ancak, boşboğaz akraba varlığı evrensel bir durum. O akraba yüzünden Christina kocasını kaybettiğini ve muhtemelen bebeğini de kaybettiğini anlar. Devamındaki bir hafta içinde Christina kötüleşir ve ölür… Aile ani ölümlerin acısıyla başa çıkmaya çalışırken beş yaşındaki Meg’e kimin bakacağına da karar vermeye çalışır. Acaba Meg’e ne dediler? Doğruyu söylediler mi? Yas tutmasına izin verildi mi? Bilmiyorum. Bu arada bir mucize gerçekleşir. Doktorların yaşaması için umut vermediği minik bebek İspanyol gribini yener ve hayatta kalır. Annesinin hatırası için adını Christina koyarlar. Meg ve Christina teyzesi tarafından sahiplenilir ve büyütülür.

Annesi ve babasıyla ilgili hiçbir anısı olmayan bebek Christina, iyi bir hayatın ve sevgi dolu, uzun bir evliliğin mutluluğunu yaşamak üzere büyür. Meg ise, ona en iyi şekilde bakılmasına, her imkânın verilmesine rağmen tam olarak kendini bulamaz, mutlu olmaz. Meg, savunmasız bir yaşta ebeveynlerin kaybı yüzünden mi sağlıklı ilişkiler kuramaz ve hayatı boyunca kronik depresyonla mücadele eder? Bir dönem alkolizmle de savaşmış. Torunu öyle söylüyor.
Burada anlattıklarım milyonda bir, değil. İspanyol gribi pandemisinde ölen elli ila yüz milyon içinden sadece bir tanesi. Şu anda içinde yaşadığımız pandemide de milyonlarca yarım kalan hayat, kırılan umut var… Annesiz kalmış herkesin günü olsun bugün. Annesi hayatta olanlarsa onun güzelim bağrına başını koysun, öylece dursun. Tam orada. Öylece.
Meg’in evindeki piyanoya gelince, torununa geçmiş ve evin en güzel yerinde duruyor. Arada çalıyormuş… Yarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi