YAŞAMAK: MİLLİ KİMLİK YARATMA/MİLLETLEŞME PROJESİ

Son Güncellenme Tarihi: Ağustos 25, 2020 / 12:31

Geçen hafta, “Zamanın kavşak noktasındayız…20. Yüzyılın soğuk savaş şartlarında belirlenen konumumuzu bu yüzyılda devam ettirmenin bize bir faydası olmayacaktır” yeni yüzyılda “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni merkeze alarak mevcut kazanımlarımızdan ve bağlantılarımızdan vazgeçmeden kendimize yeni bir dünya kurmalıyız” bunun için öncelikle “evin içine çeki düzen vermeliyiz” demiştik.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında kendi coğrafyamızda bağımsız, son kararı kendisi verebilen güçlü bir devlet ve mutlu bir toplum olabilmenin ön şartı olarak birlikte yaşamayı ve bir milli kimlik ortak paydasında BİR olmayı zorunlu görmüştük.
Bazı şeylerin değeri varlıkları ile değil kaybedilmeleri halinde anlaşılır.
“Rızaya Dayalı Birlikte Yaşamak” kültürü/bilinci, huzurun, toplumsal barışın, mutluluğun, güçlü olmanın hatta devletlerin varlığını devam ettirebilmenin “olmazsa olmaz” bir önşartı olarak stratejik değerde bir faktördür. Varlığı huzur ve güç yokluğu ölümdür.
Günümüz dünyasında artık savaşlar silahtan daha çok milletlerin/toplumların üzerinden yapılmaktadır. Toplumsal farklılıkların ve özel aidiyetlerin köpürtülerek milletlerin birliklerini kaybetmeleri ve kimlik bunalımı yaşamaları, iç çatışmaları ve yıkımları getirmektedir.
Devleti, kahraman liderlerin kararı, gayreti ve dirayeti kurar. Bu gerçek, Türk Milleti’nin kurduğu devletlerin tamamında geçerlidir. Her devletin başlangıcında mutlaka bir kurucu kahraman vardır. Devletlerin yıkılışına ise birçok sorun sebep olabilir ancak yıkılışı önlemek veya geciktirmek konusunda çaresizlik hali yani son darbe, milletin birliğini, birlikte yaşamak arzusunu kaybetmesi halidir. Bir devlet ve toplum için kıyamet alameti, birliğini kaybetmek/birlikte yaşamak ümidini yitirmek halidir.
Milli kimliğe dönüşmüş birlik şuuru kaybedildiğinde toplum ve devlet savunmasız kalır. Bundan dolayı emperyalist devletler kontrol altına almayı veya yıkmayı hedefledikleri devletlerin öncelikle toplumlarının kimliğini tartışmaya açarlar, özgürlükler ve insan hakları gerekçesiyle farklılıkları öne çıkartarak milli kimlik dışında bir takım aidiyetleri teşvik eder ve bu yöndeki talepleri desteklerler. Karşı tedbirler zamanında ve yeterince alınamadığı takdirde zaman içinde soğuma, kopma, ayrışma, kamplaşma ve çatışma yaşanmakta; mukadder akıbet yıkımdır. Evde birlik yoksa dirlik olmaz huzur olmaz. Ayağı sıkan ayakkabı ile koşamazsın.
Küresel güçler, “Yeni Sömürgecilik” denilen bu metotla başta Afrika olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde insanlığa, utanç verici derin acılar yaşattılar/yaşatıyorlar.
Küreselleşen dünyada mesafelerin kısaldığı, sınırların, engellerin kalktığı, değişim, etkileşme ve bütünleşmenin yoğunlaştığı bir süreçte farklılıklar üzerinden çatışmaların yaşanması asla doğal değil emperyalist/sömürgeci bir komplodur.
Cumhuriyet tarihimizin büyük kısmında yaşadığımız etnik bölücü hareketlerin temelinde işte bu komplo yatmaktadır. 40 yılda binlerce insanımızın hayatına mal olan PKK terörü, işte bu komplonun aracıdır. Bununla mücadelenin en etkili yolu “ rızaya dayalı birlikte yaşamak” bilincini yerleştirmektir.
İnsanlar, kendilerine ait/özel birçok farklılıkları ile toplu olarak yaşarlar.
Birlikte veya beraber yaşarlar.
Sosyoloji ilminin dili ile söylersek; “Beraber yaşamak, farklı etnik, din, kültür veya değer ve düşüncelere sahip toplumsal kesimlerin, aynı toplum içinde rızaya varmadan ve duygudaşlık içerisine girmeden birbirlerinin varlığını kabullenmesini, tahammülü göstermesini ifade eder. Birlikte yaşamak ise farklılıkları kabullenmenin ötesinde onu benimsemeyi, farklı olanla toplumsal yaşam içinde barışçıl bir iş birliği ve etkileşime girmeyi içermektedir.
Birlik bir olma halidir. Birlikte yaşamak duygudaşlığı da beraberinde taşır”
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının başlangıcında bu “duygudaşlığı” bireysel anlamda içselleştirmemiz, toplumsallaştırmamız ve kuralları/hukuku ile kurumsallaştırmamız gerekmektedir.
Bir imparatorluk bakiyesi ve Türk Dünyası’nın çekim merkezi olan ülkemizde, binbir farklılığı ve özel aidiyetleri ile beraber yaşayan toplumumuzda birlikte yaşamak kültürünü/bilincini öncelikle toplumsal iman (tereddütsüz bağlanış) seviyesine yükseltmemiz gerektiğini yukarıda ifade ettiğimiz tarihi ve ilmi gerçekler göstermektedir.
Türkiye’nin “yumuşak karnı” ve “camdan duvarı” burasıdır.
Uzun soluklu bir yürüyüşe çıkacaksak ve zaman ötesi büyük bir hedefimiz olacaksa öncelikle bu konuyu her anlamda; hukuk, eğitim, kültür, sosyal hayat, ekonomik sistem velhasıl hayatın tüm alanlarında doğru tanımlamamız/çözüme kavuşturmamız en azından sorun olmaktan çıkarmamız gerekmektedir. Birlikte yaşamayı BİR olmaya dönüştürmemiz gerekmektedir.
BENCE
Bizim BİR’imizin adı Türk Milleti’dir.
Türk Milleti, Cumhuriyeti’mizin kuruluşunda kurucular tarafından tanımlanmış ve bu tanım Anayasal düzeyde kanunlaştırılmıştır. Buna göre Türk Milleti; Bu devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olanların tamamıdır. Bu vatanda yaşayan halkın adı Türk Milleti’dir.
Irkımız, soyumuz, boyumuz, inancımız, bölgemiz, yaşam tarzımız, düşüncemiz, ilgi alanlarımız farklı olabilir ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti toplumunun milliyeti; Türk Milleti’dir.
Ortak paydamız, öznemiz, övüncümüz ve güç kaynağımız milliyet kimliğimizdir. Bu kimlik, bu topraklarda yaşayan herkesin en değerli varlığı olmalıdır.
Her anlamdaki farklılıklarımız ve aidiyetimiz sahiplerinin özelidir ve saygı görmeye layıktır.
“Farklılıklarımıza saygı göstererek birlikte yaşamayı bir cazibe merkezi haline getirmeliyiz. Bu cazibe merkezinden bireysel çıkarımı maksimize edecek tedbirler ve projeler geliştirmeliyiz”
İkinci yüzyılımızın öncelikli ve başlangıç projesi bu olmalıdır.
Bunun alt yapısı olacak hukuki düzenlemeleri hemen yapmalıyız.
25 yıllık bir zaman diliminde bu şuuru özümseyecek yeni bir nesil yetiştirmeliyiz.

Mehmet Şandır, 1947’de Kantara’da doğdu. Babasının adı Hasan, annesinin adı Atika’dır.

Orman Yüksek Mühendisi; İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını aynı fakültede matematik istatistik konusunda yaptı.
Orman Bakanlığı ile Gümrük ve Tekel Bakanlığında Kontroller Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. Serbest ticaretle uğraştı. Suriye Bayır Bucak Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanlığı, Türk Ocakları Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği, Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği Kuruculuğu ve 2. Başkanlığı görevlerinde bulundu.Dönemde Hatay, 23. Dönemde Mersin Milletvekili seçildi. 23. Dönemde Türkiye Suriye Dostluk Grubunun Başkanı oldu.

Orta düzeyde İngilizce ve Almanca bilen Şandır, evli ve 3 çocuk babasıdır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top