Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

YAZMANIN BANA TERAPİ GİBİ GELDİĞİNİ FARK ETTİM!

Kendisiyle hiç tanışmıyorum, denk gelmedik. Onu her gördüğümde gözlerinin bir duygusu ve anlatım durumu var ona takılıp kalıyordum. Kendisini gözlerinden tanıyorum diyebilirim. Sanki gözleriyle anlatıyor hikâyesini, oynarken de gözleriyle oynuyor gibi bana geçen duygusu ilk anda bu. Ben kendisinin yazma serüvenini son kitabında yakaladım; o benim için sadece oyuncuydu. Elime aldım ‘Kırmızı Odadan Hikâyeler’ kitabını bir solukta duygulanarak okudum. Bir odada yalnız kaldım ve odanın duvarları kırmızıya dönüştü birden ve hikâyeler çok benden geldi. Odalar ve renkleri üzerine düşündüm, tam da eve kapandığımız bu dönemde hikâyeleri çok içime işledi. Onun yazdığının farkında olmadan eşyalarla da konuşmadım değil yani. Sonra hikâyelerinde eşyaların konuşma duygusu da çok hoşuma gitti. Bir oyuncunun hikâyelerine eşlik ederken başka yönleriyle kendisini tanımış oldum. En son oyunculuğuyla ‘Masumlar Apartmanı’nda gördüğüm adamı sevmiştim, kitabını da sevdim. Kitabından yola çıkarak kendisiyle mail yoluyla söyleşi gerçekleştirdik. Oyunculuğu ve yazdıklarıyla sevdiğim adamı, tanıdığımızda da seveceğimiz hissiyatında bir Alper Saldıran röportajıyla sizleri baş başa bırakıyorum. Asıl baş başa kalacağınız durum; odanıza çekilerek oyuncu-yazar Alper’in kitabını okuyarak odanızı onun hikâyeleriyle kırmızıya boyamak duygusu içinde kendinize mektup yazma hissi. Kitabı okuyunca anlayacaksınız. İyi okumalar, ünlü yazar Marquez’in ‘Kırmızı Pazartesi’nden ilham alarak kırmızı pazarlar dilerim.

Yazdıkça iç dünyamda başka kapılar açıldı

Yazarlık serüveni nasıl başlıyor ve yazdıklarınızı kitaba dönüştürme fikri nasıl oluştu?

Bir gün sevgili dostum Kutlukan Perker ile bir sohbet esnasında onun önerisi ve beni cesaretlendirmesi ile başladı. “Ben ona nasıl yazacağım ki şimdi” dediğimde “konuştuğun gibi” cevabını aldım. Ufak ufak denemelerden sonra yazmanın bana terapi gibi geldiğini fark ettim. Unuttum zannettiğim olaylar, insanlar bir anda zihnimde belirdi. Sonrasında kalem kendiliğinden akmaya başladı. Kitap çıkınca insanlardan duyduğum yorumlar sayesinde “bu paylaşımı yapmaya devam etmeliyim.” dedirtti bana ve yazdıkça iç dünyamda başka kapılar açıldı.

“Tiyatro olmasa delirebilirim” diyebilirim

Neden yazıyorsunuz hani Sait Faik yazma nedenini “yazmasam deli olacaktım’ diye tanımlar ya sizdeki sebep ne?

Kendimi daha iyi tanımak olur sanırım, zor bir soru. Buna Sait Faik gibi muhteşem bir cevap verecek kadar, tecrübeli bir yazar değilim. Ama “tiyatro olmasa delirebilirim” diyebilirim.

Bu kitaplar bir üçlemeydi

Hep bir odadan hikayeler başlığında kitaplarınız. Şimdi de kırmızı odadan hikayeler ile karşımızdasınız. Odalardan hikayeler ve odalara renk verme durumunun nedeni nedir? Oda ve bu renkler sizin için ne ifade ediyor?

Oda, gün bittiğinde ve herkes gittiğinde, kendimizle baş başa kaldığımız, her sevincin, hüznün, acının, kederin, heyecanın ve birçok duygunun kendi halinde hiç dolaysız olarak barındığı, sadece güvendiğimiz insanlara açtığımız içimizde bir yer. Beyaz: en saf halimiz;, siyah: karanlık tarafımız, kırmızı ise bastıramadığımız iç güdülerimiz…

Bu kitaplar bir üçlemeydi. Beyaz en saf halimiz, siyah karanlık tarafımız, kırmızı ise ilkel içgüdülerimiz. Aralarında böyle bir bütünleyici bağ var kitapların. Her insanın içinde farklı ölçülerde ve tezahürlerde bulunduğuna inandığım haller bunlar. İnsan ancak bu taraflarıyla ilişki kurduğunda bütünlenme duygusunu yaşıyor. Bu ayrı gibi gözüken haller birbirleri ile bütünlendiğinde daha da insan olabiliriz diye düşünüyorum. Buradan çıktı bu üçleme…

Kendime engel olamıyorum

Kitabı okuyunca aşk duygusu baskın geldi bana, en çok hangi duygu size yazdırıyor?

Yazmak bana daha geniş bir bakış açısı kazandırdı. Her an her yerde hayatın doğal akışında notlar alıyorum, bu konuda artık kendime engel olamıyorum. Yaşamak duygusu, yaşamı izlemenin verdiği adı konulmamış duygular sanırım bana bunu yaptırıyor.

Eşyaların dili olsa da konuşsa sandalye, üzerinde oturanı anlatsa.

Nesneler konuşuyor bazı hikâyelerinizde tavuk, pide, kaktüs, masalar… Çok farklı, güzel ve ilgi çekici geldi. Yalnız kalınca siz de çevrenizde cansız olan her şey ile konuşanlardan mısınız ve onların da bir dili mi var?

Biraz uzak geliyor şu an ancak pandemiden önce bir kafede oturup etrafı izlerken, hep derdim kendi kendime; eşyaların dili olsa da konuşsa sandalye, üzerinde oturanı bir anlatsa. “Bir Kafenin Anıları” bu şekilde oluştu. Diğerleri ise gözlemlerin sonucu bazı insanların ben de yaptığı çağrışımların metaforik biçimleri.

Ünlü insanların feyk profilleri benimle flört etmeyi denediler

‘Feyk’ hikayenizde olduğu gibi siz de bir feyk hesap ile biriyle flört ettiniz mi kaldı ki gerçek hesap olsa bile sosyal medya üzerinden flört olayına nasıl bakıyorsunuz?

Hiç etmedim ancak başka ünlü insanların feyk profilleri benimle flört etmeyi denediler. Bence canlı canlı göz göze gelmeden flört olmuyor. Klavye arkasından flörtler biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Genelde kafamızda bir insan oluyor ve karşı tarafa onu yüklüyoruz. Yüz yüze gelince böyle olmadığı ortaya çıkınca hayal kırıklığı. Eskiden, internet yeniyken 18 yaşlarında girerdim bu sitelere sıkılır çıkardım. O tip buluşmalara ve hayal kırıklıklarına çevremde çok rastladım. Bunu anladığımda kale almadığım bir alan oldu sosyal medya. Hala da en etkili iletişimin yüz yüze olduğuna inanıyorum. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin bunun değişmeyeceğini düşünüyorum.

Kendime daha önce hiç mektup yazmadım

Kendinize mektup ile başlıyor aslında her şey. Kendinize mektup yazar mısınız yoksa bu durum sadece kitap için bir kurgu mu?

Kendime daha önce hiç mektup yazmadım. Ancak işin içinden çıkamadığım durumlar da çok yazarak düşündüm. Kalemi serbest bırakıp hiç kimsenin okumayacağını düşünüp çok yazdım. Bu mektup kurgusu da böyle çıktı. Kendime yazdıklarım bir baktım ki sadece benimle alakalı değil, birçok insanı bağlıyor.

Kendim olma maceram çocukken tiyatro sahnesi ile başladı

Dansçı, turizmci olacakken oyuncu olma hikâyesi nasıl başlıyor?

Aslında kendim olma maceram çocukken tiyatro sahnesi ile başladı. Dans sonradan ortaya çıktı. İlkokul boyunca devam etti. Turizm meselesi tamamen kötü bir öğrenci olmam nedeniyle o tarafa savrulma ile alakalı zaten bana göre olmadığını anladığımda hemen bıraktım. Yuva zamanı oynadığım küçük piyeslerde yaşadığım duyguları yirmili yaşlarda ben ne yapacağım diye kara kara düşünürken, bir anda hatırladım ve oraya yöneldim. İyi ki de böyle yapmışım.

Oyunculuk çok büyük bir özgürlük hissi yaşatıyor

Oynamak nasıl bir duygu ve oyunculuk sizin için ne ifade ediyor?

Oynamak çok dürüst bir eylem. Herkes yalancı muamelesi yapar oyuncuya ancak oyuncular oynarken kendi gözlemlerinin duygularını çırılçıplak yaşarlar herkesin önünde. Bana çok büyük bir özgürlük hissi yaşatıyor oyunculuk. Satırlarda bir başka insanı canlandırmak için ararken bir bakmış kendisinin başka bir yönüyle tanışmış. Dünya da karşılığı olmayan bir duygu bu…

Her rolün bir ömrü var

Oyunculuk demişken son projeniz ‘Masumlar Apartmanı’nda ne oldu birden oynadığınız karakter ortadan yok oldu, geri gelecek mi?

Her rolün bir ömrü var. Bilemiyorum geri gelir mi?

Yeni projeler

Yeni projeler var mı?

Çok yakında bir sinema filmine başlayacağım. Şu an çok taze olduğundan detay veremiyorum.

Birçok hayalim var

Hadi hayal kurma oyunu oynayalım tek bir hayal kurun desem şimdi şu anda, hangi hayalin içinde olmak ve o hayali gerçekleştirmek isterdiniz?

Yaşamıma sığdırmak istediğim birçok hayalim var. Yeni yazacağım senaryonun son cümlesine nokta koymak belki. İlk aklıma bu geldi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi