Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

“Yeni bir yıl, yeni bir aşk, yeni bir ben” Hepsi mükemmel olsun, lütfen!

Yıl döngüleri -genellikle sosyal medyada görünen- her türlü olumsuzluktan arınarak, pirüpak, kusursuz ve mutlu kişi olmak için bir vesileye dönüşüyor. Pürüzsüz bir ben tasarımı için maddeler sıralanıyor alt alta. Kadere, hadiseye veya rastlantıya yer kalmayacak biçimde gelecek kurgusu başlıyor. Gelecek defosuz yaşanabilmesi için adım adım planlanarak en uygun hale getiriliyor; olumsuzdan uzak, parazitsiz, pirüpak ve boşluksuz.


Oynadıkça öğrenen ve kendiliğini keşfeden çocuktur, tin. Benliğin künhüne dimağla değil, sınanmasına izin verilen duygularla ulaşır.

Kontrol edebilmek için yıllara, aylara, haftalara hatta saniyelere böldüğümüz zaman çizgisinde rakam değişikliğine gidildiği döngülerde bir değişim arzusu alevleniyor. Yeni bir ben özdeyişiyle yeni istekler sıralanıyor, yeni kararlar alınıyor, yeni yılda yapılacaklar listeleri yazılıyor. Yıl döngüleri -genellikle sosyal medyada görünen- her türlü olumsuzluktan arınarak, pirüpak, kusursuz ve mutlu kişi olmak için bir vesileye dönüşüyor. Pürüzsüz bir ben tasarımı için maddeler sıralanıyor alt alta. Kadere, hadiseye veya rastlantıya yer kalmayacak biçimde gelecek kurgusu başlıyor. Gelecek defosuz yaşanabilmesi için adım adım planlanarak en uygun hale getiriliyor; olumsuzdan uzak, parazitsiz, pirüpak ve boşluksuz.

Ölü gelecek

Belirsizliğin kaygısını yatıştırmak, güvende hissetmek ve hesaplayabilmek adına bilgi, aşırı iletişim ve olumlulukla boşluklarını yok etmeye çalıştığımız gelecek, ölü bir gelecektir. Zira, sadece canlılığını yitirmiş olanın yarını bellidir. Boşluğun gerilimi nasıl, nereye ve ne hızla hareket edeceğimizi belirler. Boşluğun sancısıysa, tinin olumsuz içinde oyalanarak kendini keşfedebilmesiyle, acıyla başa çıkma becerileri edinebilmesiyle ve harmanladığı bilgilerle, kazandığı becerilerine kendine göre şekil verebildiğinde diner. Çünkü belirsiz olanın talihsizliği karşında acı çekmek, ızdıraba dayanmak, deneyimi yorumlamak tine mana kazandırabilir. Tin olumsuzun içinde oyalanırken bir çocuk gibi oynar; kıvranışları, acıları, sessiz haykırışları ve katlanışları deneyimledikçe, onlarla başa çıkmak için yaratıcı ve cesaret gerektiren yolları keşfeder. Oynadıkça öğrenen ve kendiliğini keşfeden çocuktur, tin. Benliğin künhüne dimağla değil, sınanmasına izin verilen duygularla ulaşır.

Olumlunun ekonomik değeri var

Hızlanan çağdaysa, sadece olumluluk içinde kusursuz yaşama isteği, olumsuz olan tüm duyguların yaşanmasının önüne set çeker. Rahatsız edici olan, huzursuz hissettiren, eziyet ve acıya neden olan tüm duygular yasaktır. Zira olumsuzluk pürüz demektir ve akışı bozar. Süratle tüketilebilir olana direnç gösterir. Lakin, eline geçen her olasığı metalaştırarak satılabilir formalara dönüştüren kapitalizm, olumsuzu istemez. Olumsuzun ekonomik değeri yoktur, olumsuz -şu an için- satılamaz. (Uzun bir süre geçmesi gerekmeden, olumsuzluğunda satılabilir bir metaya dönüştürülebileceğini düşünüyorum. Her ne kadar olumluluk, şeffaflık ve farklık vaadinin aynılığı bugünün gönüllü katılımla sağlanmış denetim mekanizmalarına dönüşse de bu dönüşümün farkında olan bir kesim sistemde pürüz yaratabilme potansiyeline sahip. Buna bağlı olarak, olumluluğun içinde kazanılan hızın olumsuzun içinde kaybedilmemesi için muhtemelen “olumsuz” da paketlenerek sunulabilir ve satılabilir hale getirilecektir.) Olumsuzun sunum değeri yoktur. Paylaşılabilir, fakat daha da önemlisi beğenilebilir olan olumlu olanın sergisidir.

Randevu uygulamaları

Sadece olumlulukla yeniden organize olmaya çalışan insan, rahatsız edici duygularla, huzursuzlukla ve acıyla başa çıkma becerilerini yitirirken karmaşıklığın olmadığı, hoş duygulardan oluşan ilişkiler tercih eder hale gelmekte. Ötekinin varlığını alenen görmek isterken, yabancılığın getireceği gizemi gerilimi istemez. Ötekinin bilinmeyen opaklığı huzursuzluk verebileceği gibi zaman kaybına da neden olma ihtimallerini barındırır. Bu çerçeveden yanaşıldığında aşk da artık rahat tüketilebilir olmalı; keyif ve olumluluk dışındaki olasılıkları elemelidir. Açıklık kisvesine bürünen olumluluk baskısı ve hoşnutsuzluk korkusu, esrarı ortadan kaldıran, karşılaşmadan önce “eşleşme” ihtimalini gösteren randevu uygulamalarının kullanımdaki artışı da açıklayabilir.

İyi ve yine iyi günde…

Uyum olasılık değeri önden kestirilebilen (?) eşleşmeyle hem zamandan tasarruf hedeflenir hem de öngörülemeyen ötekiye aleniyeti talep edilir. Böylelikle aşk, riskleri en aza indirilerek, beğenilmeye uygun sunulur ve rahat tüketime adapte olması için olumsuzluklardan arındırılır. Aksi durumda aşkın belirsizliğe ve güvensizliğe gebeliği acıyı doğurabilir. Lakin, hız ve tüketim toplumunda, insan sadece olumlu duygularla yeniden organize olmayı öğrenirken acıyla başa çıkma, risklerle yüzleşme ve çözüm bulma becerileri köreldiğinden bu ihtimali kucaklamak pek mümkün olmayacaktır. Diğer bir yandan, bu aşk ürünü beğenmez ve hoşnutsuzluk duyarsak -tüketim toplumunda aşina olduğumuz üzere- anti-risk araçlarını kullanarak aşkı iade etme, para, emek ve zamanı geri alma şansımız bulunmayacağından uyum değeri önceden kestirilebilir randevu uygulamalarının toy itimadı çekici gelir. Pür olumluluk arzusu içindeyken “iyi günde ve kötü günde” birbirini sevmeye hazır olmak yerini “tatmin olduğum süre boyunca”ya bırakır.

Hiper-iletişim ve yakınlık aldatmacası

Sanal eşleşmelerde ve dijital sosyalleşmelerdeki aleniyet mecburiyeti aşırı iletişimi tetikliyor. Rahatsız edici boşluğu doldurabilmek için hiper-iletişim kuruluyor. Bitmeyen bildirim yağmuru ve mevcut an(ın)ın anlamına göre değil sunum adına çekilen fotoğraf yığının mütemadi paylaşımıyla derinleşmeyen, sığ bir iletişimle yakınlık hissi sağlanıyor. Herkesin ve her şeyin görünür olması karşılıklı talep edildikçe çeşitli dijital mecralardan özel hayat sansürsüzce sergileniyor. Kişisel arası mesafe ve mahrem kayboluyor. Herkes ve her şey aleni, herkes ve her şey iptizal.

Pürüzsüz bir ben tasarımındaki daimî olumluluk isteği, durulamayan, oyalanamayan, oynayamayan ve öğrenemeyen; olumsuzun içinde dirençlere takılmadıkça yorum ve anlam becerisi geliştiremeyen; olumlunun düzlüğünde sadece hızlanabilen bir tin vaat eder. Hızlandıkça ben çekiminden kopan, boşlukta süzülen, bu boşluğu hiper-iletişimle doldurmaya çabalayan, olumlunun baskısıyla tükenmiş, bitkin ve yorgun bir ruh…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi