“Yeni Hedef 2123”

Bir sürecin veya eylemin başarısı hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmediği ile ölçülür. Bunun için de belli değerlendirme kriterleri olur. Bir öğrenci için başarının ölçütü hayatını belirleyecek olan yılsonu sınavıdır, bir şirket içinse yöneticilerinin değil bilançonun ne söylediği esastır. Kimse süreçteki yol kazaları ile ilgilenmez. Çünkü sağlıklı planlanmış bir sürecin içinde belli risk paylarının olması, olumsuzlukların da başlangıçta düşünülmüş, hesaba katılmış olması gerekir.

Bu girizgâhın nedeni; Türkiye’yi yönetenlerin senelerdir, tüm gayretlerin taçlanacağı ve ülkenin yerkürenin başarı timsali olarak parlayacağı yıl olarak 2023 yılını işaret etmiş olmaları… Muhayyilelerindeki ülkeyi yaratamadıkları gibi, topyekûn bir yıkım ve fiyasko ile karşı karşıyayız. Bu gerçeği global değerlendirmelere dayanarak masaya koymaya kalktığınız anda “dış güçlerin maşası”, “mandacı”, hatta “terörist” olarak yaftalanmanız olası… Gerçi buna ihtiyaç da yok. 2022 yılının son haftasında Diken gazetesi AKP’nin 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde “Türkiye Hazır, Hedef 2023” başlığıyla duyurduğu 30 vaatte ne durumda olduğuna dair bir haber yaptı. Detaya girmeyeceğim, dileyenler habere kolaylıkla ulaşabilirler. Bahse konu vaatlerin bir tanesi bile gerçekleştirilemediği gibi, “Dünya ekonomileri arasında ilk 10’a girmek, enflasyon, işsizlik, kişi başına düşen milli gelir, gayri safi yurt içi hâsıla…” ile sınırlı olmamak üzere çok sayıda hedefe bırakın ulaşmayı, o gün bulunan pozisyonun dahi korunamadığını ve ciddi irtifa kaybedildiğini görüyoruz. Daha birkaç gün önce Tayyip Erdoğan, katıldığı bir etkinlikte; “AK Parti iktidarı, verilen sözleri yerine getiren iktidardır…” derken neyi kast ediyor, merak etmemek elde değil. Bunu sorabilecek cesarette birisini yanında taşımadığı için de hiçbir zaman bu merakımızı gideremeyeceğiz..

Seçim ekonomisi ve stratejisi gereği verilen sözler ve atılan adımlar da dikkate alındığında bu günlerin iyi günlerimiz olduğu, sonucu ne olursa olsun seçim sonrasında Türkiye’yi daha karanlık bir dönemin beklediği aşikâr. Tek adam rejiminin meclisi önemsizleştirmesi ile birlikte, hesap soran bir mekanizma olmadığında, doğası itibariyle hesap verme gereği de duyulmuyor.

Peki, ne yapılıyor derseniz;
• gerçekler manipüle ediliyor,
• doğruları söylemeye kalkanlar hakarete uğruyor,
• propaganda makineleri ve onların paralı silahşorları devreye sokularak itibar suikastına girişiliyor,
• Anayasa falan umursanmıyor,
• toplantı ve açıklama yapma özgürlüğünüz keyfi olarak elinizden alınıyor,
• barışçıl gösteriler parti kolluğu hâline getirilen bu halkın evlatları kullanılarak şedit bir şekilde engelleniyor.

Tüm bunlar kâfi gelmez ise daha başka neler olabileceğini, İBB üstünden yürütülen ve yargının alet edildiği operasyon fazlasıyla ortaya koyuyor.

Elbette işin bir de topluma dert anlatma faslı var. Orada da yeni hedefler ve bu hedeflerin gerçekleşeceği yeni tarihler belirleniyor. Ancak akıllanmış olacaklar ki, bu defa yakın tarihte yaptıkları acemilikleri tekrar etmiyorlar. En azından kendilerinin de göremeyeceği bir gelecekten bahsediyorlar ki, yaşarken yeni fiyaskolar ile yüzleşmek durumunda kalmasınlar. Örneğin; Süleyman Soylu, katıldığı bir TV programında bugün yapılanların öneminin 50 sene sonra anlaşılacağını ifade ediyor. Geçtiğimiz hafta Tayyip Erdoğan da buna benzer şeyler söyledi.

Hülasa, sistemi yönetenler, “Büyük işler yapıyoruz, lakin görmeye ömrümüz vefa etmez…” mealinde zımni mesajlar veriyorlar.

Haksızlık etmeyelim(!), sıralamada yukarılarda olduğumuz değerlendirmeler de yok değil. Küresel Organize Suç Endeksi’nde 193 ülke arasında 12. sıradayız. Birleşmiş Milletler raporunu incelediğimizde, bu kapsamda son derece can sıkıcı detaylarla karşılaşıyoruz. Ülkede olanların farkına varmak için bu raporları bulmak ve okumak gibi entelektüel çabalara da lüzum yok. Son günlerde iktidarın küçük ortağı olan partinin merkezinde olduğu, mensuplarının da şüpheli durumunda olduğu bir siyasi cinayet yaşanıyor. Katilin evinden partinin üst düzey yetkilisi çıkıyor. Genel Başkan Yardımcısı düzeyinde yapılan “mafyayla, torbacıyla işimiz olmaz” gibi bir açıklama ile de kamuoyunun tatmin olması bekleniyor. Yerel yönetimlerde terörist avına çıkan devlet erkânı sessizliğini koruyor. Çünkü ittifakın sürekliliği ve muvaffakiyeti, hukukun üstünlüğüne tercih ediliyor.

Göz önünde bunlar yaşanıyorken, olanı topluma adam akıllı anlatmasını, devlette, kurumlar ve kurallar kültürünü yeniden inşa etmesini ve hukukun üstünlüğünü öncelemesini beklediğimiz muhalefet bloğundan “Seçilmiş cumhurbaşkanına anayasal yetkilerinin kullandırılmayacağı” yönünde bir açıklama geliyor. Velhasıl; böyle bir muhalefete, yeni yüz yıl hikâyeleri anlatan böyle bir iktidar yakışıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi