Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

“YENİ NORMAL” ARAYIŞLARI

2019 yılı Aralık ayında Çin’de başlayan Kovid19 salgını, 6 ayda “normal” diye tanımladığımız birçok şeyin altını üstüne getirdi. İnsanlık âleminin yüzlerce yılda geliştirdiği tüm değerler, alışkanlıklar, sistemler, kurumlar salgın sonrasında sorgulanmaya başlandı ve yeni bir “normal” arayışları hızlandı.


Kovid19, daha önce yaşanan salgınlardan farklı olarak insandan insana temasla çok hızlı bir yayılma gücü gösterdi ve yüksek oranda ölüm getirdi.
Dünya salgına hazırlıksız yakalandı; 6 ay geçmesine rağmen virüse karşı aşı, ilaç ve kesin bir tedavi yöntemi geliştirilemedi. Bu güne kadar salgına karşı bulunan yegane tedbir, insanların birbirleri ile temasını kesmek yani karantina altına alarak sosyal hayatı durdurmak oldu.
Tüm dünyada, spor, sanat, turizm ve hizmet sektörleri durmak noktasına geldi. Şehirler ve ülkeler arası yolculuk kısıtlandı, okullar kapandı, insanların sokağa çıkması yasaklandı, doğrudan ticaret durdu velhasıl bildiğimiz, alıştığımız yaşama şekli yaklaşık üç aydan bu yana “ölüm korkusu” ile askıya alında.
Vaka ve ölüm sayıları, sosyal mesafe, maske ve el temizliği gibi tedbirlerin uygulanmasındaki kararlılık ve ciddiyete göre şekillendi. Bu durumun daha ne kadar devam edeceği öngörülemiyor; ikinci dalga ihtimalinden sıkça bahsediliyor. Kısacası salgına karşı alınan tedbirlerin yeni bir yaşam biçimi olarak kabullenilmesi isteniyor.
Hayatımızda, eğitim, ticaret, yönetim, sanat ve kültür iletişimi gibi birçok alanda çalışmaların internet üzerinden/evden/uzaktan yapılması, Cuma ve bayram namazı kılınmaması, nikah ve cenaze törenlerinin topluca yapılmaması gibi köklü değişiklikler oldu.
Değişim yalnız insanları davranış biçimlerinde değil uluslararası sistemin işleyişinde, güç dengelerinde ve yönetim zihniyetinde de oldu.
Kovid19 salgını karşısında bilinen tüm büyüklükler çaresiz kaldı; hakim medeniyet değerleri böyle bir felaket karşısında insanlık için bir çare-çözüm üretebilmek kabiliyeti gösteremedi bilakis mevcut yapının insanlık için bir soruna dönüştüğü ortaya çıktı. ABD’de siyah derili insanlara gösterilen ayrımcılık ve şiddet, sistemin insanlık değerlerinden ne kadar uzaklaştığını gözler önüne serdi.
Aslında, 21. Yüzyıl yeni başlıyor; “Yeni bir dünya” kuruluyor.
İnsanlığın tüm gelişmişliğine rağmen insanların mutsuzluğunun, korkusunun ve gelecekten umutsuzluğunun derinleştiği ve bir “medeniyet bunalımı” yaşadığı günümüzde, Kovid19 salgını, 21.Yüzyıla hatta yeni bin yıla “devrim etkisi” yaparak yeni bir “insanlık medeniyeti” kazandıracak gibi görünüyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milleti; insanlığa bu aşamada ve bu anlamda bir proje sunabilir.
Türkiye, birçok coğrafyanın, birçok yüzyılların ve yüzlerce farklı topluluğun ve milletin kültür-medeniyet birikiminin sentezinde geliştirdiği medeniyet değerlerini insanlığın ufkuna; huzurun, adaletin, refahın, barışın ve birlikte yaşamın adresi ve reçetesi olarak sunabilir.
Türkler, ikinci bin yılın başında, Ortaasya’dan Önasya’ya göçerek ve İslam dinini kabul ederek ortaçağ karanlığında/dini taassub altında bunalan insanlığa huzur ve adalet getirmişlerdi.
Bunu yeniden yapabilirler.
Türkiye’nin ve Türk milletinin tarihi birikimi, insanlığın geliştireceği “yeni normal” için çok büyük katkı verebilir. Yeniden kurulacak dünya dengelerinde Türkiye, yeni bir küresel veya bölgesel güç merkezi olabilir. 21. yüzyıl, bu anlamda Türk milleti için çok değerli fırsatlar içermektedir, bu fırsatı kaçırmamalıyız. Öncelikle kendimize Türkiye merkezli “yeni bir dünya” kurmalıyız.


Bunun için tarihi derinliğimizi coğrafi derinlikle birleştirerek bir stratejik derinliğe dönüştürmeliyiz. Buna uygun bir politika anlayışı ve bu anlayışa uygun bir devlet yönetimi gerçekleştirilmeliyiz.
Toplumların yaşadığı bunalım dönemlerinden çıkış için ortak akıl ve seferberlik ruhu yaratan toplumlar; sorunu enerji kaynağına dönüştürerek “büyük” olabilirler.
“Büyük olmak” şuurunu bir ülküye dönüştürmek ve bunun için bir siyaset stratejisi belirlemek başarısını gösterebilmemiz gerekmektedir.
Bunu gerçekleştirmek için öncelikle ve özellikle birliğimizi sağlamak mecburiyetindeyiz.
Bu sebeple acilen, farklılıkların farkında olarak ve farklılıklarımıza saygı göstererek birlikte yaşamayı bir “CAZİBE MERKEZİ” haline getirmeliyiz; insanımızı birlikte yaşamanın şahsi çıkarımıza katkı vereceğine ikna etmeliyiz.


BENCE
Türkiye çok yönlü bir stratejik yenilenme ihtiyacı içindedir.
Toplumsal psikoloji özgüven ile yeniden inşa edilmeli, bir büyüklük hayali içinde toplum, “Ortak gelecek” kurmaya ikna edilmelidir. Ayrışmayı besleyen söylem ve siyasetlerden ve bunu dayatan terör saldırılarından hızla kurtulmak gerekir.
Türkiye’de yaşayan herkesi binlerce yıl birlikte yaşadıkları bu coğrafyayı, geçmişi ve geleceği birlikte sahiplenmeye ikna etmeliyiz.
Öncelikle, adil, etkili, şefkatli bir devlet yönetimi ve sorumluluk duygusunu “AHLAK” haline getirmiş bir SİYASETÇİ ve siyaset kurumu geliştirmeliyiz.
Demokrasiyi devlet, toplum ve fert hayatında vazgeçilmez bir ortak paydaya dönüştürmeliyiz, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı en büyük ortak paydamız olmalıdır.
BİRLİĞİMİZ, tarihte büyük bir medeniyet kurduğu gibi, bizi, yeniçağda, yeni bir atılıma taşıyacak ruhun da kaynağını oluşturacaktır.
Tüm kaynaklarımızı üretime ve üreticiye destek olmak için tahsis etmeliyiz; bir üretim ve tasarruf seferberliği başlatmalıyız.
Kovid19 salgını, Bize, kendi tarih ve coğrafyamızın gerçeğinin farkına varmak ve kendi değerlerimize geri dönmek fırsatı verecektir, umudundayım.

Bence Türkiye için “yeni Normal” arayışı bu yönde olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi