İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Yeni seçim yasasının özeti

Uzun laftan hoşlanmayanlar için buyrun yeni hazırlanan seçim yasasının özeti!

Neredeyse bir yıldan bu yana hazırlanıyor.
Vaz geçildi, oldu, olmadı, anlaştılar, anlaşamadılar derken nihayet yasan taslağı ortaya çıktı.

İktidar yanlısı anketler bile artık gizleyemiyor ki, mucizeler olmazsa, Cumhur İttifakı adayının Cumhurbaşkanlığı’nı kazanma imkan ve ihtimali kalmadı.

Değil seçim yasasını ya da Yüksek Seçim Kurulu üyelerini; karar verici hakimleri değiştirmek, Andromeda galaksisinden dan uzaylı getirseler seçimi kazanmaları mümkün değil…

Bunu iktidar da iyice anlamış durumda.

Çünkü iktidara destek bitti!

Yani halk desteği denilen o okyanus artık tüketildi!

Arkasında, kazanabilmesi için gereken asgari halk desteği varken nasıl ki kazanmasına hiçbir şey mani olamadı,  halk desteği kalmayınca da hiçbir şey kazanmasını sağlayamaz!
Makas o kadar açık ki, öyle sandıklarda ali cengiz oyunları ile mühürsüz manevraları ile hiçbirşey olmadıysa da bir şeyler oldu numaralarıyla kapatılabilecek bir boşluk değil!

… 

Peki o halde yapılmak istenen ne, bunca uğraş niye?

Mesele, seçim sonrası meclis aritmetiğinin sıkıntı yaratacak düzeyde oluşmaması!

Yani, hedef Cumhurbaşkanlığını kaybederken, kazanacak olan karşı grubun, en azından 400 milletvekili sayısına ulaşmasına mani olabilmek.

Çünkü hakkında iddia olanların ‘Yüce Divan’a sevki için 400 milletvekilinin onayı gerekiyor.

Haliyle anlayış göstermek lazım!

Seçimi kaybetmek göze alınabilir ama ‘dava’yı hepten kaybetmek nasıl göze alınsın!

Bahtsızlık yazılmaya görsün

Biliyorsunuz, Amerikalı ve Rus bilim insanlarının ortak araştırma yaptığı bir Uluslararası Uzay İstasyonu var. Alçak Dünya yörüngesine oturtulmuş,  1998 yılından beri etrafımızda dönüp duruyor. 

Alçak yörünge derken, İstanbul’dan Ankara’ya kuş uçumu mesafeyi yukarı doğru düşünün.


Bugüne kadar 15 milletten araştırmacıya laboratuvarlık yapan bu uydu o kadar büyüdü ki uygun havada yeryüzünden çıplak gözle bile görülebiliyor.

İşte dünyanın etrafında her gün 15 tur atan bu istasyonun, yer çekimi nedeniyle sürekli azalan irtifası, üzerindeki Rusların denetimindeki özel motorlar, (Rusça yıldız anlamına gelen Zvezda servis modülünün motorları) çalıştırılarak ya da ziyaretçi uzay araçlarının iteklemesiyle yükseltilir…

Uzun lafın kısası, Rusya ile batı arasındaki bu itiş kakış sürer de bu ortak istasyon başıboş bırakılırsa kısa bir sürede çekim alanına girip Dünya’ya düşmesi kaçınılmaz.

Nitekim Rusya Federal Uzay Ajansı Başkanı Dmitry Olegovich Rogozini "İstasyon’un yakıtını biz sağlıyoruz. Yaptırımlar böyle giderse risk yüksek. İstasyonun Dünya’ya düşmesi durumunda en az Rusya için tehlike arz eder" diyor. 

Yani “siz bilirsiniz! Size don olan bize şalvar olur” demeye getiriyor!

Neden böyle diyor?
Merak ettim, NASA yayınlarından ISS’in istasyonun yörüngesine baktım!
Karasal yerleşim olarak, daha çok Kuzey Afrika, Batı Avrupa üzerinden süzülüyor ve bilin bakalım en uzun uçuşunu nerede yapıyor?
Eveeet! Boydan boya Kuzey Amerika üzerinde yapıyor!

Haa, ne olur?

Amerika ile Rusya allem eder kallem eder, bir yere düşecekse, o istasyonun da bahtsız Ukrayna’nın kafasına düşmesini sağlar!

Vatandaş sorunu net anladı

KRT’de sokak röportajında yaşlıca bir teyze:

“Elektriği üreten devlet, kullanan vatandaş, kazanan başka biri!

Bu nasıl iştir?  Elektrik özelleştirilmemeliydi!” diyor..

Valla, o kadar uzman dinledik, vaziyeti bir cümlede bu kadar yalın ve net anlatan bir uzmana rastlayamadık!

Soylu’dan nameler…

Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür’e konuştu: 

“Ukrayna’daki Suriyedeki çocukların katilleri, Hukuk iğfal edilerek Kavala’nın serbest bırakılmasını isteyenlerdir!”

Şeklinde bir cümle kullandı..

Bu cümleyi kuran kişi, bu memleketin içişleri bakanlığı koltuğunda oturan, kolluğu, yargıyı temsil eden kişi!

Kavala’nın serbest bırakılmasını en fazla forse eden güç hangi güç?
Bizim de ilk üyelerinden olduğumuz 46 devletin oluşturduğu Avrupa Konseyi’nin yargı organı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi!

Bizim de bir adalet temsilcimizin içinde bulunduğu mahkeme diyor ki, “Kavala’yı serbest bırak, yoksa sana müeyyide uygulayacağım!”

Soylu bunu duymamış olabilir mi?

Olamaz!.
Çünkü doğrudan onun kulağına bağırıyorlar..

O halde Aristo mantığına göre Ukrayna’daki çocukların katilleri Avrupa Komisyonu üye devletleri!

Üstelik Ukrayna da Komisyon’un üyesi ama Ruslar artık üye bile değil!
“Kavalayı serbest bırak!” diyenlerin içinde Ukrayna da var ama Rusya yok!

Sayın Soylu! Dikkatinizi çekerim!..
Bu tam da Rusya’nın tezi!

Hani Reyiz’in, Nato’dan durdurulmasını istediği Rusya’nın!
Ben söyleyeyim;

Bir an önce “ben öyle demedim böyle dedim!.. Konuşmam çarpıtıldı!” mekanizmasını çalıştırın!

Covid-19 ve Tat duyusu

Geçtiğimiz günlerde ben deniz de Covit-19 virüsüne yakalandım.
Sağlık Bakanımız “Covid’den korunmanın tek yolu var. Ona yakalanmamak!” diye şiddetle uyardıysa da bu uyarı bizde çalışmadı.

Öksürük ve halsizlik dışındaki belirtilerin hiçbirisi bende olmadı.
“Acaba koku duyumu da kaybettim mi?” diye önüme gelen her şeyi kokladım!
On gün süren karantina koşullarında koklayacak fazla da birşey bulamadıysam da yılmadım!
Hastalık bitti gitti, koku duyumu kaybettim mi kaybetmedim mi tam anlayamadım!

Sonunda tat alma duyumu kaybetmediğime göre koku alma duyumu da kaybetmediğime karar verdim.


Nasıl mı?
Biraz bakıştırdım. Vakit de bol ya!
Anlatayım!


Dilimizde mantar biçimli papilla denilen duyargalar var.
Bu papilla sayısı dilinde çok ise kişi süper tadıcı oluyorsun.
Bu kişiler, acıdan daha çok etkileniyor. 

Süper tadıcılar, sebzenin acılığını daha fazla hissettiğinden pek sebze bile yemiyorlar.
İyi aşçıların bir kısmı ve gurmeler, süper tadıcılar arasından çıkıyor.

Daha doğrusu iyi bir gurme olabilmek için genetik bir özellik olan dilinizdeki papila sayısının fazla olması çok önemli.


Dilin 3 milimetre karesinde 6 adet mantar biçimli papila olmasi kiside zayıf bir tad alma duyusu oldugunu gosteriyor..
Papila sayısı 60 adet ise kişi süper tadıcı oluyor..
Bu durum anatomik bir özellik. 


Bir başka önemli şey!..
Tat olarak bildigimiz sey aslinda kokuymuş!.
Çiğneme, volatil denilen bileşikler salgılıyor.
Bu volatiller orta nazal ve alt nazal bölgeden koku sinyalleri olarak beyne iletiyor.
Bu sinyaller beynin lezzet merkezinde degerlendiriliyor.


Yani anlaşıldığı gibi, lezzeti algılayan asıl organımız bu koku sinyallerini değerlendiren beynimiz.

Dolayısıyla koku alma duygusunu kaybeden büyük ölçüde tad alma duygusunu da kaybetmiş oluyor..

Köşemiz tıp köşesi olmamakla birlikte ‘damdan düşen biri olarak’ söylüyorum.

Umarım olmazsınız ya, Covit-19’a yakalanırsanız bu detayı da bilmekte yarar var!

Bir karanfil çiğneyin, dilinizi yakıyorsa koku duyunuzda da sorun yok demektir.

Benim gibi sağı solu koklamayın! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi