YENİ YIL! YENİ YIL! YENİ YIL!

Son Güncellenme Tarihi: Aralık 27, 2020 / 19:53

1966 yılının en gösterişli yeni yıl partisini Truman Capote yapmıştı. “Kim bu, Capote” diye soran olursa bilenler bilmeyenlere anlatsın lütfen. Partiye katılanlar arasında Frank Sinatra, Candice Bergen, Mia Farrow, Lauren Bacall, Henry Fonda, Gloria Vanderbilt ve Lee Radziwill (Jakie Kennedy Onasis’in kız kardeşi) gibi dönemin meşhur kişilikleri boy gösterdiler. Davetli listesi o kadar etkileyici(!) ki Andy Warhol gibi hafiften ilgi budalası biri bile, “Partideki tek ‘hiç kimse’ biziz” demişti, 1966’nın bu en gösterişli yeni yıl partisinde.
Capote, tüm gece oradan oraya sekti, misafirleriyle ayrı ayrı ilgilendi. Tam beş yüz kırk misafiri vardı. New York’daki The Plaza Hotel’inin büyük balo salonundaydılar. Capote, partiye katılacak herkesten siyah ya da beyaz renkte bir kıyafetle gelmesini, göz maskesi takmasını ve kadınların mutlaka yelpazeli olmasını istemişti. Kendisi de bir yelpaze-severdi. Capote, yaratıcılığının yanı sıra sohbeti keyifli, renkli bir kişilikti. İlk gençliğinden kalma günlüğüne, “Arzuluyorum” diye yazmış. Yıllar sonra, “Niye böyle yazdığımı bilmiyorum. Acaba cenneti mi yoksa cehennemi mi arzuluyorum?” diye sormuş. Cevabının ne olduğu üzerinde durmayarak… Sıradan bir insansanız Capote’nin partilerine çağırılmazdınız.
Biz el alemin yılbaşı partisinin dedikodusunu yapa duralım. Arada düşünelim; mesela, bu aralar Beştepe’ye yılbaşı yemeği için çağırsalar gider miyiz… Oysa parasını ödemiştik (hem de kaç tur).
Dezenfektanlı ellerimiz çenemizde, yarı boş sokaklara bakarken başka bir şehirde işinden ve dostlarından ayrı, kızgın bir dostum 2020’ye açık ve samimi bir mektup yazmış. Diyor ki:
“Sevgili 2020,
Sevgili deyişim sözün gelişi. Yoksa evlât olsan sevilecek yanın yok.
Bu hâli kategorik zannediyorsundur şimdi sen. Değil. Senden öncekilerle hiç böyle bir derdimiz olmamıştı. Sevdiklerimiz oldu, sevmediklerimiz oldu, bize iyi gelenler oldu, gelmeyenler oldu, ama senin gibisi hiç olmadı. Ortalama ömrümüze senin gibisi gelmedi. Geldiyse de bizim nesile gelmedi.
Senden önceki de bir halta benzemiyordu, doğru, fakat hiç olmazsa efendiydi. Haddini bilirdi. Aldığı verdiği belliydi. Akmadı tamam, ama kokmadı da. Geldiği gibi gitti. Sen? Leş!
Beş günün var daha. Kim bilir bu beş günde daha neler yumurtlayacaksın.
Sel gördük, yangın gördük, deprem gördük. Çekirge istilâsı gördük! Ne zamandı sonuncusu, Tutankamon mu? Ramses mi?
Ne kaldı? Meteor mu atacaksın başımıza? At! Altında durmayan senin gibi olsun!
Biz ki iki asrı yaşamış nesiliz, Bayburt ne, yemin ederim böyle zulüm görmedik! Yıl sandık, yüzyıl çıktın arkadaş sen?!
Beş gün var. Sen beş gün sonra çekip gideceksin, biz on sene senin pisliğini temizlemeye uğraşacağız. Sana acıyorsam namerdim, fakat senden sonra geleceklere acıyorum; 2021’e, 22’ye, 23’e, 24’e acıyorum. Senden önceki sana bin bıraktıysa, sen senden sonrakilere yüz bin bırakıyorsun. Nasıl kalkacağız altından?
Sevgili 2020,
Sevgili deyişim sözün gelişi. Yoksa evlât olsan sevilecek yanın yok.
Bütün ikibinyirmizedeler adına istirhamımdır: Lütfen defol git!
Lütfen diyorum bak.”

Aytuna Tosunoglu

Ankara’da 1963 yılında doğan Aytuna Tosunoğlu’nun çocukluğu İzmir ve Malatya’da, öğrencilik yılları İstanbul ve Londra’da geçti. 2002 yılına kadar çeşitli çokuluslu şirketlerde çalıştı. “Müseccel Marka”, ilk öyküsünü on altı yaşında yazan Aytuna Tosunoğlu’nun ilk romanı.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top