“Yeniden başlasak gönlün olur mu?”

Güz Kumpanyası, yeni yayınladıkları teklileri ‘Yeniden’ ile kor halindeki eski aşka bir mektup gönderiyor. Sıcak Akdeniz ezgileri, eşlik etmeye gayet müsait sözleriyle başlıktaki soruyu sorup sorduruyor.

“esasen güz kumpanyası’yla buluşmak da kolay..

yukarıda bahsekonu tınıları heybene koyup hemen yola çık..

ister yürüyerek, ister koşar adım.. ister doğuya, ister batıya, ister kuzeye, ister güneye.. fark etmez. yolda giderken ufka yaslanan kırçıl bulutlar sana pusula olacak..

hiç olmadı, etrafındaki kır çiçeklerini, henüz açmamış tembel karahindibaları ya da usulca akan gözeleri izle.. Hatta bazen ilkyazın kokusu bile yön gösterir..”

Güz Kumpanyası bu sözlerle tarif ediyor bir kalp atışı belki bir nefes kadar dinleyiciye yakın olan gruplarını… “Grup” lafın gelişi kalıyor onların müziğini de oluşturan samimiyetlerinin yanında. Kumpanya cuk oturmuş.

2003 yılında ODTÜ Türk Halk Bilimi topluluğunda kurulan Güz Kumpanyası kültürel çakrası sonuna kadar açık, düsturunu sınırsız bir coğrafyadan aldığı ilham üzerine kurdukları müzikleriyle ‘yaz mevsiminin de baharın da’ melodisini icra ediyor.

Meypom etiketiyle yayınlanan son teklileri ‘Yeniden’, Güz Kumpanyası’nın birçok şarkısında rastladığımız bir umudu anlatıyor. O umut şarkıda ‘gönül meselesi’ olarak geçse de altını eşelersek eğer ‘herkesin umudu kendine’ durumu çıkıyor ortaya.

Açın şarkıyı. Dinlemeye başlayın. Güz Kumpanyası’nın kendini anlattığı yukarıdaki satırlardan bir kısmını aklınıza getirin. Umut orada. Belki ‘Yeniden’? Kim bilir?..

Vokal ve gitarda Göksenin Seyhan, vokal ve klasik kemençede Dilcu Keleş, gitarda Sertaç Işık, bas gitarda Alper Sayın, keman ve mandolinde Bayezid Özden, ud ve neyde Erhan Kaplan, perküsyon ve efektte Mustafa Göçer’den oluşan grupla ODTÜ yıllarına kadar uzanıp, oradan günümüze süren bir yolculuk yaptık.

ODTÜ günlerinden neler var aklınızda?

Göksenin Seyhan: Yeşillik. Güzellik. Anlayış. Herkes birer “Hocam”. U-3. Geçilemeyen dersler. Ders çalışma niyetiyle son gece sabahlamalar. Ders çalışılmasa da sabahlamalar. Çok çok müzik. Müzikal.

Sertaç Işık: Güzel arkadaşlıklar, Mercedes O 302 kampüs ringi. Devrim stadı eğlencelerimiz, topluluklar. Bunun dışında hem birey olduğunun farkına varma hem de insanlarla bir araya gelince yapabileceklerinin sınırsızlığını görme süreci.

Alper Sayın: ODTÜ’lü yıllar hayatımın en güzel ve özel yıllarıdır. ODTÜ’ye her gittiğimde eve dönmüş ve nefes almış hissederim. Yurtlardan topluluk barakasına yürür, Devrim stadında bir soluklanıp eski güzel günlere selam gönderirim.

Bayezid Özden: Kampüs, sonbaharda sarının ve kızılın her tonuyla kışı sevdiren baharda da yeşiliyle büyüklüğüyle baharı yazı müjdeleyen kestane ağaçları, fiziğin önü, yurtlar, Sun Shine, Bahçeli, Kızılay, dolmuş, baraka, THBT, kütüphane, arkadaşlar, çimler, stadyumda konserler, Mid-term ve finaller ve kâğıt bardakta çay.

2008 yılında ilk albümünüz çıktı. Bunu profesyonelliğe bir geçiş olarak mı düşündünüz? Artık bu işe yönelelim mi dediniz?

Sertaç: İlk albüm bizim için de bizi takip edenler için de hala çok özel bir yerde durur. Uzun bir süre plak şirketinin çok satanları arasında yerini korumuştu ancak biz hep işlerimizle birlikte yürüttük müziği… Profesyonel bakış açımız ile amatör aşkımız ise hep el eleydi…

Alper: Bizim için müzikten para kazanma hep ikinci planda idi. Şu anda da amatör ruhla ve kendi istediğimiz şekilde müzik yapmaya devam ediyoruz. Çok da mutluyuz bu durumdan.

Yaptığınız müzikte bu coğrafyanın tınıları, Akdeniz ezgileri, hafif efkârlı ama sıcaklığı, samimiyeti hiç bırakmayan bir taraf var. Nelerden besleniyorsunuz?

Sertaç: Bu coğrafyaya ait olan ve olmayan, doğunun ve batının bütün müzikleri ilgi alanımıza girer ve kulağımızda yer etmiştir.

Alper: Her tür müzik diyebiliriz. Müziklerin yanı sıra tabii ki büyüdüğümüz coğrafya ve bu coğrafyada yaşanmış hikayeler de bizi çok etkilemiş ve esin kaynağı olmuştur. Örneğin bir zeybek dinlerken ya da çalarken eğer o türkünün hikayesini de bilirseniz hem icra hem de duygu yoğunluğu başka bir boyuta çıkıyor. Ayrıca, müzik öğretme geleneklerimizden olan usta-çırak ilişkisi ve meşk ile öğrenme de tüm müzik yolculuğumda bana eşlik eden ve etmeye devam eden çok önemli yapıtaşlarıdır.

Bayezid: Her tür müziği dinleriz ayırt etmeyiz. Sürekli okuyup dinleyip öğreniriz, güzel tarafı bu işin son durağı olmayan bir yolculuk olması ve aslolanın nereden geldiğiniz ya da nereye gittiğiniz değil de yolculuğun kendi olması.

Yeni çıkan single’ınız ‘Yeniden’ melodi olarak çok umut dolu ve böyle şarkılara çok ihtiyacımız olduğu günlerde geldi. Çıkış hikayesini anlatır mısınız?

Sertaç: ‘Yeniden’ yıllar öncesine ait bir şarkı. Söz ve müziği en eski kumpanyacılardan Utku Hakan Keleş’e ait. Gün güneş albümümüzde de vokaller ona ait. Yayım şirketimiz Meypom bu şarkıyı özellikle sevdi. Bizim için de büyük mutluluk bu şarkıyı dinleyenlerimizle buluşturmak.

Alper: ‘Yeniden’ en eski bestelerimizden biridir. Rafa çıkması demek ki bu günlere kısmetmiş. Umarız dinleyicilerimize de yıllar boyunca umutla eşlik eder.

Bayezid: Beni hep etkilemiştir sözleri. Hakan neyi düşündü yazarken hiç konuşmadım ama ben kendi anılarımı buluyorum bu şarkıda, bana hiç yabancı değil.

Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Artık sanırım sizin yaptığınız tür ‘alternatif’ olarak adlandırılmaya başladı?

Sertaç: Eskilerin her tür müziğe musiki demesi gibi, biz de aslında “müzik” yapıyoruz. Hafif müzik tanımı hala var mı bilmiyorum ama “alternatif” de fena durmuyor. Aldığımız tepkiler çok güzel ve doğru yolda olduğumuzu bize gösteriyor.

Bayezid: Arkadaşlarımız genelde beğeniyor. Birisi mandolini beğenmemiş ama internette yorumlarda Sertaç görmüş, bana gönderdi. “Beyaz, bu sana gelmiş” diyor. Hep şakalaşırız Avi Avital’den sonra dünyadaki ikinci mandolinci benim diye dalga geçerim hep. Fırsatını bulunca kaçırmadı Sertaç tabii.

Göksenin: Biz yaptığımız müzik türünü anlatırken çok zorlanıyoruz soran olunca, sayenizde alternatif diyebileceğiz artık! Güzel tepkiler geliyor, bu yolda devam etmek ve daha çok kişiye duyurmak istiyoruz şarkılarımızı.

Alper: Güzel tepkiler aldık, çok da mutlu olduk ancak ne tür müzik yapıyorsunuz sorusuna bir türlü alışamadık. Müzikleri türlerine göre ayırmak bana oldukça yanlış geliyor. Örneğin; Neşet Ertaş türküsü dinlerken ayrılık hissi ile üzülen bir kişi, Erik Satie dinlerken de aynı duyguyu yaşayabilir.

Pandemi en çok sanatçıları vurdu? Çok fazla single, vs. dinledik ama konserlerin olmaması büyük kayıp. Sizin için nasıl geçti? Müziğin geleceği açısından ne düşünüyorsunuz?

Alper: Hayatını müzikten kazanan insanlar için bu durum sürdürülebilir değil. Müzik sektörü denilince sadece müzisyenler akla gelmemeli. Sesçisi, ışıkçısı, müzik mağazası çalışanları, konser salonu/eğlence mekânı çalışanları ve daha birçok emekçi insan ve aileleri bu durumdan çok olumsuz etkilenmeye devam ediyor. Artık taksicilik, pazarcılık yapan ve hatta enstrümanını ya da ekipmanını satan müzisyenler olduğunu duyuyoruz. Bence buradaki kaybın boyutunu normalleşme sonrası göreceğiz. Umarız bu yaşananlar, müzisyen kimliğinin ve sosyal güvence gibi hakların düzenlenmesi için harekete geçilmesini sağlar.

Sertaç: Biz kayıt yapıp üretimlerimizi dinleyicilerimizle buluşturmaya yoğunlaştık. Müzikal olarak beslenme dönemi olduğunu düşünüyorum hem okuyarak hem izleyerek ve tabii dinleyerek. Hayatını müzikten kazananlar için durum çok farklı. Müzisyenlerin sosyal güvence sorunları bir kez daha yüzeye çıktı. Umarız bu süreç hep birlikte hareket etmek için bir vesile olur.

Bayezid: Müzisyenler için gerçekten zor bir dönem. Aslında pek çok sektör için sıra dışı bir dönem. Şimdi içinden geçerken bu sürecin pek anlaşılmıyor görülmüyor, herkes kendi derdinde, bu geçip gittiğinde dönüp baktığımızda aslında o zaman fark edeceğiz nasıl bir felaketin içinden geçmekte olduğumuzu. Büyük bir adaptasyonu deniyoruz hep birlikte gezegende. Bu dönemin çocuklarını düşünüyor, gelecekte neler anlatacaklarını hayal ediyorum. 4 ve 6 yaşında iki tane bızdık var evimizde ve ikisi de virüsten ve salgından haberdarlar ve farkındalar. Ben onlar gibiyken Çernobil patlaması olmuş ve çok korkmuştuk ama bir sene sürmemişti ve böyle bir hayata evrilmemiştik. Bu bambaşka. Benim için adapte olmaya çalışarak ve öğrenerek geçti diyebilirim. Müzikle ilgili ise karamsar hiç değilim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi