Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Yine yargı; bu sefer Yargıtay Başkanı!

Arapçadan Osmanlıcaya geçen bir ifade var; et-tekrârü ahsen velev kâne yüz seksen…

‘Tekrar etmek en güzeldir, yüz seksen kere de olsa.!’

Yargı öyle bir halde ki, yüz seksen değil bin beş yüz seksen kere de anlatsak az…!

AKP genel başkanı Erdoğan, on gün önce, İslam Dünyası Anayasa Yargısı Konferansında yaptığı konuşmada Türkiye’yi “Özgürlükler ve adalette dünyada ilk sıralara çıkarmaktan” dem vuruyordu. “Güçler ayrılığı ilkesini tam manasıyla tesis etmişler. Hak ve özgürlük odaklı reform iradesini asla kaybetmemişler.!”

Anayasa Mahkemesi Başkanı, üyeler, Danıştay Başkanı, Adalet Bakanı da -- kambersiz düğün olmaz -- oradalar, dinliyorlar. Yargıtay Başkanı nerede derseniz o Kayseri’de…

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile ‘Hukuk Sempozyumu’ yapıyorlar. Yargıtay üyeleri de -- maaile -- oradalar. Mesleki ama aynı zamanda tarihi, kültürel ve kuliner bir ziyaret.

Başkan Bey ‘sosyal medya mahkemelerinden’ yakınıyor; “Yargı, toplum, devlet zarar görüyor-muş”. Yargı kararları eleştirilebilir ancak eleştirilerin “İnsaf ve vicdan ölçüleri içerisinde mantıklı, hukuki ve bilimsel olması gerekmektedir” diyor.

İyi işleyen bir hukuk sisteminin “Toplumsal barışın, huzurun, refahın ve devlet düzeninin teminatı olduğunu” söylüyor, yargı mensuplarına akıl veriyor, nasihat ediyor.

Hâkim ve Cumhuriyet savcısı “Hiçbir şeyden korkmadan”, cesur olmak zorundaymış. “Hakimlik mesleği, zengin olmak, kişisel güç kazanmak için seçilen bir meslek değildir. Elde edeceğimiz tek şey adaleti yerine getirmenin sağladığı manevi tatmin ve vicdan rahatlığıdır” diyor.

Diyor da o makam akıl verme değil, her şeyden önce örnek olma makamı.!

İki yıl önce, Anayasa Mahkemesinde boşalan bir üyelik için Yargıtay Genel Kurulunda 2 Aralık 2020 tarihinde seçim yapılacaktı. Tam o sırada İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından Yargıtay üyeliğine seçiliyor ama mazbatası 2 Aralık’a yetişmiyor. Tesadüf bu ya, Yargıtay Başkanı ‘pandemi’ gerekçesiyle seçimi iki hafta erteliyor—pandeminin 15 gün içinde bitivereceği Yargıtay Başkanı’nın içine doğmuş olmalı.!

O arada Fidan’ın mazbatası—11 Aralık’ta—geliyor ve o da aday olup 17 Aralık’taki seçime katılıyor. Bir başka tesadüf daha gerçekleşiyor, adaylardan ikisi çekiliyor. Fidan seçimden birinci çıkınca da Cumhurbaşkanı -- ne yapsın -- Anayasa Mahkemesine üye olarak onu atıyor.

Bunu sağlayan -- Kayseri’de hâkim ve savcılara akıl veren -- Yargıtay Başkanı’nın 2 Aralık’ta yapılacak seçimi 17 Aralık’a ertelemesi.!

Bir de 5 yıldır hapiste olan Osman Kavala vakası var ki çok karışık—Casusluk, Gezi (!) davası, Çarşı, tekrardan Gezi hepsi birbirine karışmış. Beraat, tahliye, tekrardan tutuklanma, davalar bir birleştiriliyor bir ayrılıyor. AB, AİHM, Avrupa Konseyi vs. davaya burnunu sokuyor…

Bizlerin bile anlaması çok zor, nerede kaldı işi başından aşmış Yargıtay Başkanı anlayacak.!

Ama hiç olmazsa Gezi davasındaki mahkûmiyet kararına muhalefet şerhi yazan hâkimin ‘kendi isteğiyle’ Tokat’a, Kaşıkçı dosyasının Suudilere verilmesine muhalefet eden hâkimin -- herhalde o da kendi isteğiyle --Kahramanmaraş’a, İmamoğlu davasında “Ben Allah’tan korkarım” diyen hâkimin Sinop’a –artık kim istediyse -- gidişlerine bir zahmet bakıversin, münhal zamanında…

Yargıtay Başkanı olan beyefendi o zaman görecektir ki, hukuk sistemi iyi işlemiyor—hem de hiç iyi işlemiyor.!

Toplumsal barışa, huzura, refaha, yargıya, topluma, devlete zarar veren ‘sosyal medya’ değil, hepimizin gözüne sokulan siyasi müdahalelerdir.

Ve yine görecektir ki; Türkiye, ‘yürütmenin denetiminde’ 140 ülke arasında—Afganistan, İran ve Rusya’nın bile altında—135. sırada, temel haklar ve özgürlüklerde 134. sırada, hukukun üstünlüğünde – diktatörlükle yönetilen – Beyaz Rusya’nın 17 sıra gerisinde 116. sıradadır.

Yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı yerlerde sürünüyor.!

Yargıya—ve yargı kararlarına—yapılan eleştiriler, esas olarak o kararların -- onun gönderme yaptığı -- ‘insaf ve vicdan ölçüleri, mantık, hukuk ve bilim dışı’ olması yüzündendir.

O makamlara düşen, orada burada konuşmak ya da siyasi toplantılarda ispat-ı vücut etmek değil bunların düzeltilmesi için inisiyatif almaktır.

Bunları hakimlere, savcılara değil, yürütmenin başına—Cumhurbaşkanı’na—anlatsınlar, anlatabiliyorlarsa…!

Yargıtay’daki 12 yıllık görev süresi zaten doldu. Günün sonunda elde edebileceği tek şey “Adaleti yerine getirmenin sağladığı manevi tatmin ve vicdan rahatlığıdır”.

Kendisi söylüyor.!

Kayseri’de yaptığı konuşmayı zaman ayırıp sakin kafayla bir—hatta birkaç—kez dinlesin, o zaman o da kendisine hak verecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi