Menekşe Tokyay

Menekşe Tokyay

Yoksulluk Piramidinin En Alt Katmanı: Çocuk İşçiler

Çocuk ve işçilik kelimelerinin yan yana gelmesi, çocuk işçiliğine “tolerans gösterilmesi”, çocuğun en temel haklarını ortadan kaldırır; zira çocuktan işçi olmaz. Çocuk işçiliğine dair hak temelli bir yaklaşım, bir savunuculuk ve demokrasi gereğidir. Çocuk işçiliği, makro düzeyde güçlü, katılımcı, somut, çağdaş ve Batılı standartları benimsemiş bir çocuk politikasıyla önlenebilir.

“Küçükler, büyük adam yerine evlerin kiminde:
Çocukları işe koştu kalabalık aileler.
Okul çağlarının kadersiz yavruları,
Ufacık avuçlardan akşamları akan ter
Tuz yerine geçti evlerin yemeğinde”
Behçet Necatigil

Geçtiğimiz hafta 14 yaşında Dicle isimli bir kız çocuğu, gece yarısı Hatay’da çalıştırıldığı bir narenciye paketleme bandında iş kazası sonucunda canından oldu.
Aynı dönemlerde benzer şekilde tarım işçiliği yapan ve iki hafta önce sırra kadem basan 14 yaşındaki Fidan Tunç isimli bir başka çocuk işçi de başka bir narenciye bahçesinde ölü olarak bulundu.
Yine geçtiğimiz haftalarda Bursa’da bir apartman dairesinde çıkan yangında sekizi çocuk dokuz Suriyeli hayatını kaybetmiş; çocuklardan ikisinin merdiven-altı atölyede çalıştığı ortaya çıkmıştı. Merdiven-altı iş yerlerinde camlara film çekilerek çocukların çalıştırılması artık ürkütücü boyutlara gelmiş durumda.
Tüm bunlar ne tesadüfle, ne de kaderle açıklanabilir. Bunların her biri birer iş cinayeti, birer çocuk istismarı ve ihmali. Tüm bu vakalar, hiçbir önlem alınmadığı, insanın yaşam haklarına saygı duyulmadığı bir ortamda, çocuk haklarının bizzat ihlal edildiğinin ete kemiğe bürünmüş örnekleri.
Türkiye’de çocuk işçiliği yıllar içerisinde kartopu etkisiyle büyüyen ve 12 Haziran Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde paylaşılan mesajların çok daha ötesinde kararlı bir mücadele gerektiren akut bir sorun.

Avrupa’da ve Dünyada Durum
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre dünyada 160 milyon çocuk işgücünde yer alırken, yani her 10 çocuktan biri “çocuk işçi” iken Türkiye’nin de bu korkunç trendin içinde yer alması, hepimizin üzerinde etraflıca düşünüp utanmamız gereken bir durum.
Mart ayında açıklanan Avrupa’da Derin Çocuk Yoksulluğu Raporu ise, pandeminin de etkisiyle dünya çapında çocukların beşte birinin aşırı yoksulluk içinde yaşadığına dikkat çekiyor; Avrupa’daki çocukların evrensel ve ücretsiz bir sosyal korumadan yararlanması ve gıda hakkına sahip olması gerektiğini vurguluyor.
“Tüm dünyada var, bizde de olması normal” diyerek çocuk işçiliğine dair kayıtsızlığın vebalinden kurtulamayız. Benzer şekilde çocukları mesleki eğitim kisvesi altında marketlerde dört gün ucuz işgücü olarak çalıştırıp sadece bir gün okula gönderdiğimiz “stajyerlik” veya “çıraklık” gibi çocuk işçiliği biçimleri üreterek de çözümsüzlüğü derinleştiririz.
Elbette yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal adaletsizlik bize has olumsuzluklar değil; ancak bu yoksulluk ve yoksunluk piramidinin en alt kısmında çocukları ilk sırada kurban vermemek için kamusal düzlemde doğru politika araçları geliştirmek bizim elimizde.
Örneğin Avrupa Birliği ülkeleri, tüm bu raporlardaki verileri, bir dış mihrak olarak değil, birer uyarı olarak kabul edip, aşırı yoksullukla mücadeleye dönük kamu politikalarının odağına çocukların üstün yararını, gıda hakkını, yoksulluktan kurtulmalarına yönelik sürdürülebilir mali önlemleri alıyor.
Buna karşın, sorunu inkâr ederek, buna dair komplo teorileri üreterek, iş yerlerinde yaşanan çocuk ölümlerini balık hafızasıyla birkaç saatliğine gündemde tutarak veya dünyadaki örnekler üzerinden kendi içimizdeki sorunların çözümsüzlüğünü rasyonalize ederek kimsenin eline hiçbir şey geçmiyor.
Sorun perdeleniyor, hepsi bu…
Avrupa ülkeleri arasında en yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip iki ülke var: Biri Türkiye, diğeri Romanya. Türkiye, ILO’nun 138 sayılı İstihdama Kabulde Asgari Yaş Sözleşmesi’ni 1998’de, 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması Acil Eylem Sözleşmesi’ni 2001’de onayladı.

Sahada Projeler
Uzunca bir süredir ILO’nun Türkiye ofisi, UNICEF ve Avrupa Birliği ortaklığında çocuk işçiliğiyle mücadeleye dönük olarak sivil toplumu da içine alan önemli projeler yürütülüyor. Düzce’den Bursa’ya, Malatya’ya, Konya’ya, Mersin’e dek yerelde çocuk işçiliğiyle mücadele alanında çözümler üretiliyor.
Ancak sorun sosyo-kültürel ve ekonomik olarak o kadar büyük ve yasal olarak suiistimal edilen o kadar boyutu var ki, bir yerinden tutsanız öbür taraf elinizde kalıyor. Birbirini ekonomik çaresizlik sonucu on yıllardır sürekli üreten kısır döngü içerisinde bir “aile geleneği” şeklinde mevsimlik tarım devam ediyor; çocukların hem çalışıp hem okumasının, çadırlarda optimal-altı koşullarda okuma yazma öğrenmelerinin gerçekçi olmadığı ise görülüyor. “Çobanlık yaparken üniversite sınavında birinci olan çocuk” örnekleri ise, tekil başarı öyküleri olarak kalıyor.
TÜİK tarafından açıklanan 2019 yılı Çocuk İşgücü Araştırması verilerine göre Türkiye’de bir ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 720 bin olup, 15-17 yaş grubundakiler bu rakamların yüzde 80’ini, 12-14 yaş grubundakiler yüzde 16’sını, 5-11 yaş grubu ise yüzde 4’ünü oluşturuyor.
Kreşte seksek oynaması, ilkokulda alfabeyi sökmesi, ortaokulda geometri problemlerini çözmesi, lisede ilk gençliğe atılan adımları doya doya yaşaması gereken çocuklar, karşılarına bir kez çıkan bu “yaşama fırsatını” tekstil atölyelerinde, tarlalarda, zincir marketlerde heba ediyor, heba ettiriliyor.
Bilişsel, sosyal, fiziksel gelişimini etkileyen işler, onları devamsızlığa ve okulu terke itiyor. TÜİK’in aynı araştırmasına göre, çalışan çocukların üçte biri eğitimine devam etmiyor.

Türkiye’nin Yükümlülükleri
Bu rakamlar şunu en çıplak halde gösteriyor: Türkiye’de emeğin ucuzlaşması çerçevesinde çocuk işçiliği de ülkedeki üretim çarklarını ayakta tutan bir enstrüman konumuna indirgeniyor. Eğitimde fırsat eşitliğinin olmaması da bu düzeni besliyor.
Ancak yoksulluğun kronik düzeyde artması, alım gücünün yüksek enflasyon karşısında erimesi ve artan işsizlik sonucu hane gelirinin artırılması ihtiyacının çocukların omzuna yüklenmesi gibi faktörler sonucunda sahadaki çocuk işçiliği rakamlarının giderek yükseldiği de bir gerçek.
Ayrıca, uzmanların da sık sık vurguladığı gibi, işgücü anketlerinin ekim ila aralık ayları arasında yapılması, mevsimsel tarımın bu aylarda konjonktürel olarak daha az olmasından ötürü çocuk işçiliğini düşük gösteriyor. Ayrıca bu rakamlar mülteci çocuklara dair bir veri de sunmuyor.
Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, 18 yaşına kadar her insanı çocuk olarak tanımlıyor. Ancak, İş Kanunu’na ve Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları hakkındaki Yönetmelik’e göre, 14 yaşını doldurmuş çocukların hafif işlerde çalışmasına, eğitim hayatları riske girmediği ve tehlikeli olmadığı sürece bazı iş kollarında yer almalarına izin veriliyor.
Bununla birlikte, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 32’nci maddesi, “Taraf Devletler, çocuğun, ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma hakkını kabul ederler” der.
Türkiye, Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı’na (2017-2023) göre, 2023’e kadar sokakta çalışan çocuklar, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde çalışan çocuklar ve tarımda aile işleri dışında, ücret karşılığı gezici ve geçici tarım işlerinde çocuk işçiliğinin önlenmesi konusunda taahhüt vermişti.
Eğitime devamsızlığın etkin araçlarla kontrolü ve izlenmesi, çocuk işçiliğinin azaltılmasında başlıca yöntemlerden biri olarak zikrediliyor. Zira 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte çocukların mesleki ve teknik eğitim adı altında işçileşmesinde ciddi bir kırılma yaşandı.

İşçi Çocuk Ölümleri
Öte yandan, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi verilerine göre geçtiğimiz sene Türkiye’de en az 62 çocuk, çalışırken hayatını kaybetti. 2013 yılından bu yana ise ölen çocuk işçi sayısı toplamda en az 556 olarak kaydediliyor. Ölümler ağırlıklı olarak tarım ve orman, akabinde inşaat, metal, konaklama ve eğlence iş kollarında. Ölümlerin üçte biri ise 15 yaş altında.
Şu noktada anlaşalım: Çocuk ölümleri, bir ülkedeki yoksulluğun, eşitsizliğin ve çocuk haklarına verilen değerin turnusol kâğıdıdır.
Karl Marx, Kapital’in 10’uncu bölümünde normal işgününü betimlerken, İngiltere’de 19’uncu yüzyıl ortalarından itibaren kibrit yapımında yoğun bir şekilde çocuk işçilerin çalıştırıldığından söz eder ve işçilerin yarısının 13 yaşından küçük, “paçavralar içinde, açlıktan bitkin, alfabesiz çocuklar” olduğuna, bunların bazen 15 saate varan bir işgünü geçirmek zorunda kaldıklarına dikkat çeker ve ekler:
“Dante, kendi cehennemindeki en korkunç betimlemelerin herhalde bu işyerinden geri kaldığını kabul ederdi.”
Marx, Dante’nin İlahi Komedya adlı eserinin Cehennem bölümüne atıfta bulunmaktadır. Zira Dante bu bölümde dokuz katlı koni biçimindeki cehennemi tasvir eder ve kişinin hangi katta kalacağının günahlarına bağlı olduğunu söyler.

Bizim Cehennemimiz
Cehennemin katlarında bir değişiklik var mı bilinmez ama kibrit yapımından tekstil atölyelerine, imalat sanayiine, tarlalara dek çok fazla değişen bir şey yok.
Özneler değişse de çocuk işçiliğiyle mücadelenin yöntemi aynı: Çocuk işçiliğinin 18 yaşına kadar tamamen yasaklanması ve ona kapı aralayan, ancak çocuğu da örgün eğitim ortamından koparan tüm alternatiflerin ortadan kaldırılması. Çocuk ve işçilik kelimelerinin yan yana gelmesi, çocuk işçiliğine “tolerans gösterilmesi”, çocuğun en temel haklarını ortadan kaldırır; zira çocuktan işçi olmaz.
Ayrıca, dezavantajlı mahallelerden başlayacak şekilde, toplumsal fayda bilinciyle okullarda ücretsiz okul yemeği uygulaması başlatılarak okulun cazip bir yer haline getirilmesi, eğitim ile ücretsiz beslenmenin koşullandırılması da bu çözüm önerilerine eklemlenmeli.
Çocuk işçiliğine dair hak temelli bir yaklaşım, bir savunuculuk ve demokrasi gereğidir. Çocuk işçiliği, makro düzeyde güçlü, katılımcı, somut, çağdaş ve Batılı standartları benimsemiş bir çocuk politikasıyla önlenebilir. Çocuk işçiliğinin önüne, böyle bir politikanın mikro düzeyde harfiyen uygulanmasıyla, ölçülebilir olmasıyla, etkin bir şekilde izlenmesiyle geçilebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Menekşe Tokyay Arşivi