YÜREĞİMİZİ BİR BÖLEBİLSEK

YÜREĞİMİZİ BİR BÖLEBİLSEK
Norveç’in evinde karşılaştığı Sırbistan müsabakasını izledim. Derdim, nice golcüler gördükten sonra gruptaki rakibimize karşı bence biyonik iki çocuk, 20 yaşındaki Erling Braut Haaland ile bir büyüğü 24 yaşındaki Alexander...

Norveç’in evinde karşılaştığı Sırbistan müsabakasını izledim. Derdim, nice golcüler gördükten sonra gruptaki rakibimize karşı bence biyonik iki çocuk, 20 yaşındaki Erling Braut Haaland ile bir büyüğü 24 yaşındaki Alexander Sörloth’u yan yana izlemekti.
Benim için şahane, Norveç için dramatik bir maç oldu. Favori oldukları maçta 81’de geriye düştüler, 88’de beraberliği yakaladılar ama biyonik iki adamları yoktu o pozisyonda. Uzatmaların 102. dakikasında Tadic’in yaptığı asistle Lazio’lu Milinkovic Savic ikinci golünü attı ve Norveç’i yenik gönderdiler sahadan.
Norveç’i izlemek isterken, Sırbistan kendini izlettirdi. Hele de Tadic… 31 yaşındaki bu müthiş sol ayağın Premier Lig kariyerinin neden daha uzun sürmediğini anlayamadım. Anlayamadığım bu kardeşin piyasa değeri 24 milyon Euro, Ajax’ta hayatına devam ediyor. Tadic’in bu maçta olmaması büyük avantaj idi.
Almanya ve Rusya maçlarıyla yeniden al beyazlı günlerimize geri döndüğümüz günlerdeyiz. Sahiden, içimizden önümüzdeki yıllara umut veren bir kadro oluşmuş, Şenol Hoca’ya güven, saygı sonsuz. Federasyon ne kadar beceriksiz, spor politikaları ne kadar kötü olsa da bu hayatta elbette ‘bir Musa’ çıkıyor. Şenol Hoca onlardan biri.
Sırbistan deplasmanında, 6 Eylül’de, berabere kaldığımızda yaşadığımız hayal kırıklığı gün gibi aklımda. Bu maça çıkarken, günlerdir söylenen klişe gibi, “Yenmek zorunda olduğumuz bir maça çıkıyoruz.”
Öyle çıktık. Sakatlıklar, rahatsızlıklar nedeniyle bazı önemli ayaklarımız lokomotiften koptu.
Ama kalan vagonlar, içlerine doldurdukları Avrupa tecrübeleri, dünya değerleriyle o kadar iyiydi ki.
Mahmut’un, Hasan Ali’nin hatta Okay’ın yeniden sistemin ilk 11’ne alındığı dün gece Sırbistan’ın da bizi iyi analiz ettiği belliydi. 3-5-2 şeklinde dizilmeleri tıpkı Norveç ile oynadıkları gibi “Biz bu maçı almaya geldik” parolası idi.
Kolay değil. En son 1931 senesinde (o zamanlar sene deniyordu yıl yoktu) yenmişiz Sırpları. Ondan sebep, maç öncesi önce Plevne marşı çalındı Telekom Stadyumu’nda, ardından hücum marşı.
Stadyumlara localardan başlayarak taraftar alınmasını insanlık ayıbı olarak gördüğümü, halkın kimler tarafından yönetildiğini göstermesi açısından buraya not düşmeyi gerekli görüyorum. Neyse, sabrediyoruz.
Müsabaka, daha dakika yerine yazılmadan son iki maçta iki gol atan Kenan’ın ayağından 1-0 başlayabilirdi, telaş etti.
Önde basarak hem birbirine hem de topa yakın oynadığımızdan sahada kırmızının çok olduğunu daha ilk dakikalardan gösterdik. Ancak bizi bir benzerimiz alt edebilirdi. Aynı taktiği uygulayan Sırplar, 22’ye henüz gelmişken gizli golcüleri Milinkovic Savic’in ayağından golü buldu.
Müthiş bir krampon Milinkovic Savic denen arkadaş. 71 milyon 500 bin Euro piyasa değeri. Bırak hesaplamayı, artıyor artıyor, sen açana kadar, Türk Lirası değerini bulamazsın. Daha 25 yaşında. 2015’te gitti Lazio’yaya. 209 maç 40 gol. Sorsan, “Orta sahayım, sağ ayağım kuvvetli” diyor.
Aynı taktik şu sonucu verir: Hatayı yapan kaybeder. İlk yarı hatayı biz yaptık ve soyunma odasına geride girdik. Rusya maçının ilk yarısını hatırlattı bize milliler. Hele saçma bir sarı kart gören Burak Yılmaz’ın Rusya maçında cezaya düşmesi tadımızı kaçırdı. Yetmedi, sağlama aldı, maçın son anlarında ikinciyi görüp kırmızıyı aldı.
“Yeniden döner miyiz?” umuduyla başladığımız ikinci yarının hemen başında 25 yaşındaki o krampon, Milinkovic adeta penaltıyı aldı. Aleksandar Mitroviç de affetmedi.
Maçı anlatan meslektaşımı da uyarayım “İşte protokol tribününü de görüyorsunuz, sayın, sayın, sayın görüyorsunuz” diye güya işini yaparken sevgili futbolseverlerin pek güzel tepkisini alıyorsun.
57’de Hakan Çalhanoğlu skoru 2-1 yaptığında, ‘futbol ne kadar basit oynanırsa o kadar güzeldir’ dedik. Gol atmak al-ver ile bu kadar kolay değil mi, ne diye oyaladınız bizi. Bunları derken, ilk yarı bizim daldığımız uykuya dalmıştı aslında Sırbistan da.
Mehteri çaldık da. Önce Almanya, üstüne Rusya. Yolculukları saymayayım, pandemiyi sayayım. Buna hangi yeniçeri dayanır? Bir de Sırbistan sahiden iyi takım.
Döner miyiz, hadi çocuklar derken, baskılı oyun bu kez bize sonuç verdi. Cengiz’in ortasına Okay’ın hadi atın dercesine yumuşattığı meşin top Ozan ve Burak’ın gözlerinin önünde auta çıktı. Hemen sonrasında futbol içindeki her türlü karambolün yaşandığı Sırp ceza sahasında son sözü Ozan Tufan söyledi.
Melih Demiral tüm kalbiyle oynuyor. 81’de çizgiden çıkardığı top elbette göreviydi ama aynı zamanda ruhuydu sahada eğilmeyen. Cengiz, Premier Lig’den zor döner memlekete. Ama bu yetmedi.
Sahte bir zafer gibi. 2-0’dan 2-2’ye getirdik maçı ama sonuç Ruslara, Macarlara yaradı.
Maçın 90 dakika olduğunu unutmayıp, dikkatimizi, enerjimizi, yüreğimizi 45’erden iki yarıya adil dağıtabildiğimiz gün biz değil onlar düşünür artık.