Tuğçe Küçük

Tuğçe Küçük

ZAMAN VE MEKANIN HAKİMİ: TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMLER

Zaman ve mekanın tek ve nesnel olduğuna ilişkin düşünce biçimi yaygındır. Genel eğilim zamanı ve mekanı olduğu gibi ve somut bir düzleme oturtarak doğal olgular olarak kabul ediş göstermedir. Oysa zaman ve mekan, yaşam pratiklerine, toplumun yeniden inşasına bağlı bir devinim içindedir.

Her türlü mekanın yıkılışını işitiyorum, parçalanan camı ve çöken duvarları, zaman ise son bir kızgın alev. (James Joyce)

Zamanı ölçmenin insanlık tarihi boyunca toplulukların yaşam pratiklerinde elzem bir yeri olduğu bilinir.  Antik Çağ’da zaman, güneşin hareketlerine göre belirleniyor ve işaret edilen zaman dilimi geniş bir aralığı kapsıyordu. Örneğin öğle vakti dendiğinde, güneşin tepede olduğu andan bir süre öncesi ve sonrasını da içine alabilecek geniş bir tanımlamayı içeriyordu. Bu doğrultuda modern öncesi dünyanın yaşam pratikleri de daha esnek ve geniş sürece yaygın olarak gerçekleşiyordu.

Modern hayatta ise zamanın akışının saniyeler, dakikalar,  saatler aracılığıyla ölçülebilir bir nesnelliğe oturtulması, insanların modern öncesi döneme göre daha planlı ve kontrollü bir yaşam pratiğine doğru evrilmelerinin yolunu açtı. Buna bağlı olarak zamanın ölçülebilirliği, günlük işlerin takibinden daha fazlasına da işaret eder oldu. Güne başlarken kahvaltı, işe gidiş, işten dönüş saatleri, yıllık döngüyle yaş günleri, tatiller, mevsimsel olarak spor sezonunun açılması gibi döngülerle tekrarlanan hareketler, ilerlemenin genel etkisiyle insanların zaman kavrayışlarında farklılıklar yaratmaya başladı. Kısacası, doğal olarak kabul edilip çoğunlukla sorgulanmayan zaman kavramının algılanış biçimi toplulukların gelişimi doğrultusunda değişikliklere uğramakta...

(2.spot)Her şeyin nesnel bir zaman ölçeğine oturmadığını ya da farklı toplulukların farklı zaman kavrayışlarının olduğunu biliriz. Bazen saniyelerin asırlar kadar uzun, bazen de saatlerin bir an kadar çabuk gelip geçtiği yanılsamayı, zihnimizin oynadığı bu oyunu yaşamayan yoktur… Yine de hayat akışının yaslandığı zaman anlayışının nesnelliğini sorgulamaktan geri dururuz.

Mekan da tıpkı zaman gibi doğal bir olgu olarak algılanır ve aslında günlük hayat pratiklerinin kendisine atfedilmesiyle doğallaştırılır. Oysaki aynı coğrafya insanlarının farklı yüzyıllarda yaşamış olanları ve hatta aynı dönemde farklı sınıflara mensup olanları, azınlıkları, kırsal bölgelerde ve kentlerde yaşayanları için mekanın anlamı farklılıklar içerir.

Zaman ve mekanı yaşam pratikleri inşa eder

İnsanın zamanı ve mekanı algılayış çeşitliliğine rağmen tek ve nesnel bir zaman ya da mekan anlayışına karşı; zaman ve mekana nesnel özelliklerin insan pratikleri yoluyla yüklendiği  söylenebilir. Toplulukların deneyimleri, yaşam pratikleri olmaksızın zamanın ve mekanın bir anlamı yoktur. Zaman ve mekan için zihnimizde canlanan somut özellikler insanların onlara atfettikleri aracılığıyla anlam bulur. Bu sebeple, her toplumsal yeniden üretim, içerisinde yeni bir zaman ve mekan anlayışını da barındırır ve her toplumsal ilişki de kendi zaman duygusuna sahiptir. Tarihi ve coğrafi farklılıklar toplumsal zaman ve toplumsal mekanın inşa edilişindeki farklılıkları ortaya koyar. Yani zaman ve mekanı kavramak, toplumsal eylemden bağımsız gerçekleşemez.

Öte yandan değişim ve dönüşümün içindeyken, yaşanılan zamanın ötesine, mimarlar, ressamlar, heykeltraşlar, şairler, yazarlar aracılığıyla bazı değerler aktarılır. Bu doğrultuda yazı bir mekansallaştırmadır. Yazı ve aslında üretilen her bir değer nesnesi, akışı içinde bulunduğu zamanın o anında kalacak, değişim ve dönüşüme uğramayacak dolayısıyla mekanlaşacaktır.  

İnsan belleği için en önemli mekan ise ‘ev’dir. İnsanın ilk anıları, düşleri ve düşünceleri evin içinde şekillenir. Ve bir insanın yaşamı boyunca değiştirdiği evler, o evin içinde yaşadığı sürece dair sıkıştırılmış bir zaman olarak o insanın zihninde yer edinir.

‘…yeni eve geçtikten sonra, içinde yaşadığımız başka yerlerin anıları geri döndüğünde, hareketsiz çocukluk ülkesine seyahat ederiz, hatırlanamayacak kadar eski olan her şey gibi hareketsiz…’*

Kapitalizmin devnimleri-zaman mekanın devinimleri

Kapitalizmin kendi yarattığını kendi eliyle yıkmak suretiyle sürekli bir devinim içinde olmasıyla, toplumsal yeniden üretim süreçlerinde mekan ve zamanın anlamlarının değişiklik göstermesi birbiriyle iç içedir. Yani kapitalizm zaman aracılığıyla mekanı yok eder ve yeniden inşa eder. Kapitalizmin devinimleri, bireylerin toplumsal rollerinin, onların nerede ve nasıl davranılacağına ilişkin toplumsal beklentilerin inşasına olanak sağlar. Ancak kapitalizmin mekanizmalarının toplumun yeniden inşasında kusursuz biçimde kanalize edilmesi çok kolay değildir ki nitekim aksi örnekleri de bulunmaktadır. Kadınlar, işçiler, azınlıklar gibi gruplar toplumsal normların değişmesi için mücadele vermektedir ve tarih gösteriyor ki zaman ve mekanın uğradığı değişikler bazen de bu mücadelelerden etkilenerek gerçekleşmiştir.

Covid-19 sonrası yeni zaman ve mekan algılanışları

Zaman ve mekanın çeşitli algılanış biçimleri ve bundan doğan toplumsal çatışmaların varlığına rağmen tek ve nesnel bir kıstası görme eğiliminin mevcut olduğundan bahsettik. Bu konudaki sorgulama ne kadar az olsa da insanlığın tarih boyunca zaman ve mekan algılayışlarındaki değişiklik de aşikardır. Yaşadığımız son bir yıla bakacak olursak; acaba pandeminin çıkış kapısı nasıl bir zaman ve mekan algılayışına açılacak?

Son bir yıldır birçok iş yerinin uzaktan çalıştığı, öğrencilerin uzaktan eğitim aldığı bir süreci yaşıyoruz. Mesela covid-19 dan beri bankacılık işlemlerinin eskisinden daha fazla online platformlardan ilerlemeye başladığı göze çarpıyor. Dev plazaların çalışanları o mekandan uzakta da işlerliğini sürdürüyor. Belki de covid-19 uzun vadede bazı mekanların yıkımı olacak. Kim bilir, yıllar sonra bugün gözümüzde canlanan okul mekanı, gelecek nesil çocukları için evi işaret edecek. Alternatif kanalların daha fazla öne çıkmasıyla bugün anlamlı olan birçok mekanın ölümü çalışma saatlerinde de esnekliğin yolunu açacak. Kısacası bir yıldır pandemi bitince eskisine döneceğini düşünerek yaşadığımız durumu yeni bir zaman ve mekan kavrayışının inşası olarak okumak da mümkün görünüyor.

*David Harvey, Postmodernliğin Durumu, Metis, 2014, s. 246

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuğçe Küçük Arşivi