Seyit Tosun
YENİ NORMALİMİZ: MUTSUZLUK
Yeni normalimiz artık mutsuzluk oldu. O nedenle kahkaha attı diye bir gence sokakta kötü gözle bakanlar çoğaldı, bahçesinde bira içen kadınlara saldıranlar türedi, ele ele tutuşan çiftlere insan kılıklı zombiler musallat olmaya başladı. Öyle ya; herkes mutsuz ise sen de mutsuz olmalısın. Normalimizi bozmamalısın!
J. K. Rowling’in yazdığı Harry Potter’i okuyanlar ve izleyenler bilir. Orada ruh emiciler vardır ve yakaladıkları insanın önce yaşam sevincini, sonra da ruhundan kalanı emer ve yok eder. Ruh emicilerin yakınında olanlar ise mutluluğun kaybolduğunu ve tarif edemedikleri bir yoksunluk, boşluk benzeri hislerin içine çekildiklerini anlatır. Ruh emicilerin geçtiği yerde açan çiçek solar, otlar kurur, canlılık ortadan çekilir.
Yine okuyanlar ve izleyenlerin bildiği üzere, bu tip bir duruma; yani ruh emiciye karşı Patronus Büyüsü (Expecto Patronum) Ruh Emicilere karşı kalkan yaratır. Büyünün işe yaraması için çok mutlu olduğu bir anıya odaklanılması ve büyünün kalkması istenene kadar dikkatin büyüden uzaklaşmaması gerekir. Bu sayede Ruh Emici mutluluklarınızla değil kalkanınızla beslenir. Eğer patronus büyünüzü çok güçlü, yani çok kuvvetli bir mutlu anıyla yaparsanız ruh emiciyi defedebilirsiniz bile. Hatta Harry (Daniel Radcliffe), Gary Oldman’ın canlandırdığı vaftiz babası Sirius Black ve kendini; onlarca ruh emici tarafından yok edilirken çok güçlü bir patronus büyüsü ile kurtarır.
Bu kadar sorunun, sıkıntının, yoksulluğun, baskının ve mutsuzluğun olduğu Türkiye’de fantastik kurgu kitabından bahsetmenin yeri mi? Bu, başka bir mesele olsa da asıl sorun konunun fantastik vurgularından birisi olan ruh emicilerin, yarattığı sonuç bakımından gerçeğin ifadesi haline dönüşmüş olması.
Gelelim kurgudan, gerçeğe. Türkiye her dönem ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yumağı ile yaşayan ve yaşatan bir ülke oldu. Öyle ki bu halkımızda artık ciddi bir bağışıklık yarattı bile denebilir. Ortalama bir Türkiye vatandaşı, bir Avrupalının ömrü boyunca yaşayacağı absürtlük ve problemi bir haftada yaşayabilir. Hani batının yaşadığı sorunları bizim insanımız kulağına dökmez desek yeridir.
Peki ne oldu? Yoksulluk, yolsuzluk ve çürüme daha önce de vardı. Demokrasi daha önce de defalarca sekteye uğramıştı. Belki bu kadar kolektif değildi ama vardı. Ülkece fantastik bilim kurgu tadında yaşadığımız gerçekler karşısında dahi mizahı en dipten bile çıkaran halkımıza ne oldu?
Yaşadığımız hız, ulaştığımız iletişim imkanları ve sosyal medya paylaşımlarındaki aslında mutsuz olan ama mutlu olma imajı vermenin ‘şart’ olması haleti ruhiyesine nasıl geldik?
Elbette insan denen bizlerin her an mutlu olması beklenmez. Normal de değildir. Ancak şu anda hipnotize olmuş gibi yayılan bu mutsuzluk dalgası artıyor. Sokakta, markette, meydanda, iş yerinde, okulda yani insanın olduğu her yerde ‘insan’ mutsuz.
Yüzler asık ve kahkahalar artık yerini hayıflanmalara terk etti. Kimle ve nerede olursanız ve oturursanız oturun konu birkaç dakika içinde bir mutsuzluk kaynağına geliyor.
Eskiden de yoksulduk ama alım gücünün artık iyice yok olma eşiğine gelmesiyle sofralarımızdaki sohbetlerin konusu alabildiklerimize değil artık alamadıklarımıza geliyor. Hani parası olan mutlu derseniz o da yok! Hali vakti yerinde olan ve bitmiş son orta sınıf mensupları da kahkahalar eşliğinde kurduğu sofraları arıyor. Okuduğu romanın tadını bulamıyor, söylediği sözün kıymetini geri istiyor. O eski Türkiye yüzlerini, mutsuz yüzlerdeki çizgilerde arıyor.
SEN DE Mİ MUTSUZSUN? O HALDE YALNIZ DEĞİLSİN!
Artık mimiklerle anlaşabiliyoruz. Yaşadıklarımız yeni bir lisan bulmamıza yol açtı. Sezen Aksu’nun “Biz senle sözleri susarak aştık” dediği gibi ve Selami Şahin’in “Gözler kalbin aynasıdır” şarkısında anlattığı gibi bakışarak ve mimiklerimize anlaşabiliyoruz. Otobüste karşımızda oturan adamla göz göze geldiğimizde ya da kafede yan masada oturan kadınla bakışlarımız kesiştiğinde yüzlerimizden “Evet sen de mutsuzsun” sözleri, susarak dökülüyor.
Dalga dalga yayılan bu mutsuzluk meselesinde boşluklar kısa hazlarla, parlatılmış içi boş keyif imajlarıyla doldurulmaya çalışılıyor. Geleceğimizden, gençliğimizden, ormanlarımızdan, suyumuzdan çalındı da peki bu mutluluğu kim çaldı? Depresyon bir kişilikse, milyonların aynı anda depresyonda olmasını hangi uzman açıklayacak? Ya o uzman doktor da depresyondaysa?
Herkes aynı anda bir şeyi yaşarsa veya yaparsa bu, normalleşmeye başlar. Bu, etik olmayan davranışlar için de geçerlidir. Bir yerde herkes yere çöp atarsa bu artık oranın normalidir. Ya da bir yerde herkes yolunu bulmaya çalışıyor, birbirini kazıklamayı düşünüyorsa bu çürüme de artık o halkın ‘normalidir.’ Bu, mutsuzluk için de geçerlidir. Yeni normalimiz artık mutsuzluk oldu. O nedenle kahkaha attı diye bir gence sokakta kötü gözle bakanlar çoğaldı, bahçesinde bira içen kadınlara saldıranlar türedi, ele ele tutuşan çiftlere insan kılıklı zombiler musallat olmaya başladı. Öyle ya; herkes mutsuz ise sen de olmalısın. Normalimizi bozmamalısın!
Herkes yoksulsa sen de yoksul olmalısın. Herkes rakı içemiyorsa sen de içmemelisin. Herkes sağlıklı beslenmiyorsa sen de beslenmemelisin. Sen herkese ait olmalısın ve o herkes mutsuz. Sen kim oluyorsun da mutlu olmak isteyeceksin?!
O MUTLULUK İYİ İNSANLARA GELECEK
Gericiliğin, baskının, yoksullaşmanın ve çürümenin sonucunda ne olabilirdi ki başka? Herkesin sadece kendisini kurtarması gereken bir sistem inşa edildikten sonra kendini kurtarabileceğini mi sandın? Sana 1000 yıldır dokunmayan yılanın bir gün seni zehirlemeyeceğini mi umdun? Haksızlık karşısında salt kendini korumak için susmanın sadece uğrayacağın haksızlığı geciktireceğini neden göremedin? Sistem seni beslerken liberal, sana karşı çıkarken ulusalcı kılığına girerek işin içinden sıyrılacağını mı zannettin? Alkole zam yapıldığında gevşek gevşek “İçmesinler onlar da” diyerek konuyu bile isteye anlamamanın çaya da ete de süte de zam olarak sana dönmeyeceğini mi bekledin? LGBT bireylere saldırıldığında ve nefret objesi yapıldığında -sana eşcinsel diyeceklerinden korktuğun için- görmezden gelmenin seni kurtaracağını mı hayal ettin?
Bu ülkenin iyi, eşitlik isteyen ve ayrıcalıkların kaldırılması için yürüyen insanlarına çelme takılırken ses etmeyen senin, rahat rahat yürüyeceğine izin vereceklerini sana kim dedi?
İşin ÖZ’eti; ruh emiciler Harry Potter’dakiler kadar gerçekti. Sadece isimleri ve şekilleri farklıydı. En sonunda mutluluğunu da aldılar bak! Senin de payına hem kendi, hem de başkasının yüzündeki mutsuzluklar düştü. Buna bir patronus büyüsü de yapamayacaksın çünkü mutsuz ettiğin insanlarla güzel tek bir anın yok sevgili ahali. Hatıralarımızda da hep öyle kalacaksınız. Ancak bu ülkenin insanı, suyu, adaleti, özgürlüğü, emekçisi, kadınları ve gençleri için onuruyla yürüyen insanlar o kahkahaları tekrar atacak, o eli yeniden tutacak, o çiçeği yeniden koklayacak ve o mutluluğu bir daha yakalayacak. Çünkü onların hepimiz adına yaptıkları mutlu anıları sağlam ve gerçekti, fantezi değildi...
Expecto Patronum!