Davutoğlu: CHP yol ayrımında

Davutoğlu: CHP yol ayrımında
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, seçim sonrası CHP'de başlayan tartışmalara ilişkin "Seçim sonrası yaşananlar CHP’nin de yeni bir yol ayrımında olduğunu göstermektedir. CHP ya bu toplumsal barış çizgisini sürdürerek...

Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, seçim sonrası CHP'de başlayan tartışmalara ilişkin "Seçim sonrası yaşananlar CHP’nin de yeni bir yol ayrımında olduğunu göstermektedir. CHP ya bu toplumsal barış çizgisini sürdürerek yeni bir siyasi zihniyet ve zeminde ilerleyecek, ya da yükseldiği düşünülen popülist ulusalcılık çizgisinde eski zihniyetin yeni bir versiyonuna yönelecektir. İki tur arasında yaşananlar ve sonrasında yapılan tartışmalar bu ayrımın ilk işareti olmuştur. İktidar kutuplaştırma stratejisinin bir sonucu olarak kesinlikle eski zihniyetin yeni versiyonunu tercih edecektir. Bu da CHP’yi %20 bandı civarına mahkum edecektir" dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, serbestiyet'ten gazetecilerin sorularını yanıtladı. Davutoğlu, Altılı masa süreci ve CHP'deki "değişim" tartışmalarına ilişkin konuştu.

"Siz CHP zihniyeti üzerine çok sert eleştiriler yaptınız sonra da Millet İttifakı içinde yer aldınız. Siz nasıl değiştiniz, CHP nasıl değişti?"

Ahmet Davutoğlu: Sayın Kılıçdaroğlu Gelecek Partisi’nin kuruluşu sonrasında gerçekleştirdiği ziyarette sohbetimiz esnasında kendisine “sizin otoriter laikliği özgürlükçü laikliğe dönüştürme hızınızla bizim otoriter muhafazakârlığı özgürlükçü muhazafakârlığa dönüştürme sürecimiz ortak bir zeminde buluştuğunda ve eşzamanlı olarak başarıya ülke barış ve huzura kavuşacak” demiştim. Bugün de aynı kanaate sahibim. Türk modernleşmesinin en derin ve toplumu yatay kesen fay hattı olan laik-muhafazakâr fay hattı ortak değerler ve özgürlükçü bir zeminde rehabilite edilmeden siyasetimizin gerilimden, toplumsal hayatımızın kutuplaşmadan kurtulması çok zordur.

Benim nezaketsiz bir muameleye muhatap olduğum bir TV kanalında “hayatım CHP zihniyeti ile mücadeleyle geçti” derken kastettiğim zihniyet bu otoriter ve jakoben laiklik anlayışını toplumumuza bir deli gömleği gibi giydirmeye çalışan bu zihniyettir. Öte yandan, son on yıl içinde ağır bedeller ödeyerek karşı çıktığım zihniyet de muhafazakârlığı aklı ve vicdanı bir kenara koyarak kör bir biat anlayışına indirgeyen otoriter muhafazakârlık anlayışıdır.

Aslında benim karşı çıktığım CHP zihniyeti aynı zamanda CHP’nin %25 bandını aşamamasının arkasındaki temel faktördür. Bu zihniyetin halkın sosyo-politik dokusuyla uyum sağlayamayan iki ana omurgası vardır: tepeden tabana yayılan ve kimi zaman da cebri yöntemlerle uygulanan modernleştirme stratejisinin toplumun geleneksel dokusuyla bir kültürel yabancılaşmaya yol açması ve askeri darbeleri/müdahaleleri olmadan önce teşvik eden, olduktan sonra da meşrulaştıran tavrının milli irade ile zıtlaşan bir tavır ortaya koyması. Bu iki unsur CHP’nin halka tepeden bakan, kibirli bir elit partisi olarak algılanmasına yol açmıştır.

Bu zihniyeti dönüştürerek halkla barışmaya çalışan üç yaklaşım olmuştur. İlk deneme, ellili yıllarda Kasım Gülek’in Genel Sekreter olarak partinin siyaset üslubunu değiştirme çabasıdır. Ancak bu deneme Kasım Gülek’in şahsi sempatik tavrı olarak algılanmış ve bir zihniyet dönüşümü olarak algılanmamıştır.

İkinci çaba Bülent Ecevit’in yetmişli yıllarda yükselen sol hareketlerin de etkisiyle CHP’yi rejimi kuran ve korumak için her yöntemi meşru gören parti olmaktan çıkararak eşitsizliğe karşı “hakça bir düzen” talep eden gerçek bir muhalefet partisine dönüştürme çabasıdır. Bu çaba, CHP’nin demokrasi tarihinde gerçek anlamda iktidara yürüdüğü tek başarı öyküsü olma niteliği taşımıştır. CHP’nin MSP ile kurduğu koalisyon geleneksel toplum kesimleri ve değerleri ile “tarihi bir uzlaşı” olarak tanımlayan Ecevit’in 12 Mart müdahalesine karşı sergilediği net ve kararlı tutum CHP’nin milli iradeyi yok sayan askeri müdahale karşısında tavır alışının da ilk örneğini teşkil etmiştir. Ecevit’e verilen “Karaoğlan” unvanı halka yakın ve halk içinde yürütülen bu siyaset yönteminin de sembolü olmuştur. Ecevit’in 12 Eylül sonrası CHP’den ayrılmasında da bu siyasi anlayış ve yöntem farkının önemli etkisi olmuştur. Bu farklılık ile 1999’da yeniden başbakan olmuştur. Ecevit’in tüm demokrasi tarihimizdeki CHP kökenli tek başbakan olmasının kökeninde de geleneksel değerlerle ve toplum kesimleriyle barışma ve askeri müdahalelere karşı çıkış vardır. Ancak, 1999 seçimleri sonrası 28 Şubat politikalarını sürdürmesi ve başörtülü milletvekiline karşı çıkarak başörtülü TBMM’ye gelmeyi “devlete başkaldırı” olarak nitelemesi geleneksel toplum kesimleri ile kurduğu bağın kopmasına ve bir sonraki seçimde baraj altı kalmasına yol açan faktörlerden birisi olmuştur.

Üçüncü çaba, sayın Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısı ile başlayan ve bugüne kadar da süren çabadır. Ben bu çabayı zikrettiğim gerekçelerle karşı çıktığım eski CHP zihniyetini daha demokratik ve farklı toplumsal kesimlerle daha barışık bir siyasete dönüştürme çabasını eski zihniyeti savunan elit ile yüzleşme açısından cesur, toplumsal barış açsından da önemli gördüm. Sayın Kılıçdaroğlu’nun kendisinin 2008 yılındaki tutumunu da değiştirerek milletvekillerinin başörtülü şekilde TBMM’ye gelmesine karşı çıkmaması ve son seçimde başörtülü adaylara listelerinde yer vermesi yanında başörtü özgürlüğünün yasal bir zemine kavuşturulması çağrısı başta olmak üzere attığı adımlar bizim karşı çıktığımız CHP zihniyetinden kopuş çabaları olarak son derece saygıdeğerdir.

Bizim diğer liderlerle birlikte Altılı Masa oluşumuna öncülük etmemiz ve yeni bir yapıya kavuşan Millet İttifakı içinde yer almamız toplumsal barış çabalarına ve CHP’deki bu zihniyet dönüşümüne katkı verme açısından son derece anlamlıdır. Bugün bir seçim yenilgisi psikolojisinin oluşturduğu sis bulutu içinde görülemeyen bu süreç zamanla demokrasi tarihimiz için önemli bir eşik olarak anılacaktır. İktidarı etnik, mezhebi ve ideolojik her türlü fay hattını yalan ve montaja dayalı propaganda taktikleri de kullanarak istismar ettiği bir ortamda ve bazı eski zihniyeti terk edememiş CHP’ye yakın kesimlerden gelen talihsiz açıklamalara rağmen alınan %48.5 luk oy Ecevit dahil herhangi bir CHP liderinin ulaşabildiği en yüksek destektir. Bazıları görmek istemeseler de, bu olguda en etkin faktörler Altılı Masa’daki diğer beş sağ partinin kendi tabanlarıyla da çatışmayı göze alarak verdiği destek ve Kılıçdaroğlu’nun farklı toplum kesimlerine ulaşmak için attığı adımlar olmuştur.

Özetle, yetmişli yıllarda İdris Küçükömer’in özgün bir bakış açısıyla “Düzenin Yabancılaşması” kitabında ortaya koyduğu “muhafazakâr kitlelerin dönüştürücü gücünü” gören Ecevit ve Kılıçdaroğlu gerçekleştirmeye çalıştıkları siyasi anlayış ve zihniyet değişimi ile CHP tarihindeki seçim performansı ortalamasının çok üstüne çıkmışlardır. Biri iktidar olmuş, diğeri iktidara çok yaklaşmıştır. İlginç olan şudur ki, ikisi de iktidara yaklaşmalarını 1974’de muhafazakâr MSP ve 2023’de sağ kitlelerle hitap eden Altılı Masa mensuplarının desteğiyle gerçekleştirmişlerdir.

Seçim sonrası yaşananlar CHP’nin de yeni bir yol ayrımında olduğunu göstermektedir. CHP ya bu toplumsal barış çizgisini sürdürerek yeni bir siyasi zihniyet ve zeminde ilerleyecek, ya da yükseldiği düşünülen popülist ulusalcılık çizgisinde eski zihniyetin yeni bir versiyonuna yönelecektir. İki tur arasında yaşananlar ve sonrasında yapılan tartışmalar bu ayrımın ilk işareti olmuştur. İktidar kutuplaştırma stratejisinin bir sonucu olarak kesinlikle eski zihniyetin yeni versiyonunu tercih edecektir. Bu da CHP’yi %20 bandı civarına mahkum edecektir. Geleneksel değerlerle barışmaya dayalı anlayış toplumsal barışı getirirken, bu değerlerle mücadeleye dayalı bir siyasi söylem ve eylem kutuplaşmayı tırmandırarak siyaseti bir alternatifin baskın olduğu diğer alternatifin ise dar bir muhalefet alanına hapsolduğu statik bir denklemin kıskacına alacaktır.

Bu süreç, benim için de zorlu ancak çok önemli bir tecrübe birikimine yol açan bir süreç olmuştur. Demokrasi tarihimizde karşılıklı iktidar mücadelesi veren iki liderden birinin diğerini bir sonraki aşamada desteklediği ikinci bir örnek yoktur. 2015’te koalisyon kurabilmiş olsaydık, ben Başbakan Sayın Kılıçdaroğlu Başbakan Yardımcısı olacaktı. Bundan sekiz yıl sonra 2023’te seçime giderken onun Cumhurbaşkanı benim de onun yardımcısı olmayı kabul etmem de siyasi olgunluk ve fedakârlık bakımından siyasi tarihimizde hak ettiği takdiri bir gün mutlaka bulacaktır.

“CHP ya bu toplumsal barış çizgisini sürdürerek yeni bir siyasi zihniyet ve zeminde ilerleyecek, ya da...”

Bu süreçte, birtaraftan içinden çıktığım ve siyasi lider olarak temsil ettiğim kendi sosyolojik tabanımla gerektiğinde ayrışmayı göze alarak yüzleştim, diğer taraftan daha önce yakın temas imkanı bulamadığım toplumsal kesimlerle tanışma, halleşme ve ortak bir vizyon geliştirme çabası içinde oldum. Protestolar ve dışlamalarla da karşılaştım; samimi kucaklaşmalara ve selamlaşmalara da şahit oldum.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olarak 2015 yılında milliyetçi-muhafazakâr kitlelere hitap ettiğim İstanbul Maltepe, Samsun Cumhuriyet, İzmir Konak ve Bursa meydanlarında 2023 yılında ağırlıklı CHP tabanı olan kitlelere hitap ettim. 2015’deki coşkuyu 2023’te de görüyor olmam beni umutlandırdı. Her meydana çıkışımda ve indikten sonra bu iki kitlenin ortak paydalarını ve ayrıştıkları alanları düşündüm. Zihnimde sürekli “birbirine karşı şartlandırılmış olan bu kitleleri hangi ortak kader zemininde buluşturabiliriz?” sorusu vardı. Bu can yakıcı soru çerçevesinde irticalen yaptığım konuşma metinlerini zihnimde kurguladım.

Memnuniyetle gördüm ki, ortak söylem unsurları ayrışma unsurlarından çok daha fazlaydı. Ülkemizin özgür, itibarlı ve güçlü olmasını, adalet, insan hakları ve demokrasi ilkelerini, milli birlik ve istiklal sembollerini, yolsuzluklara karşı temiz siyaseti, teröre karşı mücadelemizi, gençler ve kadınlarla ilgili vaatleri vurguladığım konuşmalarım sekiz yıl aradan sonra her iki kitlede de aynı heyecanı uyandırdı.

Öte yandan, siyasi ve entelektüel kadrolarda da ciddi bir iletişim ve etkileşim alanı doğdu. Her şeyden önce, Altılı Masa toplantıları sanıldığı gibi sadece siyasi müzakerelerden ibaret değildi. Tarihten dini kültüre, felsefeden sanata, uluslararası ilişkilerden yakın dönem Türk siyasetine kadar çok farklı konularda son derece derinlikli ve içten sohbetler gerçekleştirdik. Sohbetimize kimi zaman Mehmet Akif, kimi zaman Nazım Hikmet kimi zaman Nihal Atsız eşlik etti; Farabi de Nizamulmülk de, siyer tarihi de tasavvuf tarihi de, batı düşüncesi de Çin düşüncesi de, İlim Yayma Cemiyeti de Türk Ocakları da siyasi görüşmelere ara verdiğimiz yemek sofralarına renk kattı. Birbirinden çok farklı mahallerdeki ve nesillerdeki tecrübelerimizi karşılıklı öğrenme süreçlerinde paylaştık.

Ortak platformlarda yaptığımız konuşmalar sadece liderler arası değil farklı siyasi/entelektüel elit arasında da kaynaşma sağladı. 17 Eylül 2022’de Hür Düşünce Derneğinde, Türk Demokrasi Vakfı toplantısında ve İzmir İktisat Kongresinde yaptığım konuşmalar sonrasında CHP’den gelen “biz sizleri yeterince tanıyamamışız, her konuşmanız ufkumuzu açıyor” şeklinde gelen içten yorumlar beni çok etkiledi. Benzer şekilde ben de daha önce yakından tanıma şansı bulamadığım birçok CHP li yetkili ve aydınla gerçekleştirdiğim yakın diyaloglardan çok istifade ettim. Samimi ortamlarda yaptığımız sohbetler toplumun aydınlarının bile birbirini tanımadan ayrı ayrı mahallelerde diğer mahallelerin duymadığı, duysa da anlamak istemediği, konforlu alanlarda yaşadıkları gerçeğini ortaya koyuyordu. İletişim imkanları olağanüstü gelişmiş, ama iletişim şevki yok olmuş, iletişimden kastedilen karşı tarafı zora düşürecek argümanları en etkili yolla sosyal medyada paylaşmak olarak algılanıyordu.

Altılı Masanın bu dar mahalle anlayışlarını aşarak yeni bir toplumsal/siyasal iklim oluşturması, seçim sonuçlarından bağımsız olarak, büyük bir kazanımdı. Ancak seçim sonrası yaşanan yüzeysel tartışmalar toplumsal karamsarlığa yol açması yanında bu kazanımın korunmasını da güçleştirdi.

Altılı Masa’nın olumsuz yan etkilerinden biri de diğer kesimlere açılırken kendi sosyolojik tabanımızla aramıza psikolojik bir bariyer girmiş olmasıdır. Muhafazakâr-milliyetçi sosyolojik tabanın CHP ile ilgili geçmişten gelen çekincelerini tahrik eden iktidar propagandası Altılı Masa’nın genel itibarıyla sağ kökenli diğer beş partisini CHP’ye eklemlenenler olarak takdim edip bizimle sosyolojik tabanımız arasında psikolojik bir bariyer oluşturarak kutuplaştırma stratejisini derinleştirme çabası içine girdi. Altılı Masa’da/Millet İttifakı’nda 1950’de DP’den bu yana gelen CHP dışındaki çizgileri temsil eden beş partinin daha bulunması gerçeğini gözardı ederek “CHP ve CHP’ye eklemlenenler” algısının yayılmasına dayalı propaganda maalesef etkili oldu. CHP’ye yakınlık iddiası taşıyan bazı kesimlerin diğer partileri rencide edici bir dile yönelmesi de bu süreci daha da hızlandırdı.

Bugün temel amacımız muhafazakâr-milliyetçi sosyolojik taban ile suni şekilde oluşturulmuş psikolojik bariyerleri aşacak ve farklı siyasi kesimler arasındaki toplumsal barış iklimini tesis edecek bir siyasi söylem ve strateji geliştirmektir. Türkiye’nin buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğu kanaatindeyim.