‘Demokratik bir rejim yok, demokratik bir seçim yapmayacağız’

‘Demokratik bir rejim yok, demokratik bir seçim yapmayacağız’
Bidebunuizle Youtube kanalında canlı yayında Yavuz Oğhan’ın sorularını yanıtlayan Prof. Kalaycıoğlu, “Türkiye’de şu anda demokratik bir rejimde değiliz, demokratik bir seçim de yapmayacağız” vurgusu yaptı, normal bir...

Bidebunuizle Youtube kanalında canlı yayında Yavuz Oğhan’ın sorularını yanıtlayan Prof. Kalaycıoğlu, “Türkiye’de şu anda demokratik bir rejimde değiliz, demokratik bir seçim de yapmayacağız” vurgusu yaptı, normal bir seçim atmosferinde Cumhur İttifakı’nın kazanmasının mümkün olmadığını söyledi.

Hükümetin son zamanlarda, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik talebi ve Kaşıkçı dosyası Suudi Arabistan’a devredildikten sonra Veliaht Prens’le karşılıklı ziyaret de dahil gelişen ilişkiler üzerinden dış politikadaki tutumunu değerlendiren Kalaycıoğlu, “İnanılmaz U dönüşleri var. Ulusal çıkar günden güne değişmez” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar şunlar:

SUUDİ POLİTİKASI SEÇMENİ ETKİLEMEZ
“Suudi Arabistan ile olan ilişkiler; Rahip Brunson olayıyla ilgili ABD ile olan ilişkiler; İsrail’le olan ilişkiler… Bunlar çok kısa dönemli, doğrudan doğruya seçmenin değerlendirmesine etkisi olmayan bazı ruh hali değişiklikleri yaratabilir. Onun dışında uzun dönemli ve seçmenin oy kararında etkili olduğunu gösteren bir nitelik yok.

İNANILMAZ U DÖNÜŞLERİ VAR
Verdiğim örneklerde inanılmaz U dönüşleri var. Türkiye’nin bütün dış ilişkilerini son derece zora sokabilecek derecede çok büyük geri dönüşler… Rahip Brunson olayında cevap verildiğini gösteren kanıt yok. Hiç de güçlü, tutarlı bir imaj çizebilmiş durumda değiliz. Dış politika olduğuna dair görüntü üretebilmiş durumda değiliz.

Aynı derecede kötü olan Kaşıkçı’nın öldürülmesinden sonra yapılan açıklamalar ve inanılmaz 180 derecelik bir dönüş…

ULUSAL ÇIKAR GÜNDEN GÜNE DEĞİŞMEZ
İbrahim Kalın Bey’in açıklamaları daha da vahim. “Dış politikada sürekli dostunuz, düşmanınız olmaz” diyor. Doğru ama o ifadenin doğrusu: ‘İngiltere’nin devamlı dostları, düşmanları yoktur. İngiltere’nin devamlı ulusal çıkarları vardır.’ Sayın Kalın’ın onu da eklemesi gerekir, ulusal çıkarda değişiklik olmaz. Ulusal çıkar hükümetten hükümete, günden güne, aydan aya değişmez. Bizim Suudi Arabistan ile olan ulusal çıkarımız nedir? Ne tür bir dış politika izlediğimiz belli değil.

ANAYASA’NIN İÇİ TAM BİR ÇORBA
Şu anda uygulanan siyasal rejim, neopatrimonyal sultanizm rejimi. Politika olmaz, politika olabilmesi için hükümetin kurumsal bir yapı olması lazım, oysa hükümet kişisel. 2017’de referandumundan sonra Anayasa’nın 8. maddesi değişti: ‘Yürütme Cumhurbaşkanından ibarettir.’ Cumhurbaşkanlığı demiyor, kurumdan bahsedilmiyor, ‘bir kişidir yürütme’ diyor. Onun için ilginç bir manzara ortaya çıkıyor. Birdenbire ‘idare’ diye bir başka yapı oluşmuş durumda, kendiliğinden. Anayasa’da ona da atıfta bulunuluyor, bazı maddelerde yasama, yürütme, yargı ve idareden bahsediliyor. İdare, yürütmenin bir parçası değilmiş gibi bir izlenim var. Anayasa’nın içi tam bir çorba.

KAMU POLİTİKASI YOK, DIŞ POLİTİKA YOK
Kamu politikası izleyebilmeniz için çeşitli merhaleleri tanımlayacaksınız. Bilimsel bilgi, şeffaf enformasyon çerçevesinde nasıl gittiğinizi hem ölçecek hem halka göstereceksiniz. Bizde böyle bir şey yok. Sabah başka, öğleden sonra başka, ertesi gün başka bir açıklama… Kararlar tek kişinin keyfi değerlendirmelerine bağlı. Sultanizm de böyle tanımlanıyor, 2017 referandumu sonrası Türkiye’yi getirdikleri rejim de böyle tanımlanıyor. Cumhurbaşkanının kişisel takdirine göre yönetim, Öyle olduğu zaman kamu politikası yok, dolayısıyla dış politikamız yok.

SANKİ ORTADA DEVLET YOK
(Biden-Erdoğan görüşmesi) Dış ilişkiler var tabii ki. Orada da ilişkiler son derece kişiden kişiye, sanki ortada devlet yokmuş gibi yapılan temaslar çerçevesinde gözüküyor. Buradaki zemin fevkalade kaygan, nasıl bir karar çıkacağını bilen yok.

SEÇMENİN BİRİNCİ SORUNU EKONOMİ
Beka söylemini Suudi Arabistan konusunda nasıl açıklayacaksınız? Suudi Arabistan’dan gelen -ki devlet başkanı da değil- Veliaht Prens, askeri bile doğru dürüst selamlamadı, en ufak bir reaksiyon yok. Seçmen bundan çok mu büyük sonuç çıkarır? Ne kadar muazzam bir güç gösterisi mi yaptın diyecek? Seçmenin birinci derece sorunu ekonomi, bu her seçimde böyle. Bir tek 1 Kasım 2015 Seçimi farklı, orada en önemli konu terör.


İŞSİZLİK, SANDIĞI ETKİLEYECEK
İşsizliğin oya etkisi yok. Özellikle 2017’ye kadarki süreçte, özellikle erken seçmen üzerinde etkisi olmadığını görüyorsunuz. Kadınları çok büyük ölçüde etkiliyordu. Etkilenen kadınlara da ‘Siz annelik yapın, çalışmayın’ gibi muhafazakar yaklaşım var ki kadınların büyük çoğunluğu da bunu kabul etmiş gibi görünüyor bizim verilerimize göre. (İşe Yönelim’de Türkiye›ye Karşılaştırmalı Bir Bakış). Ekonomi giderek ağır hale geldi. Şu andaki işsizlik erkekleri de etkiliyor. Bu işsizliğin seçmen üzerinde bir etkisi olacaktır. Enflasyon çok ciddi bir sorun. Yakın gelecekte bir çözümleri olmadığını gösteriyor. Ciddi ölçüde gelir dağılımı bozulması var, satın alma gücü düşmesi var.

CUMHUR İTTİFAKI EKONOMİ KONUŞULSUN İSTEMİYOR
Ekonomiyi tartışmak istemiyorlar. Kendilerini güçlü gördükleri alana, kültürel kodlara dokunmaya çalışıyorlar. Temel olarak Sünni-Mutekid ve etnik Türk milliyetçisi kitlenin ağırlığı Türk siyasetinde oldukça fazla. Sağ sol dağılımında yüzde 35-40 civarında seçmen aşırı sağda gözüküyor. Bu memlere dokunmaya çalışıyorlar: ‘Başı bağlı bacımıza saldırdılar’, ‘Camide içki içtiler’, ‘Cami yaktılar’, ‘Ayakkabılarıyla camiye girdiler’, ‘Hainlerdir’, ‘Düşmanlardır’, ‘Ateistlerdir’, ‘PKK yanlısıdır’ vs.

İDAM KONUSU FELAKET BİR GELİŞME
Yeni konulardan bir tanesi de idam. Türkiye açısından felaket bir gelişme. Medeni dünya ile ilişkilerinizi tamamen ortadan kaldıracaksınız. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ile ağır sorunlar yaşamaya başlayacaksınız. Türkiye’nin Konsey’den çıkarılmasının veya askıya alınmasının ağır maliyetleri olacak. Aynı zamanda Orta Doğu’ya doğru itiliyorsunuz Avrupa tarafından.

TÜRKİYE’NİN PUANI SÜREKLİ AŞAĞI
Birleşmiş Milletler’in göstergelerine göre, 193 ülke arasında bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğünde Türkiye’nin puanı devamlı aşağı gidiyor. Şu anda Afrika ortalamasının altında. Böyle bir ülkede idamla yargılayacaksınız birilerini, yanlış adamları asacaksınız. Osman Kavala’yı, generalleri asacaksınız. Başka taraftan baktığınızda, şu anda bihakken yargıladığınızı ve suçlu bulduğunuz, hapsettiğinizi düşüdüğünüz kimseleri bir kısmının yarın öbür gün (ağır suçlardan içeri girmişler, IŞİD vb.) hapisten çıktığını görüyoruz.

CEZA UYGULANDIĞINDA İDAMDAN DAHA ETKİLİ
Kriminolojide vurgulanan esas şu: Yaptığınız eylemin suç teşkil etmesi durumunda yakalanmanızın kesin olduğunu, çok kısa sürede ceza alacağınızı ve cezalandırılmanızın kesin olduğunu bildiğiniz zaman suçu işlemekten imtina ediyorsunuz. Suçu işleyen yakalanmayacağını biliyor. Yakalansa da yargılamanın düzgün olmayacağını, bir şekilde yırtarım diye düşünüyor. Siz bu hale getirirseniz tabii ki etkili olmaz verdiğiniz ceza. Suç işleme meyilindeki kişi ceza çekeceğini bilmesi durumunda bu fiili işlemiyor. İdamdan çok daha etkili.

LAÇKA OLMUŞ BİR SİSTEM
Laçka olmuş bir sistemle idam yargılayacaksınız. BM’ye göre bağımsız yargılama yok. Bağımsız yargı yoksa yürütmeden gelen etilerle karar veriyorlar demektir. O zaman yürütmenin asmak istediklerini idama mahkum edeceksiniz demektir, o daha feci.

UYDUR UYDUR SÖYLE
Komplo teorisi üretmek aşırı sağın mesleğidir. Belli konulardaki bilginin eksikliği durumunda, rahatlıkla komplo teorileri üretilebilir. Alıcı da bulur çünkü alıcı da aynı derecede bilgi noksanlığıyla hareket eder. Ve kanıt sormaz. ‘Masanın altında PKK var’ diyor. Kanıt? Kanıt yok. Uydur uydur söyle. Herhangi bir iddiada bulun ve gerçek gibi kabul edilmesi için bir medya ayarlaması, algı operasyonu vs. yap, yeterince tekrarla. Zaten inanan çıkıyor.

BAHÇELİ, KÜLTÜREL FAY HATLARINI KAŞIYOR
Bir iş bölümü yapmış olabilirler kendi aralarında. Aynı zamanda Bahçeli şu anda kamu politikalarını doğrudan yönetme durumunda bulunmadığı için, sorumluluk almadan konuşma lüksü olduğu için rahat konuşabiliyor. Türkiye’deki kültürel fay hatlarının belirlediği seçmen sosyolojisi var. Kendileri için yeterli büyüklüğe ulaşabilecek, yüzde 40-45 gibi bir seçmen kitlesini seferber edebilmek için ne varsa kaşınacak onları kaşımaya çalışıyor. Dezenformasyon yasasını da bunun için çıkarmaya çalışıyorlar.

İKTİDAR BLOĞUNUN EN AZ YÜZDE 15 OY KAYBI VAR
Şu anda demokratik bir rejimde değiliz. Demokratik bir seçim de yapmayacağız. Dolayısıyla böyle seçimlerin tahmini zor. İktidar bloğunun en az yüzde 10-15 oy kaybı var. Kayıpta rol oynayan temel unsurların başında ekonomi geliyor. Ama onun ötesinde, hükümet güvenilirliğini yitirmiş durumda. İlan ettiği verilere inanılmıyor. Güvenilirlik ortadan kalkınca hükümete oy vermek zora girer, kusura bakmayın güvenilirliği olmayan bir hükümete oy vereceksiniz. Yarın öbür gün çok daha vahim bir konuda, mesela savaş ilan edilmesi gerektiğinde söylediğinin doğru olduğuna nasıl inanacaksınız? İyi yönetişimin (Good Governance) başında şeffaf olmak gelir. Hesap vereceksiniz, bağımsız yargınız olacak.

NORMAL ŞARTLARDA İKTİDARIN KAZANMASI MÜMKÜN DEĞİL
Bu şartlar altında normal bir seçim olsa, mesela 1950 seçimlerine giriyor olsak iktidarın seçim kazanma şansı yok. Bu seçimler daha ziyade 1946 seçimlerine benziyor. Giderek ona benzetmeye çalışıyorlar. 61’i çoktan bıraktık, 50’nin gerisine düştük, 46’ya doğru gidiyoruz. o seçimler adil ve serbest değildi. Böyle seçimleri tahmin etmek mümkün değil. Bu durumun herkeste kaygı yaratması lazım. Milli irade diye yeri göğü inletiyorlar. Milli irade olacaksa seçimin herhangi bir şekilde kirletilmemesi gerek.

Altılı masa bunu üzerinde çalışıyor. Bu önemli bir mesele. Altılı masa benim gördüğüm kadarıyla bir seçim ittifakı değil, bir demokrasi ittifakı. Altı parti, Türkiye’nin tekrar hukuk devletiyle uyumlu demokrasiyle yönetilmesi için gereğini yapmaya çalışıyorlar. Özellikle MHP içinden itiraf edenler çıktı, ‘Kılıçdaroğlu demokrasiyi getirecek, mazallah’ diye… Yeni bir şey değil, demokrasi istemiyorlar, bu biliniyor. Türkiye otoriter rejimle yönetilsin ve kendileri iktidarda kalsın diye gereğini yapacak hale getiriyorlar.

DEMOKRASİ OLMAYI BECEREMEDİK
Seçimleri hakça rekabete dayanan bir havada yapmak yerine tercih içermeyen bir seçim haline sokmak, seçmenin alkışlarıyla, tezahüratıyla tahtına oturtulan lider havasına sokmak şekline döndürme gayretindeler. Sanki demokrasiymiş gibi takdim etmeye çalışıyorlar. Bir tür plebisit. 1790’lardan başlayan ve ilk örneğini darbeci general Napolyon’un yaptığı bir uygulamadır plebisit. Demokratik geçmişimizden elimizde kalan tek unsurun olan seçimin yok edilip edilmeyeceği sorusuyla uğraşıyoruz. 45’ten bugüne hala demokrasi olmayı beceremedik. Çok büyük bir demokrasiyi öğrenme ve uygulama zorluğumuz var, bunu aşamadık.