Bir 'kırsallık' anıtı: İstanbul Otogarı

Bir 'kırsallık' anıtı: İstanbul Otogarı
Yirmi milyonluk nüfusun kente hâlâ tam olarak yerleşemediğini gösteren bir sembol o... Toplumun yaşadığı yerden ne kadar mutsuz olduğunu, hep başka yerlere "kaçmaya" çalıştığını kanıtlayan bir sosyoloji laboratuvarı aynı...

Yirmi milyonluk nüfusun kente hâlâ tam olarak yerleşemediğini gösteren bir sembol o... Toplumun yaşadığı yerden ne kadar mutsuz olduğunu, hep başka yerlere "kaçmaya" çalıştığını kanıtlayan bir sosyoloji laboratuvarı aynı zamanda... Ve "memlekete" yapılacak yolculuk öncesi bir taşralaştırma /dönüştürme merkezi olarak Büyük İstanbul Otogarı, yenilenmiş haliyle karşımızda!..

Birçok toplum gibi biz de seyahati çok severiz. Ama bizim seyahatlerimiz 80'li yaşlarında, pamuk rengi saçlarıyla tarihi eser gezen Japon turistlerinkine pek benzemez. Öyle karavanına atlayıp İtalya senin, Makedonya benim dolaşan özgür ruhlu genç çiftlerden de hazzetmeyiz. Bizde seyahat bireysel bir tercih ve etkinlik değil, ailevi yükümlülükler içeren bir "taşınma" faaliyetidir. Bundandır ki avro milyoneri gurbetçimiz bile Ibiza veya Hawaii'ye gidecek maddi imkânı varken eşyalarını otomobile yükler, iki bin kilometre yol tepip yaz tatili için Çankırı'ya gelir. Neticede seyahatin asıl amacı, "ekmek yenen" yerden bir süreliğine de olsa "memlekete" kaçabilmektir. Elbette dönüşte bulgur ve tarhana gibi gıdalar bagaja yüklenecek, Sırp gümrükçü görmesin diye üzerleri güzelce örtülecektir. Eh; seyahat, ziyaret kadar biraz da ticarettir!

ŞARAMPOL TURİZM İLE İYİ SEYAHATLER...

Seyahat keyfimizin en yerli ve milli örneklerini eskiden "Topkapı Garajı"nda görürdük. "İyi su" satan seyyar satıcısından yolcuyu kolundan çekerek ayartmaya çalışan muavinine Topkapı Garajı, uzun yıllar İstanbul - Anadolu arası mekik dokuyan yüz binlerin merkeziydi. Lakin Dersaadet'in nüfusu 90'larda patlama yapınca kente yeni bir terminal gerekecekti. Zira otobüs gibi güzide bir ulaşım aracı varken ana yurdu demir ağlarla örecek halimiz yoktu! Şarampol Turizm hepimize hayırlı yolculuklar diliyordu.

Gerçekten de "duble yol"ların henüz yaygın olmadığı o dönemde, ister istemez bazı kazalar oluyor, şoförler uyuya kalınca otobüsler kafa kafaya çarpışabiliyordu. Maalesef kaderden kaçış yoktu. O seyahatlerdeki adrenalini Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat"ında okuyor, otobüs beklemenin hüznünü Yılmaz Erdoğan'ın "Otogargara"sında izleyebiliyorduk. Ve ne tesadüf, aynı yıllarda bize çağ atlatacak "Esenler Otogarı"na kavuşuyorduk.

HER TÜRK YOLCU DOĞAR!

1994'te açılan ve asıl adı Büyük İstanbul Otogarı olan dev tesis, Topkapı Garajı'na göre hayli moderndi. Girişi ve çıkışı labirenti andırsa da otobüsü biz kullanmıyorduk sonuçta. Orası "kaptan"ın bileceği işti. Üstelik otogarın altından metro bile geçiyordu ki 26 yıl sonra metrosuz havalimanı inşa edebilen ülkeler olduğu düşünülünce bu da apaçık bir "ilerleme"ydi.
Artık biletimizi "yazıhane"lerde iyi kötü kuyruğa girerek alıyor, koltuğumuzun "bayan yanı" olmamasını bilgisayarlarla denetleyebiliyorduk. Gerçi teneke hoparlörlerden yapılan anonsları net anlayamıyor, çığırtkanların "Haydiii, Bayburt yolcusu kalmasıııın!" diye seslenmesini bekliyorduk hâlâ... Ama tam da bu sayede "kent"i geride bıraktığımızı hatırlıyor, hasretini çektiğimiz "kırsal"a kendimizi hazırlıyorduk. Ne mutlu ki otogarımız kuru bir otobüs tevzi merkezi değil, aynı zamanda sosyal kimliğimizin yeniden üretildiği bir tür nizamiyeydi ve "Her Türk yolcu doğar"dı, "Ne mutlu seyahat edene"ydi! 

ÜLKE 'HOROLOP ŞOROLOP' YÖNETİLMEZ!

2000'lerde "ihtiyaç molası" aynı kalsa da artık "çaylar şirketten" değildi. Postmodern çağda her şey para olmuş, devir bir kez daha değişmişti.
Hiçbir yatırımın yapılmadığı Esenler Otogarı'na da şimdi "mezbelelik" gözüyle bakılıyor, turnike ve demir parmaklıklı tuvaletleri sosyal medyada alay konusu ediliyordu. Hatta "berduş"ların konakladığı alt katlar hakkında gerilim dolu belgeseller çekiliyor, oradan sağ çıkanların (!) hikâyesi şehir efsanesi haline geliyordu. Bittabi demokrasilerde eleştiri serbestti. Zaten 2016'daki "darbe girişimi"nden sonra Esenler'in yeni adı da "15 Temmuz Demokrasi Otogarı" haline gelmişti.

Derken geçen yıl seçilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, "Ben buraya çocuğumu sokmam. Vatandaşıma da layık değil" diyerek otogarı hemen bakıma aldı. Hafta içi de temizlenmiş, ışıklandırılmış ve asfaltı onarılmış otogarın "drone" görüntülerini paylaştı.    

Bir belediye başkanının elinden daha ne gelebilir ki?..

Bundan sonrasını Londra'nın nüfusunu plansız şekilde 20 milyona çıkartan, toplu konut yapacak kupon arazi peşindeki İngilizler düşünsünler! Bundan sonrasını "memleketi" Augsburg'a, Karlsruhe'ye gitmeye çalışırken Berlin Otogarı'nda tinercilerin kovaladığı Almanlar düşünsünler!

"Yandaş" SpaceX firmasına sırtını dayayıp uzaya insan göndermek kolay!.. Bundan sonrasını Florida'ya henüz Kanal Miami'nin kazmasını bile vuramamış Amerikalılar düşünsünler!

Ve oylarını "horolop şorolop" adamlara değil; ülkeye bir çivi çakanlara, eser üretenlere versinler!