Bir liderin sevilmesi mi daha iyidir yoksa korku uyandırması mı?

Bir liderin sevilmesi mi daha iyidir yoksa korku uyandırması mı?
Sayın “Diktatör”… Artık iktidardaki olası rakiplerinizi yendiğinize göre ilerlemek için önünüzde bir engel kalmadığını düşünebilirsiniz…Ama saltanatınıza daha büyük bir tehdit oluşturan bir grup olduğunu göreceksiniz.Ve...

Sayın “Diktatör”… Artık iktidardaki olası rakiplerinizi yendiğinize göre ilerlemek için önünüzde bir engel kalmadığını düşünebilirsiniz…
Ama saltanatınıza daha büyük bir tehdit oluşturan bir grup olduğunu göreceksiniz.
Ve onları kontrol etmek gerçekten çok daha zor:
Sevgili halkınız…
Peki kitleleri hem iyi gününde hem kötü gününde nasıl yanında tutarsınız?
El kitabında bunun için olmazsa olmaz bir taktik var…
Tarih ve politikanın bir bilim olarak kurucularından sayılan Niccolo Machiavelli şu soruyu sorar:
“Bir liderin sevilmesi mi daha iyidir, korku
uyandırması mı?”
Bir tiran için yanıt çok zor olmasa gerek…
Korkuyu temel almalısınız, çünkü insanlar sizden korkarsa onları kontrol altına alabilirsiniz…
Meselâ; Uganda’nın dehşetengiz diktatörü İdi Amin…
Amin, şiddet ve korkuyu rejiminin yol gösterici ilkeleri yaptı.
“Sert olmak iyidir, insanlar size saygı duyar” diyordu.

TAKTİK:
KORKU REJİMİ KUR
İdi Amin’in 8 yıllık tiranlığında 300 bin-500 bin Ugandalı ya kayboldu ya da öldürüldü.
Çoğu da doğrudan İdi Amin’in emirleriyle…
Eski Başkan Milton Obote, “Afrika’yı bir insan mezbahasına çevirdi” diyecekti.
Amin, diktatörlüğe uzanmadan önce Britanya ordusunda madalyalar kazanmış bir askerdi. Afrika’daki ayaklanmaları kontrol etmekte görev yapıyordu.
“Aşırı şiddet kullandığı olaylarda cezalandırılmak yerine terfi alıyordu” diye anlatıyor Penn State Üniversitesi’nden Alicia Decker…
KENDİ ORDUSUNU KURDU, YAVAŞ YAVAŞ
Kendisine destek olacak, sadık kişileri, kabile üyelerini orduya asker olarak alma imkanı vardı. Ve kendi etnik grubu olan güneydeki Kakwa kabilesinden çok sayıda insanı orduya almaya başladı.
Ordusunu kuruyordu.
Uganda bağımsız olunca Başkan Obote, Amin’i ordu komutanı yaptı.
Çok geçmeden 1971’de Amin bir darbe yaparak yönetimi ele geçirdi.

TAKTİK:
GADDARLIĞINI GİZLE
Medya, Amin’in arkasındaydı. Onu “Baba”, “Nazik dev” gibi lakaplarla sempatik gösteriyorlardı ama Amin’in düşmanlarından kurtulması gerekiyordu ve bunu “halkına” belli etmeden yapmalıydı.
İlk basın açıklamalarında “Uganda barışçıl bir yer ve Uganda’da hiçbir insan hakkı ihlal edilmiyor” diyordu.
Hitler, Kızılhaç’ı toplama kampı Theresienstadt’a götürmüş, filmlerde orayı örnek bir kamp alanı, mutlu Yahudilerin yaşadığı bir yer olarak dünyaya göstermişti.
Stalin’in tarım politikası Ukrayna’da yüz binlerin açlıktan ölümüne neden olunca dezenformasyon, yandaş muhabirler ve sansürü kullanarak gerçeğin açığa çıkmasını engelledi.
Pol Pot iki milyon kişinin öldüğü Kamboçya soykırımının delillerini sakladı, kendisine ve Kızıl Kmerler’e Vietnam’ın komplo kurduğunu söyledi.
Diktatör İdi Amin, rejimi ele geçirdikten 6 ay sonra kışlalarda kitle katliamları olduğu söylentileri yayılmaya başladı. İnsanlar başkent Kampala’nın dışındaki ormanlarda öldürülüyor ya da Nil Nehri’ne atılıyorlardı.
AMERİKALI YOK EDİLİNCE DÜNYA
‘İDİ AMİN’İ GÖRDÜ
Katliam söylentileri dünyanın da dikkatini çekmeye başlar ABD’li muhabir Nicholas Stroh araştırma için Uganda’ya gelir. Yerel bir üniversiteden arkadaşı Robert Siedle da ona katılır.
İkisi Kampala’dan 270 kilometre uzaktaki bir kışlaya giderler ve onlardan bir daha haber alınmaz. Parçalanıp yakılarak nehire atıldığı söylentileri yayılır. İdi Amin, üzerini kapatır ama nihayet bu olay İdi Amin’in gerçek yüzünü dünya medyasının manşetlerine taşır.
Uluslararası tepkiler kimin umurunda. Önemli olan kendi halkınızın sadakati.
Ve halkı hizada tutmak el kitabındaki taktikte gizli.

TAKTİK:
BİR GÜNAH KEÇİSİ SEÇ
Günah keçisi bulmak en etkili taktiklerden biridir.
Halkın sorunlarının suçunu başka birine yüklersiniz ve işte halkın güvenini, desteğini ve meşruiyeti böyle kazanırsınız.
Stalin, Sovyet ekonomisinin geri kalmasının nedeninin kulak denilen zengin çiftçiler olduğunu söylüyordu.
Kaddafi, özel bir yasa çıkarıp bir zamanlar ülkeyi yöneten İtalyan kökenli Libyalıların mallarına el koydu ve İntikam Günü adı verilen günde onları sürgün etti.
Ve kuşkusuz Adolf Hitler ilk günden itibaren tüm hareketini Yahudilere zulmetmek üstüne kurdu.
İdi Amin’in kendisine yeni bir hedef bulması çok uzun sürmedi. İngiliz sömürge döneminde çoğu Hindistan’dan getirilen ve 10 milyonluk Uganda’da 80 bin nüfusa ulaşan Asyalı Ugandalılar.
Neredeyse ticaretin tamamına bu “göçmenler” hakimdi. Ugandalılar, “Bu ülke bizim bu dükkanları Afrikalılar işletmeli” demeye başladılar. Amin, ilk günlerde “İngilizlerin sömürdüğü Hintlileri kurtardım” derdi ama düşman arayışı bu söylemi değiştirdi. Kampanya başlattı.
Amin Hintlileri davet ettiği bir toplantı düzenledi ve onları vergi ve ülkeden para kaçırmakla suçlamakla kalmayıp siyahi Ugandalılara ayrımcılık yaptıkları söyledi.
Yani ekonomik ve kültürel vatan hainliği.
Asya kökenlilere saldırı olayları başladı. Amin, ülkedeki güveni sarstı, siyahi Ugandalıları bir araya getirdi.
Yine de diktatörlere bile bariyerler yani yasalar
vardır. Ve o bariyerleri
yıkmanız gerekir.

Standart suçlama: Hükümeti devirmeye çalışıyor, hain…

  TAKTİK:

ACIYI YAŞATIN

İşkence, muhalefeti önlemenin iyi bir yolu! Öldürmekten iyi çünkü sağ bırakırsınız. Hapsedip tutsak alabilir, elini kolunu bağlayabilir ve safi şiddet uygulayabilirsiniz.
Diktatörler buna bayılır.
Pol Pot, Kamboçya’da su ve elektrik işkencesi kullandı yaygın olarak.
Kuzey Kore’de uykusuzluk yöntem olarak seçilmişti, bir de güvercin oturuşu denilen stres pozisyonu; zamanla kurbanın omurgasının çıkmasına neden oluyordu.
Stalin’in gizli polisi NKVD’nin tekniği ise klasik ters askıydı.
İdi Amin ise bir işkence ekibi kurmuştu: Devlet Soruşturma Teşkilatı. İnsanları sokaktan alıp götürürlerdi, bir daha kimse görmezdi.
En ünlü işkence merkezi, başkentin ortasındaki Devlet Soruşturma Teşkilatı binasıydı. Yakındaki Fransa büyükelçilik binasında çalışanlar kurbanların çığlıklarını duyduklarını anlatırlardı.
DEDİKODULARLA KORKU YAYARDI
Amin ve adamları işkence görenlerden birkaçını mutlaka serbest bırakırdı, hikayelerini anlatabilsinler diye.
Amin dedikoduları itinayla yayardı, insanları korkutmalarını sağlardı.
Bunun sonunda da sıradan vatandaşlar kime güvenebileceğini bilemiyor ve dolayısıyla bir araya gelip muhalefet yapmaları mümkün olmuyordu…
Korku rejimi mantıken insanları sizden soğutmalı, uzaklaştırmalı. Ama tüm tiranların bildiği gibi bu iş öyle yürümüyor.
Bu hissi sevgiyle karıştırmak çok olası, istismara dayanan diğer ilişkiler gibi.
Gerek aile olsun, gerek çete, gerekse bir tarikat hepsi aynıdır.
Kendilerini psikolojik olarak zalimle özdeşleştirmeye başlarlar.
Başpiskopos Janani Luwum, İdi Amin’in tiranlık taktiklerine kanmıyordu. Dönemin şiddetini sürekli eleştiriyordu. Çok saygı duyulan bir isimdi Doğu Afrika’nın en güçlü Hıristiyanlarından biriydi. Şiddeti kınayan bir mektup yazdı.
İdi Amin’in onu tehdit olarak görmesi için bu yetti de arttı. Başpiskopos’u suçlamaya başladı. Onunla birlikte kabinesinden iki bakanını, hükümeti devirmeye çalışmakla, ihanetle suçladı. Hatta Başpiskopos’un isyan başlatmak için silah topladığını bile söyledi.
Ertesi gün Başpiskopos ve iki bakanı hurdaya dönmüş bir otomobilde bulundular. Bir kazada öldükleri söylendi ama tanıkların anlattıkları farklıydı. Amin’in evindeki bir davetten alınmıştı Başpiskopos…
Başpiskopus’un katledilmesi halkta İdi Amin’in artık gitmesi fikrini perçinlemişti.
İdi Amin’in ise yapabilecekleri henüz bitmemişti.

TAKTİK:
YASALARI SİLAH HALİNE
GETİR, ANAYASAYI ASKIYA AL
KARARNAMELERLE YÖNET
Mutlak güç haline gelmenin en iyi taraflarından biri “Hayır” sözcüğünü neredeyse hiç duymamaktır.
Yasal kurumlar, liderlerin önüne set çekebilir. Tiranların bunları yıkması gerekir.
Amin’in sızmayı başaramadığı tek kurum yargıydı. Ve diktatörlüğünün 9. ayında anayasayı kısmen askıya aldı ve istediği şeyleri yapabilmesi için kendisine kararname çıkarma yetkisi verdi.
İdi Amin, Hint kökenlilere karşı operasyonun son hamlesini bir radyo konuşmasıyla ilan etti:
“Başkent Kampala sokaklarında daha Asyalı görmek istemiyorum. Hepsinin ülkelerine gitmesini istiyorum…”
Asya kökenlilere üç ay süre tanıdı ve her şeylerini satarak ülkeyi terk etmelerini istedi. Başta inanmadılar, bazıları mahkemelere başvurdu ama boşunaydı. Çoğu Uganda’da doğmuştu, aileleri nesillerdir oradaydı, gidebilecekleri bir yer yoktu.
Asya kökenlilerin hepsi sınır dışı edildikten sonra Uganda halkında bir bayram havası hâkimdi. Ancak kısa sürede büyük bir ekonomik buhran başladı. İş yerlerine el koyan Ugandalılar işi bilmiyordu. İşletmeleri ve tedarik zincirini yönetemeyince ticari ürünlerde kıtlık baş gösterdi. Ve yüksek enflasyon. Ekonomi çöktü.
Hemen el kitabını suçlamayın. Sorun halkta. Halk söylenmeye başlamadan onlara ağızlarını kapalı tutacak bir neden vermelisiniz.
SAVAŞ gibi örneğin…

Ekonomi çıkmazda mı… Bir dış güç bul, savaş aç

TAKTİK:
SAVAŞ ÇIKARIN
Savaş, bir diktatör iseniz çok işe yarar. Hele ki
1978’de İdi Amin gibi zor duruma düştüyseniz.
Diktatörlüklerde -kaçınılmaz olarak- iç destek
sallantıya girdiği zaman ülkeyi üstüne kışkırtacak
bir “dış güç” bulmak gerekmesidir.
İdi Amin de dış güç tehdidini Ugandalıların
sadakatini ve fedakârlığını kazanmak için provokasyon
olarak kullandı. 1978’de Uganda ordusu birlikleri
güneyden sınırı geçti ve Tanzanya’yı işgale başladı. Oysa bu işgal için geçerli, meşru hiçbir neden yoktu. Gündemi değiştirmek dışında.
Ancak Amin’in ordusu o güne kadar silahsız Ugandalılara şiddet uygulamak dışında silahlı bir direnişle hiç karşılaşmamıştı.
Üstelik Tanzanya’nın artık bir gerekçesi vardı, Uganda’ya girmek için.
Amin’in ordusu kısa sürede dağıldı.
İdi Amin hâlâ ülkede bir araçta mobilize haldeydi ve 9 yıldır zulmettiği Ugandalılara telsizle çağrılar yapıp kendisi için savaşmalarını istiyordu.
Firari bir mağlup tüm korkutuculuğunu yitirir ve not alın:
Savaşmaya karar verdiğinizde kazanabileceğinizden emin olun…
İdi Amin, ülkeden kaçarak Suudi Arabistan’a sığındı. İdi Amin, hayatının geri kalanında Uganda’ya dönmesine izin vermesi için Uganda
Devlet Başkanı Yoweri Museveni’ye yalvardı ancak izin alamadı.
16 Ağustos 2003’te Kral Faysal Özel Araştırma Merkezi
Hastanesi’nde öldü.


YARIN:
KİMİN GERÇEĞİ
DAHA GERÇEK