Kutuplaştırdıklarımızdan mısınız, yoksa kutuplaştıramadıklarımızdan mısınız?!!

Kutuplaştırdıklarımızdan mısınız, yoksa kutuplaştıramadıklarımızdan mısınız?!!
Bir kutuplaşmadır gidiyor. Güç sahipleri iktidarlarını ölümsüzleştirmek adına insanları; yurttaşlarına, komşularına, arkadaşlarına, ailelerine bile düşmanlaştırma çabasında. Peki bunun bir sınırı yok mu? Gençler bu ötekileştirme çabasının neresinde?

İstanbul Ekonomi Araştırma, Friedrich Naumann Foundation Türkiye’nin finansal katkıları ile Türkiye’de Kutuplaşmanın Coğrafi Evrimi ve Gençlikte Kutuplaşma başlıklı araştırmanın sonuçlarını paylaştı. Akademisyenler ve medya mensuplarının katıldığı toplantıda İstanbul Ekonomi Araştırma Direktörü Can Selçuki ve Cambridge Üniversitesi’nden Dr. Özge Öner raporun sonuçlarını yorumladı.

Friedrich Naumann Foundation Türkiye Daimi Temsilcisi Beate Apelt, kutuplaşmanın tüm dünyada geldiği noktaya dikkat çekerken aile bireylerinin bile birbirleriyle konuşamaz hale gelebildiğini vurguladı, bu alandaki bilimsel çalışmaların önemli olduğunu söyledi.

Dr. Özge Öner, 2002’den günümüze kadar olan seçimleri incelediklerinde Türkiye’de kutuplaşmanın arttığını gördüklerini söyledi, ‘2002 Türkiye için kutuplaşmada bir dönüm noktasıdır’ sözleriyle, 2002’de iktidara gelen AKP yönetiminin Türkiye siyasetindeki ‘kutuplaştırıcı politika’ söylemlerine gönderme yaptı.

Dr. Öner, otoriter politik işleyişlerin kutuplaştırmayı iktidarda kalma aracı olarak kullandıklarını ancak bir zirve noktası olduğunu ve sonrasında bu amaca hizmet etmediği aksine muhalefetin işine yaradığı değerlendirmesini paylaştı.

İstanbul Ekonomi Araştırma yönetici ortağı Can Selçuki, ‘Aynılar aynı mı? Ayrılar ayrı yöne mi gidiyor?’ sorusuna yanıt aradıklarını söyledi. Selçuki, gençlerde sağa yönelimin azaldığını, merkez ve sola yönelimin arttığını anlattı, ancak yine de bazı fay hatlarında toplumsal refleksleri paylaştıklarının görüldüğünü belirtti. Gençlerin; mülteciler, LGBTİ’ler, ateistler ve siyasal İslamcı gruplara mesafeli oldukları görülüyor.

kutuplasma.png

EKONOMİK EŞİTSİZLİKLER, COĞRAFİ KUTUPLAŞMANIN BAŞLICA İTİCİ GÜCÜ

İstanbul Ekonomi Araştırma yönetici ortağı Can Selçuki ve Dr. Özge Öner’in sunumunu yaptığı raporda yer alan tespitler şöyle:

Bu rapor kutuplaşmaya iki farklı perspektiften yaklaşmıştır. Birinci kısımda 2002 seçimlerinden itibaren Türkiye’de coğrafi kutuplaşma il, ilçe ve mahalle bazında ele alınmıştır. Coğrafi kutuplaşma, bir ülke içindeki farklı bölgeler arasındaki sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi bölünmelerin artışıyla karakterize edilen önemli bir küresel fenomen haline gelmiştir.

Ekonomik eşitsizlikler, coğrafi kutuplaşmanın başlıca itici gücü olarak ön plana çıkmaktadır. Çin’de, ekonomik reformlar ve hızlı kentleşme, kentsel ve kırsal alanlar arasında önemli farklılıklara yol açmıştır. Kentsel bölgeler, önemli ekonomik büyüme ve yaşam standartlarının iyileşmesini deneyimlerken, kırsal bölgeler kaliteli eğitim, sağlık hizmetleri ve istihdam olanaklarına sınırlı erişimle geride kalmaktadır. Benzer şekilde, Brezilya’da, güneydoğu ve güney bölgeleri, kuzey ve kuzeydoğu bölgelere kıyasla daha zengin ve daha gelişmiştir. Bu eşitsizlik, sömürge dönemi arazi dağılımı ve sanayileşme kalıpları gibi tarihi faktörlere dayanmaktadır. Bu dengesiz kalkınma, zenginliği ve fırsatları belirli bölgelerde yoğunlaştırarak sosyal gerilimleri artırmaktadır. Türkiye bu gelişmelerden muaf değildir.

ŞEHİRLEŞME RANTININ ETKİLERİ

Türkiye’de coğrafi kutuplaşmanın özellikle büyük şehirlerde önemli bir değişkeni kentsel dönüşüm ve şehirleşme rantından sağlanan gelirlerdir.

Raporun ikinci kısmında ise gençler arasındaki kutuplaşma bir anket çalışması yöntemiyle ele alınmaktadır. Bu yaklaşımın çıkış noktası gençlerle genel nüfusun ideolojik eğilimlerinin karşılaştırıldığı araştırmalarda gençlerin merkeze daha eğilimli olmasıdır. Türkiye’de her gelişme bir yandan kutuplaşmanın arttığına işaret etse de 2018’den beri kendini siyasi spektrumun sağında, merkezinde ve solunda tanımlayanların oranının birbirine yakınlaştığı görülmektedir. Bu örüntünün arkasındaki bir itici gücün 2018 sonrası gelişen ittifak siyasetinin sonucu olan ideolojik benzeşme olduğu değerlendirilirken diğer bir sebebinin ise topluma yeni katılan bireyler yani gençler olduğu değerlendirilmektedir. Bu nedenle gençler arası farklılıkların analizi gelecek için önemli bulgular içermektedir.

MEMNUNİYETSİZ KİTLELER

Günümüz dünyasında kutuplaşma demokratik toplumların geleceği tartışmasının en önemli başlıklarından birini oluşturmaktadır. Neoliberal ekonomik sistemin yarattığı memnunniyetsizlikler son 20 yılda etkisini seçim sonuçları üzerinden çok daha belirgin bir şekilde hissettirse de, memnuniyetsiz kitleler tarafından oluşturulan kutupların fay hatları çoğu zaman demokratik ülkelerin yüzyılları aşan tarihsel ve kültürel bakiyelerinin etrafında oluşmaktadır.

Kutuplaşmanın Küresel Ekonomik Arka Planı

Son on yılda, birçok toplumda popülist hareketlerin yükselişini izledik. 1990'larda neoliberal ekonomik entegrasyona karşı çıkan antiküreselleşme hareketi, gelişmekte olan ülkelere vurgu yaparken, günümüzdeki küreselleşme karşıtı tepki, gelişmiş ekonomilerdeki etkilerine duyulan öfke ile körüklenmektedir.

Küreselleşme karşıtı söylem, Birleşik Krallık'ta Haziran 2016'da gerçekleşen Brexit oylamasında ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Kasım 2016'da Donald Trump'ın başkan seçilmesinde en belirgin şekilde yansımıştır.

Avrupa Birliği (AB), Avrupa karşıtı siyasi partiler, Kuzey-Güney ayrılıkları belirgin derecede farklı AB vizyonu tarafından tehdit altındadır.

Küreselleşmenin en son döneminde, birçok hane halkı, durağan veya düşen ücretler ile orta sınıf yaşam tarzının hızla artan maliyetleri ve artan iş güvencesizliği nedeniyle yaşam standartlarında düşüş yaşamıştır. Açık pazarların ve küreselleşmenin orta sınıfı yoksullaştırdığı ve ulusal kimliklere sistematik olarak saldırdığı yönündeki yerelci argümanlar, mevcut sistemin faydaları konusunda hayal kırıklığına uğramış toplum kesimlerinde yankı bulmaktadır. Prekarya olarak bilinen, güvencesiz durumlarda yaşayan sosyal sınıfı etkileyen riskler, esas olarak teknolojik faktörlerden veya ekonomik dönüşümlerin kötü yönetiminden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, bu dönemin bir başka özelliği olan göç dalgaları, sağ popülist siyasetin bu hayal kırıklıklarını yakalaması ve bu zararın nedenleri ile kimlerin faydalandığı konusunda nedensellik mekanizmalarını bulanıklaştırması için verimli bir zemin sağlamaktadır.

İŞİN VAR MI, YOK MU?

Bugün açıkça görülmektedir ki, geride kalanlar küreselleşmeyi iş güvencesi ile bağlantılı olarak görmekte ve devlet desteği olmadan küresel veya ulusal ekonomideki dönüşümleri tolere edememektedir. Bu grup süregelen teknolojik değişimle birlikte genişleyeceği için, ana akım siyasi partiler bu trende yanıt olarak ticaret ve göç gibi konulardaki uzun süredir devam eden pozisyonlarını yeniden kalibre etmektedir.

Merkezci politikacılar için zorluk, seçmenleri geride kalanların hissettiği adaletsizlik duygusunu hafifletecek ve şekillendirdikleri sisteme karşı duyulan güvensizliği aşacak gerekli politika düşüncesi dönüşümlerini gerçekleştirebileceklerine ikna etmek olacaktır.

Kutuplaşmanın Teorik Arka Planı

Kutuplaşma, karşıt gruplar (örneğin, seçmenler, siyasi elitler ve partiler) arasındaki derin siyasi ve sosyal bölünmeler ve gerilimler anlamına gelir ve bu eğilim, ülkeler genelinde çağdaş politikanın kritik bir özelliği olarak ortaya çıkmıştır.

Kutuplaşmanın, gruplar arası iş birliğine zarar verici ve dolayısıyla demokratik yönetişimi zayıflatıcı geniş kapsamlı etkileri göz önüne alındığında, literatür uzun süredir bu derin siyasi ayrılıkların dinamiklerini anlamaya önem vermiştir.

Kutuplaşmanın iki ilgili fakat farklı türü tipik olarak tanımlanır: ideolojik kutuplaşma ve duygusal kutuplaşma. İdeolojik kutuplaşma, rekabet eden partiler ve seçmenler arasındaki algılanan ideolojik sol-sağ ayrımının derecesini ifade ederken, duygusal kutuplaşma, grup içi kayırmacılık ve tercih edilen liderler ve partilere yönelik duygusal bağ ile karşıt siyasi kamplardaki insanlara, elitlere ve partilere yönelik düşmanlığı temsil eder.

Son kırk yılda hakim ekonomik model olan neoliberal kapitalizmin başarısızlığı kutuplaşma çalışmalarının önemini daha da vurgulamaktadır. Deregülasyon, özelleştirme ve devlet müdahalesinin azaltılması ile karakterize edilen neoliberal küreselleşme, artan ekonomik eşitsizlikler ve sosyal tabakalaşma ile sonuçlanmıştır. Bu ekonomik model, kazananlar ve kaybedenler yaratarak mevcut sosyal ayrılıkları daha da derinleştirmiş ve siyasi kutuplaşma için verimli bir zemin oluşturmuştur. Ekonomik farklar genişledikçe, bireyler ve gruplar giderek artan bir şekilde şikayetlerini ele almayı vaat eden siyasi ideolojilere yönelirler ve bu da ideolojik ayrımları derinleştirir. Bu bağlamda, kutuplaşmanın doğasını ve dinamiklerini anlamak, demokratik istikrarı ve yönetişimi tehdit eden sosyo-politik zorluklarla başa çıkmak için hayati önem taşımaktadır.

TÜRKİYE BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİNCE...

Türkiye’de mevcut başkanlık sistemi ve onun ana taşıyıcılarından biri olan 50+1 kuralı Türkiye’de kutuplaşmanın sonuçlarını daha görünür hale getirmiştir. Ülke, son yirmi yılda hem iç hem de dış faktörlerden etkilenen önemli ideolojik ve duygusal kutuplaşmalar yaşamıştır. Ekonomik politikalar, siyasi gelişmeler ve sosyal dönüşümler, siyasi ve sosyal bölünmelerin derinleşmesine katkıda bulunmuştur. Bu rapor, 2002 yılından bu yana coğrafi kutuplaşmayı sandık verilerini kullanarak analiz etmeyi ve Türkiye'deki gençler arasındaki kutuplaşma düzeylerini anketle değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Analiz, ideolojik ve duygusal kutuplaşma kavramlarına dayanarak, Türkiye'deki kutuplaşmayı tetikleyen faktörlere kapsamlı bir bakış sunmayı hedeflemektedir. Erol, Ecevit ve Kocapınar'ın (2024) çalışması, bu raporda ele alınan bulguları destekler nitelikte olup, ideolojik ve duygusal kutuplaşmanın siyasi ve sosyal dinamikler üzerindeki etkisini vurgulamaktadır.

İdeolojik ve Duygusal Kutuplaşma

İdeolojik kutuplaşma, rekabet eden partiler ve seçmenler arasındaki algılanan sol-sağ ayrımının derecesini ifade eder. Türkiye'de bu, laik ve dini gruplar ile milliyetçi ve Avrupa yanlısı gruplar arasındaki keskin ideolojik ayrım olarak kendini göstermiştir. Bu kutuplaşma, büyük siyasi partilerin siyasi söylemlerinde ve politika tercihlerinde karşılık bulurken, uzlaşma ve mutabakatın zor olduğu parçalanmış bir siyasi manzara yaratmıştır.

Öte yandan, duygusal kutuplaşma, grup içi ve grup dışı arasındaki duygusal ve sosyal mesafeyi ifade eder ve grup içi kayırmacılık ve grup dışı düşmanlık ile tanımlanır. Türkiye'de duygusal kutuplaşma, yoğun siyasi rekabet ve siyasetin kişiselleşmesi ile daha da artmıştır. Siyasi liderler ve partiler, siyasi söylemi varoluşsal tehditler ve sıfır toplamlı oyunlar çerçevesinde şekillendirirken, bir grubun başarısını diğerine doğrudan bir tehdit olarak gösterir. Bu durum, siyasi rakiplerin sadece rakip olarak değil, düşman olarak görülmesine neden olur ve bu da sosyal ve siyasi bölünmeleri daha da derinleştirir.

Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede mevcut demokratik gerileme, kutuplaşmanın demokratik yönetişim üzerindeki etkisini göstermektedir. İdeolojik ve duygusal kutuplaşma arasındaki yakın bağ, bu dinamiklerin nasıl etkileştiğini ve demokratik süreçleri nasıl etkilediğini anlamak için kapsamlı bir yaklaşım gerektirir. Literatüre göre, ideolojik kutuplaşma genellikle duygusal kutuplaşmadan önce gelir ve ilk olarak kutuplaşmış bir siyasi ortam yaratarak grup içi ve grup dışı zihniyetlerin oluşmasına zemin hazırlar.

Rapor Hakkında

Bu rapor kutuplaşmaya iki farklı perspektiften yaklaşmıştır. Birinci kısımda 2002 seçimlerinden itibaren Türkiye’de coğrafi kutuplaşma il, ilçe ve mahalle bazında ele alınmıştır. Coğrafi kutuplaşma, bir ülke içindeki farklı bölgeler arasındaki sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi bölünmelerin artışıyla karakterize edilen önemli bir küresel fenomen haline gelmiştir.

Ekonomik eşitsizlikler, coğrafi kutuplaşmanın başlıca itici gücü olarak ön plana çıkmaktadır. Çin'de, ekonomik reformlar ve hızlı kentleşme, kentsel ve kırsal alanlar arasında önemli farklılıklara yol açmıştır. Kentsel bölgeler, önemli ekonomik büyüme ve yaşam standartlarının iyileşmesini deneyimlerken, kırsal bölgeler kaliteli eğitim, sağlık hizmetleri ve istihdam olanaklarına sınırlı erişimle geride kalmaktadır. Benzer şekilde, Brezilya'da, güneydoğu ve güney bölgeleri, kuzey ve kuzeydoğu bölgelere kıyasla daha zengin ve daha gelişmiştir. Bu eşitsizlik, sömürge dönemi arazi dağılımı ve sanayileşme kalıpları gibi tarihi faktörlere dayanmaktadır. Bu dengesiz kalkınma, zenginliği ve fırsatları belirli bölgelerde yoğunlaştırarak sosyal gerilimleri artırmaktadır. Türkiye bu gelişmelerden muaf değildir.

Türkiye’de coğrafi kutuplaşmanın özellikle büyük şehirlerde önemli bir değişkeni kentsel dönüşüm ve şehirleşme rantından sağlanan gelirlerdir.

Raporun ikinci kısmında ise gençler arasındaki kutuplaşma bir anket çalışması yöntemiyle ele alınmaktadır. Bu yaklaşımın çıkış noktası gençlerle genel nüfusun ideolojik eğilimlerinin karşılaştırıldığı araştırmalarda gençlerin merkeze daha eğilimli olmasıdır. Türkiye’de her gelişme bir yandan kutuplaşmanın arttığına işaret etse de 2018’den beri kendini siyasi spektrumun sağında, merkezinde ve solunda tanımlayanların oranının birbirine yakınlaştığı görülmektedir. Bu örüntünün arkasındaki bir itici gücün 2018 sonrası gelişen ittifak siyasetinin sonucu olan ideolojik benzeşme olduğu değerlendirilirken diğer bir sebebinin ise topluma yeni katılan bireyler yani gençler olduğu değerlendirilmektedir. Bu nedenle gençler arası farklılıkların analizi gelecek için önemli bulgular içermektedir.

Türkiye'de Kutuplaşmanın Coğrafi Evrimi

Türkiye'nin siyasi iklimini son yıllarda en çok etkileyen gelişmelerden biri kutuplaşmanın artmasıdır. Bu durum sadece siyasi görüşlere göre değil, aynı zamanda coğrafi olarak da farklılık göstermektedir. Bu çalışma, kutuplaşmanın 2002'den günümüze coğrafi olarak nasıl değiştiğini il, ilçe ve mahalle ölçeklerinde incelemektedir. Yaptığımız hesaplamalar sonucunda ortaya çıkan tabloyu detaylı bir bicimde değerlendirmeden önce genel kutuplaşma eğilimine göz attığımızda bazı temel desenler görmekteyiz.

Veri Toplama

Çalışmada, Türkiye'nin 81 il, 922 ilçe ve 30 büyükşehrin 32,252 mahallesinin 2002 ile 2023 yılları arasında yapılan genel ve yerel seçim sonuçlarından veri toplanmıştır. TÜİK’in Adalet ve Seçim veritabanı ile Yüksek Seçim Kurulu’nun 2011 sonrası seçim sonuçlarını yayınladığı internet kaynaklarından veri çekilmiştir. Her mahalle için, 2002, 2007, 2011, 2015, 2018 ve 2023 genel seçimleri ile 2004, 2009, 2014, 2019 yerel seçimlerinde hangi partilere oy verildiği ve her partinin oy oranları belirlenmiştir.

Türkiye'nin siyasi iklimini son yıllarda en çok etkileyen gelişmelerden biri kutuplaşmanın artmasıdır. Bu durum sadece siyasi görüşlere göre değil, aynı zamanda coğrafi olarak da farklılık göstermektedir. Bu çalışma, kutuplaşmanın 2002'den günümüze coğrafi olarak nasıl değiştiğini il, ilçe ve mahalle ölçeklerinde incelemektedir.

Ulusal Kutuplaşma Eğilimi

▪ 2002 genel seçimlerinde endeks 0,186 gibi sağlıklı bir seviyedeyken, 2023'te 0,232'ye yükselmiş. Yerel seçimlerde ise 2004’te 0,234 olan kutuplaşma endeksi 2019’da 0,304’e yükselmiştir.

▪ En yüksek seviyeler 2011 (0,334) ve 1 Kasım 2015 (0,334) seçimlerinde görülmektedir.

▪ 2002-2009, 2011-2019 ve 2019 sonrası dönemler olarak ele alındığında, kutuplaşmanın 2011-2019 arasında daha belirgin olduğu görülmektedir.

▪ 2009'a kadar 0,300'ün altında seyreden endeks, 2011'den itibaren artmış ve 2019 yerel seçimlerinde 0,300'ün üzerine çıkmıştır. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri arasında sadece 147 gün arayla yapılan iki seçimde endeks %22 artarak 0,273'ten 0,334'e yükselmiştir. Bu durum, Türkiye'deki seçim kutuplaşmasının dinamik ve parti politikalarının etkilerine açık bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir ve seçimlerin nevine bağlı olmakla beraber seçmen davranışında hızlı salınıma işaret ediyor.

▪ 2002 ve 2023 yılları arasındaki yerel ve genel seçimlerde kutuplaşma endeksi genel olarak artmıştır. Bu durum, toplumda siyasi ve sosyal açıdan kutuplaşmaya doğru gittiğini göstermektedir.

Yıllara Göre Değişim: Kutuplaşma endeksine yıllara göre baktığımızda en yüksek artışın 2013 ve 2018 yılları arasında yaşandığı görülmektedir. Bu yıllar, Gezi Parkı olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi Türkiye'nin yakın siyasi tarihinde önemli dönüm noktaları olan yıllardır. Bu olaylar, toplumda siyasi ve sosyal gerginlikleri artırmış ve kutuplaşmayı derinleştirmiş.

Seçim Türlerine Göre Farklılıklar: Kutuplaşma endeksinin genel olarak yerel seçimlerde genel seçimlere göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum, yerel seçimlerin daha somut ve günlük hayatı daha fazla etkileyen konulara odaklanması nedeniyle olabileceği gibi yerel seçimlerde ekseriyetle bir dikatomi (ikilik) üzerinden oy kullanma temayülünün de daha yüksek olması ile mekanik bir yerden ilişkilendirilebilir.

▪ 2002 ve 2023 yılları arasındaki hem yerel ve genel seçimlerde kutuplaşma endeksi genel olarak artmıştır. Bu artış, 2013 ve 2018 yıllarında yaşanan siyasi ve sosyal olaylardan ve seçim türlerinden etkilenmiştir.

Grafikte de görülebileceği üzere Türkiye'de kutuplaşma 2002'den beri artış eğilimindedir. Bu artış eğiliminin özellikle 2011'den sonra daha belirgin hale geldiğini görülmektedir. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri arasındaki ani yükseliş, kutuplaşmanın ne kadar kırılgan ve değişken olduğunu göstermektedir. Bu minvalde Türkiye’de seçmen davranışları üzerine yapılacak herhangi bir analizde zamansallığın altını çizmek doğru olur. Şekil 1: Türkiye’de seçimlerde kutuplaşma (2002 – 2023)

turkiyede-secim-kutuplasmasi.png

Normal şartlarda kutuplaşmanın uzun zamana yayıldığı bir tablo ile karşılaşılsaydı bu eğilimi demografik değişim ve/veya iktisadi coğrafyadaki yapısal değişiklikleri takiben gözlemlenen göç ile açıklamak mümkün olabilirdi. Ancak oldukça kısa aralıklarla yapılan seçimlerin sonuçlarında gözlemlenen bu tip hızlı değişimlere ilişkin uzun vadeli popülasyon temelli dinamikler açıklayıcı olmamaktadır.

Burada kutuplaşmadaki hızlı değişimi iki alternatif mekanizma üzerinden açıklamak mümkündür. İlki kutuplaşmada bu tip bir hızlı yükselişin seçimler arasında seçmenlerin hali hazırda sahip oldukları görüşlerin daha sivrilmesi neticesinde ya da stratejik oy kullanma temayüllerinin artışıyla birlikte oy oranı görece düşük olan parti ve/veya adaylardan oy oranı görece yüksek olan parti ve/veya adaya kaymaları yoluyla gerçekleşebileceğidir.

İkincisi ise bu artışın birbiriyle yakın aralıklarda gerçekleşen iki seçimin ilkinde oy kullanmayan seçmenlerin takip eden seçimde yine oy oranı görece yüksek olan partiye oy verme tercihleriyle açıklanabileceğidir.

Elimizdeki örnekten hareketle, iki seçimde seçime katilim oranlarında istatistiki olarak anlamlı bir fark olmadığı dikkate alınacak olursa, ilk açıklamanın daha makul olduğu değerlendirilmektedir.

Yani ülke genelinde kutuplaşma dinamiklerine bakıldığında görülen hızlı değişikliklerin, sandığa gitmeyen seçmenin ikna edilmesinden ziyade, hali hazırda oy kullanan seçmenin oyunun seçmen temsiliyeti daha geniş olan alternatife kayışı seklinde gerçekleştiği görülmektedir.

İllere Göre Kutuplaşma Eğilimi

2002 yılındaki genel seçimlerinde Türkiye'deki kutuplaşmanın coğrafi dağılışında bir dönüm noktası olmuştur. Kıyı illerinde kutuplaşma oranları düşük, iç bölgelerde ise yüksek olmuştur. Bu durum, siyasi görüşlerin bölgelere göre ne kadar farklılaştığını göstermektedir.

secimlerde-kutuplasma-evrimi.png

▪ 2002 genel seçimlerinde, Ege, Akdeniz, Batı Marmara ve Batı Karadeniz gibi kıyı illerinde kutuplaşma oranları 0,200'ün altında kalırken, İç Anadolu ve Doğu Anadolu'nun iç bölgelerinde 0,300'ün üzerine çıkmıştır (Şekil 2).

▪ Zamanla bu durum değişmiş ve 2023 genel seçimlerinde kıyı illeri de iç bölgelerdeki artan kutuplaşma eğilimine dahil olmuştur. 2004 yerel seçimlerinde kıyı illerinde kutuplaşma düşükken, iç bölgelerde yüksektir. 2019 yerel seçimlerinde iç bölgelerdeki yüksek kutuplaşma, kıyı bölgelerinde de kendini göstermeye başlamıştır.

▪ 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri arasında kutuplaşma daha da artmıştır. Bu artış, özellikle sağ partilerin hakim olduğu iç bölgelerde belirgin olmuştur (Şekil 3).

7-haziran-1-kasim-kutuplasma-artis.png

Türkiye'deki kutuplaşma sadece siyasi görüşlere göre değil, bölgelere göre de farklılık göstermektedir. Zamanla bu durum değişmekte ve kutuplaşma eğilimi tüm ülkeye etkili bir şekilde yayılmaktadır. Coğrafi kutuplaşma dinamiklerine bakıldığında görülen artış, yukarıda da bahsedilen iktisadi coğrafyadaki değişimlerle ve nüfus temelli dinamiklerle açıklanmaya alan açmaktadır. Bu dinamikler kendisini en çok aşağıda ele alınan ve ilçe ölçeğinde yapılan analizde göstermektedir.

İlçelere Göre Kutuplaşma Eğilimi

Bu kısımda, 2002 genel seçimlerinden 2023 seçimlerine kadar kutuplaşmanın ilçe bazında nasıl değiştiği incelenmiştir.

▪ 2002 genel seçimlerinde, iç ve kıyı iller arasında kutuplaşma seviyesi önemli ölçüde farklıdır. İç illerde kutuplaşma daha yüksekken, kıyı illerde daha düşüktür. Bu ayrım, ilçelerde de benzer bir şekilde gözlemlenmiştir. Özellikle Konya, Erzurum ve Diyarbakır gibi illerde kutuplaşma seviyesi yüksek ilçeler kıyı bölgelere doğru azalma eğilimi göstermiştir (Şekil 4).

ilcelere-gore-kutuplasma.png

▪ Yerel seçimlerde ise ilçelerdeki kutuplaşma, ülke ve il ölçeğinde görülenden daha yüksek bir artış göstermiştir. 2004 yerel seçimlerinde kutuplaşmanın daha az olduğu kıyı ilçeleri, 2019 seçimlerinde iç bölgelerdeki ilçelerin kutuplaşma seviyesine yaklaşmıştır (Şekil 5).

ilcelere-gore-kutuplasma-2019.png

Kutuplaşmanın Yayılımı: 2019 yılındaki yerel seçimler, kutuplaşmanın Türkiye'nin hemen her köşesine yayıldığını göstermiştir. Kars ve Muğla istisnaları hariç tüm illerdeki ilçelerde artan bir kutuplaşma eğilimi gözlemlenmiştir.

Karşılıklı Kutuplaşma: Kutuplaşma eğilimi sadece belirli bir siyasi görüşe sahip ilçelerle sınırlı değildir. İlçelerin çoğunluğu karşılıklı bir kutuplaşma eğilimine katılmıştır. Sağın egemen olduğu Konya, Kayseri, Erzurum ve Trabzon ilçelerindeki yüksek kutuplaşma artışına, sol kesimlerin etkin olduğu İzmir, Eskişehir, Aydın ve Hatay ilçeleri de katılmıştır. Güneydoğuda Diyarbakır, Mardin, Van, Şırnak ve Hakkâri ilçeleri de yüksek kutuplaşma eğilimine dâhil olarak siyasi görüşlerin coğrafyasında belirgin bir kutuplaşma manzarası oluşturmuştur.

Kır-Kent Ayrım: İlçelerdeki kutuplaşma seviyesi, kentleşme oranına göre de değişiklik göstermektedir. Kentleşmenin yüksek olduğu ilçelerde kutuplaşma daha yaygınken, kırsal kesimlerde daha düşük kalmaktadır. Bu durum, İzmir, Diyarbakır, Konya, Kayseri, Trabzon ve Erzurum gibi illerde oldukça belirgindir. Burada dikkat edilmesi gereken, popülasyon yoğunluğu görece düşük coğrafyalarda hali hazırda oy çeşitliliğinin düşük oluşu, ve mekanik bir yerden izah etmek gerekirse olmayan çeşitliliğin değişim (artış ya da azalış) temayülünün de düşük oluşudur.

Mahallerde Kutuplaşma Eğilimi

Mahalle ölçeğinde kutuplaşma kentsel alanların siyasi tercihlerini analiz etmede farklı bakış açıları sunabilmektedir. Bu doğrultuda kent merkezlerini oluşturan mahallelerde 2002’den günümüze kutuplaşma analizi yapılmıştır. Mahallelerin kutuplaşmasında illere göre farklılıklar görülmektedir.

Merkez ve Çeper Mahalleler Arasındaki Farklılık: Kutuplaşma eğilimi, kent merkezlerini oluşturan mahallelerde ve çeper mahallelerde farklılık göstermektedir. 2019 yerel seçimlerinde muhalefetin yükseldiği İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya gibi büyük şehirlerde, kent merkezlerinde kutuplaşma artarken çeper mahallelerde azalma eğilimi gözlemlenmiştir.

Sağ Egemen Bölgelerde Değişim: Uzun süredir sağ partilerin egemen olduğu Konya, Kayseri, Bursa, Gaziantep, Malatya ve Samsun gibi şehirlerin merkezlerinde de mahallelerde seçim kutuplaşması azalmaktadır. Bu durum, "sağ kaleler" olarak bilinen bu şehirlerde de siyasi eğilimlerde bir değişimin başladığına işaret etmektedir.

Genel Eğilim: Sonuç olarak, büyük şehirlerde mahalle bazlı analizler, merkez mahallelerde kutuplaşmanın arttığını, çeper mahallelerde ise azaldığını göstermektedir. Bu durum, kentleşme ve siyasi tercihler arasındaki karmaşık ilişkiye ışık tutmaktadır.

Kutuplaşmanın Coğrafi Evrimi: 30 Büyükşehir

Son 21 yılda Türkiye'deki 30 büyükşehirden 21'inde kutuplaşma artmıştır. Bu durum, Türk toplumunun siyasi ve sosyal açıdan kutuplaşmaya doğru gittiğini göstermektedir.

30-buyuksehirde-kutuplasma.png

En Fazla Artış Yaşanan Şehirler: Kutuplaşmada en fazla artış yaşanan şehirler Tekirdağ (%90), Aydın (%70), Eskişehir (%60), İzmir (%50) ve Denizli'dir (%40). Bu şehirler, Türkiye'nin batı ve güneybatısında yer alan ve nispeten daha liberal ve laik şehirler olarak bilinmektedir.

En Az Artış Yaşanan Şehir Merkezleri: Kutuplaşmada en az artış yaşanan şehirler Diyarbakır (%10), Malatya (%10), Konya (%10), Kahramanmaraş (%10) ve Kayseri’dir (%10). Bu şehirler, Türkiye'nin güneydoğu ve iç Anadolu bölgelerinde yer alan ve nispeten daha muhafazakar ve dindar şehirler olarak bilinmektedir.

Bölgesel Farklılıklar: Kutuplaşmada artışın en fazla yaşandığı bölgeler batı ve güneybatıdır. Bu bölgeler yine popülasyonun coğrafi dinamiklerinin en fazla değişim geçirdiği ve hem doğudan hem de kendi bölgelerinin kırsalından kentlerine en çok göç alan coğrafyalardır.

KUTUPLAŞMADAKİ ARTIŞLARI ÜÇ KATEGORİYE AYRILABİLİR:

Yüksek Artış: Tekirdağ, Aydın, Eskişehir, İzmir ve Denizli gibi şehirlerde görülen %50'nin üzerindeki artışlar, yüksek artış olarak sınıflandırılabilir. Bu şehirlerde, siyasi ve sosyal kutuplaşma oldukça belirgindir.

30 BÜYÜKŞEHİRDE KUTUPLAŞMANIN DEĞİŞİMİ (2002 - 2023)

Orta Artış: Denizli, Ordu, Manisa, Mersin, Adana, Balıkesir, Muğla, Hatay, Trabzon, Şanlıurfa, Gaziantep, Van, İstanbul, Bursa, Kocaeli, Samsun, Antalya, Mardin ve Sakarya gibi şehirlerde görülen %10 ile %50 arasındaki artışlar, orta artış olarak sınıflandırılabilir. Bu şehirlerde, siyasi ve sosyal kutuplaşma önemli ölçüde artmıştır.

Düşük Artış: Diyarbakır, Malatya, Konya, Kahramanmaraş ve Kayseri gibi şehirlerde görülen %10'dan az olan artışlar, düşük artış olarak sınıflandırılabilir. Bu şehirlerde, siyasi ve sosyal kutuplaşma nispeten düşük düzeyde kalmıştır.

Son 21 yılda Türkiye'deki 30 büyükşehirden 21'inde kutuplaşma artmıştır. Bu artış, Türk toplumunun siyasi ve sosyal açıdan kutuplaşmaya, başka bir deyişle coğrafi olarak siyasi kamplaşmaya doğru gittiğini göstermektedir. Kutuplaşmada en fazla artış batı ve güneybatıdaki şehirlerde, en az artış ise güneydoğu ve iç Anadolu'daki şehirlerde yaşanmıştır. Kutuplaşmadaki artışları yüksek, orta ve düşük olarak sınıflandırılabilir.

muhalif-sehirlerde-kutuplasma.png

TİP 1: Önceden Çeşitlilik Gösteren Kentsel Mahallelerin Kutuplaşması (2002-2023)

Bu analiz, 2002'den 2023'e kadar Türkiye'deki kentsel mahallelerde siyasi kutuplaşmanın gelişimini izlemek için bir çeşitlilik endeksi kullanmıştır. Bulgular endişe verici bir eğilimi ortaya koymaktadır: daha önce yüksek oy çeşitliliği ve dengeli siyasi manzaralarla karakterize edilen şehirler, çeşitlilikte önemli bir düşüş ve AK Parti'ye lehine bir kutuplaşmaya doğru kayma yaşamıştır.

İzmir, Tekirdağ, Muğla, Aydın, Eskişehir, Mersin ve Manisa gibi şehirler bunun başlıca örnekleri olarak öne çıkmaktadır. Bir zamanlar farklı oy verme kalıplarıyla bilinen bu bölgeler, kutuplaşma endeksinde önemli bir artışa tanık olmuş ve dengeli bir siyasi manzaradan uzaklaşıldığını göstermiştir. Bu durum, diğer partilere verilen desteğin konsolide olabileceğine ya da seçmen katılımının azalarak bu mahallelerde daha homojen bir siyasi manzaraya yol açabileceğine işaret etmektedir (Şekil 7).

Tekirdağ’da %82, Aydın’da %77, Eskişehir’de %62, Denizli’de %50, Mersin %26 ve Muğla %22’lik kutuplaşma artışı tespit edilmiştir. Bu eğilimin altında yatan faktörleri anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Potansiyel açıklamalar arasında demografik değişimler, yerel siyasi dinamiklerdeki değişimler veya ulusal sosyo-ekonomik gelişmeler yer alabilir. Bu faktörlerin çeşitlilik endeksi verileriyle birlikte analiz edilmesi, Türkiye'deki kentsel mahallelerde değişen siyasi manzaranın daha kapsamlı bir resmini sunacaktır.

TİP 2: Önceden Kutuplaşmış Şehirlerde Kutuplaşmada Beklenmedik Azalma

Bu bölümde, Türkiye'de muhafazakâr sağın başlıca kaleleri olarak tanımlanan şehirlere odaklanılarak, 2002'den 2023'e kadar kentsel mahallelerde oy çeşitliliği ve

kutuplaşmanın gelişimi analiz edilmektedir: Erzurum, Konya, Kahramanmaraş, Sakarya, Kayseri ve Malatya.

2000'lerin başından 2023'e kadar, başlangıçta düşük oy çeşitliliği ve yüksek düzeyde kutuplaşma ile karakterize edilen Tip 2 şehirlerde dikkate değer bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Özellikle Erzurum, Konya, Kahramanmaraş, Sakarya, Kayseri ve Malatya gibi şehirlerde önemli değişimler yaşanmıştır:

Oy Çeşitliliğinde Artış: Geleneksel olarak muhafazakâr sağ desteğin kaleleri olarak görülen bu şehirler, oy çeşitliliğinde kademeli bir artışa tanık olmuştur. Bu artış, yıllar içinde yerel sakinler arasında daha geniş bir siyasi tercih yelpazesinin ortaya çıktığını göstermektedir.

Kutuplaşmada Azalma: Tarihsel oy verme kalıplarına dayanan ilk beklentilerin aksine, bu kent merkezlerinde kutuplaşma endeksinde gözle görülür bir azalma olmuştur. Oy verme kalıplarının farklılaşması ve siyasi tercihlerin yoğunluğu ile ölçülen kutuplaşma istikrarlı bir düşüş göstermiştir.

Bu şehirlerde kutuplaşmadaki beklenmedik azalma ve oy verme çeşitliliğindeki eş zamanlı artış, siyasi homojenliklerine ilişkin varsayımların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir. Bulgular, yerel ölçekte siyasi tutum ve davranışlarda, muhtemelen daha geniş sosyo-ekonomik değişimlerden, kuşak değişimlerinden ve gelişen kentsel dinamiklerden etkilenen incelikli bir evrime işaret etmektedir.

Sonuç olarak, 2000'li yılların başında düşük oy çeşitliliği ve yüksek kutuplaşma ile karakterize edilen Türkiye'deki 2. tip şehirler, 2023 yılına kadar daha fazla siyasi heterojenliğe ve daha az kutuplaşmaya doğru kayda değer bir dönüşüm göstermiştir. Bu bulgular, kentsel siyasi manzaraların dinamik doğasını vurgulamakta ve bu değişimlere neden olan faktörlere ilişkin araştırmaların sürdürülmesi gerektiğinin altını çizmektedir.

TİP 3: Merkez ve Çeper Kutuplaşması

Bu bölümde 2002-2023 yılları arasında Türkiye'nin büyükşehirlerindeki kutuplaşma dinamikleri İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Gaziantep ve Kocaeli'ne odaklanılarak incelenmektedir. Bu şehirler Türkiye'nin önemli sanayi, ticaret, eğitim, kültür ve siyaset merkezleridir. Büyüyen metropol statüleriyle karakterize edilen 3. tip şehirler, belirgin bir kutuplaşma modeli sergilemektedir.

Siyasi Coğrafyanın Bölünmesi: Bu metropol şehirlerdeki siyasi manzara giderek iki ana bölüme ayrılmaktadır:

Çeper Mahalleler: Bu şehirlerin çeper bölgeleri kutuplaşma endeksinde bir düşüş göstermektedir. Bu durum, daha az merkezi ve muhtemelen daha homojen yerleşim bölgelerinde siyasi tercihlerin yakınlaştığını veya siyasi bölünmelerin yoğunluğunun azaldığını göstermektedir.

Merkezi ve Eğitimli Mahalleler: Tersine, merkezi ve görece daha eğitimli mahallelerde kutuplaşma endeksinde bir artış görülmektedir. Bu durum, potansiyel olarak farklı siyasi ideolojilerden ve eğitimli sakinler arasında daha belirgin siyasi katılımdan kaynaklanan daha yüksek bir siyasi kutuplaşma derecesine işaret etmektedir.

İstanbul: Türkiye'nin en büyük şehri ve küresel bir metropol olan İstanbul, dikkate değer kutuplaşma eğilimleri göstermektedir. Esenyurt, Bağcılar, Esenler, Ümraniye, Sultanbeyli gibi çeper ilçelerde kutuplaşma azalırken, Kadıköy, Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli, ve Bakırköy gibi merkezi bölgelerde, özellikle de yüksek eğitim seviyesine sahip olanlarda kutuplaşma artmaktadır.

Ankara: Başkent de benzer dinamikleri yansıtmaktadır; banliyölerde kutuplaşma azalırken, eğitim kurumları, kültür, sanat ve idari merkezleriyle bilinen Çankaya, Ulus, Çukurambar gibi merkez semtlerde kutuplaşma artmaktadır.

İzmir: İlerici eğilimleriyle bilinen İzmir, banliyö bölgelerinde kutuplaşmanın azaldığı, kültür ve eğitim kurumlarıyla öne çıkan şehir merkezinde ise kutuplaşmanın arttığı nüanslı bir örüntü sergilemektedir.

Bursa, Gaziantep ve Kocaeli: Kendi bölgelerinde önemli olan bu şehirler, gözlemlenen daha geniş Tip 3 örüntüsüyle uyumlu olarak, farklı mahallelerdeki kutuplaşma eğilimlerinde farklılıklar göstermektedir.

Türkiye'nin büyükşehirlerinde gözlemlenen kutuplaşma eğilimleri, kentsel gelişim, eğitim düzeyi ve demografik değişimlerden etkilenen karmaşık sosyo-politik dinamiklere işaret etmektedir. Çeper mahallelerdeki kutuplaşmanın azalması, bu bölgelerdeki sosyo-ekonomik homojenleşmeyi veya azalan siyasi çekişmeyi yansıtıyor olabileceği değerlendirilmektedir.

Seçimlerde oy verme eğilimleri sadece kent ve kır arasında değil, şehirlerin içinde de farklılık göstermektedir. Bu durum, özellikle büyük şehirlerde belirgin olan merkez ve çeper bölgeleri arasındaki siyasi ayrışmada kendini göstermektedir. Almanya'daki son seçim sonuçları da bu bulguyu desteklemektedir. Bu seçimlerde şehir merkezlerinde Yeşiller Partisi öne çıkarken, çeper bölgelerde muhafazakâr partiler daha fazla oy almıştır.

Sonuç olarak, metropolitan büyümeleri ve farklı sosyo-ekonomik manzaraları ile karakterize edilen Türkiye'deki 3. tip şehirler, 2002'den 2023'e kadar mahallelerinde farklı kutuplaşma eğilimleri sergilemektedir. Bu dinamikleri anlamak, politika yapıcılar ve araştırmacılar için kentsel çeperlerde değişen siyasi davranış ve tutumları kavramak açısından büyük önem taşımaktadır.

Sonuç

Türkiye'de kutuplaşma son 20 yılda artış eğilimindedir. Bu durum sadece siyasi görüşlere göre değil, aynı zamanda coğrafi olarak da farklılık göstermektedir. Kutuplaşma, 2002'den beri tüm ölçeklerde (ulusal, il, ilçe ve mahalle) artmakta ve ülkenin her köşesine yayılmaktadır.

Ulusal düzeyde, kutuplaşma endeksi 2002'deki 0,186'dan 2023'te 0,232'ye yükselmiştir. Özellikle 2011'den 2019'a kadar olan dönemde bu artış daha belirgindir. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri arasındaki ani yükseliş ise kutuplaşmanın ne kadar kırılgan ve değişken olduğunu göstermektedir.

Coğrafi olarak bakıldığında, kutuplaşmanın 2002'de kıyı illerde düşük, iç bölgelerde ise yüksek olduğu görülmektedir. Zamanla bu durum değişmiş ve kıyı illeri de iç bölgelerdeki artan kutuplaşma eğilimine dâhil olmuştur. İlçe bazında analizlerde ise kentleşmenin yüksek olduğu ilçelerde kutuplaşmanın daha yaygın olduğu, kırsal kesimlerde ise daha düşük kaldığı görülmektedir.

Mahalle ölçeğinde ise 2019 yerel seçimlerinde muhalefetin yükseldiği büyük şehirlerde kent merkezlerinde kutuplaşma artarken çeper mahallelerde azalma eğilimi gözlemlenmiştir. Uzun süredir sağ partilerin egemen olduğu bazı şehirlerin merkezlerinde de mahallelerde seçim kutuplaşması azalmaktadır.

Kültürel Arka Plan

Araştırma kapsamında katılımcıların ve ailelerinin kültürel ve dini kimlikleriyle ilgili bilgi toplanmıştır. Etnik azınlık olmanın ana bulgularımız üzerindeki etkisini ölçebilmek için katılımcılara anne veya babalarının evlerinde Türkçe dışında bir dil konuşulup konuşulmadığı sorulmuştur. Katılımcıların %70’i bu soruya hayır yanıtını verirken evet yanıtı veren %30’luk gruba hangi dilin konuşulduğu sorulmuştur. Örneklemin %19’unun anne babasının evinde Kürtçe, %3’ünde Arapça, %1’inde Zazaca ve %1’inde Lazca konuşulmaktadır. ‘Diğer’ yanıtının %6 gibi yüksek bir orana sahip olmasının sebebi, Türkiye’de etnik azınlıklara ait olmayan İngilizce, Almanca gibi Avrupa dillerinin bu seçenek altında toplanmasıdır.

Katılımcıların %90’ı dini kimliklerini “Sünni Müslüman” olarak tanımlarken %6’sı inançsız, %3’ü ise Alevi Müslüman olduğunu belirtmiştir. Ancak, gençlerin kendilerini ve ebeveynlerini değerlendirdikleri dindarlık seviyesi arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Genç katılımcılara kendilerini ne derece dindar gördükleri sorulduğunda, ortalama puan 3,5 olarak ölçülmüştür. Bu puan, gençlerin dindarlık konusunda orta seviyede bir tutum sergilediklerini göstermektedir. Gençlerin %39’u kendilerini 3 (orta seviyede dindar) olarak tanımlarken, %47’si 4 ve 5 yanıtlarını vererek kendilerini daha dindar olarak tanımlamışlardır. Gençlerden, ebeveynlerinin dindarlık seviyesini de değerlendirmeleri istenmiştir. Ebeveynler için ortalama puan 4,0 olarak ölçülmüştür. Bu puan, ebeveynlerin gençlere kıyasla daha yüksek bir dindarlık seviyesine sahip olduklarını göstermektedir. Ebeveynlerin dindarlık seviyesi, gençler tarafından daha yüksek derecelendirilmiş ve %73 oranında 4 ve 5 yanıtları verilmiştir.

gencler-oy.png

Siyasi partilere yakınlık

Gençlerin siyasi tercihleri ve parti pozisyonları, Türkiye'deki siyasi dinamiklerin önemli bir göstergesi olarak dikkat çekmektedir. Son yıllarda yapılan seçimlerde, gençlerin değişim yaratma potansiyeli sıkça tartışılmıştır. Gençler, bu toplumun bir parçası olarak aynı zorluklarla karşı karşıya kalırken, kendi sosyal ve siyasi çevrelerinden de kopuk değildirler. Bu nedenle, gençler ne tamamen ayrı bir grup ne de toplumun genel eğilimlerinden bağımsızdırlar. Kendi konumları, benzerlikleri ve farklılıkları bulunmaktadır.

Gençlerin seçmen davranışı ve siyasi partilere yakınlığını tespit etmek için katılımcılara 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde oy verdikleri parti ve 8 partiye oy verme ihtimalleri sorulmuştur. Katılımcıların %33’ü son genel seçimlerde CHP’ye, %29’u AK Parti’ye, %4’ü Zafer Partisi’ne oy verdiğini belirtirken %17’si oy kullanmadığını belirtmiştir. Geçmiş seçime dair yöneltilen bu soru üzerinden katılımcıların oy davranışına dair çıkarımda bulunmak mevcut araştırmanın amacına tam olarak hizmet etmeyeceğinden ek bir soru yöneltilerek partilere duyulan yakınlıklar çok boyutlu olarak ölçülmüştür.

Hem %20 oranında oy kullanmayan katılımcıların eğilimlerini de dahil edebilmek, hem de son genel seçim sonuçlarından oldukça farklı sonuçlar gördüğümüz Mart 2024 yerel seçimlerinin etkisini göz ardı etmemek için mevcut oy potansiyeli çok boyutlu olarak ölçülmüştür. Her bir partiyi ‘1-Asla oy vermem’, ‘2-Oy verebilirim’, ‘3-Kesinlikle oy veririm’ ölçeğinde değerlendirmeleri istendiğinde oy potansiyeli en yüksek parti CHP olarak öne çıkıyor. CHP’ye kesinlikle oy vermem diyenlerin oranı %33, oy verebilirim diyenlerin oranı %44 ve kesinlikle oy veririm diyenlerin oranı %23. CHP’nin ardından AK Parti ve Zafer Partisi’ne yaklaşımlar benzer seviyede. Öte yandan, katılımcıların en mesafeli oldukları parti %82 ‘Asla oy vermem’ oranıyla DEM Parti. DEM Parti’yi TİP (%69) ve Yeniden Refah Partisi (%62) takip ediyor. Kesinlikle oy veririm oranının en düşük olduğu parti ise %4 ile İYİ Parti olmuştur.

Listelenen 8 partiye oy verme ihtimalleri üzerinden gerçekleştirilen kümeleme analizi yardımıyla araştırma örneklemi iki gruba ayrılmıştır. Bu iki gruptan örneklemin %52’sini oluşturan ilki muhalefet partilerine daha yakınken, %48’ini oluşturan diğeri iktidar partilerine daha yakındır. Seçim tercihleri üzerinden ayrışan kişilerin siyasi görüş anlamında ne derece kutuplaştığı sorusuna yanıt ararken raporun ilerleyen bölümlerinde kümeleme analizi sonucu oluşturulan bu değişken kullanılmıştır. Parti tercihleri üzerinden ikiye ayrılan insanların siyasi fikir anlamında kendi grupları içinde ne derece benzer ve diğer gruptan ne derece farklı olduğu sonraki bölümlerde irdelenmiştir.

img-20240722-wa0000.jpg

Sonuç

Bireylerin siyasi görüş anlamında öbekler halinde birbirlerinden ayrışması olarak tanımlanabilecek siyasi kutuplaşmanın tespiti çok katmanlı bir inceleme gerektirir. Türkiye’de kutuplaşmadan bahsederken genellikle yaklaşık olarak eşit büyüklükte olan iki öbeğin birçok toplumsal, siyasal ve ekonomik konularda karşıt uçlarda görüşlere sahip olmasından söz edilir.

Özellikle son dönemde kişilerin fikir ayrılıklarına düşmenin ötesinde siyasi görüşlerin çeşitliliğinin azalarak seçmen davranışı veya siyasi partilere yakınlık hattının belirlediği iki kutupta toplandığı ve diğer gruba dair olumsuz hislerin arttığı sıkça konuşulur oldu. Mevcut araştırma, 18-30 yaş arası gençlerden oluşan bir örneklem için bu çıkarımların geçerli olup olmadığını araştırmıştır.

Bu amaç doğrultusunda toplumsal, siyasal ve ekonomik konuların hangilerinde ayrışmanın daha belirgin olduğu ele alınırken yaklaşımların çeşitliliği, uç fikirlerin yaygınlığı ve fikir birliğine varılan ifadeler incelenmiştir. Siyasi yaklaşımlardaki ayrışmayı belirleyen hatlar ortaya konmuştur.

GENÇLERİN BAKIŞLARI NASIL ŞEKİLLENİYOR?

Araştırma sonuçları, Türkiye'deki gençlerin siyasi ve sosyal görüşlerinin çeşitliliğini ve bu görüşlerin demografik, kültürel ve dini faktörlerle nasıl şekillendiğini ortaya koymaktadır. Gençler, toplumsal değişim ve politik inovasyon için önemli bir potansiyel taşısalar da, aynı zamanda muhafazakar eğilimler ve belirli konularda derin kutuplaşmalar da sergilemektedirler. Bu durum, Türkiye'nin gelecekteki sosyal ve politik dinamiklerinde gençlerin oynayacağı rolün karmaşıklığını gözler önüne sermektedir.

GENÇLERİN SİYASETÇİLERE SUNDUĞU FIRSATLAR

Gençlerin pragmatik yaklaşımları ve belirli konularda esneklik göstermeleri, siyasi partiler ve politika yapıcılar için önemli fırsatlar sunmaktadır. Örneğin, ekonomik adalet ve bireysel başarı konularındaki dengeli dağılım, gençlerin ekonomik politikalar konusunda açık fikirli olduğunu ve pragmatik çözümlere yatkın olduklarını göstermektedir. Bu, ekonomik konuların birleştirici potansiyeline işaret etmenin yanı sıra politika yapıcıların gençlerin taleplerine daha duyarlı politikalar geliştirmeleri için bir fırsat yaratmaktadır.

BAZI 'KIRMIZI ÇİZGİLER' DA MEVCUT...

Ancak, bazı konularda devam eden muhafazakar görüşler ve toplumsal kutuplaşma, Türkiye'deki gençlerin daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir toplum inşa etme sürecinde karşılaşılan zorlukları da gözler önüne sermektedir. Araştırma bulguları, gençlerin doğal olarak daha açık fikirli veya çeşitliliği daha fazla kabul eden bireyler olmadığını ortaya koymaktadır. Gençlerin toplumsal gruplara ve siyasi görüşlere dair tutumları, toplum genelinde mevcut olan eğilimleri yansıtmaktadır.

Örneğin, LGBTİ’lere, mültecilere ve ateistlere yönelik olumsuz tutumlar, gençler arasında da yaygın olarak görülmektedir. Bu durum, gençlerin toplumsal değerlerden ve normlardan bağımsız olmadığını, aksine bu değerleri belirli ölçüde yansıttığını göstermektedir. Gençlere aşırı derecede açık fikirli veya çeşitliliği kabul eden roller ve değerler yüklemek, onların gerçekliklerinden uzaklaşmak anlamına gelir. Gençlerin toplumsal bağlamdan izole edilerek idealize edilmesi yerine, onların mevcut toplumsal dinamikler içinde nasıl etkileşimde bulunduklarının anlaşılması önemlidir. LGBTİ haklarına karşı olan geniş çaplı olumsuz tutumlar ve kürtaj hakkına yönelik sınırlı destek, gençler arasında bile sosyal muhafazakarlığın ne kadar derin kök saldığını göstermektedir. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitliği ve bireysel özgürlükler gibi konularda ilerleme sağlanmasının önündeki büyük engellere işaret etmektedir.

SİYASİ KAMPLAŞMADAKİ KARMAŞIKLIK

Araştırmanın coğrafi evrim bölümünde de ortaya koyulduğu üzere Türkiye’de son dönemde seçmen tercihlerinin çeşitliliğinin azalmasıyla birlikte iktidar ve muhalefet partilerinin seçmenleri sandık başında iki ayrı grup olarak hareket etme eğilimindedir. Ancak bu iki grubun siyasi görüşler bakımından ne derece kamplaştığı sorusuna verilecek yanıt biraz karmaşık.

Siyasi partilere oy verme ihtimali üzerinden iktidar ve muhalefet seçmenleri olarak iki gruba ayrılan genç katılımcıların siyasi görüşün tek boyutlu ölçümü olan sağ-sol ekseninde kendilerini konumlandırdıkları yeri incelemekte fayda var.

İktidar ve muhalefet partilerinin seçmenleri sağ-sol ekseninde kendilerini konumlandırdıkları yer olarak birbirlerinden kayda değer bir biçimde ayrışmaktadır. Beklenebileceği gibi muhalefet partilerinin seçmenleri kendilerini daha solda konumlandırırken iktidar partilerinin seçmenleri daha sağda konumlandırıyor. Kişilerin sağ-sol eğilimlerine dair yapılan değerlendirmelerin siyasi parti aidiyetlerine ne derece bağlı olduğu net bir biçimde görülmektedir.

Siyasi görüşlerin ekonomik ve sosyal boyutlarındaki çeşitli konulardaki eğilimler analiz edildiğinde ise seçmen gruplarının sosyal boyuttaki birkaç kutuplaştırıcı konuda farklı görüşlere sahip oldukları görülüyor. Muhalefet partilerine yakın gençler daha liberal ve açık fikirli tutumlar benimserken, iktidar partilerine yakın olanlar daha muhafazakar ve geleneksel değerlere bağlı kalmaktadır. Ancak iki grup arasındaki yaklaşım farklarının tüm konularda aynı seviyede ayrışmadığı oldukça dikkat çekici. Seçmen grupları arasında görüşlerin en belirgin biçimde farklılaştığı konular evlilik dışı cinsel ilişkinin normalliği ve LGBTİ hakları olmuştur. Yanıtların dağılımı ve diğer demografik değişkenlerle ilişkiler incelendiğinde de kutuplaşmanın daha “geleneksel ahlakçı” görüşler etrafında yoğunlaştığı görülmektedir.

EKONOMİK MESELELERDE KUTUPLAŞMA BİTİYOR

Öte yandan gelir eşitliği, özelleştirme ve ayrıcalıklara dair ifadeler daha dengeli ve simetrik bir dağılımla diğer konulardan ayrışarak ekonomik meselelerde gençler arasında baskın bir fikir ayrılığı veya aşırı kutuplaşma olmadığını ortaya koyuyor.

Dikkat çekici bir diğer bulgu da mültecilerin kabulü ve çocuk bakımında cinsiyetçi iş bölümü konularında büyük ölçüde fikir birliği bulunmasıdır. Her ne kadar gençler arasında muhafazakar görüşler kutuplaştırıcı bir rol taşısa da kadınların iş yaşamına katılımı ve ev içi dengeli iş bölümü konusu önceki nesillerden farklı olarak gençler tarafından tartışmaya açık görülmemektedir.

DİNDARLIĞA GELİNCE...

Siyasi fikir ayrılıklarının kaynağı olan konuların evlilik dışı cinsel ilişki ve LGBTİ hakları gibi sosyal muhafazakarlık temalarına odaklanması, Türkiye’de siyasetin gittikçe dindar-seküler ikiliğinin belirlediği yaşam tarzı hattına sıkışmış olmasıyla açıklanabilir.

Nitekim, siyasi görüşlerdeki çeşitliliği açıklama gücü en yüksek olan değişken de kişilerin dindarlık seviyesi olmuştur. Siyasi partilere yakınlık, sağ-sol eğilimi, cinsiyet, yaş, ikamet edilen ilçenin sosyo-ekonomik seviyesi, geçim durumu, etnik köken değişkenlerinin ekonomik ve sosyal konulara dair görüşlerle ilişkisi çoğunlukla zayıf, nadiren de orta seviyede ölçülürken dindarlık ile ilişki dikkat çekici bir biçimde daha güçlü.

Türkiye'nin mevcut politik ve sosyal yapısında, dini değerlere dayalı politikaların gençler arasında belirli bir destek bulması, seküler ve liberal değerlerin yaygınlaşmasını zorlaştırmaktadır. Bu durum, Türkiye'deki sosyal ve politik değişim süreçlerinin karmaşıklığını ve çok boyutluluğunu gözler önüne sermektedir.

ÖTEKİ ALEYHTARLIĞI

Gençlerin siyasi yaklaşımlarının merkezinde yer alan bu antagonizmin (düşmanlık) “öteki” aleyhtarlığı üzerinden işlediği görülüyor. İdeolojiler ve kimlikler üzerinden tanımlanan toplumsal gruplara hissedilen mesafe incelendiğinde Mülteciler ve LGBTİ’ler gibi popülist nefret söylemlerinin hedefinde olan gruplara karşı olumsuz hislerin oldukça güçlü olduğu dikkat çekiyor. Katılımcıların yarısından çoğu bu gruplara uzak hissetmenin de ötesinde asla bir araya gelmek istemeyeceğini belirtiyor. Diğer toplumsal gruplara dair belirtilen yaklaşımların çeşitliliğinin yanında bu iki gruba dair olumlu his belirtenlerin sayısı çok az. Mülteciler ve LGBTİ’ler kadar olmasa da mesafeli yaklaşımın çoğunlukta olduğu gruplar Ateistler ve Siyasal İslamcılar. Dindar-seküler ikiliği üzerinde yoğunlaşan siyasi tartışmaların gençlerin bu hattın iki ucunda bulunan gruplara mesafelenmesine yol açtığı söylenebilir.

Siyasi görüşlerin demografik ve kültürel faktörlerle ilişkisi de araştırmada ele alınmıştır. Dindarlık dışındaki değişkenlerde ölçülen ilişkiler görece zayıf olsalar da özellikle bazı konularda dikkate değer ayrımlar gözlenmiştir.

KADIN-ERKEK MESELESİ

Kadınlar ve erkekler arasındaki farklar, özellikle çocuk bakımı ve kürtaj gibi konularda belirgindir. Kadınlar genellikle daha özgürlükçü görüşler taşırken, erkekler daha muhafazakar eğilimler sergilemektedir. Bu, toplumsal cinsiyet rollerinin ve beklentilerinin gençler arasındaki siyasi görüşlere yansımasını göstermektedir.

ETNİK KÖKEN

Etnik köken de gençlerin siyasi ve sosyal görüşlerini şekillendiren faktörlerden biridir. Kürt gençlerin anadilde eğitim hakkı konusunda daha destekleyici tutumlar sergilemesi, Türkiye'deki etnik kimliklerin ve kültürel farklılıkların nasıl siyasi ve sosyal tutumları etkilediğini göstermektedir. Bu, etnik gruplar arasındaki gerilimlerin ve eşitsizliklerin giderilmesi için daha kapsayıcı politikaların geliştirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Etnik kimliklerin ve kültürel farklılıkların tanınması ve bu farklılıkların toplumsal zenginlik olarak kabul edilmesi, Türkiye'nin gelecekteki toplumsal barış ve uyumunu sağlamak için kritik öneme sahiptir.

Siyasi görüşün tek boyutlu ifadesi ve çok boyutlu ölçümünün örtüşüp örtüşmediği de araştırma kapsamında ele alınmıştır. Bu iki değişken arasındaki ilişkinin etkisi güçlü olmasa da kendini sağda konumlandıranlar geleneksel olarak sağ görüşlerle ilişkilendirilen ifadelere, solda konumlandıranlar ise geleneksel olarak sol görüşlerle ilişkilendirilen ifadelere daha fazla katılmaktadır.

Uluslararası literatüre paralel olarak, sağ görüşe yakın olduğunu belirtenlerin ekonomik boyutta daha serbest piyasa ve rekabet yanlısı, sosyal boyutta ise daha muhafazakar, gelenekçi ve otoriter eğilimli olmaları beklenir. Mevcut araştırmada sosyal boyuttaki birçok ifade için bu durum geçerli olsa da bu duruma istisna olarak, sağ görüşlü kişilerin daha mülteci yanlısı olduğu dikkat çekiyor. Bu durum, uluslararası literatürde rastlananın aksine Türkiye’deki muhafazakarların mültecilerin çoğunluğuyla aynı dini kimliğe sahip olmaları ve mevcut iktidarın politikalarını desteklemeleriyle açıklanabilir.

EKONOMİK BOYUTLAR

Öte yandan, ekonomik boyuttaki ifadelere bakıldığında ise sağ görüşlü kişilerin yalnızca bir ifadede geleneksel olarak sağ ile ilişkilendirilen serbest piyasa ve rekabetçi eğilimde olduğu görülüyor.

Ekonomik ayrıcalık konusu sağ-sol spektrumundaki siyasi görüşe göre gruplar arasında bir değişiklik göstermezken özelleştirme konusunda ise beklenenin aksi yönde zayıf bir ilişki görülüyor. Yine sağ görüşlü katılımcılar arasında hükümet yanlısı kişilerin daha yoğun olması sebebiyle normalde sağ görüşlü olduğunu ifade eden kişilerden beklenmeyecek bir biçimde özelleştirme karşıtı oldukları dikkat çekiyor. Özellikle güncel siyasette çok dile getirilmeyen, antagonizm kaynağı olarak üzerine söylem üretilmeyen konularda sağ ve sol görüşler arasındaki farkların çok belirgin olmaması, ekonomik konuların kutuplaşmanın giderilmesinde oynayabileceği potansiyele işaret eden önemli bir bulgu.

GENÇLERE KULAK VERMEK

Gençlerin siyasi eğilimleri, Türkiye'nin gelecekteki sosyal ve politik dinamiklerinde önemli rol oynamaktadır. Gençlerin sesine kulak verilerek, onların ihtiyaç ve beklentilerine uygun politikaların geliştirilmesi, toplumsal uyum ve istikrar için büyük önem taşımaktadır. Gençlerin pragmatik yaklaşımları ve belirli konularda esneklik göstermeleri, politika yapıcılar için önemli fırsatlar sunmaktadır. Ancak, bu fırsatlar, gençlerin beklentilerini karşılayacak gerçekçi ve etkili politikalar üretilmediği takdirde hızla kaybedilebilir.

Kaynak:Haber Merkezi

Öne Çıkanlar