Kenti kim yapar -III

Kenti kim yapar -III
Bilgi doğru cevapları verir, doğru soruları sorduran ise akıldır” derler. Problemleri çözmek için her ikisine de ihtiyacımız var. Doğru soruları sormalı ve cevapları verecek güvenilir bilgiye sahip olmalıyız. Bir yandan da...

Bilgi doğru cevapları verir, doğru soruları sorduran ise akıldır” derler. Problemleri çözmek için her ikisine de ihtiyacımız var. Doğru soruları sormalı ve cevapları verecek güvenilir bilgiye sahip olmalıyız. Bir yandan da doğru ve güvenilir sıfatlarının tartışmaya açık olduğu bir çağda yaşıyoruz. Görece geçmişe göre daha çok bilgimiz ve daha çok aracımız var; ne var ki problemlerimizi çözme konusunda geçmişe göre daha başarılı olup olmadığımız bilinmiyor. Bireyselleşen insanlık için bilir kişiler takım oyunlarına, birlikteliğin gücüne açık davet sunuyor. İş yerlerimizde, okullarda, sosyal yaşantımızda kolektivitenin önemi vurgulanıyor.

Kolektif zeka, bakteriler, kuşlar veya arılar için varoluşun temelinde yatan içgüdüsel bir yetenek ve hala mercek altında; bilim insanları hala sıklıkla bu kolektif zeka kavramını araştırıyor. Kraliçe arı için tapınaklar inşa eden arıların, okyanusları ve kıtaları birbirlerine kenetlenerek bulutlar halinde kat eden kuşların, birlikte hareket ederek yayılan bakterilerin insanlara öğretebileceği çok şey var. Her yönden gelişirken en çok topluluk olma özelliğimizi kaybettik, ki bu diğer canlılar gibi  bizler için de yaşamsal önem taşır. Evrenin sonsuzluğu, yerkürenin gücü düşünüldüğünde tek başımıza bir hiçiz ve bunu kabul etmekte epey güçlük çekiyoruz.

Türlerin aklının içgüdüsel olarak tek olduğunu gösteren pek çok gerçek var. Aslında hep birlikte tekiz. Temel duygularımız, davranışlarımız, korkularımız kültür farkları dinlemeden gerektiğinde tüm insanlık olarak bir bütünü oluşturuyor. Başka bir coğrafyada çekilen bir acının herkesin ortak acısı olması bundan. En zorlandığımız alan, içgüdüsel olarak sahip olduğumuz bu özelliğimizi itiraf etmek ve onu kullanmayı başarmak.

6 Şubat tarihinde gerçekleşen ve 50.000’den fazla insanın yaşamını yitirdiği Kahramanmaraş depreminin yıkımının ardından, hızla ortaya çıkan bir oluşum, ülkemizde kolektif zeka adına izleyebileceğimiz en kapsamlı platformlardan birini temsil ediyor. Depremden çok kısa bir süre sonra Mart ayında  bir “niyet beyanı” metni ile kendini duyuran bu platform Ortak Akıl Antakya ismini taşıyor.

Platformun ilk beyanatında, sonraki aylarda dünya basınında da kendine yer bulan acı gerçek şu sözlerle yer alıyor:

“Şehirleşmenin her alanıyla ilgili, başta anayasal kurallar olmak üzere tüm hukuki düzenlemeler ile etik değerlerin de ülke çapında yaygın ve sürekli biçimde hiçe sayılması, yıkımın boyutlarını tarihteki en büyüklerden biri haline getirdi. Resmi veya sivil, yüksek sayıda kişi ya da kuruluşu içine alacak geniş bir kesimin felaketin bu ölçülere ulaşmasında doğrudan veya dolaylı olarak sorumlu olması, önümüzde çözüm bekleyen çok katmanlı temel sorunlardan biridir.”

Ve devam ediliyor:

“Şehirlerimizin yeniden “ayağa kaldırılması” derken kastedilenin sadece bir imar sorunu olmadığını, hepimizin birlikte ürettiği bir sonuç olduğunu düşünürsek çözümün de kolay olmadığını anlarız. Zor ve karmaşık sorunların kolay ve mucizevi çözümleri olmadığını şehirlerimizin yakın tarihi bize göstermiş olmalı. İçinde bulunduğumuz şartların acil harekete geçmeyi zorunlu kıldığını, ancak telaşla atılacak adımların gelecekte daha büyük felaketlerin yolunu açacağını görüyoruz. Bir yerlerde zaten var olan hazır çözümlerin sorunlarımızı daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini, uzmanların kendi alanlarında yetkin olsalar da kimsenin bilmediği özel bir sırra sahip olmadığını, eğer bir çözüm olacaksa bunun ancak hepimizin elini taşın altına koyduğu bir platformda karşılıklı temas ile mümkün olabileceğini biliyoruz. Evet, nihai sonucu değil ama en azından çözüme bizi götürebilecek yolu birlikte kurmamız gerektiğini biliyoruz.”

Ortak Akıl Antakya’nın kurucuları Emre Arolat, Murat Tabanlıoğlu, Ece Ceylan Baba, Levent Erden, Adem Sözüer, Mithat Rende, Eda Yazkurt Pelenk, Şerif Süveydan, Asaf Cem Asfuroğlu ve Çağlayan İnce.

Aralarında çok farklı profesyonel alanlardan, farklı pratiklerden ve katmanlardan bir araya gelen kalabalık bir grubun katılımı ile gelişen Ortak Akıl Antakya, kendi ifadeleri ile “şehirlerimizin yeniden ayağa kaldırılması problemine kafa yoran bir gönüllüler grubu olarak” çalışmalarına devam ediyor. 

Bu platform İstanbul merkezli olarak oluştu ve yaz aylarında Antakya’da düzenlediği çalıştayların ardından, Aralık ayının başında Antakya’daki ofislerini açtı ve kendi toplantılarında belirledikleri 16 çalışma grubunda kentin yeniden yapımına yönelik çalışmalar sürdürüyor. Bu çalışma grupları şunlar:

1. Arkeoloji ve Kültür Mirası Çalışma Grubu

2. Deprem, Zemin ve Afet Çalışma Grubu

3. Ekonomik Fırsatlar Çalışma Grubu

4. Eğitim Çalışma Grubu

5. İletişim Çalışma Grubu

6. Kent Sosyolojisi ve Demografik Senaryolar Çalışma Grubu

7. Kültür ve Sanat Çalışma Grubu

8. Sağlık ve Toplum Rehabilitasyonu Çalışma Grubu

9. Sivil Toplum ve Kolektif Araştırma Çalışma Grubu

10. Spor ve Rekreasyon Çalışma Grubu

11. İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu

12. Tarım ve Kırsal Faaliyetler Çalışma Grubu

13. Turizm ve Gastronomi Çalışma Grubu

14. Ulaşım ve Altyapı Çalışma Grubu

15. Veri Toplama, Coğrafi Bilgi Teknolojileri ve Analiz Çalışma Grubu

16. Hukuk ve Yönetmelikler Çalışma Grubu

Bu komisyonların çeşitliliği meselenin ele alınış biçimi hakkında da ipucu veriyor. Deprem Kültürü İnşası, Ortak Akıl Antakya’nın en ilgi çekici ve bana göre de önemli çalışma alanı. Naci Görür ve Alper İlki’nin üstlendiği bu alan, Yiğit Gülöksüz, İlhan Tekeli ve Bekir Ağırdır’ın danışma kurulunda bulunduğu ana yapıda, iletişim alanında Fatih Altaylı, Gonca Karakaş, Murat Lostar, Seni Levi, Talat Yeşiloğlu ve Aslı Sekmen tarafından destekleniyor.

Ortak Akıl Antakya, şimdiden, kentin hem fiziki hem de sosyal inşasına yönelik önemli bilgi birikimini derlemiş ve bunların analizine girişmiş durumda. Daha önemlisi bu kaynakların tümü açık olarak paylaşımda. Platformun kendi web sitesinden açık kaynak deposuna, yapılan konuşmalara, bugüne dek basında yer alan metinlere, toplantı videolarına ulaşabilirsiniz.

Platform, çok yakın bir tarihte, 5 Aralık’ta, kamuoyuna açık bir duyuru yayınladı. Bunu okumamış olanlar için buraya olduğu gibi taşımayı önemli buluyorum.

ANTAKYA ŞEHİR MERKEZİNDE REZERV YAPI ALANI İLANI HAKKINDA KAMUOYUNA DUYURU

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, Bakanlık makamına gönderdiği 14 Kasım 2023 tarihli kararla, 6 Şubat ve 20 Şubat 2023 depremleri ile neredeyse yok olmanın eşiğine gelen Hatay’ın Antakya ve Defne ilçelerinde 207 hektarlık bölgeyi Rezerv Yapı Alanı ilân ettiğini duyurdu. Kararın, 9 Kasım’da Resmî Gazete’de yayımlanan ve kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”a dayandırıldığı belirtiliyor. Kamuoyunda “kentsel dönüşüm yasası” olarak bilinen 6306 Sayılı Kanun’un tartışılmalı uygulamaları ile gündeme geldiğine sıklıkla tanık oluyoruz. Hal böyle iken Rezerv Alan yasası uygulamada idarenin yetki alanını daha da genişlettiği gibi hukuki denetim ve itiraz imkanlarını da iyice zorlaştırıyor. Bakanlığın yayımladığı resmi “olur” yazısının ardından, Antakya’nın yakın dönemde literatürümüze giren Rezerv Alan teriminin somutlaşacağı en görünür uygulama sahası haline geleceği anlaşılmaktadır. Bu güncel gelişmeler kısa bir değerlendirmeyi ve önerilecek yeni bir yol haritasını kamuoyu ile paylaşmamızı gerekli hale getirmiştir. “Rezerv Alan” kararı Antakya’nın merkezinde geniş bir alanda mülkiyet dokusunun tümüyle silinmesine neden olacak riskli bir uygulamadır. Kentlinin mülkiyetten doğan haklarının askıya alınması sadece metrekare ve maliyet hesapları ile muhasebesi yapılabilecek bir kazanç-kayıp meselesi değildir. Bu sert hamle Antakya’nın yeniden ayağa kaldırılması sürecinde kentlilerin özgür birer aktör olarak rol almasına engel olacak ve onları pasif birer müşteri haline getirecektir. Oysa kentin yeniden ayağa kalkması, canlı ve yaşayan bir kent dokusunun oluşması ancak kentlilerin özgür birer oyuncu olarak aldıkları kararlar ve eylemlerle mümkündür. Kamu idaresi ve planlama sürecinden sorumlu otoritenin mülk sahipleri ile yetinmeyip bölgede yaşayan kiracıları da kararlara dahil etmenin yollarını araştırması gerekirken mülk sahiplerini bile sürecin dışında bırakacak kararlar alması sonuçları kestirilemeyecek kadar büyük bir hasara neden olabilir. Antakya 2300 yıllık geçmişi olan bir şehirdir. 6 ve 20 Şubat depremleri ile ardından hoyrat bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma çalışmaları sonucunda şehrin organik dokusu neredeyse bütünüyle tahrip olmuş durumdadır. Antakya’yı canlı ve yaşayan bir şehir olarak yeniden ayağa kaldırmak bu şehrin köklü tarihinin bizim omuzlarımıza yüklediği büyük bir sorumluluktur. Bu ağır sorumluluğun bilinci ile hareket etmeli ve şehri yeni bir deney alanı haline getirecek büyük ölçekli hoyrat müdahalelerden kaçınılmalıdır. Önümüzde duran çetin problemi hakkettiği derinlikte ele almak zorundayız. Şehir mimarların ve uzmanların yan yana gelerek tek seferde projelendirme yoluyla üretemeyecekleri kadar kompleks ve çok katmanlı bir sistemdir. Öncelikle bu kompleks yapının oluşmasının zorluğunu anlamamız gerekiyor. Yakın dönemdeki uygulamalar büyük ölçekli müdahalelerin şehir dokusu üretmek için doğru bir yol ve yöntem olmadığını bize defalarca gösterdi. Yöntemi ve düşünme şeklimizi değiştirmemiz gereklidir. Antakya tarihi geçmişi olmayan bir uydu kenti değildir. Köklü bir mazisi olan, depremler, fetihler ve yağmalarla defalarca yıkılmış olsa da aynı yerde yeniden hayata dönmeyi başarmış bir şehir hakkında düşündüğümüzün bilincinde olmalıyız. Antakya’nın yeniden ayağa kaldırılmasını basitçe bir gayrimenkul geliştirme veya depremzedeye konut sağlama süreci olarak ele alamayız. Bu bağlamda yeni yol haritası için önerimizi aşağıda maddeler halinde kamuoyunun görüşlerine sunuyoruz: 1. Rezerv Alan kararı iptal edilmeli ve şehir merkezinin yeniden ayağa kaldırılması için Antakyalıların asli aktör olacakları yeni bir yol haritasının ortaya konacağı ilan edilmelidir. 2. Antakya’daki planlama faaliyetlerin yürütülebilmesi için yerel ve merkezi idarenin iş birliği ile özerk bir planlama ve koordinasyon ofisi kurulmalıdır. Ağustos ayında resmen kurulan Hatay Planlama Merkezi (HPM) bu planlama ofisi için bir çekirdek görevi görebilir. Ancak fiilen süreci yürüten merkezi idare ile iş birliği içinde olmadan bu ofisin etkin ve verimli olması mümkün değildir. Platformumuz HPM veya HPM’nin çalışma yönetimini benimseyen resmi ofislerle açık iş birliği yapmaya, her türlü konuda destek olmaya hazırdır. 3. Özerk planlama ofisi şehirlilerin özgür birer aktör olarak yürütecekleri müzakere zeminini kuran bir platform olarak çalışmalıdır. Şehir esasen şehirlilerin açık veya örtük müzakeresi üzerine kuruludur. 4. Planlama ofisinde yürütülen bütün görüşmeler kayıt altına alınmalı ve kamuoyu ile açık ve şeffaf bir şekilde paylaşılmalıdır. Depremin ardından şehir dışında yaşamak zorunda kalan Antakyalıların süreci aktif bir şekilde takip etmesinin yollarını sunmak planlama organizasyonunun en önemli görevlerinden biridir. 5. Planlama ofisi sürecin etaplarını ve her etabın hedeflerini net bir şekilde kamuoyu ile paylaşmalıdır. Ani ve sık karar değişiklikleri ile geleceğin belirsiz bırakıldığı, yasanın uygulamayı takip ettiği fiili uygulamalara son verilmelidir. 6. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 2021 yılında onaylanan İl Afet Risk Azaltma Raporu’nun depremin yeni verileri doğrultusunda ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi ve sonuçların resmi bir raporla kamuoyu ile paylaşılması ilk etapta atılması gereken adımdır. 7. Kamunun gücü ve kapasitesi evini ve işyerini yeniden inşa etmek isteyenler için standartlar, müzakere zeminleri, kayıt ve arşiv hizmeti, teknik kolaylık, mali yardım projeleri temin etmek için kullanılmalıdır. Şehirlinin imkanları ve kudreti desteklenmeli, onlara içinde hareket edecekleri bir strateji çerçevesi sağlanmalıdır. Şehri kuracak ve yaşatacak olan, ayağa kaldıracak ve mekanlara hayat verecek olan onlardır. Onların yerine evlerini ve konutlarını inşa etmek bir çözüm olamaz, onların kendi ihtiyaçları doğrultusunda yüksek standartlı çözümlere ulaşmasını sağlamak kamu idaresinin asli görevidir. 8. Enkaz kaldırma sürecinde de tanık olduğumuz sahadaki müdahale tekeli mutlaka kırılmalıdır. Uygulama ve müdahale sorumluluğunu üstlenen aktörler çeşitlenmeli ve şehirlinin alternatiflere ulaşması kolaylaştırılmalıdır. 9. Çok uzun süreli bir inşaat sürecinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için Antakya’ya yakın lojistik imkanları olan konumlarda yeni yapı teknikleri ve yapı malzemelerinin üretileceği tesisler kurulmalıdır. Depreme karşı dirençli yenilikçi yapım tekniklerinin deneneceği, tecrübeli yapı ustalarının yetişmesi için bir Yapı Akademisinin kurulması uzun vadeli stratejik bir hamle olacaktır. 10. Kooperatif ve benzeri örgütlenme modelleri halka sunulmalı ve bu modellere katılım özendirilmelidir. Bu tür örgütlenmelerin ulusal ve uluslararası kurumlardan finansman desteği alabilmesi için yol ve yöntemler sunulmalıdır. 11. Geçici barınma alanlarının yaşam kalitesinin artırılması için çözümler önerilmelidir. Deprem bölgesine destek olmak için gönüllü hizmet vermeye hazır tasarımcı ve mimarların asıl yararlı olabilecekleri alan burasıdır. Bu konuda seferber edilmeye hazır büyük bir kaynak olduğu anlaşılıyor, doğru ve etkin bir şekilde kullanılması için yollar araştırılmalıdır. 12. Ortak Akıl Antakya Platformu olarak Antakya’nın yeniden ayağa kalkması için çalıştığımız bu süreçte yerelde etkinliğimizi artırabilmek ve yerel sivil toplum örgütleri ile daha aktif iş birlikleri ku

rabilmek için OAA merkez ofisimizi Antakya’da konumlandırma kararı almış bulunmaktayız. Bu doğrultuda kurmuş olduğumuz OAA Antakya Ofis’i 1 Aralık 2023 tarihi itibariyle Antakya Kültür ve Tarih Vakfı’na da ev sahipliği yapan ve detayları belirtilen adreste resmi olarak faaliyete geçmiştir. Ofisimiz platformumuza ait bir çalışma alanı olmanın yanı sıra, yerel katılımcılar ve kentliler için de bir buluşma noktası olması amacı ile kurulmuştur. Antakya için şu an öncelikli ihtiyacımız içinde bulunduğumuz şartları gözeten yeni bir yol haritası oluşturulmasıdır. Kamu idaresinin ayrıntılı yol haritasını içeren bir strateji belgesini depremin ardından hızlı bir şekilde hazırlayarak kamuoyu ile açık ve şeffaf bir şekilde paylaşması gerekirdi. Ortak Akıl Antakya Platformu olarak bu çok önemli eksiği telafi etmek üzere yukarıda ana hatları ile tarif edilen hedefler doğrultusunda daha ayrıntılı bir strateji belgesini hazırlayarak kamuoyu ile paylaşacağımızı duyurmak isteriz.

İNŞAAT YERİNE SOSYAL VE FİZİKİ İNŞA STRATEJİSİ

Platform, somut bir kent tasarlamayı istemiyor; hatta her ortamda bunun yapılmasının önünde aşılması gereken engelleri, yukarıdaki duyurudaki gibi yüksek sesle söylüyor. Kenti kentlilerin yapması gerektiğinin altı çizilirken bunun için gerekli yol haritalarını sunmayı hedefliyorlar. Bu bir stratejik plan, bir tasarım kılavuzu, bir öneriler havuzu olabilir. Zaman içerisinde bunları bizlerle paylaşacakları belirtiliyor.

İçinde bulunduğumuz ortamda her alandaki profesyonel görüşler de ikiyi ayrılmış gibi. Bir yanda düşünceye ve ortak akla dayalı ve daha iyi olanı inşa etmeye yönelik bir bakış açısı, bir yanda ise, yıkıntıların arasında acil, hızlı, bir an önce çözüm bekleyen kentliler. Bir tarafın somut çıktı üretmeyen, dolayısı ile güven sağlamak için çok sabırlı olması gereken bir ortamı, diğer tarafın ise, sorunlu bir yaraya acil pansuman yapmak isteyen ve bunun için pek çok yapısal, hukuksal sorunu görmezden gelen yaklaşımı var. Tüm bunların etrafında ise rant peşinde koşan ve koşacak olan fırsatçılar, kariyerleri için promosyon peşinde olan siyasetçiler ve bürokratlar ordusu.

Ortak Akıl Antakya Platformu’nun bilgi birikiminden size aktarmak istediklerim için yine yerim kalmadı. Platformu hiç tanımayanlar için bu girişi yapmış oldum; gelecek hafta devam etmek üzere…