Kavuşamayınca aşk bitmiyor, nefreti ve acısı devam ediyor!

Kavuşamayınca aşk bitmiyor, nefreti ve acısı devam ediyor!
‘Derûn’ filminin heyecanı bende bir başka; çünkü arkadaşım Müge Uğurlar’ın ilk uzun metraj filmi ve ilk filmiyle Antalya Altın Portakal Uluslararası Yarışma seçkisinde yarışmak bile başlı başına bir ödül zaten.

Mutlu Hesapçı

Müge ile gurur duyuyorum ve onun kadar çok mutluyum diyebilirim. Senaryosunu Makbule Kosif, Gülsev Karagöz, İbrahim Varelci’nin yazdığı filmin görüntü yönetmeni Sami Saydan. Müge Uğurlar’ın yönetmenliğinde filmin oyuncu kadrosunda Hatice Aslan, Güven Kıraç, Furkan Andıç, Esra Erdemir ve Furkan Kalabalık yer alıyor. Filmin müziklerinde Mercan Dede’nin imzası var.

‘Derûn’ filmi hüzünlü bir aşk hikâyesi anlatıyor

Hayatı boyunca sadece birini nasıl sevebilir insan, o aşk nefrete dönüşünce bile kendini yalnızlığa nasıl mahkûm edebilir ve hayata küser. Bunu sadece kadınlar başarabilir gibi geliyor bana ama bu çağda da çok zor böyle bir aşk. Aşkından ölse de insan, belirli bir zaman sonra “hayat devam ediyor” diyerek kendine başka aşk yaratır. Şairin dediği gibi “giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna” diye düşünüyorum. Tabii ki insan öyle birine aşık olur ki etkisi geçmez; ister ki onunla olsun ama olmayınca da olmaz üstelik de terk edildiysen ne yapabilirsin ki! Kendini onda görme hikâyesine kapıldıysan da bu öyle kolay kolay geçmez elbette. ‘Derûn’ filmi hüzünlü bir aşk hikâyesi anlatıyor. Karadeniz'in büyüleyici manzaralarını usta bir sinematografiyle buluşturan Derûn, imkânsız bir aşk hikâyesinin derinliklerine iniyor. Sevda, ihanet ve pişmanlığın iç içe geçtiği bu hikâye, aşkla başlayan bir yolculuğun hüzünlü sonuna odaklanıyor.

mutlu-hesapci-gorsel-1.jpg

Derûn filminin temelini Mesnevi’nin ilk hikâyesi Padişah ve Cariye Kıssası oluşturuyor. Kendini insandan soyutlamış kırk yıllık bir inzivanın kahramanı Marife, büyük aşkının hayal kırıklığı içinde yaşamını sürdürüyor. Yıllar sonra büyük aşkının oğlu Ateş, babasının cenazesi ile geliyor ve onun son isteğini yerine getirmek istiyor. İlyas’ın vasiyeti ise Marife’nin bahçesine gömülmek… İşte bu noktada Marife kendisiyle yüzleşmeye başlıyor. Yüzüne aşık olan bir adamın yüzünün değişmesiyle aşktan gidişini ne kadar anlayabiliriz? ‘Sevmek Zamanı’ filminde sadece resmine aşık olma durumunu düşününce olabilir diye düşünüyor insan. Önce gördüğümüz yüze aşık oluruz halbuki o yüzü surete dönüştürürsek aşk başka bir anlamda olacak.

Aşkı yaratan da biziz, aşkı yaşatan da biziz, ölümsüzleştiren de…

Marife’nin nefsiyle mücadelesi ve aydınlanmaya gidişi filmin anlamını oluşturuyor. Aşkı yaratan da biziz, aşkı yaşatan da biziz, ölümsüzleştiren de… Burada önemli olan ben kimim? Aynada baktığın suretinde sen kendini nasıl görüyorsun, gördüğün senden yansıyan kişide oluşturduğun aşkın kendisi aslında.

Karadeniz’in sonsuz fonunda, Mercan Dede’nin büyülü müziğinin içinde aşkın kollarına bırakıyorsunuz kendinizi ve filmden çıktığınızda kendine bir ayna tutmak oluyor. Ben öyle güçlü bir kadınım ki aşk benim içimde ve istersem o kişinin peşinde ölmeyi bekleyebilirim. Ama tabii aklınızda acımasız bir soru; kısmet değilse, yazgımda o aşk yoksa gitse de gitmese de zaten o vuslat olmayacaksa bunca yıl beklemeye değer mi? “Zaten kavuşamayınca aşk olmuyor mu” diyerek herkese kavuşacağı sonsuz aşklar diliyorum.

Kaynak:Mutlu Hesapçı

Öne Çıkanlar