Heyecan dorukta... Altın Portakallar bu gece sahiplerini buluyor!
Ulusal Yarışma seçkisindeki filmlerin tamamını izledim ve heyecanla bu kategorideki sonuçları bekliyorum. Yarışma seçkisindeki ‘Fidan’ ve ‘Gülizar’ filmlerine dair yazımla ben de kapanışı yapıyorum. Ödülleri ayrıca konuşuruz, yazarız!
‘FİDAN’LARIMIZI OKUTALIM!
Senaryosunu ve yönetmenliğini Ayçıl Yeltan’ın yaptığı oyuncu kadrosunda Leyla Smyrna Cabas, Alican Yücesoy, Ayça Bingöl, Göksel Kortay ve Gürkan Uygun var. Müzikleri ise benim de çok sevdiğim arkadaşım Tolga Çebi’ye ait.
Filmin konusu;
Fidan’ın parlak geleceğine rağmen annesinin hastalığından dolayı girdiği yol ayrımındaki hikâyesini konu ediyor. 13 yaşındaki Fidan, derslerinde çok başarılıdır ve iyi bir liseyi kazanmıştır ancak evinden uzakta olabilecek midir? Fidan'ın üzücü olayların gölgesinde kaybolan küçük kardeşinden ve babasından ayrılması kolay değildir.
‘Fidan’ karakterlerin derinine inemeyen bir film
Antalya Altın Portakal Ulusal Yarışma seçkisinde izlediğimiz ‘Fidan’ filmi kız çocuklarının okutulmasının altını çizen ve bu nedenle önemli olmayı hak eden bir film. Ancak film kamu spotu olmaktan kendini kurtaramadığı gibi çok sessiz ve diyalogsuz ilerleyen, bu nedenle de karakterlerin derinine inemeyen bir film.
Yönetmen filmin sessiz olmasını tercih ettiğini ve sessiz bir çığlık gibi ilerlemesini özellikle tercih ettiğini belirtiyor.
Bu sessizlik içinde müzikler çok iyi ama müzik kullanımı çok fazla. Bu hikâyenin temelinde eğitim olsa da üç farklı kuşak kadın dayanışması, baba-kızın ilişkisi, babanın eşine olan sevgisi ve o öldükten sonra hayata tutunamaması gibi önemli dertleri var.
Ancak bütün bu dertler çok su yüzünde kalıyor.
Alican Yücesoy, Ayça Bingöl’ün oyunculuğuna rağmen hikâye sizi bir türlü etkilemiyor.
Göksel Kortay’ı bir filmde izlemek en güzel ödül oluyor. İlk oyunculuk denemesi olan Leyla Smryna Cabas’ın kameraya yakıştığını söyleyebilirim.
‘GÜLİZAR’IN KENDİNE AİT BİR DÜZEN ARAYIŞI!
Belkıs Bayrak’ın yazıp yönettiği Türkiye- Kosova ortak yapımı ilk uzun metrajlı filmi "Gülizar", ilk gösterimini 49. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yaptı. Avrupa prömiyerini San Sebastian Film Festivali'nde yapan filmin, Türkiye prömiyeri ise Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde gerçekleşti.
Başrolünde Ecem Uzun’un, oyuncu kadrosunda ise Bekir Behrem, Hakan Yufkacıgil, Ernest Malazogu, Aslı İçözü’nün yer aldığı film, düğün hazırlıkları sırasında tacize uğrayan Gülizar’ın, saldırganın kim olduğunu öğrenmesiyle klostrofobik yolculuğa dönüşen hikâyesini anlatıyor.
“Seçtiğim bir şey değildi, başıma gelen bir şeydi”
Ahh Gülizar!! O kadar tanıdık birisin ki çünkü mutlu olmak istiyorsun ve kendine ait bir düzenin peşindesin ama bu o kadar zor ki!
Kızlar aile ocağından ancak evlenerek çıkabiliyor, bu bir devir teslim adeta kendi ailesinin yanında mutlu olamayan, el evinde nasıl mutlu olsun ki…
Yine de kendine ait bir düzen kurabilmenin en kolay ve kısa yolu evlenmek, Gülizar da bu nedenle evlenmeye karar veriyor. Ama her genç kızın- kadının korkusu başına geliyor ve olaylar daha da karmaşık hale dönüşüyor.
Gülizar yaşadığı olayla ilgili filmde şöyle bir cümle kuruyor;
“Seçtiğim bir şey değildi, başıma gelen bir şeydi.”
Gerçeklerin açığa çıkmama hikâyesi ama ya gerçekler açığa çıkarsa!
Filmin senaristi ve yönetmeni Belkıs Bayrak üniversitedeki hocasının kendisiyle bir hikâye paylaşması üzerine yola çıkıyor ve 2019 yılından bu yana film üzerinde çalıştığını belirtiyor.
Film gerçeklerin açığa çıkmama hikâyesinin bence altını iyi çiziyor çünkü gerçekler açığa çıktığında hak-hukuk-adalet-dışlanma-inanmama gibi sorunsallar baş gösteriyor. Korku her şeyi ele geçirdiğinde özellikle de bir kız çocuğuysan o dertle baş başa kalabiliyorsun ve kimseyle de paylaşamıyorsun.
Ben filmden etkilendim, İran sineması tadında ve matematiği hesaplanarak yapılan bir film izledim. Ama bu hesaplama göze batmıyor aksine filme ciddiyet katıyor. Karakterler oradan oraya savrulmuyor, ruhsal sıkıntıları bu noktada anlamlı hale geliyor.
Hayatımız başkalarının elinde olmuyor mu?
Gülizar’ın otogarda evleneceği çocuğa sarılma sahnesi, Gülizar’ın ağlama sahnesi, kına gecesi ve dananın kesilmek üzere bahçedeki kurbanlık halleri beni çok etkiledi.
Aslında biz genç kızlar, kadınlar kurbana dönüşmüyor muyuz ve öyle görülmüyor muyuz?
Kına yakılarak bir ritüelden ötekine geçerek hayatımız başkalarının ellerinde olmuyor mu?
Salataya sevmediğimiz sirkeyi koyarak hayatımız ekşiyor ve bu bizim tercihimiz olmuyor.
Keşke bir kibrit çakarak ortalık alev alsa ve ilahi adalet yerini bulsa!
(Mutlu Hesapçı)
Kaynak:Mutlu Hesapçı