“Kemalizmin değerlerinin korunmaya ve yüceltilmeye devam etmesi gerekiyor”

“Kemalizmin değerlerinin korunmaya ve yüceltilmeye devam etmesi gerekiyor”
Türkiye İş Bankası’nın düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” temalı uluslararası konferansın seçkin konuşmacılarından biri ünlü tarihçi, yazar Doç. Dr. Fabio L. Grassi’ydi. Roma Sapienza Üniversitesi’nde...

Türkiye İş Bankası’nın düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” temalı uluslararası konferansın seçkin konuşmacılarından biri ünlü tarihçi, yazar Doç. Dr. Fabio L. Grassi’ydi. Roma Sapienza Üniversitesi’nde Avrasya Tarihi, Türk Dili ve Çağdaş Tarih dersleri veren Doç.Dr. Grassi, Türkiye’yi yakından tanıyan, Türkiye’de de eğitim almış daha sonra Türkiye’de eğitim çalışmalarına katkı sağlamış bir akademisyen, Atatürk isimli kitabıyla da Türk okurları tarafından yakından tanınan bir yazar.

BATI’NIN HATALARININ FARKINDAYDI

Doç.Dr. Grassi, konferanstaki sunumunda, Atatürk’ün kendi çağının bir insanı olarak inanılmaz bir iyimserliğe sahip olduğunu belirtti, “Batı medeniyetinin hem başarılarını hem attığı önemli adımları yorumlamakla birlikte Batı’nın hatalarının da farkındaydı. Batılı elitler Batı’nın, dünyanın geri kalanını yönetme hakkı olduğunu düşünüyordu. Atatürk ise pek çok kültür ve medeniyetin dünyada bir arada yaşayabileceğine inanıyordu. Batı medeniyetini incelemek, irdelemek büyük bir vizyondu ama bunu gerçekleştirirken kendi ülkesinin özelliklerinin hiçbir şekilde ortadan kaldırılmasına da izin vermeyecekti” diyerek Atatürk’ün  “Batılılaşma” yaklaşımını tarif etti.

Günümüzde dünyada folklorik ögeler bulunsa da herkesin ellerindeki cep telefonlarıyla, sosyal medya ile tek bir kültürün parçası haline geldiğini ve bunun da Batı medeniyetini dünyanın geri kalanına empoze etmeye çalışan bir kültür olduğuna dikkat çeken Grassi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kemalizmin değerlerinin korunmaya ve yüceltilmeye devam etmesi gerekiyor. Atatürk ulusların kendi bağımsızlığını, kendi özgünlüğünü, özellikle ekonomik bağımsızlığını koruması gerektiğini düşünüyordu. Bu ilke hâlâ geçerli. Atatürk’ün mirasının en önemli unsurlarından biri de etiktir. Bireysel özgürlük ve topluma olan sorumluluğumuz arasındaki dengeyi düzgün bir şekilde kurmuştur. İnsanların psikolojik olarak özgür olmasını istiyordu ama bugünkü tüketim çılgınlığını kabul edeceğini de sanmıyorum. Atatürk, topluma inanıyordu. Bugün batıdaki insanlar istedikleri her şeyi yapabilirler, tabii ki yeterli paraları varsa... Tamamen özgürler ama bir taraftan da yalnızlar. Ülkelerinin sunduğu sosyal korunma himayesi altındalar ama bir taraftan da dış tedbirler olmadan kendi özgürlüklerini yaşayamıyorlar. Bu tamamen Atatürk’ün vizyonuna karşı bir şey. Atatürk, hayatın özgür bir şekilde yaşanmasına ama bir taraftan da anlamlı bir şekilde yaşanmasına inanan bir insandı.”

Atatürk, büyük bir değişimin mükemmel bir sembolü…

Konferanstaki sunumunun hemen ardından Doç.Dr. Fabio L. Grassi ile Gazete Pencere olarak sohbet ettik. Doç.Dr. Grassi, İş Bankası’nın Atatürk temalı konferansını bu konuda çalışmalar yapan bir akademisyen olarak çok önemli bulduğunu ve çok önemli isimlerle aynı konferansa davet edilmekten memnuniyet duyduğunu anlattı.

Doç.Dr. Fabio L. Grassi, Atatürk’e ilgisinin Roma Sapienza Üniversitesi’nde tarih bölümü öğrencisi olduğu yıllara uzandığını söyledi, “Hocalarımdan biri rahmetli Profesör Franco Gaeta’ydı. Prof. Dr. Gaeta, Akdeniz coğrafyasının tarihi için Osmanlı Devleti’nin önemini anlatırdı” dedi, öğrencilik yıllarını paylaştı, Atatürk’e, Türk tarihine ilgisinin nasıl başladığını anlattı:

ATATÜRK’Ü KEŞFEDİNCE...

“Bu ders anlatımı bugünlerde sıradan gibi görünebilir ama 40 yıl önce sıradan bir anlatım değildi çünkü İtalyan kültür dünyasında Türkiye’nin geçmişine karşı bir ilgi yoktu. Somut bir örnek vereyim, 12 Eylül 1980… 16 yaşındaydım ve politikaya ilgim vardı, gelişmeleri takip ediyordum. Buna rağmen ünlü 12 Eylül darbesinden haberim olmadı, İtalyan basınına çok az yansıdı. Öyle büyük yankısı olmadı ama örneğin o tarihten 7 yıl önceki Şili askeri darbesinin büyük yankısı olmuştu. Türkiye’de olup bitenlerden haberdar değildim. O zamanki durum böyleydi. Prof. Dr. Gaeta Hocamın bu ufuk genişletme çabası beni harekete geçirdi. Türkçe dersine devam etmeye başladım, Türk dilini sevdim. Ne yazık ki son zamanlarda konuşma pratiğimi biraz kaybettim. Çağdaş Türkiye tarihi için giriş yolu Türkçe öğrenmekti. Atatürk’ün kim olduğunu öğrendim. Çocukluğumdan beri tarihe ilgi duymama rağmen Atatürk’ün kim olduğunu bilmezdim o zaman kadar. Atatürk’ün eserinin ne kadar ilginç olduğunun farkına vardım sonrasında başlıca ilgi alanım olarak çağdaş Türkiye tarihini seçtim.”

MİLLİ MÜCADELE TEZ OLDU

Doç.Dr.  Grassi, tezinin konusunun Milli Mücadele yıllarında Türk-Sovyet ilişkileri olduğunu, 1991 yılında Atatürkçülük’ü konu alan birinci çalışmasını yayınladığını söyledi, 40 yıl boyunca başlıca çalışma alanının Osmanlı coğrafyası, Balkanlar, Kafkaslar, Cumhuriyet Türkiye’si olduğunu belirtti.

ATATÜRK’ÜN BİYOGRAFİSİNİ YAZDI

“Bu araştırmaların final meyvesi Atatürk biyografisi oldu” sözleriyle de Doğan Kitap tarafından yeniden yayınlanan Atatürk biyografisini hatırlattı, Türk okurlarına da kitabını yeni bilgilerle güncelleyeceğini müjdeledi, “Çünkü öğrenim sonsuz bir süreç. Elbette yeni bilgilere sahip oldum. Bu kitabı yazdığım zaman Kafkasya diasporasının rolünü ve önemini henüz tam olarak algılayamamıştım. Rauf Orbay’ın Abhaz, Ali Fuat Cebesoy’un Çerkez, Bekir Sami’nin Oset olduğunu bilmiyordum. Çerkez Ethem evet Çerkez biliyordum ama Çerkez olmasını daha geniş bir geçmişle ilişkilendiremedim” diyerek.

MUSTAFA KEMAL’İN TUTUKLANMASINA ENGEL OLAN İTALYAN...

Doç.Dr.  Grassi, İtalya’nın Atatürk’e nasıl baktığını, Mondros Mütarekesi sonrasında İtalya’nın müttefikler İngiltere ve Yunanistan ile nasıl ters düştüğünü, İtalya’nın Anadolu’nun Milli Mücadelesi’ne nasıl sempati duymaya başladığını İtalyan arşivlerinden alıntılarla aktardı:

● “Atatürk ile tanışan ilk önemli İtalyan makam sahibi Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul’a atanan Kont Carlo Sforza idi. İstanbul Yüksek Komiseri Kont Carlo Sforza, Mustafa Kemal’in İngilizler tarafından tutuklanmasını önlemiştir. İstanbul’da birkaç kez görüştüler. Mustafa Kemal, Sforza ile dostça bir ilişki kurdu ama aynı zamanda İtalyanların bir aracı olmamaya özen gösterdi.

İTALYA’NIN İNGİLTERE VE YUNANİSTAN İLE ARASI BOZULUYOR...

● İtalya, Mütareke sonrasında müttefikleri İngiltere ve Fransa’nın ama özellikle sonrasında İngiltere’nin Osmanlı devletine yönelik politikalarına resmi olarak karşı çıkmadı ama bu görüşleri benimsemedi. İtalya çok zayıf konumda bulundu ve kısa süre sonra müttefiklerle ilişkilerinde soğuk rüzgârlar esti. İtalyan kamuoyu, müttefiklerin Adriyatik ve Doğu Akdeniz politikalarına yaklaşımlarıyla İtalya’yı haksızlığa uğrattığına inandı. Bunun sonucunda da İtalyan askeri ve sivil bürokrasisi Türk milli mücadelesine sempati duydular ve diplomatik ve askeri malzeme tedarikinde destek de oldular. Kuşkusuz, “Bu yardımın karşılığında İtalyan yönetimi ne bekliyordu?” sorusu akla geliyor. İtalya’nın beklentisi Türkiye’nin güney batısında ayrıcalık sahibi olmaktı ancak Mustafa Kemal hiçbir zaman böyle bir vaatte bulunmadı.

● İtalya açısından bir ikilem vardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında İzmir ve çevresi İtalya’ya vaat edilmişti. Ancak İngilizler, İtalyanlara karşı Yunanistan’ı masaya sürünce İtalya ve Yunanistan arasında büyük bir husumet oluştu.

İTALYA’NIN İŞGALDE ÖNCELİKLİ AMACI YUNANİSTAN’IN  YAYILMASINI ÖNLEMEK

● Bu dönemde yaşanan karışık ilişkilerde gerçekten gariplikler, çelişkiler var… Mesela Anadolu’da ilk işgali gerçekleştiren İtalya oldu. Ancak bu işgal Türklere karşı değildi, gerçek amacı Yunanlıların yayılmasını engellemekti.

RAUF ORBAY İLE ÇALIŞMAYI ATATÜRK’E TERCİH EDEN İTALYAN SUBAY

● İtalyan arşivlerinde rastladığım bir değerlendirmeyi aktarmak isterim. Bir İtalyan subay Teğmen Villari Sivas kentine gitti, Mustafa Kemal ve Rauf Orbay ile görüştü. O, Rauf Orbay’ın daha dengeli bir siyasetçi olduğunu aktarıyor. Yani Mustafa Kemal’den çok Rauf Orbay’ı beğeniyor. Fakat Rauf Orbay Atatürk kadar çetin, atılgan bir kişiliğe sahip değildi. O dönemde göreve giden İtalyan subayı için daha iyi bir muhatap idi. Özetle diyebiliriz ki Yunanlıları yenilgiye uğratan Atatürk iyi ama İtalyanlara hiçbir ayrıcalık tanımayan Atatürk kötü olarak değerlendirilmiş o dönemde.

DÜNYAYA İLHAM VEREN BİR LİDER

● Atatürk 20. yüzyılın ilk yarısında idealleri temsil etti ve bu idealleri gerçekleştirmeye çalıştı. Dönemin diğer liderleri bir ideolojinin öncüsü, temsilcisi. Oysa Atatürk 20. yüzyılın ilk yarısının genel ortak ruhunu temsil ediyor. Nitekim Atatürk samimi ilerici demokratlar tarafından ilerici milliyetçi üçüncü dünya liderleri tarafından solcu-sağcı diktatörler tarafından, neredeyse herkes tarafından sevilen bir liderdi.

SELANİK’İN ÖNEMİ

Atatürk kitabımda da anlatmaya çalıştığım gibi, Atatürk’ün Selanik doğumlu olması çok önemli bir detaydı. Mustafa Kemal, çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir ortamda büyüdü. Selanik’te Yahudi camiası vardı, Ortodokslar vardı, Bulgarlar, Yunanlar, Müslümanlar vardı. Türk Müslümanlar, Pomaklar, Arnavutlar vardı. Şimdi modern kültür çok kültürlülüğü seviyor. Ne yazık ki bu Mustafa Kemal için çok kültürlülük yaşadığı devletin çöküşüne, doğduğu anavatanının kaybına yol açmıştı.

OSMANLI SONRASI BİRLEŞMİŞ YENİ BİR TOPLUM HEDEFİ

● Bunun için Devlet Başkanı Mustafa Kemal birlik ilkesini ön plana çıkardı, çok sağlam, birleşmiş bir yeni toplum oluşturmak istedi. Bu projenin çok ciddi çözümlenmemiş sorunları da oldu. Devlet Başkanı Mustafa Kemal Atatürk kendisine Selanik’i unutmayı emretti. Unutamazdı fakat unutmuş gibi davrandı. Genç Türkiye’nin nüfusunun önemli bir kısmı mültecilerden oluşmuştu. Bu yeni ülkenin büyük riski ne olabilirdi? Daima geriye ve dışarıya bakmak. Atatürk’ün gözünde bu büyük bir hata olacaktı çünkü tam aksine Atatürk’ün amacı yönettiği toplumun içerisine ve ileriye bakmaktı.

NUTUK BİR BAŞYAPIT

Atatürk hiçbir zaman savaşları yüceltmeyen bir askeri lider. Biliyoruz ki cumhurbaşkanı olunca askeri üniformayı bıraktı, asla tekrar giymedi. Bir de Batılı centilmen, çok elegant, yakışıklı bir adamdı. Bizzat kendisi kurmak istediği modern toplumun canlı bir modeli, örneği oldu. Bu da çok anlamlı. 10. Yıl Söylevi gerçekten bir başyapıt. Askeri zaferler neredeyse zikredilmemiş. Atatürk’ün vurguladığı değerler sanat, bilim, kültür…

ATA’NIN ASLINDA 5 İSMİ VAR

● Atatürk kitabım esas olarak bir biyografi. Anafikir hayat serüveninin imgesel, sembolik önemini içeriyor. Aslında hayat akışına baktığımızda 5 farklı Atatürk görüyoruz. Mustafa olarak doğdu, Mustafa Kemal oldu, ardından Mustafa Kemal Paşa oldu, daha sonra Gazi Mustafa Kemal ardından kısa bir süre Kemal Atatürk, çünkü birinci kimliğinde Kemal Atatürk yazıyor. 57 senede. Doğum gününü bilmiyoruz ama ölümünün saatini, dakikasını biliyoruz. Gerçekten büyük bir değişimin mükemmel bir sembolü…