Ukranya değil Ukrayna

Bizim tarihimizde Harb-ı Umumi olarak anılan Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan İtilaf Devletleri (Rusya, Fransa, İngiltere, Sırbistan vd) kaybeden İttifak Devletleri’ne (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı, Bulgaristan vd) bu kaybı çok ağır ödettiler.

1920 yılında toplanan Paris Barış Konferansı’nda mağlup devletlerden Almanya’ya Versailles (Versay), Avusturya’ya Saint Germain, Macaristan’a Trianon, Bulgaristan’a Neuilly, Osmanlı Devleti’ne ise Sèvres (Sevr) Antlaşması’nı dayattılar.

Antlaşmaların koşulları son derece ağırdı. O kadar ki, mesela Sevr Antlaşması, Anadolu halkında büyük bir infiale neden oldu. Henüz birkaç ay önce kurulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisi Sevr Antlaşması’nı kabul etmedi ve yıllardır ardı ardına gelen savaşlarda tükenme noktasına gelmiş Türkiye halkı, Mustafa Kemal’in önderlik ettiği bir Kurtuluş Savaşı vererek Sevr’in yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan Lozan’ı koydu.

Almanya’nın Versay’a tepkisi farklı oldu. Almanya’nın kolunu kanadını ve de en önemlisi gururunu kıran antlaşma, irredantist milliyetçiliği, ırkçı nasyonal sosyalizmi, kısacası Hitler’i yarattı.

Hitler, İtilaf Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde Almanya’ya reva gördükleri aşırı hoyratlığın bir ürünüdür. Yani Hitler’in ortaya çıkışının ve de Alman milletini peşinden sürükleyebilmiş olmasının bir izahı, açıklaması vardır.

Ama açıklaması olması Hitler’in tarihin en büyük canisi olduğu gerçeğini değiştirmez. Hitler’in suçlarını ve cinayetlerini hiçbir gerekçe ne haklı kılar ne de aklar.

PUTİN’İN MAZERETİ OLAMAZ
Putin için de durum aynıdır. Putin’in Ukrayna “operasyonu” uluslararası hukukun da, uluslararası insan hakları hukukunun da ağır ihlalidir. Misket bombası kullanıldığı iddiası doğruysa, ayrıca insanlık suçudur da. Bunların mazereti de hafifletici sebebi de yoktur. Olamaz.

BM üyesi bir devletin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü kuvvet kullanarak ortadan kaldırmaya, halkının seçtiği yönetimi zorla değiştirmeye kalkışmanın bugün uluslararası hukukta yeri yoktur. Rusya’nın bu saldırganlığının BM’de ezici bir çoğunluk tarafından kınanmış olması, bunun milletler topluluğu tarafından barışa karşı, insanlığa karşı işlenen bir suç olarak değerlendirildiğinin bir göstergesidir.

Kenya Daimi Temsilcisi, BM Güvenlik Konseyi’nin Ukrayna krizini görüşmek üzere 21 Şubat’ta düzenlenen toplantısında bir konuşma yaptı. “Hiçbir Afrika ülkesinin sınırları yerel halkların iradesiyle çizilmemiştir” dedi. “Her bir Afrika ülkesinin sınırlarının öbür tarafında, halkın derin tarihi, kültürel ve dil bağları olan akrabaları yaşar” dedi. “Afrika ülkeleri bağımsızlıklarını kazandıklarında etnik, ırki veya dini birlik gerçekleştirme yolunu seçmiş olsalardı, onlarca yıl sonra bugün hâlâ kanlı savaşlar içinde olurduk” dedi, Güvenlik Konseyi Dönem Başkanı Rusya Daimi Temsilcisi’nin gözlerinin içine baka baka…

BÜYÜK ATATÜRK’ÜN BİZE ÖĞRETTİĞİ…
“Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen Büyük Atatürk de bize öyle öğretmemiş miydi?

Sınırların dokunulmazlığı dünya barışının olmazsa olmaz koşuludur. 2022 dünyasında hiçbir ülkenin “Oralar eskiden bizimdi. Zaten orada yaşayanlar da bizdendir” diye harekete geçip komşusuna saldırmasına müsaade edilmemeli, irredantizme geçit verilmemelidir.

Bugünkü krizin ortaya çıkmasında Ukrayna’nın da, Batı’nın da hataları olduğunu göz ardı edemeyiz. Lakin Rusya’nın güvenlik endişelerini diplomasi masasında dile getirip ortak akılla varılacak bir uzlaşma sağlama yolunu denemek varken, Ukrayna’nın devlet, Ukraynalıların da millet olma niteliklerini dahi reddederek doğrudan savaşa başvurması kabul edilebilecek, mazur görülebilecek bir yöntem değildir.

Ukrayna krizinde asıl suçun Batı’da, ABD’de olduğu yönündeki argümanlar da laf-ü güzaftır. Putin’i haklı çıkarmaya yönelik bir söylemdir.

MESELE, HUKUK VE BARIŞ MESELESİ
Mesele Rusya’dan veya ABD’den yana olmak değil, uluslararası hukukun ve barışın yanında olmak, Ukrayna halkının verdiği kahramanca mücadeleyi desteklemektir.

Biri de çıkmış Rus televizyonuna bütün suçun NATO’da olduğundan, NATO üyeliğinin Türkiye’nin geçmişten gelen ayıbı olduğundan, NATO’nun bizde de 2016’da darbe yapmaya kalkıştığından dem vurmuş. Rusya’yla müttefikmişiz, birlikte S-500 yapacak, uzaya gidecekmişiz. SİHA’ları da Ukrayna’ya verirken böyle kullanılacağını bilmiyormuşuz.

Güleyim bari!

SİHA’ları da orman yangınlarını söndürsünler diye verdik herhalde.

Hadi onu ciddiye almayalım. Ama çok beğendiğim, yazılarını da kaçırmamaya çalıştığım bir yazarın ABD ve NATO’nun demokrasi getirmek bahanesiyle sağa sola saldırdığına dair laflarına ne demeli? “ABD ve NATO’nun girdiği hiçbir yerde huzur yok” diyor. Sözü Latin Amerika’ya getiriyor, “Venezuela, Arjantin, Şili” diyor. ABD ve NATO’yu aynı şey sanıyor. Zaten ekliyor: “NATO dediğiniz ABD!” diyor.

NATO, ABD FİLAN DEĞİLDİR
Aklı başında bilinen diğer bir yazar da NATO’dan “ABD’nin saldırı ve işgal aygıtı” diye söz ediyor.

NATO, ABD filan değildir. NATO, bütün üyelerinin eşit oy hakkı olduğu ve kararların oybirliğiyle alındığı bir ittifaktır. NATO’nun her kararında bizim de irademiz vardır. Bizim karşı olduğumuz hiçbir kararı alamaz NATO.

Ukrayna’ya dönecek olursak… Putin’in saldırmak; bir millet olduklarını bütün dünyayı hayran bırakacak şekilde ispat eden Ukraynalıların ise direnmek konusundaki inadı bu savaşın uzamasına yol açabilir.

Putin’in saldırganlığı yanına kâr bırakılmamalı. Ukraynalıların direnişi ise desteklenmelidir.

Son bir hatırlatma: Ukranya değil Ukrayna.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi