İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

OHAL sona eriyor mu?

15 Temmuz 2016 darbe girişimi ardından ilan edilen ve anayasal olarak 18 Temmuz 2018’de yürürlükten kaldırılan OHAL, aslında yasal düzenlemelerle sonraki yıllarda da sürdü ve halen sürmekte. Bunda, yalnızca OHAL dönemine ilişkin yargı süreçleri değil, bir dizi yasa da etkili oldu. OHAL yasaklarını sürekli uzatan yetkiler bir yana, yasal ‘sorumsuzluk zırhı‘, OHAL yönetimi keyfi işlemlerini sürekli kıldığı gibi ’siyasal ayak‘ kalkanı oldu. OHAL dönemi ve sonrasında Anayasa ve hukuk dışı karar alıcı ve uygulayıcılarını her türlü sorumluluktan bağışık tutan beş yasanın ortak paydası şu: “ … hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”(2016-2020)

6 Şubat 2023 depremleri nedeniyle 9 Şubat’ta 3 ay süre ile ilan edilen 10 ilimizi kapsayan Olağanüstü Hal’e ilişkin uyarılarımızı TBMM görüşmelerinde yaptık. Yürürlükteki mevzuat, depremin yaralarını sarmaya yeterli idi, OHAL’e gerek yoktu. Buna karşın, OHAL’in de bir hukuk rejimi olduğu unutulmamalı idi: “Konu ve amaç bakımından sınırlıdır, mekân bakımından sınırlıdır, zaman bakımından sınırlıdır. Denetime açıktır, bu nedenle bir hukuk rejimidir… Şu anda yaptığımız denetim, tek denetimdir, başta siyasal denetimdir ve bu denetim yetkimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak çok titizlikle kullanmak durumundayız. Yürütme eşittir Cumhurbaşkanı ama tek seçimle gelen yürütme olarak da karşımızda bulunmamaktadır, bu bakımdan çok daha dikkatli olmak durumundayız. Yargı sonradan devreye girecektir ama ne zaman ve nasıl? Etkili olabilecek mi?... Afetler mevzuatı yeterlidir. OHAL kanununa ve rejimine gerek bulunmamaktadır; hele hele, OHAL CBK'lerine hiç gerek bulunmamaktadır. “ (TBMM, 9 Şubat). 

Ne var ki, 3 ayda 24 OHAL CBK çıkarıldı. Bunlar arasında özellikle Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (OHAL-CBK-126;RG:24.02), yetkiler ve bazı yasaların yürürlüğüne ilişkin Anayasa dışı müdahaleler açısından OHAL gereklerini aşmakta idi. 

Şöyle ki; 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunu, tam da afet sonrası yerleşme ve yapılaşmayla ilgili konular düzenlenmekte.

CBK-126, afet sonrası döneme ilişkin yasal düzenlemeleri yok saydı. Oysa Anayasa’ya göre; “Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” 

OHAL önlemlerinin zaman bakımından sınırlı olması gereğine karşın, CBK-126, olağan dönem hukukuna geçildiğinde çevreyi koruyucu 4342 ve 6831 sayılı Kanunlar’a aykırı biçimde varlığını sürdürecek düzenlemeler ve maddi değişiklikler (yerleşim yerleri) öngördü. Dahası, “Köy yerleşme alanları dâhil belirlenen kesin iskân alanlarında ve mevcut kentsel alanlarda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak plan ve imar uygulamaları beklenmeksizin, …uygulama yapılır. Bu alanlarda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanan plan ve parselasyon planlarında, … 3194 sayılı İmar Kanununun plan ve parselasyon ile ilgili işlemlerindeki askı, ilan, itirazlara ilişkin hükümleri uygulanmaz.” 

CBK-126, Anayasa’nın çevreyi koruyan amir hükümlerinin geri döndürülemez ihlali pahasına, ülkenin başta ormanlık alanları gelmek üzere doğal varlıklarını rant projelerine açtı. İskân alanlarının belirlenmesi, nesnel ve bilimsel ölçütlerle maddi ve şekli anlamda kanun düzeyinde belirlenmek gerekirken; bu hususlar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bütünüyle keyfî takdir yetkisine bırakıldı. 

CBK 126’nın (depremzedelerin konut ihtiyacının giderilmesi için de hiçbir şekilde zorunlu olmayan biçimde) yaratacağı çevre tahribatı, olağanüstü hal sonrası da sürecek.

Sonuç olarak; “tabii afetler” gerekçesi ile ilan edilmiş olan OHAL, Anayasa sınırları çerçevesinde uygulanması gerekirken, çok yönlü olarak amaç ve kapsam dışına çıktı ve keyfi bir yönetime dönüştü.

CBK-126, TBMM Genel Kurulu’nda kanun teklifi olmadan Anayasa açıkça ihlal edilerek aynen yasalaştırıldı (5.4.23/7452 sy.)

CHP olarak en geç Cuma günü AYM’ye iptali için başvuracağız. Ama yasa AYM ‘nin olası bir iptal kararına kadar yürürlükte olacak ve geriye dönüşü olanaksız yıkımlar yaratacak.

Özetle çifte OHAL yürürlükte: 2016-18’de insanları mesleklerinden, mal ve mülklerinden ederek “sivil ölüler” yaratan OHAL ve deprem bahanesiyle 3 aylık süre ile sınırlı olmasına karşın ülkenin doğal değerlerini yağmaya açan OHAL.

Bu nedenle 14 Mayıs oylaması, çifte OHAL hukuksuzluğunu aşmak için de yaşamsal.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Ö. Kaboğlu Arşivi