100. yılında İş Bankası'ndan Atatürk Konferansı: İtimat, itibar, modern ve milli bir banka…
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali, konferansta, iktisadi bağımsızlık hedefiyle kurulan Bankanın 100 yıllık yolculuğunu, kuruluşunun ilk yıllarındaki anekdotlarla özetledi.
Ülkemizin ilk millî bankası olarak 26 Ağustos 1924 tarihinde kurulan Türkiye İş Bankası’nın, geçtiğimiz sene Cumhuriyetin 100. yılında ilk kez düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış" başlıklı uluslararası konferans, Bankanın 100. kuruluş yıldönümünde ikinci kez düzenleniyor.
Bu sene hem tarihin en büyük devlet adamlarından olan, İş Bankası’nın da kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak hem de Bankanın 100 yıllık yolculuğunu kutlamak adına gerçekleştirilen uluslararası konferans, İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali ve Genel Müdürü Hakan Aran’ın ev sahipliğinde İş Kuleleri Salonu’nda Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un açılış konuşmasıyla başladı.
“100 yıl önce atılan adım, sadece bir bankanın başarı hikâyesi değil Atatürk’ün ileri görüşlü liderliğinin de sonucu”
Bakan Ersoy konuşmasında, İş Bankası’nın kuruluşuna vurgu yaparken, “100 yıl önce atılan bu adım sadece bir bankanın başarı hikâyesi değil, aynı zamanda Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşlü liderliğinin de sonucudur. Atatürk, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının, ülkenin siyasi bağımsızlığı kadar hayati olduğunu her zaman vurgulamıştır. Ekonomik bağımsızlık, ulusal egemenliğin güvencesidir. İş Bankası da bu vizyonun ışığında, kurulduğu günden bu yana Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının en önemli yapı taşlarından biri olmuştur. Atatürk’ün ortaya koyduğu vizyon, yalnızca kendi döneminin değil, gelecek nesillerin de yolunu aydınlatacak bir rehberdir. Onun ekonomik ve sosyal alanlarda hedeflediği modernleşme süreci, yalnızca Batı’yı takip etmek değil, Türk milletini dünya sahnesinde hak ettiği konuma getirme çabasıdır” dedi.
Atatürk’ün işaret ettiği “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma” hedefi doğrultusunda ilerlerken, yalnızca ekonomik başarılar değil kültürel değerlerimizin korunması ve dünyaya tanıtılmasının da en önemli önceliklerden olduğunu vurgulayan Mehmet Nuri Ersoy, Bakanlığın gelecek vizyonuna işaret ederken şöyle konuştu: “Sene başında ortaya koyduğumuz ‘60 milyon turist, 60 milyar dolar turizm geliri’ hedefimiz, Türkiye’nin turizmdeki küresel gücünü bir kez daha kanıtlamaktadır. Türkiye, sadece deniz, kum ve güneşle değil, aynı zamanda tarihin derinliklerinden gelen kültürel zenginlikleriyle de turistlerin ilgisini çekmektedir. Turizm sektörümüzün bu başarısında, dünya çapında gerçekleştirdiğimiz arkeolojik çalışmaların ve kültürel miras projelerimizin büyük bir rol oynadığını söylemek gerekir."
“‘Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma’ ideali ancak bilim, sanat, ekonomi ve toplumsal kalkınmada sağlam adımlarla mümkün”
Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, Atatürk’ün “muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma” hedefinin, bugün de Türkiye’nin önündeki en büyük ideal olduğunu, bu idealin gerçekleşmesinin ancak bilimde, sanatta, ekonomide ve toplumsal kalkınmada sağlam adımlarla mümkün olduğunu ifade etti. İş Bankası’nın, bu yolculukta her zaman Türkiye’nin öncü kurumlarından biri olduğunu ve olmaya devam edeceğini söyleyen Bakan Ersoy, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gelecek yüzyıla bakarken, Atatürk’ün vizyonuna bağlı kalarak, dünya ile rekabet eden bir Türkiye’nin inşasında hepimizin üzerine düşen büyük sorumluluklar vardır. İş Bankası’nın 100 yıllık yolculuğu, yalnızca bir bankanın değil, bir milletin kararlılığı, inancı ve geleceğe olan umudunun da hikâyesidir. Bu hikâyenin en güçlü ilham kaynağı ise kuşkusuz Atatürk’ün bizlere bıraktığı eşsiz mirastır. Bugün burada, bu mirasın izinde, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, İş Bankası’nın aynı azim ve kararlılıkla ülkemize hizmet etmeye devam edeceğine olan inancım tamdır.”
“İtimat, itibar, modern ve milli bir banka…”
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali de konuşmasında, iktisadi bağımsızlık hedefiyle kurulan Bankanın 100 yıllık yolculuğunu, kuruluşunun ilk yıllarındaki anekdotlarla özetledi.
Bali, Bankanın, Cumhuriyetin ilanının üzerinden bir yıl bile geçmeden Büyük Taarruz’un başlangıç tarihine denk getirilerek 26 Ağustos 1924'te, Ankara’da mütevazı bir binada küçük bir kadro ve sınırlı bir sermayeyle kurulduğunu hatırlattı. İş Bankası için Atatürk'ün “vatanı kurtaracak ve yükseltecek tedbirlerin başında gördüğü, halkın doğrudan itibar ve itimadından doğup meydana gelen tam manasıyla modern ve milli bir banka kurulması” idealinde ifade ettiği “itimat”, “itibar”, “modern” ve “milli bir banka” kavramlarına dikkat çeken Bali, “İşte İş Bankası… ‘Türkler bankacılık yapamaz’ denilen bir ortamda kurulan Banka, daha 10 yıl geçmeden tamamen Türklerin idaresinde olan Türkiye’nin en önemli finans kurumlarının başında yer aldı” dedi.
Adnan Bali, Bankanın kuruluşundaki iki önemli vurgu olan “bağımsızlık” ve “milli”liğin altını çizerken, “Bugünkü iş yapma tarzımızın ve ahlakımızın nasıl genetiğimize, DNA'mıza işlenmiş olduğunu gösterebilmesi bakımından Kurucu Genel Müdürümüz Celal Bayar’ın daha yolun başındayken ‘İş Bankası’nın, hissedarlarının hukuk ve menfaatini gözettiği kadar memleketin ve Cumhuriyetin iktisadi ihtiyaç ve durumunu da göz önünde bulundurmak mecburiyetinde olduklarını’ vurgulaması son derece anlamlı” diye konuştu.
İş Bankası’nın kendisini hiçbir zaman sadece finansal bir kuruluş olarak görmediğinin altını çizen Bali, şöyle devam etti:
“Topyekûn bir kalkınma için kendimizi ülkemize karşı hep sorumlu hissettik. Bu yüzden kuruluş yıllarımızdan itibaren madencilik, şeker sanayi, dokuma, sigorta, cam sanayi gibi sektörlerdeki iştiraklerimizle farklı alanların gelişimine katkı sunduk. Türkiye’de mikro işletmelerden, en büyük gruplara kadar birçok işletmenin hemen hemen tamamının temelinde İş Bankası’nın harcı vardır. Üretim yapan, ekonomik değer yaratan inisiyatifleri, iktisadi kalkınmaya yönelik bütün büyük projeleri hep destekledik. Bugün ise teknoloji alanında hayata geçirdiğimiz, içinde bulunduğumuz dönemin gerektirdiği inisiyatiflerimizle, girişimcilere verdiğimiz destekle misyonumuzu aynen sürdürüyoruz. “
Ülkeye karşı sorumluluklarının bir parçası olarak çevre, kültür-sanat, eğitim, bilim, spor gibi farklı alanlarda da kalıcı değer yaratmak, ülkeye ve topluma fayda sağlamak amacıyla projeler hayata geçirdiklerini hatırlatan Bali, ”Bu faaliyetlerimizin arkasında toplumdan kazandığımızı tekrar topluma kazandırma amacı yatıyor” dedi.
“İş Bankası sürdürülebilir bir dünya, gelecek için akıl ve bilimin ışığında, doğa ve insanı merkeze alarak ikinci yüzyılına giriyor”
İkinci yüz yıla girdikleri bu dönemde dünyada da ülkemizde de ekonomik, sosyal, kültürel pek çok değişim yaşandığını vurgulayan Bali, teknolojideki değişim hızının arttığını, üretken yapay zekâ ve chatGPT’deki gelişmelerin hayretle izlendiğini söyledi.
Dilin sırlarını çözen yapay zekânın, üç beş yıl öncesine kadar sadece insan beyninin yapabileceğinin düşünüldüğü edebiyat, müzik ve sinema gibi alanlarda da son derece etkileyici dokunuşlar yaptığı böyle bir dünyada bilanço sorumlulukları kadar bankayı geleceğe hazırlamakla sorumlu olduklarını belirten Adnan Bali, “Geleceği öngörerek olası tehditlere karşı hazırlıklı olmak, fırsatlara karşı da imkânlardan yararlanacak şekilde bu alandaki sorumluluklarımızı yerine getirmek istiyoruz. Türkiye İş Bankası; çalışanları, iştirakleri ve kurum kültürüyle sürdürülebilir bir dünya, gelecek için akıl ve bilimin ışığında, doğa ve insanı merkeze alan faaliyetleriyle ikinci yüzyılına giriyor. 100 yıllık geleneğin vizyonuyla istikbale bakıyoruz” diye konuştu.
Hakan Aran: Gururluyuz... Bankamızın adını bizzat Atatürk koydu
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran da konferansın açılışında yaptığı konuşmada, bankanın kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aynı zamanda Cumhuriyetimizin de kurucusu olması, kuruluş fikrinin Cumhuriyetin ilanından aylar önce İzmir İktisat Kongresi’nde toplumun her kesiminden katılımcıların talebiyle filizlenmesi, bankanın adının “İş” olması ve bizzat Atatürk tarafından konulmasının kendileri için gurur kaynağı olduğunu vurguladı. Aran, “Bu gurur aynı zamanda sorumluluktur. Biz de bu sorumluluk duygusuyla bu konferansı düzenledik” dedi.
Konferansta geleceği anlamak için önce geçmişin araştırılacağını, akıllardaki sorulara yanıt bulmadan önce zihinlerin yeni ufuk açıcı sorularla dolacağını söyleyen Aran, “Her biri alanında öncü ve ilham veren bilim insanlarının, ekonomistlerin, sporcuların, sanatçıların başarı hikâyeleri, düşünceleri ve bakış açılarıyla zihnimizde pek çok yeni fikir canlanacak. Dünyamızı, ekonomiyi, bilimi, sanayiyi, tarımı, ticareti ve bankacılığı etkileyen trendlerle ilgili önemli isimlerin değerlendirmelerini, yorumlarını dinleyeceğiz. Yeni teknolojileri konuşacağız. Bunların siyasetle, ekonomik kalkınmayla ilişkileri üzerine tekrar tekrar düşüneceğiz” diye konuştu.
Malcolm Gladwell: “Atatürk basketbol değil futbol oynadı”
Gazeteci-yazar Malcolm Gladwell de Atatürk’ün daha 1924 yılında eğitim sistemi üzerine incelemelerde bulunması amacıyla Türkiye’ye davet ettiği Amerikalı filozof ve eğitim kuramcısı John Dewey’in altını çizdiği iki konuya değindi.
İlk olarak ülkede yetişmiş insan gücünün etkin bir şekilde oluşturulmasının önemine işaret eden Gladwell, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Atatürk ve Dewey’in yaşadığı 1920’ler dünyası bir alanda başarı için geniş bir yetişmiş insan gücü oluşturulmasındansa, en üst düzey performansa odaklanmanın iyi olduğuna inanıyordu. Örneğin İngiltere’de Cambridge ve Oxford gibi dâhilerin, dünyayı dönüştüren insanların yetiştirildiği iki büyük üniversite vardı ama nüfusun çok az bir kısmı buradaki eğitimden yararlanabiliyordu. Dewey, bir ülkenin büyüklüğünün en üst düzey performans ile ölçülmemesi gerektiğine inanıyordu. Olimpiyatta kazanılan altın madalyalara değil, olimpiyatta yarışacak seviyede kaç sporcu yetiştirilebildiğine bakmak gerektiğine inanıyordu. Atatürk de örneğin ilk adımlarından biri olarak kadınları yaşamın farklı alanlarına dahil ederken, yetişmiş insan gücünü genişletmeyi sağlıyordu.”
İkinci olarak da organizasyonların başarısını üst seviyeye taşımasında iki farklı model bulunduğunu belirten Gladwell, şöyle konuştu:
“Futbolda yetkin olmayan tek bir oyuncu, bütün takımı geriye düşürebilir. Basketbolda ise yetkin sporcuların bulunduğu bir takımda bir zayıf oyuncunun bulunması, takımın başarısına olumlu ya da olumsuz etkide bulunmaz. Futbol zayıf halkanın, basketbol güçlü halkanın etkili olduğu bir spor. 20. yüzyılın başında toplumların gelişiminin güçlü halkalara bağlı olduğu düşünülüyordu. Atatürk’ün eğitim politikasının güçlü halkalar oluşturmaktan ibaret olmadığını, zayıf halkaları iyileştirmeye odaklandığını görüyoruz. Dolayısıyla Atatürk, basketbol değil futbol oynadı. 1923-1938 arasında inanılmaz işlere imza attı.”
Malcolm Gladwell, Atatürk’ün, bugün bu sahnede konuşuyor olsaydı yine ülkede yetişmiş geniş bir insan gücü oluşturulması ve en zayıf halkaların iyileştirilmesi gerektiğini düşüneceğini, dünyanın da buna ihtiyacı olduğuna inandığını söyledi.
Kaynak:Haber Merkezi