Bu politika ile enflasyon düşmez

Bu politika ile enflasyon düşmez
Merkez Bankası dün yine şaşırtmadı ve politika faizini yüzde 14’te sabit tuttu. Birçok merkez bankasının faiz artışına gittiği, Türkiye’de ise döviz kurlarının yeniden atağa geçtiği, yüksek enflasyon ve fahiş fiyat...

Merkez Bankası dün yine şaşırtmadı ve politika faizini yüzde 14’te sabit tuttu. Birçok merkez bankasının faiz artışına gittiği, Türkiye’de ise döviz kurlarının yeniden atağa geçtiği, yüksek enflasyon ve fahiş fiyat artışlarının yaşandığı tabloyu Prof. Dr. Kamil Yılmaz, Gazete Pencere Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Oğhan’a değerlendirdi.

Bidebunuizle YouTube yayınında konuşan Prof. Dr. Yılmaz, enflasyon ve döviz kurları için yıl sonu tahminlerinde olumsuz konuştu, kur korumalı mevduat maliyetinin ise artacağını söyledi. Prof. Dr. Yılmaz’a göre seçim hazirana kalırsa ekonomiyi toparlamak çok daha zor olacak. Prof. Yılmaz’ın değerlendirmeleri şöyle:

‘DİĞER ‘MERKEZ’LERDEN FARKLI BİR YERDEYİZ’
Merkez Bankası’nın faiz kararı… Eskiden olsa Merkez Bankası’nın yakından takip edeceğimiz bir metni vardı ama o metni şu anda birçok ekonomist dikkatle okumuyor bile, sadece göz atıyor. Çünkü karar önceden belli. Faiz sabit kalacak diye bekleniyor. Politikada bir dönüş olmayacak, o dönüş olacaksa da Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun o yetkisi yok, karar yukarıdan gelecek.

Japonya’yı düşünüyor olabilirler ama Japonya da yıllarca eksi enflasyonla yaşamış ve çok düşük enflasyonu olan bir ülke. Faizini -0,1 civarında tutuyor, değiştirmemiş olabilir ama biz diğer merkez bankalarına kıyasla çok farklı bir yerdeyiz. Dünyada enflasyon problemi hemen hemen her ülkede hissediliyor ve böyle bir durumda da merkez bankaları kendilerinden bekleneni, birçok ülkede gecikmeli de olsa yerine getiriyor ve faiz artışına gidiyor. Böylece iç talebi biraz daha kontrol altına almaya çalışıyorlar.

Tabii burada merkez bankacılığın; bir anda faizi alalım, enflasyonun hemen üstüne çıkaralım, pozitif faiz olsun gibi bir yaklaşımı yok. Beklentileri yönetmek, iletişim kanalını kullanmak ve kademeli olarak faiz artışına gitmek burada gözlemlediğimiz. Bu hem Amerika’da hem Avrupa’da geçerli ama ülkeden ülkeye tabii ki farklılıklar olabiliyor.

ABD DE TALEP BASKISI YAŞIYOR
Amerika’nın özellikle pandemi döneminde hizmet piyasaları kötüydü ama diğer emtiaların fiyat artışı devam etti. Pandemiden çıkış döneminde de 1,9 trilyon dolarlık bir paket vardı 2021’de. Trump dönemindeki 900 milyar dolarlık paketin ardından geldi. Bu kadar güçlü bir maliye politikası… Merkez Bankası da çok genişlemeci ve insanların tasarrufları da vardı. Pandemiden çıkışla birlikte harcamalar da artınca Amerika talep yönlü güçlü bir ivme kazandı.

‘AVRUPA’NIN SORUNU RUSYA’
Avrupa’da bunu söylemek mümkün değil. Avrupa’da talep baskısı o kadar güçlü değil ama Avrupa’nın sorunu da Rusya. Rusya’nın son 5-6 aydır yarattığı enerji krizi Avrupa’yı özellikle kış ayları için politika belirsizliğine ve hatta çok olumsuz beklentilere götürebiliyor. Ona rağmen Avrupa Merkez Bankası 50 baz puan artırdı çünkü Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde -Polonya gibi- enflasyon yüzde 20’lere yaklaşıyor. Onun için -0,50 politika faiziyle eleştiri alıyordu, 50 baz puanlık bir artış yaparak eleştirilere ön almak istedi. Son dönemde doların güçlenmesi karşı döviz piyasasındaki parite değişiminin 0,90’lara gitmesini de istemiyor tabii ki.

‘MERKEZ BANKASI BİR ŞEY YAPMIYORSA FİYAT ARTAR’
Hâlâ “Türkiye’de ekonomik temellerden uzak fiyatların oluşumlarının etkileri” diye bir şey var mı? Fahiş fiyat artışlarının biraz daha etnik söylenmesi hali… Eğer talep artmaya devam ediyorsa ve o talebi kontrol altına alması gereken Merkez Bankası hiçbir şey yapmıyorsa üreticiler, pazarlamacılar, perakendeciler fiyat artışlarını daha sık yapabilirler. Hele ki kredi faizleri düşükken, enflasyon beklentileri yüksekken insanlar bazı mal ve hizmetleri önceden almak isteyebilir. Böyle bir durumda şirketler de daha hızlı fiyat artışına gidebilir. Piyasa hakimiyeti olan firmalar bunu çok rahat yapabilir.

‘REKABET KURUMU DEVREYE GİRMELİ’
Bugünlerde en çok tartışılan, sigorta hizmetleri, kasko. Bunların artışı 3 katı bulmuş durumda. Ama orada da devlet denetliyor, trafik sigortasını devlet belirliyor. Burada Rekabet Kurumunun devreye girmesi lazım, eğer gerçekten şirketler piyasayı bozucu şekilde anlaşıp fiyat artırıyorsa. Ama birçok bağımsız kurum gibi Rekabet Kurumunun da etkin çalıştığını söylemek zor. Düzenleyici ve denetleyici kurumların hepsi 2011’den bu yana bir kalite erozyonuna uğradı, doğrudan siyasetin kontrolü altına girdiler.

‘MERKEZ ASIL GEREKENİ YAPMIYOR’
Merkez Bankası asıl yapması gerekeni yapmıyor. Bir ölçüde ihracatçıya doğrudan kredi veriyor. Son dönemde alınan bir kredi kararı vardı; 60 milyarı ihracatçıya, 60 milyarı teknoloji yoğun sanayi, 30 milyarı da turizmciyeydi. Bunun arkasından ne çıktı? Birçok sanayi şirketine Haziran sonu itibarıyla kısıtlama getirildi, ‘Eğer kredi kullanıyorsanız döviz hesabınız kısıtlı olmak durumunda’. Bu, şirketleri olabildiğince sıkıntıya soktu. İhracatçı hammadde alıyor, dövize ihtiyacı var ve döviz hesabı var; bu döviz hesabını tutmazsa ileride dolar, euro çok hızlı arttığı dönemde çok daha zarar yazabilir.

EKONOMİ KEVGİRE DÖNDÜ
O zaman ihracatçı ya da sanayici bir an önce emtia almaya başlıyor ya da borcunu önceden kapatıyor. Bu noktada bir risk alıyor aslında çünkü emtiada bir düşme eğilimi var. Şu anda enerji ve tarım dışındaki özellikle metallerde bir düşüş var, bir ölçüde pamukta da var endüstriyel olduğu için. Yani Merkez Bankası aslında BDDK ile birlikt, özel şirketlerin, sanayinin hem kredi kullanıp hem döviz hesabı tutmasına izin vermiyor. Buradaki yanlışlık, insanlar zaten döviz tutmak zorunda ama ucuz kredi veren sensin. Asıl sorun senin krediyi bu kadar ucuzlatman. İhtiyati tedbir diyorlar ama bir kevgir düşünün, her yerden su kaçırıyor, siz bütün delikleri tıkamaya çalışıyorsunuz ama su kaçırmaya devam ediyor.

‘AK PARTİ, REZERVLERİ ERİTTİ’
Kurlarda durum… Merkez Bankası rezervleri son 20 yılın en düşük seviyesine inmiş durumda. O rezervleri biriktiren AK Parti, erimesini de sağladı. İktisat tarihi açısından, doğru politikalardan yanlışlara bu kadar hızlı dönüşüm ileride üzerinde sık sık duracağımız bir konu.

DOLAR 22 LİRAYI BULABİLİR
Dövizin gidişatı ne yazık ki yukarı yönlü. Cari açık yıl sonu beklentileri 40 milyarın üzerinde. Mayıs itibarıyla 29 milyar dolardı. 40 milyar doları geçtiği zaman, bizim ihtiyacımız olan bir 40 milyar dolar var, bir de yaklaşık 180 milyar doların üzerinde dışarıya ödememiz gereken kısa vadeli borcumuz var. Tüm bunlar elbette yukarı yönlü bir baskı yapmaya devam edecek. Société Générale, yıl sonu dolar için 22 diyor.

‘KKM MİADINI DOLDURDU’
Şu ana kadar Kur Korumalı Mevduatın (KKM) başarılı olduğu söyleniyor ama bana göre giderek miadını dolduruyor. Alternatifler aramaya çalıştılar, gelire endeksli senetlerde (GES) 6 milyar liralık bir satış oldu. Talimatlı olduğunu düşünüyorum, GES kesinlikle iktisadi rasyonel bir karar değil. Enflasyona endeksli tahvil ya da bono konuşuluyordu, bir ölçüde piyasaya sürdüler bu fikri. Ama bankacılık ve mali sektörün ciddi bir tepkisi var. Bankacılıkta ciddi kan kaybına yol açacak, sermaye rasyolarını alt üst edecek bir şeydi. Ondan vazgeçtiler ama ben hâlâ bu tür cin fikirlerin son dakikada gündeme getirilebileceğini düşünüyorum. Çünkü ellerinde fazla bir alternatif yok.

ŞİRKETE YAPAN, BİREYE DE YAPAR
Bireyler üzerinden tasarruf… Şirketlere nasıl ‘kredi kullanıyorsan cebindeki doları bozdur’ diyorlarsa aynı şeyi bireylere de yapabilirler. Bu tabii ki kısıtlı bir kesimi etkileyebilir ama en kötüsü bütün bireyleri etkileyecek şekilde serbest kambiyo rejiminden uzaklaşmak olabilir.

‘SEÇİM KESİNLİKLE HAZİRANA KALMAMALI’
Resmi kur ve serbest piyasa kurundaki farklılık… Bu bir ölçüde kambiyo rejimindeki sıkılaşmanın anlamı. Hiç yaşamak istemeyeceğimiz sonuçlar ama hükümet politikalarının gideceği yerde çok fazla alternatif yok, Merkez Bankası’nın da yok. Döviz talebi devam ettiği sürece bu politikalarla bunu sürdürebilmeniz mümkün değil. Benim tavsiyem seçimin kesinlikle hazirana kalmaması, sonbaharda mutlaka bir seçim yapılmasıydı çünkü bu ekonomi bunu kaldırmaz. Ekonomide ciddi boyutta bir hasar oluşabilir. Hükümet de bir noktada bunu tercih edebilir çünkü bu hasar oluşursa o hasarla seçime giden bir hükümetin seçimi kazanmasını bekleyemeyiz. Tansu Çiller örneği çok net ortada. Tansu Çiller şu an sanırım hükümete yakın, belki tavsiye verebilir, ‘Ben bunu yaşadım, siz de yaşamayın’. Sonuçta bu hükümet de seneye, eksi faiz deyip bizi çok daha yüksek faizlere mahkum edebilir. Çok daha erken harekete geçmesi en doğrusu olacaktır.

BANKALARDAN YASTIK ALTINA…
Dolarda resmi kur ile serbest piyasa farkı… Yüzde 1’e yakın fark var. Bu doğrudan efektif ihtiyacı gösteriyor. Resmi piyasanın dışındaki piyasada makas açılırsa, bunun anlamı, bu tür piyasalarda daha çok el değiştirecek döviz. Bankalardan da çıkış olabilir ve yastık altına kayabilir ve alış satışta bu tür piyasalara kayabilir.

‘BORÇ YÜKÜ YÜZDE 50’LERE YAKLAŞACAK’
Son 10 ayda 3 katına çıkan borç faiz yükü var Hazine’nin… Bunun nedeni çok basit. 2020’de o zamanki Bakan döneminde (Berat Albayrak) döviz ağırlıklı borçlanmaya geçilmişti. Kur riskinin çok daha yüksek olduğu açık. Bir de enflasyona endeksli borçlanma var. Enflasyon, döviz patlayınca tabii ki bu faiz yükünü ciddi boyutta sıçrattı. Borcun milli gelire oranı olarak baktığınızda (yüzde 43-44 civarında) AK Parti hâlâ ‘bu birçok ülkeden düşük’ diyebilir. Ama son dönemdeki doğrudan kamu sektörünün görev zararları; kamu bankalarının, BOTAŞ’ın, KKM’den gelecek ek yükleri eklediğinizde, bunu üzerine enflasyona endeksli ve doğrudan dövize dayalı borçlanmayı eklediğinizde borç yükü yıl sonuna doğru yüzde 50’lere yaklaşacak. Ama bir anda TL’den kaçış güçlenirse bunun daha da sıçraması mümkün.
900’ü aşmış bir CDS’iniz var, dışarıdan borçlanma oranınız yüzde 12’leri bulmuş, çok kırılgan bir durumdasınız, borçlanma maliyetiniz çok yüksek ve her an dövizdeki bir patlama hem enflasyonu yukarı çıkaracak hem de döviz cinsinden borcunuzu katlayarak artıracak.

AK PARTİ GİDECEK, SIKINTISI KALACAK
Bir kişi kendi tasarruflarıyla böyle bir risk alabilir ama 83 milyonu ilgilendiren bir konuda bu tür kararlar bana çok riskli geliyor. Burada öncelik, 83 milyonun refahı olmalı. Bu politikalar bugün bizi bu kadar yüksek enflasyonla karşı karşıya bırakarak, reel gelirimizi eriterek ciddi boyutta refah kaybına yol açıyor. Bir de gelecekte bu enflasyonu kontrol altına almaya çalıştığımız zaman yaşayacağımız sıkıntıları düşünün. İç talep daraldıkça, üretim daraldıkça, işsizlik arttıkça ve bu kredi borçları ödenemediği zaman ülke ciddi boyutta bir darboğaza girecek. O zaman AK Parti iktidarı olmayabilir ama biz bu sıkıntıyı çekeceğiz.

‘KKM’NİN MALİYETİ 100 MİLYARI BULUYOR’
Kur Korumalı Mevduat… KKM şu ana kadar 37 milyarlık yük oluşturuyor. Ve bu sadece Hazine’ye yükü, bir de Merkez Bankası’na oluşturduğu yük var. Biliyorsunuz hükümet KKM konusunda hiçbir istatistiği haftalık düzenli olarak paylaşmıyor. KKM’de ne kadar hesap var, bunun ne kadarı döviz cinsinden ve ödemeleri Merkez Bankası tarafından yapılıyor, ne kadarı Hazine’den yapılıyor bilmiyoruz. Merkez Bankası’nı da eklediğinizde 100 milyarı buluyor. Merkez Bankası’nın fazladan yaptığı parasal genişlemenin hepsi enflasyonu yukarı doğru götürüyor. Onun için enflasyon vergisini ödüyoruz biz, o da bir vergi sırtımızda.

‘KKM’YE YÜZDE 25 YÜK BİNECEK’
KKM’ye dönersek, kura 17,30’da bir müdahale edildi, 16,50’lere düştü, sonra kademeli olarak tekrar çıktı. Şimdi geldiğimiz yerde 17,70 ve yaz aylarının sonuna doğru, özellikle Amerika’da faiz artışının gelmesiyle beraber bizim gibi ülkelerde kur üzerindeki baskı artacak. Société Générale’in söylediği 22’nin çok daha üzerine de gidebilir, gitme ihtimali sıfır değil. Hadi diyelim 22 oldu. 17,30’dan 22’ye geldiğiniz yerde yaklaşık yüzde 25’lik bir yük daha binecek demek. O 1 trilyona yüzde 25’lik fark ödeyeceksiniz.

ENFLASYONLA BÜYÜMENİN MALİYET YÜKSEK OLUR
Hükümetin tercihi neydi, sayın Bakan söylemiş Kızılcahamam kampında, ‘Biz enflasyonla büyümeyi tercih ettik.’ Enflasyonla ancak kısa vadede büyürsünüz, onun maliyeti de çok yüksek olur. Ancak ciddi bir daralmayla o enflasyonu kontrol altına alabilirsiniz.

‘İSTEDİĞİNİZ KADAR MEDYAYI KONTROL EDİN…’
(Seçim) Gelecek seneye kalırsa kamu borcundaki patlama çok daha büyük olabilir. Yaratacakları enkaz o kadar büyük ki parti falan kalmayabilir. Sorumlu olan parti artık anılmak istenmeyebilir. 2002 seçimlerinde, “2001 Krizi”nden sorumlu partiler yok oldu. AK Parti, bugün aldığı kararların gelecekte etkisi olmayacağını düşünüyorsa yanılıyor. Bu millet iktisadi sıkıntıları çekiyor ama çektirenleri de yazıyor, seçimde de bunun hesabını soruyor.

İstediğiniz kadar medyayı kontrol edin, istediğiniz kadar devlet kurumları tarafından propaganda yapın, her durumda, eğer insanların refahı sürekli düşüyorsa insanlar bu politikalar devam etsin demeyecek, değiştirecek kim varsa o gelsin diyecek.

‘YOKSULUN KKM’Sİ YOK’
Bunun hiçbir yükü yokmuş gibi, şeffaflık olmayan, tamamen gizli kapılar arkasında bir KKM hesabı var. Biz bunu takip edemiyoruz ama yıllık bazda baktığınızda 10 milyarlarla ölçülmeyecek, 100 milyarlarla ölçülecek bir maliyet. Bu da 10 trilyona çıkacak milli gelire baktığınızda yaklaşık yüzde 1-3 civarı kaynak aktarımına gelebilir. Hem kaynak aktarımı hem bütçe açığı. Yoksulun KKM’si yok. O desteği yoksula ver vereceksen… Kredi Yurtlar Kurumu konusunda -yaklaşık 30 milyar liralık ek yük getirecek- ancak muhalefetin devreye girmesiyle karar alındı. Bütçe tarafından baktığınızda elbette bunun da sıkıntı yaratması mümkün ama siz öbür tarafta zaten 100 milyarlarca yükü sırtınıza almışsınız, öğrencilerin borcu konusunda bu kadar büyük fırtına yaratıyorsunuz. Ne gerek var?

‘İKTİDAR DEĞİŞİNCE TL’YE DÖNÜLECEK’
KKM Nerede Duracak? Politika değiştiği zaman duracak. Mesela, kasımda seçim olsa ve ekimde kamuoyu yoklamaları yapılıyor. AK Parti yüzde 20’lerde, muhalefet almış başını gidiyor. O zaman ne olacak? TL’nin değer kaybı yavaşlayacak. Çünkü bu politikalar bitiyor artık diyecek piyasalar. Doğru politikalara geçeceğini iddia eden bir muhalefet var, o zaman beklentiler devreye girecek ve insanlar TL’den kaçmaktan çok TL’ye dönmeye başlayacak. Böyle bir senaryoda KKM’nin etkisi o kadar yüksek olmayabilir. Muhalefet iktidara gelip faizi yüzde 14’ten yüzde 25’e çıkardığı zaman -Merkez Bankası başkanı değişti, liyakatli insanlar geldi, emir komuta zinciri bitti- TL’nin değer kaybı artık eskisi gibi olmayacak, kademeli olarak da terse dönecek. Ve yabancı sermaye girişi de olmaya başlayacak.

‘ENFLASYON 3 HANELERİ GÖRECEK’
Seçim zamanı enflasyon beklentisi… Sayın Bakan ne demişti? ‘Altı ay sonra etkisini göreceğiz.’ Yok öyle bir şey. Bu politika enflasyonu 3 hanelere götürür. Yıl sonunda 3 hanelere gitmemesi için bir neden göremiyorum. Kurun 22’lere doğru gittiği bir senaryo -seçime giden hükümetin de kredi daraltmasına gitmeyeceğini düşünürseniz- yıl sonunda yeni bir ücret artışı gelecek ve tüm bunlar bizi 3 hanelere götürecek.

‘ENFLASYONUN MARTTA DÜŞMESİ MÜMKÜN DEĞİL’
Sayın Cumhurbaşkanının söylediği şey, enflasyonun şubat mart gibi düşmesi mümkün değil. Para politikasının buradaki en önemli rolü: Bir, harcamanın maliyetini artırmak, bu da bir ölçüde faiz. Ondan dolayı iç talebi kontrol altına alabiliyorum. O zaman beklentileri de yönetebiliyorum. Merkez Bankası olarak faiz silahını kullandığım zaman, ‘gelecekte de enflasyonu kontrol altına almak için faizi yukarı çıkarabilirim, ayağınızı denk alın, harcamalarınızı dikkatli yapın’ diyorum. Bu mesajları alan bireyler, şirketler, borçlanarak harcayacağıma tasarruf yapayım diyor.

LİRAYI YOK ETME POLİTİKALARI
Merkez Bankası topu uluslararası barışa atıyor. Kendisinin hiçbir yükümlülüğü yok. Liralaşma diyor, tamamen absürd. Çünkü bu politikalar lirayı yok etme, dibe vurma politikaları.

ENFLASYON YÜKSEK, DÜŞÜRMENİN MALİYETİ DE YÜKSEK
Enflasyon 3 haneli olmayabilir çünkü TÜİK’in ne kadar bağımsız olduğu… Hem madde bazlı hem de bölgesel bazlı açıklama yapmıyorlar. Enflasyon 3 hanelere vurmasa, 90’lar da olsa çok yüksek ve indirmenin maliyeti de yüksek.