Hakan Kara açıkladı: Dış denge neden düzelmiyor?

Hakan Kara açıkladı: Dış denge neden düzelmiyor?
TÜİK verilerine göre, 2023 Ocak-Temmuz döneminde dış ticaret açığı yüzde 18.1 artarak 62 milyar 279 milyon dolardan, 73 milyar 539 milyon dolara yükseldi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) eski baş ekonomisti ve Bilkent...

TÜİK verilerine göre, 2023 Ocak-Temmuz döneminde dış ticaret açığı yüzde 18.1 artarak 62 milyar 279 milyon dolardan, 73 milyar 539 milyon dolara yükseldi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) eski baş ekonomisti ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Hakan Kara, TÜİK'in kararın değerlendirdi. Kara, "Dış denge neden düzelmiyor? Belki de düzeliyor, biz göremiyoruz." dedi.

"Konuyu daha iyi anlamak amacıyla cari işlemler dengesinin ana eğilimini mercek altına alan bir çalışma yaptık." diyen Kara, sosyal medya hesabından şu bilileri paylaştı:

Cari açık son yıllarda oldukça dalgalı seyrediyor. Arka planda pandemi ve enerji krizi gibi gelişmeler vuku bulurken cari açığın gerçek eğilimini anlamak zorlaştı. Çalışmamızda cari dengeyi etkileyen “geçici” nitelikteki gelişmeleri arındırarak ana eğilimi tespit ediyoruz.

Nasıl “çekirdek enflasyon” göstergesini takip ediyorsak, dış dengede de benzer bir kavrama ihtiyaç var. Tabii hemen akla “altın ve enerji dışı cari denge” geliyor, fakat altın ve enerji ithalatı ekonominin ayrılmaz bir parçası ise bu gösterge pek anlamlı değil.

Doğru olan, ithal ettiğimiz bu ürünlerin değerlerinin çeşitli nedenlerle normalden saptığı dönemleri tespit ederek anormal kısmını ayıklamak.

Örneğin 2003-2021 döneminde ülkemizin ortalama net enerji ithalatı milli gelirin %4,3’ü iken 2022 yılında %8,9’una sıçradı. Bu anormal durum büyük ölçüde enerji fiyatlarındaki savaş kaynaklı sert artışa atfedilebilir.

Enerji fiyatlarının normal trendine döndüğü bir dünyada dolar cinsinden enerji ithalat faturasının azalması beklenir. Dolayısıyla trendden bu anormal sapmayı tespit edip ayrıştırmak önemli bir iş.

İkinci bir örnek olarak, dış talep ve turizm gelirlerinin pandemideki keskin azalışını ele alalım. Bu dönemde hizmet ihracatımız normalde olabileceğinden çok daha zayıftı. Bu da dış dengenin beleirgin bozulmasına yol açtı ve 2020'de cari açık milli gelirin %4,4’üne yükseldi.

Pandemi sonsuza kadar sürmeyeceğinden, 2021 yılında da hüküm süren sınırlayıcı etkilerini düzeltmeden dış dengenin ana eğilimini anlamak imkânsız. Döneme özgü koşullar dikkate alındığında, ne 2019 yılındaki cari fazla ne de 2020 yılındaki büyük açık gerçek durumu yansıtıyor.

Diğer bir ifadeyle, ister iç ve dış ekonomi politikalarından, ister salgın ve savaş gibi dışsal şoklardan kaynaklansın “normal dışı” hareketleri ayıklamadan net resmi görmek mümkün değil.

013 yılında Çağrı Sarıkaya ile bu konuları ele alan bir çalışma yayınlamıştık.

Ayrıca, son yıllarda iktisadi politikaların sürdürülebilirliğine yönelik tartışmalarda TCMB rezervlerinin durumu ve dış dengenin artan önemini de dikkate alarak, bu çalışmayı geliştirerek farklı boyutlarda genişletmeye karar verdik.

Cari dengede yaptığımız güncel çevrim uyarlaması ve bunun bileşenleri aşağıda yer alıyor.

Bu da son 20 yıl itibarıyla çevrimden arındırılmış cari denge tahminleri?.
2011 yılından başlayarak dış denge eğilimi belirgin şekilde iyileşiyor. Çevrim etkilerinden arındırılmış cari işlemler açığı 2010 yılındaki %6,4 düzeyinden 2023 yılında %0,9-1,6 aralığına gelmiş.

Ne var ki, 2023 yılında cari dengenin ana eğiliminde tekrar belirgin bir bozulma var. Henüz yılı tamamlamamış olsak da geçtiğimiz birkaç yıldaki kazanımların tersine döndüğü bir tablo ufukta görünüyor. Son dönemi iyi anlamak önemli.

Aslında enflasyon beklentilerinin daha iyi çıpalandığı dönemlerde kur artışları ile fiyat rekabetçiliği kazanmak geçici de olsa mümkün. Bunun bir örneği 2011-2014 dönemidir. Tabi o dönemde ithalattaki düşüşte tüketici kredilerine yönelik makroihtiyati tedbirler de etkiliydi.

Son dönemde ise TL’deki değer kaybının dış dengeyi iyileştirme etkisi daha sınırlı. Bunun temel nedenlerinden biri, enflasyon beklentilerindeki bozulmayla birlikte geçmiş kur artışlarının girdi maliyetlerini hızla artırması.

Nitekim son yıllarda dolar bazında baskılanan işgücü maliyetlerinin genel seçimler öncesinde yeniden tarihsel ortalamasının üzerine çıktığı görülüyor.

Kurla kazanılan fiyat rekabetçiliği yurt içi enflasyonla kaybedildiğinde, “olması gereken kur” seviyesi yeniden tartışmaya açılıyor. Enflasyon sorunu çözülemediği sürece bu kısır döngü devam ediyor.

2020’den sonra TL’deki ciddi değer kayıplarının dış dengeyi düzeltme anlamında kalıcılık sağlayamamasının bir diğer nedeni enflasyondan korunma güdüsü oldu.

Yüksek enflasyon, gevşek para politikası ve kredi genişlemesine dayalı büyüme modeli altında iktisadi birimler enflasyondan korunmak için dayanıklı tüketim, taşıt, altın gibi fiziki mallara yöneldi. Bu da ithalat talebini yüksek tutarak dış açığı besledi.

Talebi ve büyümeyi sürekli canlı tutmaya çalışarak, salt döviz kuru uyarlamasıyla dengelenmeyi sağlama çabaları, kur-enflasyon-beklenti sarmalını güçlendirerek TL’deki değer kayıplarının rekabet gücüne etkisinin uzun ömürlü olmasını engelliyor.

Beklentilerin çıpalanmadığı durumda TL’nin değer kaybı ithalatı artırabiliyor. Özellikle altın ithalatını yavaşlatmak için fiyat istikrarı algısını güçlendirmek gerek. Mayıs’tan Temmuz’a dolar kurundaki %34’lük artışa rağmen ithalatın gücünü koruması önemli mesajlar içeriyor.

Özetle, son 10 yıldır cari denge eğiliminde belirgin düzelme tespit etsek de bu süreçte rezervlerin erimesi, KKM ve döviz yükümlülükleri, iç talepteki aşırı ısınma, yüksek enflasyon ve karmaşık regülasyonlar yumağı bu kazanımları kalıcı olarak nitelendirmemizi güçleştiriyor.

Gelinen noktada fiyat istikrarı sadece satın alma gücünün korunması değil dış açığın sınırlanması için de gerekli hale geldi. İlk planda iç talebin makul seviyelerde tutulması ve enflasyonla mücadele odağının güçlendirilerek beklentilerin kontrol altına alınması önem taşıyor.

Dış dengedeki iyileşmenin kalıcı olması için fiyat istikrarına odaklı bir para politikasının uygun bir rezerv/kur politikası, risk odaklı bir makro ihtiyati çerçeve, kalitesi güçlendirilmiş bir mali duruş ve verimlilik odaklı yapısal düzenlemelerle desteklenmesinde fayda var.