Eski ekonomi meğer Türkiye’yi batırmak için kurgulanmış

Eski ekonomi meğer Türkiye’yi batırmak için kurgulanmış
Yeni Çin modeli raporunu yazan Şefik Çalışkan: “Ülkemizin para ve maliye politikası; iş adamlarımızı batırmak, işçilerimizi işsizliğe mahkûm etmek ve devletimizi de vergisiz bırakmak için kurgulanmıştır…”Türkiye...

Yeni Çin modeli raporunu yazan Şefik Çalışkan: “Ülkemizin para ve maliye politikası; iş adamlarımızı batırmak, işçilerimizi işsizliğe mahkûm etmek ve devletimizi de vergisiz bırakmak için kurgulanmıştır…”

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 18 Kasım’daki ekonomik görünüm raporunu yazan Şefik Çalışkan, Çin modelinde stratejik hedefin istihdamı artırmak ve enflasyonu kalıcı şekilde düşürmek olduğunu aktardı. Eski ekonomik sistemi suçlayan Çalışkan, halktan toplanan vergilerin doğru kullanılıp kullanılmadığına, zirve yapan yolsuzluk iddialarına, sadece iktidar çevresindeki iş insanlarına aşırı yüksek maliyetlerle verilen ihalelere, dövize endeksli garantilere değinmeden Türkiye’de iş gücünü Çin’den bile ucuz hale getiren, halkın büyük çoğunluğunu şimdiden fakirleştiren Çin modelini öve öve bitiremedi.

Son günlerin tartışma gündemine oturan “raporun” sahibi Şefik Çalışkan, iktidarın uygulayacağı yeni ekonomi programını Dünya’dan Mehmet Kaya’ya anlattı:

l Ülkemizde üretim yapılan alanlarda yabancı ülkelerin ihracatlarını destekleme amaçlı yüksek kur politikalarını dikkate almazsanız, yerli üretimi ayakta tutamazsınız. Kendi üreticisini yüksek kur politikası uygulayan ülkelere ezdiren bir ülke, ucuz ithalatçılıktan batakçılığa uzanan bir ülke olmaktan kurtulamaz.

l Ülkemizin para ve maliye politikası; iş adamlarımızı batırmak, işçilerimizi işsizliğe mahkûm etmek ve devletimizi de vergisiz bırakmak için kurgulanmıştır. Ülkemizin atmosferi yani para politikası zehirli, ülkemizin toprağı yani maliye politikası ise bataklıktır. Para ve maliye politikası, girişimcimizin kâr etmemesi, insanımızın işsiz kalması, devletimizin de sürekli borçlanması şeklinde bilinçli olarak kurgulanmıştır. Bu durum ülkemizi; siyasal olarak istikrarsız, sosyal olarak huzursuz, ekonomik olarak geri, psikolojik olarak gerilimli yapmaktadır.

l Ülkemize adeta deli gömleği giydirilen bu kurgunun başlangıcı 1947 Marshall yardımları ve Sovyetler’in baskısı üzerine Batı Blokuna demir atmamız ve nihayet 1952 NATO sürecidir. Bu tarihten sonra ülkemiz, askeri ve ekonomik bağımsızlığını kaybetmiştir.

l Ülkemiz ekonomisi ve insan kaynakları, tamamen 2. Dünya savaşında yıkılan Avrupa’nın ayağa kalkmasına yardımcı olacak biçimde, stepne olarak kurgulanmıştır.

l Ülkemizin siyasi ve ekonomi politiği, ABD tarafından kendisinin siyasi mandası, askeri ve ticari pazarı; Avrupa’nın da önce hammadde ve insan kaynağı, şimdi de sıcak para ve ticari pazarı olarak tasarlanmıştır.

l Bugün ekonomimizi sömürgeleştiren, düşük kur yüksek faiz politikasıdır. Bu politika sonucunda ülkemizde imalat sanayisi çökmekte, ülkemiz ithalata boğulmakta, insanımız işsiz, iş adamımız kârsız, devletimiz de vergisiz kalmaktadır.

l Düşük kur yüksek faiz politikası, devletin borcunu artırarak talep enflasyonuna, cari açığı yükselterek maliyet enflasyonuna; milletin ve devletin gelirlerini yüksek faizle iç rantiyeye, sıcak parayla da dış rantiyeye akmasına neden olmaktadır. Ondan sonra da ülkemizdeki tüm sosyal ve siyasal taraflar; sonu gelmez, çare üretmez bir kör dövüşün içine giriyorlar.

l Ekonominin yol haritasındaki bu stratejik değişiklik, ilk başta mekanizması gereği kurları artıracak, bu da enflasyonu yükselterek halkın bir kısmının alım gücünü düşürecektir. Buradaki en çetrefil konu enflasyondur. Bütün literatür der ki; enflasyon fazla paranın az malın peşinde koşmasından kaynaklanır.

l Ekonomide strateji değişikliği ile mekanizma şu şekilde çalışacaktır. Stratejik hedef, istihdamı artırmak ve enflasyonu kalıcı şekilde düşürmektir. Taktik hedef, bütçe ve dış borç için 200 milyar TL’lik faizi ödemek ve bunun kadar da döviz likiditesi üretmektir. Bütçe, zaten faizlerin yüzde 50-60’ını ödeyecek şekilde faiz dışı fazla vermektedir. Talep yönlü enflasyona kesin ve kısa zamanda darbeyi vurmak için faiz dışı fazlanın artırılması gerekir. Bunun için bütçe gelirleri artırılırken giderlerin de kısılması stratejiye uygun bir taktik hamle olacaktır.

l Ülkemizde enflasyonun ikinci nedeni verilen cari açıktır. Cari açık, dolar talebini yükseltmekte, bunun sonucu da kurlar artmaktadır. İmalat sanayimizin yüzde 42 oranında dışa bağımlı olması, bunun enflasyona hızla yansımasına neden olmaktadır.

l TL politika faizlerinin düşürülmesi, ülkemizde yabancı sıcak paraları kovacaktır. Fakat ülkemizde çift para olması ve dövizin paranın tüm fonksiyonunu yerine getirmesinden dolayı dolarizasyon artacaktır. Bu da TL kredilerde uzun vadeli faizleri artıracaktır. Bu, yeni stratejinin beklenen bir sonucudur. Kurların yükselmesi dolarizasyonu artırırken TL arzında kısma olur. TL borçlanarak tüketimi artırma ya da iç pazara dönük yatırım yapılmasının önüne geçer. Kur artışları, orta ve uzun vadeli TL faizleri artırdığı için yatırım ancak kur artışı, TL faizlerinin üzerinde ise gerçekleşir. Bu da iç talebi kısar ve ihracata dönük yatırımları artırarak programa katkı verir.

l IMF programında en çok yararlanan sıcak paracıların yerini, onlar kadar olmasa da bu defa mevduatını dövizde tutan vatandaşlarımız alacaktır. Kurların artması ile bu vatandaşlarımız enflasyon karşısında kendilerini korumuş olacaklar ama kazançları enflasyonla kur artışı arasındaki fark kadar olacaktır. Bunların gelir artışlarını ithalata dönük değil de iç pazara dönük harcamalara yönlendirebilirsek; ülkemiz, çok daha kârlı çıkacaktır. Bunların tüketimi ithalata kayarsa, ÖTV daha da artırılarak harcanabilir gelirden vergiye daha çok pay ayrılmalıdır.

l Özetle bu programdan ülkemizdeki tüm kesimler yararlanacaktır. Taktik ve politik tedbirlerle strateji değişikliğinin 6 ay içinde tüm kesimlere olumlu yansıdığı görülecektir.”