Adalet Bakanı Tunç: Can Atalay’ın vekilliği düşebilir; Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde reform yapılabilir

Adalet Bakanı Tunç: Can Atalay’ın vekilliği düşebilir; Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde reform yapılabilir
Gazete Pencere Haber MerkeziAdalet Bakanı Yılmaz Tunç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aksayan yönleri olduğunu belirterek “Aksayan yönlerimizi görüyoruz. Yani bu aksayan yönlerle ilgili reform süreci yapılamaz mı?...

Gazete Pencere Haber Merkezi

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aksayan yönleri olduğunu belirterek “Aksayan yönlerimizi görüyoruz. Yani bu aksayan yönlerle ilgili reform süreci yapılamaz mı? Yapılabilir. Yeni dönemde yeni anayasa değişikliğinde bunlar elbette ki konuşulabilir” diye konuştu.

Bazı medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya gelen Adalet Bakanı Yılmaz tunç, gazetecilerin soruların yanıtladı.

Bakan Tunç Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili aksaklıkların giderilmesi için yeni anayasada düzenleme yapılabileceğini belirtti.

Bakan Tunç, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kesin hükmünün Meclis Genel Kurulu’nda okunmasıyla Can Atalay’ın vekilliğinin düşeceğini söyledi.

Bakan Tunç’un sorulara verdiği yanıtlardan bazı bölümler şöyle:

Cumhurbaşkanlığı sisteminde reform mesajı

“Beş yıllık bir uygulamamız var. Aksayan yönlerimizi görüyoruz. Yani bu aksayan yönlerle ilgili reform süreci yapılamaz mı? Yapılabilir. Yeni dönemde yeni anayasa değişikliğinde bunlar elbette ki konuşulabilir. Ama aksayan yönlere baktığımız zaman elbette ki parlamenter sistemin eskilerini hala biz hissediyoruz. Özellikle yasama süreci anlamında, iş tüzük değişikliği yapılmadı. Siyasi partiler kanunu değişmedi. Dolayısıyla eski sistemin kanunlarıyla devam ediyoruz. Eski sistemin yasama süreci devam ediyor. Yani Cumhurbaşkanlığı kararnameleri neden anayasaya kondu? Hızlı karar alınsın. Hızlı uygulansın. Herhangi bir gecikmeye neden olunmasın diye Cumhurbaşkanlığı kararnamesi sistemi var. Ama baktığımız zaman bu tam geniş anlamıyla uygulayabiliyor muyuz? Uygulayamıyoruz. Niye? Çünkü temel haklar ve özgürlükler kararname konusu olamaz. Doğru. Evet olamaz. Bir de kanunla düzenlenmişse kararnameyle düzenlenemez. Ama baktığımız zaman kanunla düzenlenmemiş hiçbir konu yok. Dolayısıyla hala o parlamenter sistemin ağırlığını taşıyan onunla yol yürümeye çalışan bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi var. Yeni dönemde gerek alt mevzuat gerekse anayasa değişikliği sürecinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin aksayan yönleri elbette ki masaya konulabilir.

Gezi davası kararı

Gezi olaylarına baştan bu yana Sayın Kılıçdaroğlu hep ‘Gezi Onurumuzdur’ dediler. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partileri de buna katıldılar. Gezi direniştir dediler. Gezi’ye katılan, Gezi de camı çerçeveyi indiren, kamunun, özel şahısların malına zarar veren, cana kasteden o insanları alnından öpüyoruz şeklinde nitelendirmelerde bulundu.

Dolayısıyla Gezi'yle ilgili yargılama sürecini bir kere suç olmadığını kabul ediyor. Orada bir kere onlarla anlaşamıyoruz. Yani şiddet, şiddeti teşvik, hiçbir demokratik düzende kabul edilemez. Yani Anayasamızın 26’ncı maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sınırı belli. Bu sadece bizim Anayasamız da değil. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10’uncu, 11’inci maddelerine baktığımız zaman temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanmasında şiddeti reddeder bu belgeler. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni 19’uncu maddesi şiddeti teşviki kabul etmez. Dolayısıyla bu olaylarla ilgili yargılama süreci başlamış, ilk derece karar vermiş. Tabii, ilk derecenin verdiği kararlar tartışılmış. Açılan davalarda beraat var. Sonrasında farklı suç niteliği değiştiğinde farklı soruşturmalar açılmış. İstinafa gelmiş. İstinaf karar vermiş. Sonra Yargıtay'a gelmiş. Yargıtay'da en son geçen hafta kararını verdi.

Şimdi Yargıtay kararını okudu mu bu arkadaşlar? Yani Yargıtay kararında tartışılan deliller neler? Yani yaklaşık bir 170 sayfalık zannediyorum bir gerekçeli bir karar var. Öncelikle bir kere bu kararı okumadan yani mahkeme neye karar verdi? Yargıtay hangi gerekçelerle mahkumiyet kararı verdi? Bu bunu hiç kimse okumuyor. Sadece Gezi direnişçi, Gezi yargılanamaz. İşte şu kişiler suçsuzdur. Yani o kişilerin suçlu olup olmadığını yargı karar verecek. Eğer biz hukuk devletiysek, hukuk devletinde buna karar verecek olan yargıdır. Yargı, Gezi'nin bir suç olduğunu, şiddet hareketleri olduğunu ve bütün ülkeye yaygınlaştırılmak istendiğini ve seçilmiş hükümete yönelik bir kalkışma hareketi olduğunu yargı kabul etti. Şimdi gerekçelere bakarsınız. Hangi deliller var, bunlara bakarsınız. Bahsedilen kişilerin o dönemdeki hareketleri gerekçede yazıyor. Neler yaptıkları, Gezi sürecindeki desteklerinin ne olduğu, arka planında nasıl hareket ettikleri delillerle ortaya çıkarılmış. Şimdi tabii bu delilleri bir tarafa bırakıp, siz yorumlar yaparsanız o doğru olmaz.

Tabii burada bir kısım sanıklar bakımından beraat istendi. Onlarla ilgili memnuniyetimizi belirtiyoruz diyorlar. Mahkumiyet verilenlerle ilgili de kınamamızı belirtiyoruz diyorlar. İkisi de aynı mahkemenin kararında. Dolayısıyla beraat verilenlere neden beraat verilmiş gerekçe de belli. Mahkumiyet verilenlere neden mahkumiyet verilmiş o da belli.

TİP milletvekili Can Atalay’ın durumu

Anayasa’nın ilgili maddesi yasama dokunulmazlığının dışındadır diyor. Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesine gidiyoruz. Ne var orada? Milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık, buna ilişkin hususlar var. Buna ilişkin suçlar bakımından dokunulmazlık yoktur diyor seçimden önce başlanmışsa.

Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesindeki hususlar belirli değil. Bunları tek tek suçları saymanız lazım diyen hukukçular var. Muhalefet de bu görüşü savunuyor. Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesinin son fıkrasına baktığınız zaman bu hususların kanunla düzenleneceğini söylüyor. Kanunla düzenlenecektir diyor. Kanun var mı bu konuda? Anayasal düzene ilişkin suçlar? Kanun var. O da Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu. Orada sayılmış. Dolayısıyla belirlilik ilkesi yok demek de doğru değil. O zaman geçmişte HDP milletvekilleriyle ilgili yargılama süreçleri devam etti. Kesin hüküm Genel kurul da okundu, vekilliği düştü. Hiç kimse demedi ki ya, niye böyle yapıyorsunuz diyen oldu mu? Olmadı. Şimdi orada bu farklı, burada farklı mı uygulanacak? Dolayısıyla, yasama dokunulmazlığıyla ilgili süreç bu.

Tabii neticede bunun kararını verecek olan Adalet Bakanlığı olarak biz değiliz. Biz sadece Anayasa’nın mevcut hükmünü ortaya koyduk ve Gezi’yi zaten tartışmasız biz terör eylemi olduğunu, halkımız da bunu bu şekilde biliyor çünkü orada ölüm var, mala zarar verme var. Bir kalkışma olduğu tartışmasız. Ama bunun sorumluları yargılanamayacaksa orada hukuk devletinden bahsedilemez.

AİHM’le ilişkiler

Bakan Yardımcımız Niyazi Bey de Bakanlar Komitesi'yle ilgili toplantılara katıldı. AİHM Başkanıyla da çeşitli görüşmeler de yaptı. Tabii AİHM kararlarının özellikle sadece belli bazı davalar bakımından Türkiye, AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke gibi gösteriliyor. Halbuki gerçek o değil. Gerçek rakamları ben size söyleyeyim. Şimdi bakın tüm ülkeler bakımından Bakanlar Komitesi'ne gönderilen dosya sayısı 31 bin 303, tüm ülkeler, üye ülkeler. İcrası tamamlanan yani hak ihlali verilip icrası tamamlanan dosya sayısı 24 bin 854. İcrası devam eden dosya sayısı, henüz yerine getirilmemiş 6 bin 449. Yerine getirme oranı yüzde 79,39 tüm ülkeler bakımından.

Türkiye olarak Bakanlar Komitesi'ne gönderilen dosya sayımız 4 bin 336. Yani hak ihlali verilmiş. Yerine getiremediğimiz dosya sayısı 4 bin 336. İcrası tamamlanan dosya sayısı 3 bin 857. Yani Bakanlar Komitesi'ne gitmiş, icrayı tamamlamışız. İcrası devam eden 479 var. Oranımız yüzde 88,95. Yani yerine getirme oranı yüzde 88,95.

Tüm üyelerin ortalaması yüzde 79. Türkiye'nin ortalaması yüzde 89. Yani AİHM kararlarını, AİHM'in ihlal kararlarını ortalamanın üstünde uygulayan ülke Türkiye. Ülkeler ortalamasının üstünde, 10 puan üstündeyiz.

Şimdi 15 yıl oldu Yunanistan, AİHM ihlal kararını yerine getirmedi. Batı Trakya'da ki Türk derneklerinin ismindeki Türk ibaresi nedeniyle derneklerin kapatılmasına karar verdi Yunanistan. Hak ihlali verdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ama bu karar 15 yıldır yerine getirilmedi ama hiç kimse de demiyor ki Yunanistan neden AİHM kararını yerine getirmedi. Ama Türkiye’ye geldiği zaman çifte standart. Özellikle bazı davalar bakımından da onlar öne alınarak sanki Türkiye, AİHM kararlarını yerine getirmeyen bir ülkeymiş algısı da oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun doğru bir algı olmadığını ifade etmek istiyoruz. Tabii Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. Biz Türkiye olarak, Türkiye’ye çifte standart uygulanmasını istemiyoruz. Bizim öncelikli talebimiz bu. Özellikle bazı kararlar bakımından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin hukuki olmayan kararlar verdiğini söylüyoruz. Özellikle zaman zaman Türkiye söz konusu olduğunda, yerleşik içtihatlarından ayrılıyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.

AİHM’in ‘Bylock’ kararı

Bylock kararı da o şekilde oldu. Bylock kanunsuz suç olmaz ilkesinden hareketle bir ihlal kararı verdi. Yani biz burada Bylock'u suç demiyor ki bizim yargımız. Bylock'u kullanarak Bylock'a üye olarak bir terör örgütü aidiyeti noktasında milli yargımız bir sonuca vardı. Tabii bu sonuca varırken de her Bylock indireni cezalandırmadı yargımız. Bir şifre söz konusuysa, bir yazışma söz konusuysa içeriye baktığı, içerik incelemesi yaptığı, bilirkişi incelemeleri yaptı ve bu şifrenin örgüt mensubu olmayan kişilerce temin edilemeyeceği sonuçlarına vardı. Yargıtay'ın bir standardı var. Öncesinde telefonda Bylock indirip de ceza alanlarla ilgili bozma kararları verdi Yargıtay. Dolayısıyla bir standarda kavuştu. Şimdi sadece bir pilot dosyayı ele alarak büyük daireye gönderdi AİHM ve büyük dairede sanki o 8 bin dosyanın aynı nitelikteymiş gibi lanse etmeye çalıştılar. Yani Yalçınkaya dosyasına gidip baktığınız zaman ByLock indirilmiş ve tespit tutanağına baktığınız zaman o terör örgütünün FETÖ'nün propagandasına yönelik mesajları görürsünüz. Yani dolayısıyla burada bugüne kadar delil incelemesi yapmayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda delil incelemesi yaptı. Delil incelemesi yaparak yerleşik içtihatlarından ayrıldı. Burada yalnız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şunu da söyledi: Türkiye olarak siz bir terör eylemiyle karşı karşıya kaldınız. Bir darbe kalkışması yaşadınız. Bu nedenle Anayasanızın 15. maddesindeki temel haklarla ilgili sınırlamaları getirmekte haklısınız. Bu sizin hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden hem Anayasadan kaynaklanan en doğal hakkınızdır. Ama sınırlamayı yaparken kanunsuz suç olmaz ilkesi bunun dışındadır diyerek farklı bir yorum yaptı. Ve burada tabii o dosya bakımından tekrar yeniden yargılamasının yenilenmesi noktasındaki bir kararı söz konusu. Yeniden ilk derece mahkemesine gelecek karar ve ilk derece mahkemesi tekrar dosyayı açacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin gerekçelerini göz önünde bulundurarak o dosya bakımından bir karar verecek. Bütün dosyalar AİHM'deki 8 bin dosya, Türkiye'de Yargıtay Ceza Dairesi'ndeki 60 bin dosya bunlar da aynı nitelikte midir? Hepsi birbirinin aynısı mıdır? Değildir. Yani her bir sanığın her bir şüphelinin delilleri farklıdır Bunların içerisinde beraat eden de olur, ceza alan da olur. Dolayısıyla bunu değerlendirecek olan öncelikle AİHM kararının gerekçeleri doğrultusunda ilk derece mahkemesidir. Yeniden yargılama yapar. Dosyadaki delilleri, o karardaki gerekçeleri yeniden ortaya koyar. Tekrar mahkumiyet kararı ya da o artık mahkemenin bileceği iş. Mahkemenin takdiri.

İçişleri Bakanlığı’na saldırıyla ilgili soruşturma

İçişleri'yle ilgili soruşturma devam ediyor. Kayseri'de ayın 30’unda 30 Eylül sabahında göreve giden bir veteriner kardeşimiz Bozdoğan soyadı, sabah evden çıkıyor 7, 8 gibi göreve gidiyor. Gece haber alamıyorlar. Akşam geç vakit oluyor. Haber alamayınca telefonda cevap vermeyince aramaya çıkıyor babası ve köyün yakınlarında bir mezra burası Kayseri Develi'ye bağlı bir beldeye bağlı bir köye bağlı mezra. Yani biraz kırsal bir alan. Gece saat 10, 11 gibi evladının cesedini yolun kenarında buluyor ve başına kurşun sıkılmış şekilde, sert bir cisim vurulmuş sonra kurşunla öldürülmüş. Hemen ambulans çağırıyor, ölmedi zannediyor herhalde. Ambulans çağırıyor. 112 hemen geliyor saat 11.15 gibi. Bakırdağ Beldesi şöyle Kayseri, Develi, Künye köyü Avlağa mezrası Bakırdağ Beldesinde de veteriner kliniği var. Ambulans geliyor, hastaneye götürüyor. O arada jandarma gelip köyde olay yerini inceliyor. Ve sonrasında tabii oradan o öldürmeyle ilgili bir adli soruşturma başlıyor. Ve o soruşturma devam ederken sabah Ankara'daki patlama söz konusu oluyor. Ve sabahleyin bombalı eylem söz konusu oluyor. Polislerimizin kahramanca mücadelesi orada büyük bir faciayı önlüyor polislerimiz. Birisi kendini patlatıyor, diğeri de patlatmak üzereyken etkisiz hale getiriliyor. Her ikisinin de kimlik tespitleri, adli tıp kurumumuzca yapıldı. DNA testleriyle ulaşıldı. Önce beden bütünlüğü olan hızlı bir şekilde tespit edildi. Ama parçalara bölünmüş, birkaç parçası olan onlarla ilgili biraz süreç uzadı ve kimlik tespitleri yapıldı. Teröristlerin isimleri belli.

Soruşturma şimdi detaylı bir şekilde devam ediyor. Yani nasıl geldiler, nereden geldiler, plaka takip sistemleri, tüm bunlar detaylı bir şekilde inceleniyor. Terör örgütü PKK'nın yaptığı noktasındaki bir tereddüt söz konusu değil zaten. Onlar da üstlendi terör örgütü ve burada herhangi bir yani o süreç içerisinde tabii plaka takip sistemlerine takılmaması herhalde ara yollardan sabaha kadar yolculuk yaptıklarına göre üç dört saatlik yolu. Dolayısıyla tüm bunlar adli soruşturma neticesinde ortaya çıkacak hususlar. Yani detaylarına şu anda hiç kimse vakıf olamaz çünkü dosya bakımından bunu adli süreçleri takip eden görevlilerimiz inceliyorlar ve sonuçta da detayları da ortaya çıkacaktır adli soruşturma sonrasında.

“Hapisten Meclis’e girilemez”

Tabii hapisten meclise girmeyi önlemek. Yani eğer Anayasa uygulanacaksa hapisten meclise girilemez. Tabii kesinleşmiş bir hüküm gerekir. Yani kesinleşmiş bir hüküm ya da seçimden önce soruşturmasına başlanan anayasal düzenle ilgili hususlar. Bunlar uygulanırsa tam anlamıyla hapisten meclise girilemez. Ama uygulanmadığı zaman maalesef bu tartışmalar söz konusu olur. Burada işte aday olurken sabıkası yok. Tamam doğru. Adaylık müracaatı yapabilir. Belki de o devam eden soruşturma neticesinde beraat etme durumu da olabilir. Mahkum olma durumu da olabilir. Ama belli şartlar var Anayasa da, yazmış bunu Anayasa. Ha bunu değiştirip yeni bir Anayasa da farklı bir hüküm getirilecekse o ayrı ama şu anda uygulanmak zorunda olan, uymak zorunda olduğumuz Anayasa bu. Dolayısıyla bu maddeler uygulanırsa bu dediğiniz problem kalmaz ki Yargıtay'da bu maddelerin uygulanması gerektiği yönünde kesin bir karar verdi.

Burada, bu kararı veren Yargıtay’ımızın kararı ortada. Geçmişte Anayasa Mahkememizin dokunulmazlıkla ilgili kararları oldu. Bu kararlar çok tartışıldı. Özellikle dokunulmazlıkla ilgili. Anayasanın geçici 20’nci maddesinde dokunulmazlık kapsamı dışına çıkardığımız dosyalar oldu mesela. Bu dosyalarda dokunulmazlık uygulanmaz dedi meclis. Ama meclisin bu kararına rağmen Anayasa Mahkemesi hayır dedi, ben bu dosyayı dokunulmazlık kapsamında buluyorum. Tekrar seçilmiştir milletvekili dedi ve burada hak ihlali verdi. Dolayısıyla bu kararlar hep maalesef yani Anayasa’nın, mevzuatımızın, yorumlanmasından kaynaklanan bir takım sorunlar ortaya çıkıyor. HDP'nin özellikle tabii bu sözler nedeniyle zaten, bu eylemler nedeniyle kapatma davasıyla karşı karşıya kaldı HDP ve devam eden bir dava söz konusu Anayasa Mahkemesi'nde. Anayasa Mahkemesi'nde özellikle hazine yardımıyla ilgili karar oy çokluğuyla bir karar verildi. Hepinizin malumu. Yani HDP, şimdi de Yeşil Sol Parti. Özellikle terörle irtibatını bir kere kesmiyor. Bunu açık açık ben terörün siyasi uzantısıyım diyor adeta. Gelin tekrar bana kapatma davası açın. Ben terörü desteklemeye devam edeceğim diyor. Yani siyaset mi yapacaksınız? Seçildiğiniz halkı mı temsil edeceksiniz? Yoksa terör örgütünün sözcülüğünü mü yapacaksınız? Yani burada eğer siz terör örgütünün sözcülüğünü yapar, terörün propagandasını yaparsanız hukuk devleti buna müsaade etmez. Hiçbir demokratik hukuk devleti buna müsaade etmez. Dünyanın neresine giderseniz gidin.

Dolayısıyla bahsedilen sözlerle ilgili yargı bir soruşturma açtığında ve dokunulmazlık fezlekesi geldiğinde de bu sefer herkes sahip çıkıyor. Ana muhalefet liderleri başta olmak üzere. Burada özellikle terörün propagandası noktasında siyasetçilerin soruşturulmasıyla ilgili olarak tabii ki dokunulmazlık kapsamında olduğu için fezlekeler geliyor. Tanrıkulu'nun ki geldi. Diğerleriyle ilgili de geliyor. Geçen dönem bin 500’e yakın dokunulmazlık dosyası vardı. Bunların 800 civarında, yani yarıdan fazlası HDP milletvekillerine aitti. Tabii mecliste dokunulmazlıkla ilgili dosyaların bir kısmı görüşüldü. Bu süreç içeresinde tabi ki hukuk ve Anayasa ne diyorsa bunu yapmak gerek. Burada bir suç var. Yani hangi hukukçuya sorarsanız o cümleler bir ifade özgürlüğü kapsamında olamaz. Devlet diyor, katliam yapıyor diyor. Devletin terörle mücadelesini bir savaş olarak nitelendiriyor. Yani bunu nasıl siz düşünce özgürlüğü olarak kabul edebilirsiniz ki? Hangi belgede bunlar düşünce özgürlüğü. Yani şiddeti savunmak, hangi belgede terörü savunmak düşünce özgürlüğü kapsamında? Biraz önce söyledim. Maddelerini de söyledim. Değil. Ama maalesef Yargıtay bunu suç olarak nitelendirmiş. Ceza yargılaması bakımından o metindeki ifadelerin suç unsuru teşkil ettiğini ve cezalandırılması gerektiğine karar vermiş Yargıtay. Ama maalesef, Anayasa Mahkememizin kararıyla Anayasa Mahkemesi de orada aslında bir temyiz mahkemesi gibi kendini konumlandırarak bir karar verdi dedi ki burada bu cümleler suç değildir dedi. Ama onun suç olup olmadığına karar verecek olan ceza hukukçularıdır. Yargıtay Ceza Dairesidir. İtiraz olursa Yargıtay Ceza Genel Kurulu'dur. O durumda siz bir maddi vakanın suç olup olmadığına eğer bir temyiz mahkemesi olarak Anayasa Mahkemesi karar verecekse o durumda özellikle yargı mercileri arasındaki bir tartışmaya da neden olunmuş olur. Ama burada Anayasa Mahkemesi hak ihlali verebilir, tazminata hükmedebilir. Yeniden yargılamaya hükmedebilir ama bir hususun suç olmadığı yönündeki bir kararı verdiği zaman o zaman bir temyiz mahkemesi gibi Yargıtay’ın üstünde bir temyiz mahkemesi konumuna geçersiniz ki o da yargı birliğimiz açısından, yargı sistemimiz açısından yanlış sonuçlara varmış oluruz.

“Sosyal medya mahkemesi var”

Şimdi sosyal medya mahkemesi diye bir mahkeme var. Yani ilk derece mahkemelerimiz var. İstinaf var. Yargıtay var. Anayasa Mahkemesi var. Bir de ülkemizde sosyal medya mahkemesi var. Yani sosyal medya mahkemesinin hiçbir sorumluluğu da yok. Fake hesaplarla hakimlik yapanın da kim olduğunu da bilmiyoruz. Yani dolayısıyla bilemediğimiz içinde mücadele zor oluyor. Bunun en fazla sıkıntısını siz gazeteciler çekiyorsunuz. Yani yazdığınız yazılar, çizdiğiniz hususlarla ilgili hep hakaretlerle birçok suç teşkil eden hususlarla da karşı karşıya kalıyorsunuz. Sonrasında yargıya müracaat ediyorsunuz. Ortada kimse yok. Twitter'a yazıyoruz. Sosyal medya şirketlerine kim bu hesabın sahibi diye sorduğumuzda da cevap yok. Yargıya cevap vermiyor. Ben seni tanımam diyor. Ben sosyal medya mahkemesiyim, sen hangi sıfatla benden bunu soruyorsun diyor adeta. Yani gerçekten böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Bunu çözmek için ben tabii Meclis Adalet Komisyonu Başkanı iken sosyal medyayla ilgili bir yasal düzenleme meclisimize gelmişti. İnternette işlenen suçların önlenmesiyle ilgili bir kanunumuz var. Bu kanuna yeni maddeler eklemiştik. İşte sosyal medya şirketlerine yeni yükümlülükler getirmiştik. Türkiye'de temsilcilik açmalarını istemiştik. Temsilcilik açmayanlara birtakım yaptırımlara başlamıştık. Öncelikle işte reklam yasağı, para cezası, reklam yasağı, ardından bant daraltma gibi kademeli cezalar vardı. Şimdi tabii bant daraltmaya kadar uygulanan bazı cezalar olduğunda hemen temsilcilik açtılar. Hepsi açtı temsilcilik; Twitter'da, Facebook'ta. Ama tabii temsilciliğin özellikle tüzel kişi temsilcilik olunca bir şirket kurdu Türkiye'de. Bu benim temsilcim dedi. Tabii şirketin yöneticileri de yabancı. Yargılama noktasındaki sıkıntılar söz konusu oldu. Bu sefer meclisimiz, tekrar devreye girdi. Bu temsilcinin gerçek kişi olması lazım aynı zamanda Türk vatandaşı olması lazım dedik. Bu da uygulamaya girdi. Tabii uygulamaya girdikten sonra yine reklam yasağı kısmı geçti. Para cezası kısmı geçti. Yani bant daraltma kısmına geldiğimiz zaman orada işte uygulama noktasında birtakım problemler var.

Tespit edilenler de oluyor. Yargılama süreçleri oluyor. Emniyet ve İçişleri bakanlığımızla koordineli çalışıyoruz. Bakanlığımıza teşekkür ediyorum. Bilgilendirme kanalları sürekli açık. Kararların içeriğini vermeden yıpratma söz konusu.

Şimdi terör hükümlülerinin, şüphelilerinin iade edilmemesi gibi bir problemimiz var. Maalesef dünya bu konuda bize yardımcı olmuyor, İsveç de aynı şekilde.

Şimdi İsveç, NATO'da bize müttefik olmak isteyen bir ülke Özellikle son zamanlarda İsveç'te Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar, Cumhurbaşkanımıza yönelik özellikle PKK terör örgütünün sokak gösterileri, Cumhurbaşkanımıza hakaretler tüm bunlara maalesef İsveç makamları engel olmuyor.
Hatta Kur'an-ı Kerim'i protesto edenlere karşı protesto etmek isteyenleri alıyor. Ama onları korumaya alıyor. Dolayısıyla İsveç'in özellikle hem Kur'an-ı Kerim'e saldırıda, hem PKK eylemlerine karşı müsamahakar davranmış olması ülke olarak bizi rahatsız ediyor.
Şimdi İsveç'in NATO'ya üyelik konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine geldiğinde bu tür olaylar ortadayken milletvekilleri nasıl düşünecek? Yani dolayısıyla İsveç eğer NATO'da Türkiye'yle ortak olmak istiyorsa, güvenlik alanında iş birliği yapmak istiyorsa, NATO bir güvenlik örgütü o zaman ortağınızın güvenliğini tehdit eden bir terör örgütüne ev sahipliği yaparsanız, bu terör örgütü mensuplarını istediğimiz bu teröristleri iade etmezseniz o zaman olumlu ilerleme söz konusu olmaz.

Finlandiya'yla ilgili özellikle iade söz konusu oldu işte bahsettiğimiz şekliyle. Diğer uluslararası konular bakımından da Finlandiya NATO'ya üyeliği Türkiye tarafından kabul edildi. Özellikle mecliste de kabul edildi. NATO’ya üye oldu. İsveç terörle mücadele yasamı değiştirdim dedi. Bu anlamda değiştirdi. Evet. Yeni bir yasa yürürlüğe koydu. Ama yasaya baktığımız zaman zaten tüm ülkelerde olması gereken bir yasa. Yani asıl olan yasanın uygulanması. Biz İsveç'ten bunu bekliyoruz.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun siyaset tarzı maalesef bu. Cumhurbaşkanlığının meşruiyetini tartışmak, Kabinenin meşruiyetini tartışmak bir kere Anayasa’mız ortada. Hem diyorsunuz ki öncelikle bu Anayasa’ya uyun. Önce bu Anayasa da yazılanları okumak lazım. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ne anlama geldiğini görmek lazım ve milletin yarıdan fazla, yüzde 52,5 oyu ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanına eğer siz meşru değil derseniz ve onun Anayasa’dan aldığı yetkiyle, oluşturduğu Kabine’ye siz meşru değil derseniz, o zaman demokrasiye inanmıyorsunuz demektir. O zaman millete hakaret ediyorsunuz.

Yani milletin verdiği kararın meşruiyetini tartışıyorsunuz. Siz, milletin kararına meşru değil diyorsunuz. Dolayısıyla millet sandıklar önüne konulduğunda yapıyor.
Bunun tabi bir yargı konusu yapmak elbette ki mümkün olabilir. Ama yani bir hakaret söz konusu olduğunda, hükümetin manevi şahsiyetine aykırı bir hareket söz konusu olduğunda, yargı devreye giriyor. Ama tabii bunların sınırları hukukta belli. Bu anlamda geçmişte sarf ettiği sözlerle ilgili çok sayıda dokunulmazlık dosyası da söz konusu. Bundan sonraki süreçte bu dosyaların artmasını da kimse istemez.

Yani bir Türkiye'nin ana muhalefeti hakkında sürekli bir soruşturma açılan bir lider olması da doğru değil. Dolayısıyla bu sözlere kendisinin özellikle sorumlu davranması lazım. Bunu hep yapıyor. Dolayısıyla AK Parti'ye oy verenler, işte Cumhurbaşkanı'na oy verenlere yönelik hakaretleri hepimizin malumu. İşte çiftçilerle yaptığı toplantıda onlara hakaret ediyor. Öğretmenlere, ey öğretmenler sizler Erdoğan'a oy verirseniz nasıl öğretmensiniz diyor. Yani bunları kabul etmek mümkün değil. Bunu da millet görüyor. Gördüğü içinde işte her sandıkta gerekli dersi veriyor. Ama tabii bu dersi almayan bir ana muhalefet lideri söz konusu.

FETÖ yargılamaları ve Gülen’in iadesi

Şimdi Amerika Birleşik Devletleri bizim iade taleplerimize bugüne kadar hep duyarsız kaldı. Klasörler dolusu dosyalarımıza, bütün deliller ortada. İşte en son AİHM kararı da darbe kalkışmasını kabul ediyor. Yani terör örgütünü inkar etmeyen. Aslında gayet net biliyorlar. Bunun bir demokrasiye karşı bir kalkışma olduğunu ve suç olduğunu ve bunun organizasyonunu yapanın da FETÖ terör örgütü olduğunu biliyorlar. Delillerimiz ortada. Bütün deliller klasörler dolusu. Tabii daha biz de yargılamalar yapıldı. Bu yargılamalar neticesinde alınan ifadeler var. Bu ifadeler sonrasında da yine ortaya çıkan, netleşen kararlar var. Tüm bunlar ortadayken Amerika Birleşik Devletleri'nin FETÖ’nün iadesi konusundaki taleplerimize duyarsız kalması hukuki değil, tamamen siyasi. Zaten terör örgütünün liderini 90’lı yıllardan bu yana kendisi orada barındırıyor. Dolayısıyla bir amaç için barındırdığı ortada. O nedenle toplamda 7 adet iade dosyası, 2016’dan bu yana da 27 suçtan iadesini istemişiz FETÖ ile mücadele de Gülen'in iadesini Amerika Birleşik Devletlerinden.

İsveç'le ilgili; 28 iade talebi, 1 hitam, 3 derdest, 1 tanesi sonuçsuz Amerika Birleşik Devletleri'ndeymiş o istediğimiz kişi. 1 vazgeçme var, 22 de red var İsveç’in.
Finlandiya ile ilgili; 14 iade talebimiz, 1 hitam yani çeşitli sebeplerle son bulan talep ölmüşte olabilir, 2 derdest devam eden, 2 Amerika'da olduğu için sonuçsuz, 9 red var Finlandiya ile ilgili olarak. Genel bir rakam verelim size. Kırmızı bültenlerle alakalı da kırmızı bülten taleplerimiz de maalesef İnterpol tarafından sonuçsuz bırakılıyor. Bugüne kadar adli makamlardan Bakanlığa gönderilen 2 bin 100 kırmızı bülten talebi var. 112 ülkeye, bin 387 iade talebimiz olmuş. Sadece 3 tanesi kabul edildi. 2 tane Romanya, 1 tane Cezayir. 374 talepte bugüne kadar reddedildi. Interpol tüzüğünün 3. maddesi gerekçe gösteriliyor bunlarla ilgili. Dolayısıyla İnterpol'ün de maalesef terörle mücadele anlamında bizlere katkı vermediğini görüyoruz. İstinabe yani yurt dışında adli yardımlaşma nedeniyle ifadesini alın bize gönderin burada yargılamamıza devam edelim dediğimiz 154 adli yardımlaşma var. 24’ü yerine getirilmiş bunlar genelde dost ülkelerimiz 24’ü yerine getirmiş. 69 yerine getirilmemiş. 6 vazgeçme nedeniyle bitmiş. 55’te derdest dosyamız var FETÖ'yle ilgili. FETÖ'yle ilgili yargılamalar merak edilebilir. Şu ana kadar 253 bin 754 kişi hakkında karar verildi. Bunun 122 bin 904’ü mahkumiyet. 97 bin 708 beraat. Diğer kararlar da var. Cezaevlerinde 15 bin 50 FETÖ tutuklu ve hükümlüsü var. Bunun 11 bin 759’u hükümlü, 2 bin 475’i hüküm özlü. 816’sı tutuklu. Bunların hepsi cezaevindekiler. Adli kontrol kararı verilen 186 bin 26 kişi. Yakalama karar verilen 30 bin 681.

289 fiili darbe davası, silah çeken, bomba atan 289 tane fiili darbe davası bunların tamamı sonuçlandı. 265’i Yargıtay'a gönderildi. 176’sı hakkında onama kararı verildi. 47’si hakkında bozma kararı verildi. Tabii burada bir kısım sanıklar bakımından bozulma olabiliyor. 42’si Yargıtay'da 10’u istinafta, 29’u da bozma sonrası ilk dereceye gitti tekrar. Fiili darbe davalarında 4 bin 891 mahkumiyet verildi. 4 bin 891 mahkumiyet verildi. Bin 634 ağırlaştırılmış müebbet. Tabii bunlar birden fazla ağırlaştırılmış müebbet alanlar var. Bin 366’sı müebbet. Bin 891’i de süreli hapis cezası. Toplam 4 bin 891 mahkumiyet kararı. Bunlar fiili darbe davası. 2 bin 870’de beraat var. Askerler, öğrenciler yargı bunu kuyumcu titizliği ile ayırıyor. Dolayısıyla işte askere de müebbet verdiniz, er nereden bilecekti deniyor ya 2 bin 870 beraat, 964 de ceza verilmesinde yer olmadığına FETÖ ile ilgili şey bu.

Deprem davalarındaki süreç

Depremle alakalı şu anda 260 şüpheli var tutuklu. Müteahhit, yapı sorumlusu, yapı sahibi, binada değişiklik yapan şeklinde. 778 adli kontrol kararı verilen var. Başlangıçta 349’du bu sayı. Ama bilirkişi raporları geldikçe bu tutukluluk süreleri değerlendirildi. Adli kontrol 778, başlangıtça 640’dı. Orada serbest bırakılanlar adli kontrolle, serbest bırakıldığı için orada artış oluyor. 9 yurt dışında deprem soruşturmalarında. 109 sorumlu da depremde vefat etti. Sorumluların depremde vefat ettiği anlaşıldı. Bilirkişi raporları geldikçe bunların davaları açılmaya devam ediyor. Ama asıl tabii yoğunluk idari yargıda şu anda. İdari yargıyla ilgili şu ana kadar özellikle idarece verilen ağır hasar tespiti ve yıkım kararlarının iptali için açılan davalar var. 33 bin toplam, tam yargılama davalarıyla beraber 33 bin 316, yıkım kararlarına karşı açılan 22 bin 244 dava var. Burada Hatay tabii daha önde gidiyor. Hatay'ın ardından, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya diye sıralanıyor. İdari yargıda özellikle sürecin tıkanmamasıyla ilgili olarak bir çalışmamız söz konusu. Meclise bir kanun teklifi hazırlığımız var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kentsel dönüşümle ilgili özellikle ülke genelinde kentsel dönüşümün hızlandırılması, afet riskine karşı şehirlerimizin daha dirençli hale getirilmesine yönelik bir yasal düzenleme hazırlığı var.

İhtisas mahkemesi için kanuna gerek yok. Onu Hakimler ve Savcılar Kurulu hangi bölgede, hangi dava yoğunlaşıyor ona göre zaten hızlı bir şekilde ihtisas mahkemesi kurma yetkisi var. Hakimler ve Savcılar Kurulu bunu her zaman yapabilir. Diyelim Ankara'da belli bir dava yoğunlaştı o davaya ilişkin bir ihtisas mahkemesi açma yetkisi her zaman var. Biz kentsel dönüşümle ilgili hem İstanbul'da yoğunlaştı. O bölgede artık hangi yargı çevresi Anadolu, İstanbul, Bakırköy o bölgede ihtisas mahkemesi açması söz konusu. Deprem bölgesinde bu yoğunlaşan davalar giderek artan davalar, yıkım kararlarının gecikmemesi için de yeni idare mahkemeleri kurduk orada. Şu ana kadar 21 yeni idare mahkemesi kurduk. Yaz kararnamesi ile de 70’i idari yargı olmak üzere 150 yeni hakim ataması, ilave hakim ataması gerçekleştirdik. Bundan sonra da ihtiyaç olduğu müddetçe bölgede hem hakim, savcı hem de personel takviyesini gerçekleştireceğiz ki orada yargı süreçlerinde bir tıkanma söz konusu olmasın. Bugüne kadar 52 bin 527 kişi depremde vefat etmişti. Bunun 7 bin 507’si yabancı. 45 bin 20’si vatandaşımız. Hatay'da 22 bin 958 vefat, Maraş'ta 12 bin 625 vefat, Adıyaman 7 bin 363, Antep 4 bin 6 altı vefat. Evet hem ceza soruşturmaları, hem de özellikle idari yargı ve önümüzdeki süreçte de tazminat davalarıyla ilgili yoğunlaşma söz konusu olacak. Oradaki yargı süreçleri tıkanmasın diye de biz öncelikle hem kendi hazırlıklarımız vardı hem de bölgede, Gaziantep'te geniş bir çalıştay yaptık. Ve oradaki uygulayıcılardan, hakim, savcılarımızdan karşılaştıkları problemler nerede tıkanıyorsunuz? Ne yapmamız gerekiyor? diye onlara sorduk ve onlar da bir takım önerilerde bulundular. Bu önerileri inşallah kanun gerektirenleri Meclise kısa süre içerisinde sevk edeceğiz.

“Can Atalay’ın vekilliği düşebilir”

Yani şimdi tabii Anayasa Mahkemesi eğer bir karar verirse hak ihlali kararı verir ve bu anlamda Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar elbette ki kesin olur ve yani uyulması gerekir ama karar yanlış olursa tabii ki eleştirme hakkı herkesin en doğal hakkı. Yani hatalı bir yanlış bir karar da olsa Anayasa Mahkemesi kararı neticede. Ama mevzuatımız, Anayasamız ortada. Suç ortada. Deliller ortada. Yargıtay bütün maddi vakayı belirlemiş, delilleri ortaya koymuş. Dolayısıyla tüm bunları takdir edecek olan Anayasa Mahkememizin değerli üyeleri. Geçmişte hatalı kararları olmadı mı Anayasal Mahkememizin. Oldu. Yani başörtüsü hakkında bile karar verdi yani. Hepinizin malumu. Daha önce ihlal yok dediğine sonradan ihlal kararı verdi. Özellikle bu dosya bakımından da iki kez ihlal yok kararı vermişti ama Perşembe günü haftaya ayın 12’sinde tekrar gündeme aldı. Tabii bunu değerlendirecek olan Anayasa Mahkemesi. Ama maddi vaka, suç bakımından bunu nitelendirmesini kesin kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi vermiş durumda. Bu kararda uyulması gereken bir karar. Eğer bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderilirse kesin hüküm ki gönderilecek. Kesin hükmün Meclis Genel Kurulunda okunmasıyla milletvekilliği düşüyor. Bir oylamaya da gerek yok. Yani mahkeme kararının genel kurulda okunmasıyla milletvekilliği düşüyor. Yani deliller, karar ortada. Anayasamızın ilgili hükmü ortada. Farklı görüşte olan üyelerimiz var mıdır? Tabii onu Anayasa Mahkemesi karar verdiğinde değerlendirmek gerekir."