AYM Başkanı: Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının hiçbir gerekçesi ve geçerliliği olamaz

AYM Başkanı: Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının hiçbir gerekçesi ve geçerliliği olamaz
Can Atalay ile ilgili iki kere ihlal kararı veren ve ikisinde de Yargıtay engeline takılan Anayasa Mahkemesi Zühtü Arslan hukuk öğrencilerine yaptığın konuşmada “Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının hiçbir gerekçesi...
Can Atalay ile ilgili iki kere ihlal kararı veren ve ikisinde de Yargıtay engeline takılan Anayasa Mahkemesi Zühtü Arslan hukuk öğrencilerine yaptığın konuşmada “Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının hiçbir gerekçesi ve geçerliliği olamaz” dedi.

Gazete Pencere Haber Merkezi

Can Atalay ile ilgili iki kere ihlal kararı veren ve ikisinde de Yargıtay engeline takılan Anayasa Mahkemesi Zühtü Arslan karşı karşıya oldukları tabloyu hukuk öğrencilerine yaptığın konuşmada ortaya koydu. Anayasa Mahkemesi kararlarının, herkesi bağladığını hatırlatan Zühtü Arslan, bu konuda Yüksek Yargı'dan yapılan şikayetlerin Anayasal bir zeminin, olmadığını söyledi.

Arslan, konuşmasıda şu başlıklara dikkat çekti;

“Bazı kararlara uyulmaması bireysel başvuru hakkını zedelemektedir.”

Başkan Arslan Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarının uygulanması konusunda genel olarak bir sorun bulunmadığını, bununla birlikte istisnai de olsa bazı kararlara uyulmamasının bireysel başvuru hakkını zedelediğini dile getirerek sözlerine şöyle devam etti:

“Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararlarına uyulmamasının gerekçesi olarak sunulan iki hususa kısaca değinmek ve size öğretilenlerin doğru olduğunu göstermek isterim.  Birincisi, adli ve idari yargı sisteminde nihai ve bağlayıcı kararları verme yetkisinin ilgili yüksek mahkemelere ait olduğu, dolayısıyla kesinleşmiş kararları ortadan kaldırmaya yönelik ihlal kararları verilemeyeceği ileri sürülmektedir. Açıkçası bu görüşün anayasal veya yasal hiçbir dayanağı olmadığı gibi bireysel başvuru kurumunun doğasıyla da bağdaştığı söylenemez.”

“Anayasa’yı nihai ve bağlayıcı şekilde yorumlayarak uyuşmazlığı karara bağlama yetkisi Anayasa Mahkemesine verilmiştir.”

İhlal kararlarına uyulmamasına bir gerekçe olarak yorum farklılığının da gösterilmekte olduğunu belirten Başkan Arslan “Elbette, yüksek mahkemeler dâhil kamu gücü kullanan tüm organlar Anayasayı yorumlama yetkisine sahiptir. Dahası kamu gücü kullanan tüm organlar anayasal ve yasal hükümlere uygun olarak karar vermek durumunda olduklarından doğal ve zorunlu olarak Anayasa’yı yorumlamaları gerekebilmektedir. Ancak bu yorumların yol açtığı uyuşmazlıklar norm denetimi veya bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine taşındığında Anayasa’yı nihai ve bağlayıcı şekilde yorumlayarak uyuşmazlığı karara bağlama yetkisi Anayasa Mahkemesine verilmiştir.” ifadelerini kullandı.

Başkan Arslan Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğunu, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri, kısacası herkesi ve her kurumu bağladığını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:

“Anayasa Mahkemesi, bir konuda karar verdikten ve son sözü söyledikten sonra katılmasak da buna uymak zorundayız. Bir yargı kararına katılmamak farklı, ona uymamak farklıdır. Birincisi meşru, ikincisi ise meşru değildir. Unutmayalım ki mahkeme kararları hatasız veya doğru olduğu yahut beğendiğimiz için değil, mahkeme kararı olduğu için uygulanmak zorundadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin nihai ve bağlayıcı kararından sonra artık mahkemeler ya da anayasal organlar arasında ortaya çıkabilecek görüş, yorum veya yaklaşım farklılıkları sadece eleştiri konusu olabilir. Ancak bu farklılıklar Anayasa Mahkemesi kararının icra edilmemesinin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz.”

"Anayasa’nın hiçbir kurum veya kişiye Anayasa Mahkemesinin kararlarını  denetleme görevi vermiyor"

Başkan Arslan konuşmasında Anayasa’nın hiçbir kurum veya kişiye Anayasa Mahkemesinin kararlarını Anayasa’ya uygunluk konusunda denetleme görevi vermediğini ifade ederek Anayasa ve kanunların açık hükümleri karşısında Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının hiçbir gerekçesinin ve geçerliliğinin olamayacağını vurguladı. Başkan Arslan konuşmasının devamında bireysel başvuruda verilen ihlal kararlarına uyulmamasıyla verilen zararın sadece başvurucuların haklarından mahrum bırakılmasıyla sınırlı olmadığını belirterek ihlal kararlarının icra edilmemesinin aynı zamanda ülkemiz için büyük bir kazanım olan bireysel başvuru yolunu etkisiz kılabilecek nitelikte vahim bir olay olduğuna da dikkati çekti.

Anayasal kurumların meşruiyetini zedeleyecek, ülkeyi hukuktan uzaklaştırıp kuralsızlık girdabına sürükleyecek ve her açıdan hepimize zarar verecek keyfî tutum ve davranışlardan kaçınmanın ortak sorumluluğumuz olduğunu belirten Başkan Arslan “Aklıselimle hareket ederek ihlal kararlarının etkili icrası dâhil tüm meselelerimizi sadece hukuk zemininde kalmak suretiyle çözmek zorundayız.” dedi.

Ne Olmuştu?

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Nisan 2022'de Gezi Parkı davasında Osman Kavala'yı "hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay dahil 7 sanığı ise “hükümetin ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırdı.

25 Nisan 2022’de tutuklanan Can Atalay, tutukluluğu sürerken 14 Mayıs’ta milletvekili seçildi.

Milletvekili seçilmesinin ardından avukatları aracılığıyla mazbatasını alan ancak tutukluluğu nedeniyle milletvekili yeminini edemeyen Atalay ile ilgili Yargıtay’a yapılan tahliye talepli başvuru reddedildi.

Atalay talebi reddedilince “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlâl edildiği” gerekçesiyle AYM’ye başvurdu.

Atalay’ın avukatları, Anayasa'nın milletvekillerine yasama dokunulmazlığı getiren 83. maddesine dayanarak seçim sürecinin ardından müvekkillerinin tahliyesi ve hakkındaki yargılamanın durması gerektiğini vurguladı.

Anayasa’nın 83. maddesinde, "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclis'in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz" ifadesi yer alıyor.

AYM, Can Atalay ile ilgili olarak 25 Ekim'de 5'e karşı 9 oyla hak ihlâli kararı verdi ve dosyayı, milletvekilinin tahliye edilmesi ve yargılamanın durması için yerel mahkemeye gönderdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise Atalay için hüküm verildiği gerekçesiyle dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderilmesini kararlaştırdı.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım'da hem karara uymadı hem de Türkiye'de ilk kez görülen bir karara imza atarak ihlâl yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında ise suç duyurusunda bulundu.

“Yargı krizi” olarak adlandırılan olaya tepkiler sürerken, Can Atalay’ın avukatları bu kez AYM kararına uyulmaması nedeniyle bir kez daha Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.

AYM Genel Kurulu 21 Aralık’ta Can Atalay hakkında daha önce verdiği hak ihlâli kararına uyulmaması nedeniyle yapılan ikinci başvuruyu inceledi.

AYM, Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ile 19. maddesinde güvence altına alınan “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nın ihlal edildiğine bu kez 3'e karşı 11 oyla karar verdi. İrfan Fidan, Muhterem İnce ve Muammer Topal karşı oy kullandı.

AYM, Anayasa'nın 148. maddesinde güvence altına alınan "bireysel başvuru hakkı”nın ihlâl edildiğine ise oy birliğiyle karar verdi.

AYM ayrıca; hak ihlallerinin ortadan kaldırılması, yeniden yargılanmasına başlanması, infazın durdurulması, tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi için kararın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar vermiş ve Can Atalay'a 100 bin lira tazminat ödenmesine de hükmetmişti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ise AYM'nin Can Atalay hakkındaki kararını uygulamayarak, dosyayı bir kez daha Yargıtay'a göndermişti.

Son olarak geçtiğimiz gün Can Atalay'ın avukatları AYM'ye üçüncü kez başvuru yapmıştı.