Cevdet Yılmaz: Belediyelerin SGK Borcu Çözülmeli
(TBMM) - 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin görüşmeleri, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda sona erdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, muhalefetin gerçekçi politikalar üretemediğini vurgulayarak, "Bunun en güzel kanıtı municipal yönetimlerdir. "Merkezi idareye gelirsek şunu yaparız, bunu yaparız, şunu hallederiz, bunu çözeriz" diyenlerin yerel yönetimlerdeki performansları ortada. 2002'de Türkiye'deki mahalli idarelerin aldığı kaynak oranı yüzde 4 iken, bugün bu oran yüzde 8,8'e çıkmıştır. Mahalli idarelere kaynak sağlamadığınızı düşündüğünüz bu tabloya bakın. Hiçbir belediye, "SGK borcumu ödemeyip öncelikli olmayan bazı işler yapayım" diyemez. AK Parti veya CHP, tüm belediyeler bu borçları ödemek zorunda. Başarısızlığın mazereti olmamalı. "Merkezi idare şunu yaptı, bunu yaptı, bu yüzden ben yapamadım" gibi bahanelere sığınmayalım" ifadelerini kullandı.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş'un başkanlığında bir araya geldi. Bugünkü toplantıda, 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi gündeme geldi. Geçtiğimiz hafta komisyonda bir sunum gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, milletvekillerinin yönelttiği soruları yanıtladı.
Yılmaz, bir önceki yıl uygulamaya konulan Tasarruf Tedbirleri çerçevesinde 257 kamu kurumunun harcamalarını titizlikle izlediklerini belirtti. 1958 harcama biriminde bu konuyla ilgili denetim uygulandığını ifade eden Yılmaz, "Bu süreçte dikkat edilmesi gereken noktalar var" dedi.
"Kamu idarelerinin mülkiyetinde toplam 125 bin 311 adet araç bulunuyor"
Gündeme gelen "makam araçları" hakkında bilgi verirken Yılmaz, "Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mülkiyetinde toplam 125 bin 311 adet araç bulunuyor. Bunların yüzde 65'i savunma ve güvenlik hizmetleri. 80 bin 951 adet savunma ve güvenlik hizmetleri; 10 bin 652 adedi yani yüzde 9'u sağlık hizmetlerinde; 7 bin 556 adedi yüzde 6'sı tarım ve hayvancılık, ormancılık hizmetlerinde; 6 bin 584 adedi yüzde 5'i eğitim hizmetlerinde; 5 bin 253 adedi yüzde 4'ü adalet hizmetlerinde; 14 bin 315 adedi yüzde 11'i ise diğer idarelerimizce yürütülen hizmetlerde kullanılıyor" dedi.
Makam aracı olarak kullanılan toplam taşıt sayısının yüzde 1,6'sını oluşturduğunu belirten Yılmaz, "Bu araçlar vali, kaymakam, genel müdür ve dengi üstü yöneticilere tahsis edilmiş durumda. Kiralamalarda da son dönemde olabildiğince belki o taşıtın yeterince azalmamasının sebebi o. "Kira bedelleri arttı" diyor arkadaşlar. Dolayısıyla kiralama yerine normal satın almayla gitmenin daha avantajlı olabileceğine dair hesaplar da var" diye ekledi.
Yılmaz'dan Babacan sorusuna yanıt: Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirinde olan hususlardır
Kamuoyunda son günlerde tartışılan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın kabinede yer alıp almayacağı konusuna değinen Yılmaz, "Sayın Cumhurbaşkanı Başkanımızın takdirinde olan konular. Cumhurbaşkanımız seçilmiş, Cumhurbaşkanı hükümeti oluşturur. Anayasamız ve yasalarımız gereği kabinesini istediği gibi, istediği zaman oluşturma imkanı var. Yeni sistemde de güven oyu şartı yok biliyorsunuz. Artık vatandaş da oradan güven oyu veriyor. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirinde olan hususlardır" dedi.
Yılmaz'dan KKM yorumu: Maliyeti de oldu, faydası da oldu
Kur Korumalı Mevduat'ın (KKM) bütçede neden yer almadığına dair soruya yanıt veren Yılmaz, Merkez Bankası bilançosunda KKM hesaplarının yüzde 1 civarında olduğunu bildirerek, "Dolayısıyla KKM'nin bittiğini söyleyebiliriz" dedi. Yılmaz bu bağlamda, şöyle devam etti:
"İlk kanunu da geçici bir düzenleme olarak yapmıştık. Yaparken de zaten kalıcı bir sistem olarak yapmamıştık. Maliyeti de oldu, faydası da oldu. Geçici bir ihtiyaçtı, o ihtiyacı gördü. Şimdi artık ona ihtiyaç kalmadı. Dolayısıyla faydasıyla maliyetiyle bir dönemde bir işlev görmüş oldu. Türk lirasına istikrar sağlamaya dönük bir enstrüman olarak kullanıldı. Piyasaları da sarsmadan, herhangi bir sorun oluşturmadan, kademeli bir şekilde KKM'den çıktık.
" Kamu-özel iş birliklerinin SON derece faydalı olduğunu düşünüyoruz"
Kamu Özel Ortaklığı'na ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yılmaz, " kamu-özel işbirliğinde bütçe imkanınız olsa bunu sağlam olmanız gerekir. Ama kaynakların kısıtlı olduğu bir ortamda, projeleri daha hızlı hayata geçirmek için bu yöntemi kullanıp kullanmamayı tartışmalıyız. Burada belirli noktalar eksik olabilir, bu konuda herhangi bir yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak istiyorum. Ancak genel olarak baktığımızda, bu yöntemleri kullanmanın önemine inanıyoruz. Bugün geldiğimiz aşamada, artan yatırım maliyetlerini göz önünde bulundurduğumuzda, pek çok projeyi gerçekleştireme şansını elde etmemiş olurduk. Pandemi döneminde devletin elindeki hastaneler olmasaydı, bu ülkenin üstlenmesi gereken sosyal maliyetin boyutunu hesaplamak önemli bir konu. Bunun yanı sıra Türkiye'nin sağlık altyapısını genişletmeyi hedefliyorsak, neden kamu-özel işbirliğini daha fazla yapmayalım? Bu gelişim alanı, kamu-özel işbirliğine dair olumsuz bir algı oluşturmalarına neden oluyor ki bu durum gelişim süreçlerimize zarar veriyor.
Eksiklikleri dile getirebilirsiniz, "Bu modelde şu eksiklikler var, bunları düzeltmek için öneriler getirin" diyebilirsiniz. Ama "kamu özel işbirliği modeli kötü bir modeldir, kullanmayın" şeklindeki söylem doğru bir yaklaşım değil. Eğer bu ülkenin hızlı kalkınma hedefi varsa, bu yöntemleri kullanmak zorundayız.
10 yıl sonra ya da 20 yıl sonra diyorsanız, bu sizin siyasi tercihiniz. Ancak biz kamu-özel işbirliğinin büyük faydalarını görüyoruz ve bunun, ülkemizin hızlı kalkınmasında ciddi katkıları olduğuna inanıyoruz. Sadece garanti ile yaptığınız mali analiz, yanıltıcı olabilir. Bunun ekonomik ve sosyal analizle bir bütünlük içinde ele alınması gerekiyor. Ekonomik analiz, zaman zaman bütçeye maliyet getirse de ekonominin faydasını artırabilir. "
" Enflasyonu azaltmazsanız, Hangi artışı yaparsanız yapın, bu değerler erimeye mahkum olacaktır"
Bütçelerin, hesap verebilirlik ve demokrasi açısından önemli dokümanlar olduğuna dikkat çeken Yılmaz, " İstikrar ve refah bütçesi ifademize bazı eleştiriler yöneltildi. Bu değerlendirmeleri saygıyla karşılıyoruz ama önemli bir şey var: Siyasi istikrar ve makro finansal istikrardır. 24'üncü bütçemizi uygulamak üzereyiz. Aziz milletimize teşekkür ediyoruz. Başka hiçbir yönetimin sunmadığı bu fırsatı bize verdi ve bunu keyfi olarak yapmadı" diye konuştu. Yılmaz, şöyle devam etti:
" Muhalefetin ortaya koyduğu politikaların geçerliliğini değerlendirdi ve bu nedenle bu yetkiyi bize sağladı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin 8'inci bütçesini ve Türkiye yüzyılının 3'üncü bütçesini hazırlamakta olduğumuz için bu, başlı başına bir istikrar göstergesidir. Enflasyonun düşeceği yeni bir yüzleşme döneminin bölgemizde başlayacağına inanıyoruz. Refah bütçesi ifademizin anlamı, biz enflasyonu düşürürken büyüme, istihdam ve yatırımı devam ettiriyoruz. Bu iki temel hedefi dengeli bir şekilde yürütmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda depremin yaralarını sarmak için daimi bir refah yaratmak arzusundayız. Enflasyonu düşürmezsek, hangi artırımları yaparsak yapalım, bu değerler gün yüzüne çıkmayacaktır.
"Muhalefet maalesef gerçekçi olmayan politikalar öneriyor"
Yılmaz, konuşmasında vatandaşlara da seslenerek, "Gerçekçi olmayan, ayakları yere basmayan, büyümeye, verimliliğe, bir modele dayanmayan, popülizmden bir ülkeye hiçbir fayda gelmez. Bugüne kadar gelmedi, bundan sonra da gelmez" şeklinde konuştu. Yılmaz şu şekilde sözlerine devam etti:
"Bir politika darken ben şunu anlıyorum. Ne yapacağınızı ortaya koymak değil sadece. Onu nasıl yapacağınızı da ortaya koyuyor. Politika dediğimiz bu, diğeri temenni olur. Ben şunu da yapacağım, bunu da yapacağım. Herkes onu söyler. Nasıl yapacaksınız? Nereden kaynak üreteceksiniz? Hangi gelir dağılımı modeliyle, verimlilik modeliyle, teknoloji modeliyle, kurumsal gelişim modeliyle bunu başaracaksınız? Bu bence güzel bir şey olur. Keşke muhalefet, iktidar bu konuda yarışsa. Muhalefet maalesef gerçekçi olmayan politikalar öneriyor. Bunun en güzel ispatı da bence mahalli idareler. Şimdi, "merkezi idareye gelirsek şunu yaparız, bunu yaparız, onu da hallederiz, bunu da çözeriz" diyenlerin mahalli idaredeki performansları ortada.
" "Merkezi idare şunu yaptı, Bunu yaptı, O yüzden yapamadım" gibi bahanelere sığınmamalıyız"
2002'de Türkiye içinde mahalli idarelerin verdiğimiz kaynak yüzde 4, bugün yüzde 8,8'dir. Mahalli idarelere kaynak vermiyor dediğiniz dediğiniz tablo bu. Ben "SGK borcumu ödemeyeyim, gidip öncelikli olmayan bir takım işler yapayım'... Böyle bir şey olmaz. AK Partili olsun, CHP'li olsun. Bütün belediyeler ödeyecek.
Sayın Cumhurbaşkanımız 90'lı yıllarda belediye başkanı seçildi İstanbul'da. O tarihlerde de merkezi idare başka bir siyasi görüşte idi. Ama "ben merkezi idare başka o yüzden başarısız oldum" demedi. Oturdu, kendi planlamasını yaptı. Önceliklerini ortaya koydu. Çöp dağları vardı, kaldırdı. Su problemi vardı, çözdü. Ulaşım problemini çözdü. Aslında o başarı Cumhurbaşkanımızı iktidara taşıdı. Dolayısıyla orada başarısızlığın bir bahanesi yok. "Merkezi idare şunu yaptı, bunu yaptı, o yüzden yapamadım" bu mazeretlere sığınmayalım."
"Savunma sanayisinde hiçbir şekilde fedakârlık olmayacaktır"
Yılmaz, savunmaya önem göstereceklerini de belirterek, NATO'nun yüzde 5 hedefinin önemine değindi, şöyle konuştu:
"Avrupa Birliğinin SAFE Programı ilan ettiği, bütün "demokrasinin beşiği" dediğimiz ülkelerin savunma harcamalarını arttırdığı bir dünyada, jeopolitik risklerin yükseldiği bir dünyada Türkiye caydırıcı bir güç olmak zorundadır ve savunma sanayisini daha da geliştirmek durumundadır. Dolayısıyla, savunma sanayisinde hiçbir şekilde fedakârlık olmayacaktır. Savaşla, saldırganlıkla bunu izah etmek abesle iştigaldir. Böyle bir şey söz konusu değil. Türkiye her zaman diplomasiyi, barışı birinci sıraya koymuş bir ülkedir. Bunu da somut Gazze'den Karabağ'a, işte, Ukrayna meselesinden Somali, Etiyopya meselesine kadar birçok konuda diplomasi ile barışı ön plana koyan, diplomasiyi ön plana koyan bir ülkedir ama şunu da öğrenmiş durumdayız: Ne kadar haklı olursanız olun, güçlü değilseniz bu dünyada başkalarının merhametine güvenerek yaşayamazsınız; Gazze'de bunu gördük. Dolayısıyla hem güçlü olacağız hem haklı olacağız. İkisini bir arada yapmak durumundayız ve Türkiye Cumhuriyeti olarak da bunu yapacağız diyorum."
(SON)
Kaynak:ANKA