Kuyu tipi hapishanelere yönelik açlık grevleri ve artan tepkiler
Haber: Esra TOKAT
(ANKARA) -Sosyolog Mustafa Eren, kamuoyunda "kuyu tipi" olarak bilinen S ve Y tipi yüksek güvenlikli cezaevlerinin, toplumsal muhalefete karşı gözdağı işlevi gördüğünü ifade etti. İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi olan avukat Yağmur Kavak ise, "Bu hapishanelerin acilen kapatılmasını, aksi takdirde burada tutulan mahpusların S tipi gibi daha yüksek güvenlikli olmayan diğer cezaevlerine nakledilmesini istiyoruz" şeklinde konuştu. Ayrıca, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Üyesi avukat Seda Şaraldı, açlık grevi ve ölüm orucunda olanların taleplerinin yalnızca daha insani koşullara sahip bir hapishanede hapis yatmak olduğunu belirtti.
Kamuoyunda "kuyu tipi" olarak anılan S, Y ve yüksek güvenlikli cezaevlerinde tutuklular, ölüm orucu ve açlık grevlerine devam ediyor. Bu tutuklulardan bazıları, açlık grevlerini 339 gündür sürdüren Serkan Onur Yılmaz ile birlikte 21 gündür mücadele eden Cemil Kurt gibi isimlerdir. Diğerlerinin açlık grevi süreleri ise şöyle: Ayberk Demirdöğen (219 gün), Fikret Akar (201 gün), Ümit Çobanoğlu (139 gün), Berkin Berberoğlu (125 gün), Fırat Kaya (81 gün), Gürkan Türkoğlu ve Tahsin Sağaltıcı (79 gün), Ali Dilmen (67 gün), Hüseyin Özen (58 gün) ve İnan Gök (50 gün).
25 m² hücreler
Söz konusu cezaevlerinde bulunan tutuklular, günlerinin 23 saatini havalandırmasız hücrelerde geçiriyor. Pencereleri metal levha ile kapalı olan bu hapishanelerde tutulanlar, Y tipi hapishanelerin baskıcı yapısını ANKA Haber Ajansı'na gönderdikleri mektuplarda dile getiriyor. Diğer cezaevlerinde bulunan havalandırmalar, hücreler yerine yalnızca koridorların sonunda yer aldığından, tutuklular büyük sağlık sorunları ile karşı karşıya kalıyorlar. Tutuklular bu olumsuz şartlar için "sözlükteki en kötü tanıma" benzetmesini yapıyorlar.
ANKA'ya yollanan bir mektupta şu sözler kaydedildi:
'..'
ÇHD'li Avukat Şaraldı: "Dört duvarda nefes alamamak'
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Üyesi avukat Seda Şaraldı, açlık grevi eyleminde bulunan mahkumların temel ve ortak taleplerinin kuyu tipi olmayan cezaevlerine sevk edilmesi olduğunu vurguladı.
Tutukluların Y tipi yüksek güvenlikli cezaevlerindeki yaşam koşullarına da dikkat çeken Şaraldı, şu ifadeleri kullandı:
'Hapsedilme koşulları, ikinci bir eziyet haline getirilmemelidir." Aynı zamanda, infaz kanununa göre tutuklu veya hükümlünün havalandırma süresinin sadece doktor raporu ile 1 saate kadar düşürülebileceğini belirtirken, bu süreç için doktorun tutuklunun dar ve kapalı alanda tutulması hakkında rapor vermesi gerektiğini ifade etti.
Mahkumesin ne de olsa hep birlikte
Henüz hakkında dava açılmamış kişilerin de bu "kuyu tipi" hapishanelere gönderilebildiğinin altını çizen Şaraldı, şöyle devam etti:
'Boyutları 5 ya da 6 adım ile sınırlı. Üç kişilik hücreler sürekli kameralarla izleniyor. Tek kişilik hücrede kalanların sohbet etme hakları dahi çoğunlukla kısıtlanıyor. Ancak sosyal olarak bu hücrede kalanlar yalnızca aynı koridordaki diğer tutuklularla iletişim kurabiliyor. Aynı koridorda maksimum altı ya da beş hücre yer almakta, yani bu koşullarda tutuklular en fazla 5 insanı görebiliyor. Tutukluların hepsi farklı suç gruplarına mensup, burası özel bir grup için tasarlanmış bir hapishane değil." Bu insanlar, mevcut ceza sürelerini daha insani bir ortamda geçirme talebindeler, bu nedenle talepleri çok da uçuk değil.
Serkan Onur Yılmaz'ın talepleri basit, ama kabul edilmeyen talepler değildir. Bu insanlar zaten uzun yıllardır hapiste ve talepleri yalnızca işkence koşullarındaki bir hapishaneden daha normal şartlara sahip bir hapishaneye gitmektir. Çünkü bu kuyu tipi hapishanelerin şartları, işkence yasağı ile insan onuruna aykırıdır. Sonuç olarak, bu hapishanelerde tutulmak istemektedirler ve bu, insani bir taleptir.'
Hapiste olmak, kişinin kendisini ifade etme özgürlüğünü de kısıtlamakta. Aileler, çocuklarının hayatta kalabilmesi adına bu sesin duyulmasını istemekte. Ancak basit bir özgürlük eylemi dahi gözaltına alınmaya neden oluyor. Bu nedenle "kuyu tipi hapishanelerin kapatılmasını" yüksek sesle dile getirmek şart.
F tipi hapishanelere geçiş altında bu açlık grevleri
Son derece kötü koşullara sahip bu hapishaneler, 2000'lerin başında, F tipi hapishanelerin kapatılması için açlık grevleri yapılırken benzer şekilde açlık grevlerine sahne olmaktadır. Serkan Onur Yılmaz, arkadaşlarının kuyu tipi hapishanelerden F tipi hapishanelere nakledilmesi için ölüm orucunda. Anayasa ve İnsan Hakları Sözleşmesi'ne dayanarak, onurunu korumayı amaçlamak için bu eylemleri yapıyorlar. Ayrıca, sadece havalandırma ve mimari yapıdan değil, mektup alım sürecinin yavaş olması, kitap sınırının azlığı ve kötü yemeklerinin de şikayetlerini oluşturduğunu belirtiyorlar. Bunun sonucunda, günlük hayata ilişkin çok sayıda hak ihlali mevcut. Bu nedenle, kendi onurlarına uygun bir yaşam talep etme hakkına sahipler.
Birkaç adım sonrası Yine Bir tecrit
Birkaç adım attıktan sonra hücrelerin tamamlandığını biliyorlar; havalandırmaların olmadığı, dizi ve filmlerde sıklıkla temsil edilen o sıradan yürüyüş bile yapılamıyor. "Bizi insan gibi görsünler" diye talep ediyorlar. Özellikle siyasi tutuklulara yönelik bu tür cezaevleri, baskı ve tehdit aracına dönüşmüştür. Son dönemlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) dosyasından tutuklananlar da yüksek güvenlikli cezaevlerine gönderilmiştir. Hapiste kimlerin tutulması gerektiğine dair herhangi bir ölçüt yoktur.
Burada bulunan kişiler, güneş ışığı ile diğer tutuklularla irtibatlarının kesilmesi nedeniyle yoğun bir izolasyon ve tecrit hali yaşamaktadırlar. Sürekli elektronik kapılar nedeniyle kimseyle iletişim kurmaları mümkün değil. Bu durum, mahpusların insani haklarının ihlaline yol açıyor ve bu hapishanelerin mutlaka kapatılması gerekli.
Hapishanelerde rehabilitasyon yok!
Bu tip hapishanelerle ilgili gözlemlerimiz gösteriyor ki, yasalardaki "rehabilitasyon" kavramı pratikte karşılık bulmamaktadır. Özellikle siyasi tutsaklar için bu durum bir disiplin ve teslim alma stratejisi olarak gün yüzüne çıkmıştır. Bu nedenle, bu yüksek güvenlikli hapishaneleri rehabilitasyon yerine, tecridi kurumsallaştıran ve toplumsal muhalefeti sindiren yapılar olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Toplumsal sorunlar hapishane dışındaki çözümlerle kısıtlanırken, yalnızca kriminal politikalar değil, siyasal iktidar da buna gözdağı vermektedir. Bu bağlamda mesele, basitçe mimari ya da idari düzenleme olmaktan öte, siyasi ve toplumsal alanın daralması olarak karşımıza çıkıyor. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında, mahpus sayısı 59 binken, şimdi 400 bini aşmış durumda. Eğer denetimli serbestlik yükümlüleri de eklenirse, bu sayı 800 bine kadar çıkmaktadır. Bunlar yargının ve ceza infaz sisteminin nasıl bir mekanizmaya dönüştüğünü, otoriterliğin ulaştığı boyutları çok net ortaya koymaktadır. Bu yeni hapishaneleri, yalnızca belirli bireylerle değil, aynı zamanda bu devasa yapıyla birlikte ele alarak, bu karşı duruşu da kapsayan bir biçimde düşünmek önemlidir.
Kaynak:ANKA