MAZLUMDER’den uyarı: ‘Milli yargı’ gibi muğlak tanımlamalarla yargı kararları bir kamplaşma aracı haline getirilmesin

MAZLUMDER’den uyarı: ‘Milli yargı’ gibi muğlak tanımlamalarla yargı kararları bir kamplaşma aracı haline getirilmesin
Yargı krizine ilişkin açıklama yapan MAZLUMDER, "Yargı organlarının Anayasa’da belirtilen hukuki sınırlar dahilinde faaliyetlerini sürdürmesini ve yargı krizlerine sebebiyet vermemesi; siyasi aktörlerin yargıya müdahale anlamı...

Yargı krizine ilişkin açıklama yapan MAZLUMDER, "Yargı organlarının Anayasa’da belirtilen hukuki sınırlar dahilinde faaliyetlerini sürdürmesini ve yargı krizlerine sebebiyet vermemesi; siyasi aktörlerin yargıya müdahale anlamı taşıyacak veya böyle bir intiba uyandıracak söz ve eylemlerden uzak durması; ‘Milli yargı’ gibi muğlak tanımlamalarla yargı kararlarının bir kamplaşma aracı haline getirilmemesi ” şeklinde uyarılarda bulundu.

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlumder) yargı krizine ilişkin  “Yargı krizinin panzehiri hukuka dönüş ve aklıselimdir” başlıklı açıklama yaptı. TİP Milletvekili Can Atalay hakkındaki karar nedeniyle Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi hakkında suç duyurusunda bulunduğu hatırlatılan açıklamada, şunlar belirtildi:

“Anayasa Mahkemesi (AYM), Gezi Davası nedeniyle tutuklu bulunan Can Atalay’ın 14 Mayıs Seçimlerinde Hatay Milletvekili seçilmesi sonrası tahliye edilmemesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Verilen ihlal kararının uygulanması ve gerekli işlemlerin yapılması için kararı, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermiştir. Ancak ilk derece mahkemesi karara uymayarak dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermiştir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise hukuk tarihimize geçen kararıyla AYM kararına uymayı reddetmiş, bununla da kalmayıp Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.”

‘Hukuki garabet oluşturan bir adım’

Hukuk devletlerinde yüksek yargı organları arasında görüş farlılıklarının olmasının doğal olduğu ifade edilen açıklamada,

“Ancak Anayasa’nın 153. maddesinde ‘Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu ve yargı organları içinde bağlayıcı olduğu’ hükmünün varlığı göz önünde bulundurulduğunda bu farklılığın Anayasa’yı ihlal edecek, hukuki güvenliği sarsacak ve keyfilik oluşturacak şekilde çözümlenmeye çalışılması asla kabul edilemez. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, kaos görüntüsünü derinleştiren meseleyi hukuki zeminin dışına taşıyan ve bir nevi ‘hukuki garabet’ oluşturan bir adım olmuştur.”

‘Kararın ardından verilen bazı tepkiler, yeni krizlere yol açmıştır’

Kararın ardından verilen bazı tepkilerin ortaya çıkan krizi çözmek yerine yeni krizlere yol açtığına dikkat çekilen açıklamada, şunlar ifade edildi:

“Cumhurbaşkanı’nın yargı organları arasındaki krizde kendisinin de ifade ettiği gibi hakem rolü oynaması gerekirken çeşitli konuşmalarında Yargıtay 3. CD. lehine açıkça tavır alması, bir milletvekilinin ‘Anayasa Mahkemesi’ni ya kapatacağız ya yapısını değiştireceğiz’ şeklinde tehditkar bir dil benimsemesi, basında AYM üyelerinin fotoğraflarını da kullanarak  ‘FETÖ ve PKK'ya kapı açtılar’ şeklinde hedef gösterici haberlerin yer alması ve son olarak da Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili’nin Yargıtay’ın kararından yana olanları ‘Milli Yargı’ taraftarı, AYM kararından yana olanları ‘Batıcı, Neo-Liberal Yargı’ taraftarı olarak tanımlaması sağduyudan uzak, ülkemizi hukuk garabetinden hukuk felaketine götürecek ifadeler olarak kayda geçmiştir. Bilhassa ‘Milli Yargı’ ifadesi 28 Şubat sürecinde hukuksuzlukları meşrulaştırmak için sıkça kullanılan ‘Atatürkçü yargı’, ‘Laik yargı’ gibi bazı tanımlamaları akla getirmiş, ‘Milli Yargı’ tanımı altında yeni bir vesayet formunun gelişebileceği endişesini doğurmuştur.”

‘Milli yargı’ gibi muğlak tanımlarla yargı kararları bir kamplaşma aracı haline getirilmesin’   

Açıklamanın devamında şunlar yer aldı:

“MAZLUMDER olarak,

-Yargı organlarının Anayasa’da belirtilen hukuki sınırlar dahilinde faaliyetlerini sürdürmesini ve yargı krizlerine sebebiyet vermemesi,

-Siyasi aktörlerin yargıya müdahale anlamı taşıyacak veya böyle bir intiba uyandıracak söz ve eylemlerden uzak durması,

- ‘Milli yargı’ gibi muğlak tanımlamalarla yargı kararlarının bir kamplaşma aracı haline getirilmemesi gerektiğini ifade ederiz.”