Öztrak: Bu düzenin böyle gitmeyeceğini söyleyen herkes düşman ilan ediliyor, Merdan Yanardağ derhal serbest bırakılmalı!

Öztrak: Bu düzenin böyle gitmeyeceğini söyleyen herkes düşman ilan ediliyor, Merdan Yanardağ derhal serbest bırakılmalı!
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Bu düzenin böyle gitmeyeceğini söyleyen herkes bir numaralı düşman ilan ediliyor. RTÜK’ün muhalif televizyonlara kestiği intikam cezaları ve işte en son gazeteci Merdan Yanardağ’ın bir programda...

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Bu düzenin böyle gitmeyeceğini söyleyen herkes bir numaralı düşman ilan ediliyor. RTÜK’ün muhalif televizyonlara kestiği intikam cezaları ve işte en son gazeteci Merdan Yanardağ’ın bir programda söylediği sözlerden orası burası kesilerek, montajlanarak hazırlanan bir video gerekçe gösterilerek tutuklanması. Merdan Yanardağ o programlarda, AK Parti’nin Diyarbakır milletvekilinin sözlerini de anımsatarak, hükümetin neyi, neden yaptığını hatırlatıyor. Sarayın yeni bir çözüm süreci başlatma ve terörist başını salıverme niyetinden bahsediyor. Tezgahın açığa çıktığını gören, saray mahfilleri de hemen kampanya başlatıp, gazeteci Merdan Yanardağı içeri attırıyor. Ama ülkenin geleceği için sorumluluk alan gazeteciler, bu baskılara pabuç bırakmaz. Ülkemiz adına utanç verici bu yanlıştan derhal dönülmelidir. Merdan Yanardağ serbest bırakılmalıdır” dedi.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı gerçekleştirdi. Öztrak, şunları söyledi:

"Dün, Sivas’ta 35 insanımızın yakılarak katledildiği Madımak Katliamının 30’uncu yıl dönümüydü. Ülkemizin birliğini, dirliğini, beraberliğini hedef alan, insanlığa karşı işlenmiş bu nefret suçu, yüreklerimizi ilk günkü acısıyla dağlamaya devam ediyor. Bu katliamda yitirdiğimiz canları, bir kere daha rahmetle anıyoruz. Adalet, bu yangını söndüremedi. İnsanlığa karşı işlenmiş bu nefret suçlarında, zaman aşımının söz konusu olamayacağını, olursa bunun da bir başka nefret suçu olacağını, bir kere daha milletimizin dikkatine sunuyoruz.

Yine hafta sonunda, ülkemizin tek bir kişinin imzasıyla, milli iradenin tecelligahı Meclisimizde kabul edilen, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasının üzerinden de iki yıl geçti. Türkiye’nin sözleşmeden çıktığı 1 Temmuz 2021’den bu yılın haziran ayına kadar geçen sürede ülkemizde toplam 610 kadın, cinayete kurban gitti. Ayrıca yüzlerce kadın şüpheli şekilde öldü. Bir kere daha tekrarlıyoruz. Bu cinayetlerin kanı, cinayetleri işleyenler kadar, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırarak, kadına yönelik şiddete cesaret verenlerin ellerine bulaşmıştır.

"Fransa’da yaşanan olayların çok dikkatli takip edilmesi lazım"

Dünyanın gündeminde çok sıcak bir olay var. Fransa’da Cezayir asıllı 17 yaşında bir genç, trafik kontrolü sırasında, polis tarafından vurularak öldürüldü. Protestolar geniş çaplı olaylara dönüştü. Başka ülkelerde de benzer protestolar görülmeye başlandı. Şunu belirtmek gerekir ki vatandaşlarını birinci sınıf, ikinci sınıf diye ayıran ırkçı şiddete maruz bırakan bir yaklaşım, asla kabul edilemez. Biz Fransız yargısının bu konudaki kovuşturma ve soruşturmayı en hızlı şekilde tamamlayarak sorumluları gerektiği şekilde cezalandırmalarını bekliyoruz. Ancak saray hükümetinin, Avrupa’nın açık hava sığınmacı kampı haline getirdiği ülkemizde, Fransa’da yaşanan olayların çok dikkatli takip edilmesi lazım. Ülkemize kontrolsüz şekilde alınan ve yurdumuzun dört yanına dağılan sığınmacı ve kaçakların, yarattığı risklerin, üstünün ensar söylemleriyle, Avrupa’dan para gelecek masallarıyla örtülmemesi, çok iyi tahlil edilmesi, yönetilmesi ve en kısa sürede Suriye ve diğer ülkelerden, kontrolsüz şekilde gelenlerin evlerine gönderilmesi şart. Yoksa, Fransa’da yaşanan olaylarla ilgili sosyal medya mesajı atanlara, soruşturma açarak ya da hükümet sözcülerine, ‘Türkiye sömürgecilerle yan yana getirilemez’ gibi beylik sözlerle, açıklamalar yaptırarak, bu işin üstesinden gelmek mümkün değil. Artık sığınmacılar ve kaçaklarla ilgili, bir eylem planını hızla uygulamak gerekiyor.

"İstanbul Avcılar’da ÖSO bayrakları açılmaya başlandıysa bekleyecek bir dakika daha kalmamıştır"

Türkiye bu yükü daha fazla kaldıramaz. Kendi vatandaşlarının hakkı olan refahı, başka ülkelerden gelen insanlara vermeye zorlanamaz. Sığınmacıların ülkelerine dönüşü için, bölge ülkeleriyle diplomatik temasa geçilmesi takvimi belli bir dönüş planının belirlenmesi, bu meselenin çözümü için gereklidir. Bugün artık samuray kılıçlı sığınmacılar sokaklarda birbirilerine saldırıyorsa, Antalya’nın sahilinde, Kayseri’de lunaparkta, İstanbul Avcılar’da ÖSO bayrakları açılmaya başlandıysa bekleyecek bir dakika daha kalmamıştır ama saray ülkemizde bu bayraklar sallanırken sessiz kalmaktadır. Rus yazar Turgenyev’in dediği gibi yeri geldiğinde, ‘Bir kapiklik mum bir şehri yakabilir.’ Yine geçtiğimiz günlerde İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu bir nefret suçudur. Hiçbir hal ve şart altında ‘İfade özgürlüğü’ kılıfına sokulamayacak bu ayıba kendini medeni sayan ülkelerin tepkisizliği de utanç vericidir. İnançlar arasında sevgiyi ve barışı büyütmek varken nefreti körükleyen bu saldırıyı telin ediyor, bu saldırıya sessiz kalanları kınıyoruz.

"Şimdi emeklinin bayram ikramiyesi bir kurban parasının ancak, yarısının yarısı etti"

Bu bayram, milletimizin büyük bir kesimi için zor geçti. Bu kesimlerin sofralarında bereket, ağızlarında tat yoktu. Bunların başında emeklilerin sofrası vardı. Saray, bundan beş yıl önce, emekliye bayram ikramiyesini, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun zoruyla getirmişti. Bu yıla kadar da doğru dürüst bir artış yapmamıştı. Bu sene de, biz her emekliye, önceki bayramdan eksik ödenen dahil, toplam 15 bin lira bayram ikramiyesi sözü verdik ama seçim bitti saray hükümeti emekliye sadece 2 bin lirayı reva gördü. 2018’de ilk çıktığında emeklinin bayram ikramiyesi bin lira, Diyanet’in vekâletle yurt içi kurban kesim bedeli 850 liraydı. Bu yıl ikramiye 2 bin lira, Diyanet’in yurt içi kurban kesim bedeli 5 bin 950 lira. Emekliye ikramiye ilk verildiğinde bu parayla emekli bayramda kurban ibadetini yerine getirebiliyor, üstüne memlekete gidiş dönüş parası ya da torunlara bayram harçlığı çıkıyordu. Şimdi emeklinin bayram ikramiyesi bir kurban parasının ancak, yarısının yarısı etti.

"Benzinin litresine bu gece 2 lira 11 kuruş daha zam geliyor"

Son beş yılda, saray hükümetinin döneminde, sadece kurbanlık fiyatlarının değil her şeyin fiyatı aldı başını gitti. Milletimiz pahalılığa ezdirildi. Yaz geldi, hala markette bir kilo erik 60 liraya, bir kilo fasulye 35 liraya satılıyor. Bir somun ekmek 7,5 lira oldu. O da şimdilik. Paramız bayramda da değer kaybetmeye devam etti. Bayramdan önceki hafta 23 lira 60 kuruş ödeyerek bir dolar alınıyordu, bayram bitti doların değeri 26 liranın üstüne çıktı. Hal böyle olunca da, dünyada brent petrol fiyatları bir ay önceye göre değişmezken bizde pompa fiyatları artmaya devam ediyor. Benzinin litresine bu gece 2 lira 11 kuruş daha zam geliyor.

"TÜİK, ‘bayram tatili nedeniyle işyerlerinden fiyat toplayamam’ diyerek, haziran ayı fiyatlarının açıklanmasını iki gün erteledi"

Kiralar son bir yılda, büyükşehirlerde 2,5-3 katına çıktı. Yazlıkları hiç söylemiyorum, artık tatil yörelerinde evler, açık artırma usulüyle kiraya verilmeye başlandı. Normalde bugün TÜİK’in haziran ayı enflasyonunu açıklaması bekleniyordu. Ama bu açıklama çarşamba gününe kaldı. İTO fiyatları bayram seyran demeden açıkladı. Bağımsız araştırmacıların oluşturduğu ENAG da haziran enflasyonunu açıkladı. Bir tek TÜİK, bir ay önceden, ‘bayram tatili nedeniyle işyerlerinden fiyat toplayamam’ diyerek, haziran ayı fiyatlarının açıklanmasını iki gün erteledi. Ama haziran ayı enflasyonu çok önemli. İlk 6 aylık enflasyon belli olduğunda, memurun maaşına, emeklinin aylığına, kamu işçisinin ücretine, enflasyonun telafisi için yapılacak artış da belli olacak.

"TÜİK’in ağır makyajlı rakamları zaten gerçek enflasyonu yansıtmıyor"

TÜİK’in ağır makyajlı rakamları zaten gerçek enflasyonu yansıtmıyor. Bir de bu fiyatların açıklanmasının bayram bahanesiyle ertelenmesi, çalışanların ve emeklilerin maaşlarının bir kere daha gasp edileceği endişesini artırıyor. Hükümet altı ay boyunca, çalışanları, emeklileri enflasyona ezdirdi. Şimdi temmuz ayında yapacağı artışla, güya enflasyonu telafi edecek. Ama vatandaşın geçmiş 6 ay boyunca yaşadığı kayıp üzerinde kalacak. Diğer yandan, enflasyonun yüzde 40’ların üstünde olduğu bir dönemde, maaş, aylık ve ücretlerin sadece enflasyon telafisi olacak şekilde artırılması önümüzdeki 6 ayda vatandaşlarımızın enflasyona ezdirileceği anlamına gelir. Bu nedenle Temmuz’da yapılacak artışta yılın ikinci altı ayında beklenen enflasyon da dikkate alınmalıdır.

Tabii bu arada seçim öncesinde Erdoğan’ın, yine Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun zoruyla, en düşük memur maaşının 22 bin lira olacağı vaadini de tutup tutmayacağını takip ediyoruz. Hükümet seçim öncesinde en düşük emekli aylığını 7 bin 500 liraya çıkarırken, bunu emekli kök aylığına zam şeklinde yapmamış, en düşük maaşı 7 bin 500 liraya çıkarırken, aradaki farkı Hazine’den vermişti. Örneğin, 5 bin 500 lira alan bir emeklinin maaşı 7 bin 500 liraya çıkarken, 7 bin 501 lira alan bir emeklinin aylığı yerinde saymıştı. Böylece, daha çok prim ödeyen ile daha az prim ödeyen arasında fark kalmamıştı. Hükümet büyük bir adaletsizliğe neden olmuştu. Bu adaletsizliğin düzeltileceğine dair verilen kademeli artış sözlerinin de takipçisi olacağız.

"Erdoğan seçim öncesinde ağzından düşürmediği Nas'ı unuttu, faiz artışına razı oldu"

Son seçimlerde hükümet, tam gaz seçim ekonomisi uyguladı. Eldeki tüm imkanları kullandı. Kazanın dibini kazımakla kalmadı, kazanın dibini deldi. Ülkede döviz kalmadı. Şimdi tam gaz dışarıdan para bulmaya çalışıyor. Erdoğan seçim öncesinde ağzından düşürmediği Nas'ı unuttu, faiz artışına razı oldu. Ama bir yandan da yaklaşan yerel seçimler aklından bir türlü gitmiyor. ‘Acaba Sarayın vitrinine koyduğum iki isim üzerinden bir dalga yakalayıp, daha fazla faiz artırmadan dışarıdan para bulabilir miyim?’ diyor. Yerel seçime kadar ekonomiyi bu rüzgârla götürmeye çalışıyor. Şimdilerde hükümetin, TL’nin değer kaybetmesine göz yumduğu ama bir yerden sonra bunu durduracağı, kuru sabitleyeceği, hatta Türk lirasının bir miktar değer kazanmasına da göz yumacağı söyleniyor. Böylece mevcut Türk lirası faizlerin, yabancılara çok cazip geleceği, seçimlere kadar başta Körfez ülkeleri olmak üzere yabancıların paralarını, ülkeye getirecekleri ve seçime kadar can yakacak hiçbir önlem almadan, ekonomiyi götürmeyi bekledikleri ifade ediliyor.

"Dış ticaret açığının önceki yılın aynı ayına göre yüzde 56 artışla 120 milyar dolara dayandığı görülüyor"

Biz bu ülkede, daha önce de bu hikayelerin peşine takılan çok hükümetler gördük. Hepsinin sonu hüsran oldu. Enflasyonu düşürme bu hikayenin neresinde? Bütçe dengesi enflasyonla mı sağlanacak? Dış ticaret açığı ne olacak? Dış Ticaret Bakanlığı’nın haziran verisi bugün açıklandı. Bu yılın haziran ayında iş günü sayısı bayram nedeniyle önceki yıla göre 5 gün az. Bu nedenle ihracat da ithalat da düşmüş. Bayram ayı bir gösterge değildir. Bu etkiyi bertaraf etmek için bir yıllık döneme bakıldığında Dış ticaret açığının önceki yılın aynı ayına göre yüzde 56 artışla 120 milyar dolara dayandığı görülüyor. Sarayın ‘Dış ticaret fazlası ve cari fazla vererek enflasyonla mücadele’ safsatası çöpe gitti. Ama dış ticaret açığı sorunu orada hala duruyor.

"Türkiye hala gri listede"

Peki, Saray dışarıdan kaynak bulayım derken, enflasyona ezdirilen vatandaşın sesini kim duyacak? Ortada bir plan yok, orta vadeli program yok, ek bütçe yok, geçmiş yönetimin piyasalara vurduğu, prangaların nasıl kırılacağına dair bir strateji yok. Değişen iki isim dışında ekonomi yönetiminde de, para politikası kurulunda da eski tas eski hamam. Sadece yaldızlı sözler var. Yeni Hazine ve Maliye bakanı Türkiye’yi, kara para ve terörizmim finansmanı konusunda, kendisinden önceki hükümetlerin soktuğu, gri liste ayıbından kurtaracağını söylemişti. Yeni liste açıklandı. Türkiye hala gri listede. Raporlarda, ‘Kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadele’ konularında Türkiye’nin gidecek çok yolu olduğu belirtiliyor. Bu şartlar altında kim güvenip de Türkiye’ye para getirecek?  Ben söyleyeyim, ya kısa vadede parayı vurmak isteyen sıcak paracılar, tefeciler, ucuza devlet malı kapatmak isteyen vurguncular ya da dost kisvesi altında siyasi taviz koparmaya, bize emir vermeye kalkan, emperyalist güç olma, yeniden Düyun-u Umumiye’yi canlandırma heveslileri. Bu hikâye, 2021 yılının eylül ayında uygulamaya koydukları ‘Yeni Model’ safsatasından bile beter.

Tekrar söyleyelim, bu işin sonu; Milleti enflasyonun altında daha da ezmek, verilen maaş, aylık, ücret zammını çok kısa sürede pul edip milletin elinden geri almak, sonunda bu ülkenin vatandaşlarının alın terini yabancıya ballı börek olarak peşkeş çekmek, Cumhuriyeti kurarken bitirdiğimiz Düyun-u Umumiye’yi geri getirmektir. Bu işin sonu borç verenden emir almaktır. Millet için hüsrandır.

"Cumhurbaşkanının oğluyla ilgili bir haber RTÜK başkanını, Bakanları ve hatta Meclis Başkanını neden bu kadar ilgilendiriyor?"

Aziz milletimizin kulakları bugüne kadar neler duydu, gözleri neler gördü neler… Villaların bodrum katında, sıfırlamakla bitmeyen para dolu kasalar, ayakkabı kutularından, çikolata kutularından taşan dolarlar, yurt dışındaki vergi cennetlerinde kurulan aile şirketleri ve bunlar üzerinden yapılan milyonlarca dolarlık para transferleri… İşte en son, saygın bir yabancı haber ajansı, içinde saray şürekasından isimlerin de geçtiği bir haber yayınladı. Buna göre İsveçli bir şirket, Türkiye’de araçlara kendi sattıkları alkol-metrelerin takılması için bir girişimde bulunuyor. Buna yasal alt yapı oluşturulması ve ticari ayrıcalıklar kazanmak karşılığında Bilal Erdoğan’ın başında olduğu vakıf ve üniversitelere, on milyonlarca dolarlık rüşvet aktarmayı planlıyor. Hatta bunun için Türkiye’de paravan bir şirket bile kuruyor. Ama şikayet üzerine bu çirkin oyun ortaya çıkıyor, planı yapanlar şirketten atılıyor ve bu plan hayata geçmiyor. Habere konu olayın özeti bu. Ancak bu haberin çıkmasının ardından yaşananlar son derece ilginç. Önce Erdoğan’ın İletişim Başkanlığı veryansın etmeye başlıyor. Sonra RTÜK başkanı, sonra Meclis Başkanı, Bakanlar bu vaveylaya iştirak ediyor ve tabi bunun ardından da troller geliyor. Üstüne derhal yayın yasakları geliyor. Ben buradan soruyorum, Cumhurbaşkanının oğluyla ilgili bir haber RTÜK başkanını, Bakanları ve hatta Meclis Başkanını neden bu kadar ilgilendiriyor? Çünkü, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dedikleri ucube rejimde parti devletinde, işler böyle yürüyor.

"Çalışsan da yoksulsun çalışmasan da…"

85 milyon millete de bu kirli düzenin devamı için karın tokluğuna, köle gibi çalışmak düşüyor. O da iş bulabilirse… Gurbet kızımız… Mevsimlik işçi bir ailenin kızı… Antalya’da tarlada doğmuş. Çalışmış, didinmiş, Üniversitenin bankacılık bölümünü bitirmiş ama torpil bulamamış, bir işe girememiş. Şimdi maaile Antalya’nın sıcağında yevmiyeyle günlük 11 saat tarlada çalışıyor, günlük nafakalarını çıkarmaya uğraşıyorlar. Gurbet kendisine mikrofon uzatan muhabire, ‘Bu ülkede başarılı olmak bir işe yaramıyor’ diyor. Çoban Sülü’den Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i çıkaran yetenekli gençlerini en ücrada bile olsa bulup yurt dışında eğitime gönderen, onları dünya çapında bilim insanı ve sanatçı yapan bu ülkenin ucube saray rejimi elinde geldiği yer burası. Yokluk yoksulluk artık bu topraklarda, bir kader olarak sonraki kuşaklara aktarılıyor. Çalışsan da yoksulsun çalışmasan da…

"Ucube rejimle geçen beş yılda, işsizler ordusuna 3 milyon 867 bin kişi daha eklenmiş"

Bu ucube rejim gelmeden önce 5 milyon 272 bin olan gerçek işsiz sayısı nisan ayı itibariyle 9 milyon 138 bine çıktı. Ucube rejimle geçen beş yılda, işsizler ordusuna 3 milyon 867 bin kişi daha eklenmiş. Son 5 yılda, vatandaşların ve şirketlerin borcu dörde kamunun borcu beşe katlandı. Finansal kesim dışında kalan, kamunun, özel kesimin ve vatandaşların borcu 4 kat arttı. 3 trilyon 381 milyar liradan 

14 trilyon 466 milyar liraya çıktı. Orta direk yok oldu, zengin ile fakir arasındaki makas olağan üstü açıldı. Bu yılın nisan ayı itibariyle bankalardaki toplam mevduatın yüzde 70’ini 1 milyon lira üzerindeki mevduat hesapları oluşturuyor. Ama bu 1 milyon lira üzerindeki hesap sahiplerinin sayısı bankaların toplam müşteri sayısının sadece binde 6’sı. Bu düzende birileri hep birilerinin üzerine yaslanıyor. Altta kalan da her zaman emeğiyle geçinmeye çalışan vatandaş oluyor. Bu düzenin böyle gitmeyeceğini söyleyen herkes bir numaralı düşman ilan ediliyor.

"Merdan Yanardağ serbest bırakılmalı"

İşte Genel Başkanımıza yönelik fezleke tehditleri, işte sosyal medyadaki sürek avları işte RTÜK’ün muhalif televizyonlara kestiği intikam cezaları ve işte en son gazeteci Merdan Yanardağ’ın bir programda söylediği sözlerden orası burası kesilerek, montajlanarak hazırlanan bir video gerekçe gösterilerek tutuklanması. Merdan Yanardağ o programlarda, AK Parti’nin Diyarbakır milletvekilinin sözlerini de anımsatarak, hükümetin neyi, neden yaptığını hatırlatıyor. Sarayın yeni bir çözüm süreci başlatma ve terörist başını salıverme niyetinden bahsediyor. Tezgahın açığa çıktığını gören, saray mahfilleri de hemen kampanya başlatıp, gazeteci Merdan Yanardağı içeri attırıyor. Ahlak pusulası fırıldak olmuş saray hükümetinin yalanlarla, trol ordularıyla algı yönetme taktiği anlaşılan yerel seçimlere kadar da tüm hızıyla devam edecek. Biz, ‘Seçim süreci mayıs ayında sona ermedi. 8 ay sonra yapılacak belediye seçimlerine kadar sürecek’ derken bunu boşa söylemiyoruz. Ama ülkenin geleceği için sorumluluk alan gazeteciler, bu baskılara pabuç bırakmaz. Ülkemiz adına utanç verici bu yanlıştan derhal dönülmelidir. Merdan Yanardağ serbest bırakılmalıdır.

"CHP yöneticilerine tatil yok"

Önümüzde yerel seçimlere kadar çok kritik bir zaman dilimi var. Sarayın en büyük beklentisi karşısında bir araya gelmiş muhalefeti bölmek. 94 seçimlerinde olduğu gibi karşısındakileri dağıtıp kendi adaylarını aradan çıkarmak. Bunun için çabaları fasılasız sürüyor. Biz, önceki seçimdeki eksiklerimizi hızla gideriyoruz. Bir yandan örgütümüzde başlattığımız yenilenme sürecini gerçekleştirirken, önümüzdeki yerel seçimlere kadar, hizmetlerimizi anlatarak, en ücra mahallelere kadar ev ev dolaşarak, bundan önceki seçimlerdeki birlikteliklerimizi tahkim ederek, yerel seçimlerden başarıyla çıkacağız, İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Mersin gibi büyükşehirler başta olmak üzere Pek çok belediyeyi Erdoğan’ın elinden aldığımız yerel seçim zaferimizden bu yana dört yıl geçti. Geçen dört yılda belediyelerimiz tüm engellemelere rağmen sosyal demokrat belediyeciliğin en güzel örneklerini verdiler. Vatandaşın parası vatandaşa hizmet için kullanılınca nasıl eserler verilebildiğini gösterdiler. İllerinde, ilçelerinde belediyeler eliyle verilen yardımları artırdılar. Üretime destek olmak için hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi için var güçleriyle çalıştılar. Haklarında söylenen tüm yalanları, yalancıların yüzüne vurdular. Şimdi yapılan hizmetleri anlatma, bugüne kadar yapılanlardan çok daha büyük işler yapma zamanıdır. Bayram da bitti. Artık bu yaz CHP örgütlerine, CHP milletvekillerine, CHP Belediye Başkanlarına, Belediye Meclis Üyelerine her kademeden CHP yöneticilerine tatil yok. Yenilenen kadrolarımızla tüm gücümüzle seçime kadar sahada olacağız.”

 CHP Sözcüsü Faik Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP’nin Yerel Seçimlerde, Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerde olduğu gibi bir ittifak yapıp yapmayacağına ilişkin sorulan soruya Öztrak şu yanıtı verdi:

"CHP, yerelin kendine özgü koşullarını en iyi bilen ve değerlendiren partidir"

“CHP, yerelin kendine özgü koşullarını en iyi bilen ve değerlendiren partidir. Oluşan koşullara ve risklere göre yeni stratejileri hayata geçirmekte tereddüt etmez. Bu çerçevede, mevcut 11 Büyükşehrin yanında yeni büyükşehirleri de kazanacağımızdan kimsenin tereddüttü olmasın. Büyükşehir Belediye Başkanlarımız, başarılı hizmetler vermiş, büyük eserlere imza atmışlardır. Kendilerine vatandaşlarımızın desteğinin artarak devam edeceğinden eminiz.”

 CHP Sözcüsü Öztrak, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın, bugün başlattığı "Adalet ve Değişim Yürüyüşü"ne ilişkin şunları söyledi:  

"Tanju bey yürümekle vakit harcayacağına Bolu’nun sorunlarını çözsün"

“Belediye Başkanları öncelikle kendi illerinin, ilçelerinin sorunlarını çözmeli, hemşerilerine en iyi hizmeti vermeye çalışmalı. Tanju Özcan, vereceği hizmetlerde hükümet engel çıkardığı için yürüseydi başımızın üstünde yeri vardı. Kendisinin iddiaları akıl işi değildir. Ama bilinen bir söz vardır, ‘yollar yürümekle aşınmaz, ateş olsa da cürmü kadar yer yakar.’ Bolu’nun dünya kadar sorunu var, Tanju bey yürümekle vakit harcayacağına Bolu’nun sorunlarını çözsün.’

"Tayyip Erdoğan’a, milletin ödediği vergilerle uçan, kaçan, duran, yazlık kışlık saraylarda ne kadar harcama yapılmıştır?"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Antalya Belek’teki tatiline ilişkin çıkan iddialara ise Öztrak, “Genel Başkanımızın her biri kendi işinin gücünün sahibi olan aile fertleriyle birlikte kısa bir süre dinlenmesini eleştirmenin ben gerçekten büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Esas sorulması gereken soru şudur. Tayyip Erdoğan’a, milletin ödediği vergilerle uçan, kaçan, duran, yazlık kışlık saraylarda ne kadar harcama yapılmıştır? Burada söz konusu olan milletin parasıdır.”

 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Para Politikası Kurulu (PPK) toplantı özetini yayımladı. Özet metinde, faiz artışı kararının, dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için başlatılan parasal sıkılaştırma sürecinin ilk adımı olarak öngörüldüğü belirtildi. Öztrak, bu metne ilişkin ise şunları söyledi:

“Bunu Bakan Mehmet Şimşek’in ifadesiyle, akıl dışı, irrasyonel politikalardan dönüşün bir başlangıcı olarak anlamak mümkündü ama bunun yanına Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı dışında üyeleri değişmeyen, eski üyeleri devam eden Para Politikası Kurulu’nu, bundan önceki akıl dışı politikaların baş uygulayıcılarından biri olan eski Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı’nın BDDK’ya atanmasını koyduğumuzda bir de bunların üstüne Erdoğan’ın, ‘ben değişmedim, aynıyım’ sözlerini eklediğimizde ortaya mükemmel bir kafa karışıklığı çıkıyor. Türk ekonomisi ızrar halindedir. Ekonominin bu çelişkili söylemlerle yönetilmeye çalışılması, akılcı politikalara dönüşün maliyetini arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Bugün rezerv satmayacağım’ dersiniz. Bu çelişkili sözlerle devam ederseniz, faizleri çok artırmak zorunda kalırsınız. Yarın faizleri artırmak zorunda kalmak istemezseniz bu sefer rezervleri satmak zorunda kalırsınız. Türkiye’nin derhal derli, toplu, dört başı mahmur bir programı millete sunması ve bu çerçevede yürümesi gerekmektedir.”