Yüksek Yargı'daki 'Can Atalay' krizi nasıl çözülecek?: TBB Başkanı 3 adım önerdi

Yüksek Yargı'daki 'Can Atalay' krizi nasıl çözülecek?: TBB Başkanı 3 adım önerdi
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Can Atalay hakkında AYM tarafından verilen karara uymamasına tepki göstererek "Hiçbirimizin artık anayasal bir güvencede olamayacağımıza ilişkin bir...

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Can Atalay hakkında AYM tarafından verilen karara uymamasına tepki göstererek "Hiçbirimizin artık anayasal bir güvencede olamayacağımıza ilişkin bir kararla karşı karşıyayız” dedi. Yüksek yargı arasında yaşanan çatışmanın çözümü için de 3 öneri sundu.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Can Atalay kararını uygulamaması ve “ihlal” kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasının yankıları sürüyor.

Hukukçuların büyük tepkisini çeken karara ilişkin Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan da “Öfkeyle yazılmış, siyaseten alınmış bir karar” dedi. Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmaya dönük hedef gösterildiğini söyleyen Sağkan, “Siyasetçilerin önüne atmaya dönük bir çaba” yorumunda bulundu. Sağlam, yüksek yargı arasında yaşanan bu çatışmanın çözümü için de 3 öneri sundu.

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’ya konuşan Sağkan, şunları söyledi:

“Bu kez durum çok ağır”

“Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu, Mustafa Balbay örneklerinde olduğu gibi bazı kararlarına ilk derece mahkemelerinin uymamak yönünde direnç gösterdiklerine şahit olmuştuk. Ancak daha sonra bu kararlar kendi içinde düzelmişti. Bu kez çok daha ağır bir durumla karşı karşıyayız.

“Yargıtay ‘AYM’yi tanımıyoruz’ diyor”

Yargıtay 3. Ceza Dairesi çok ağır ifadelerle bir karar almış. İfadelerinde AYM’yi tamamen itibarsızlaştırmaya gayret eden bir boyut var. AYM’yi kendileri üzerinde vesayet makamı gibi davranmakla, yargısal aktivizm yapmakla suçluyorlar. AYM’nin Can Atalay’la ilgili kararına hukuki değer ve geçerlilik atfedilemeyeceğini söylüyorlar. Uyulmama kararını alırken "Biz AYM’yi tanımıyoruz" diyorlar.

Kararın gerekçesinde AYM’nin yasaları da iptal ederek yasama organının alanına müdahale ettiğini ifade ediyorlar. AYM’nin görevlerinden biri de yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemektir. Bu görevi yerine getirmesini yasama organının meşruiyetine müdahale olarak tanımlayarak aslında AYM’yi tam anlamıyla hedef tahtasına oturtmaya çalışıyorlar. Sadece bireysel başvuru yönüyle de değil. Kanunları denetleme yönüyle de.

“AYM’nin kapatılmasını sağlamaya dönük hedef gösterme”

Can Atalay kararına imza atan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmak gibi bugüne kadar hiç görmediğimiz bir usulü hayata geçiriyorlar. Son yıllarda AYM’nin siyasetçilerin hedefinde olduğunu biliyoruz. Ben bu kararı AYM’nin kapatılmasını sağlamaya dönük hedef gösterme olarak görüyorum. Siyasetçilerin önüne atmaya dönük bir çaba olarak okuyorum.

Bir taraftan bakınca da Anayasanın 153. Maddesi’nin (Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir) resmen yok sayıldığı, Türk yargısının içerisinde bulunduğu halin maalesef ki açık net bir resmi olarak görüyorum.

“Öfkeyle yazılmış, siyaseten alınmış bir karar”

Can Atalay’ın bireysel başvurusu henüz görüşülmeden Yargıtay 3. Ceza Dairesi apar topar bu dosyayı önüne alıp onadığında bazı işaretleri görmüştük. Can Atalay’ın AYM’nin vereceği bir hak ihlali kararı ihtimalinde serbest kalmasının önüne geçmek amacıyla yapıldığı yorumunda bulunduk.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlalinin giderilmesi için gösterdiği yolda dosyayı ilk derece mahkemesine iade etmeliydi, fakat bu karar çıktı. Bu karar öfkeyle yazılmış, siyaseten alınmış bir karar. Hukukçu olarak değerlendirmem ne yazık ki böyle.

“Hiçbirimiz anayasal güvencede değiliz”

Hiçbirimizin artık anayasal bir güvencede olamayacağımıza ilişkin bir kararla karşı karşıyayız. Türkiye’de yaşayan 85 milyon insanın artık bireysel başvuru yoluyla temel hak ve özgürlüklerini Anayasa Mahkemesi’nin güvencesinde hissedebileceği bir ortamın olmadığını tespit eden bir karar.

Bu karar ifade edeceğim önlemler alınmazsa AYM’nin artık bireysel başvurular yönünden aldığı kararların uygulanmamasının serbest olduğunun resmileşmesi anlamına gelecektir. Yüksek yargının kendisinin attığı düğümü siyasetçiler müdahale etmeksizin yargının kendi içerisindeki mekanizmaların çözmesi gerekir. Bu mekanizmalar var.

3 öneri

HSK’nın hiç gecikmeden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkan ve üyeleri ile ilgili bir soruşturma başlatıp o başkan ve üyeleri AYM kararını uygulamadıkları açık olduğundan, kesin karar verilinceye kadar açığa almaları gerekiyor. 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yeni başkan ve üyelerin ataması hemen yapılmalı. Bu kapsamda AYM’nin verdiği kararın uygulanmasını sağlayarak Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin aldığı kararla AYM’nin kararlarının uygulanmayacağına dönük algıyı ortadan kaldırması gerekiyor. İstanbul 13. Ağır Ceza yeni başkan ve üyeleriyle AYM’nin kararını, kararda belirtilen formül doğrultusunda uygulamalı. Ancak bu yapılırsa AYM itibarını tekrar kazanabilir.

“Yargıtay üyeleri görevden çekilmeye davet edilmeli”

Yargıtay’ın bu kararına karşı Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulu’nun hareketsiz kalması düşünülemez. Yargıtay Disiplin Kurulu’nun resen harekete geçip disipliner soruşturma işlemlerini başlatması gerekiyor. Yargıtay Kanunu'nda eylemin ağırlığına göre uyarma ve görevden çekilmeye davet yaptırımları söz konusu. Bu kadar ağır bir karar, hukuki yanlışlar söz konusu iken artık bunun bir uyarı cezası ile geçiştirilmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Yargıtay Disiplin Kurulu'nun, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararda imzası olan üyelerini görevden çekilmeye davet etmesi gerekiyor.

“Görev suçu kapsamında soruşturma başlatılmalı”

Üçüncüsü Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu’nun da “görev suçu” kapsamında değerlendirme yaparak adli yönden soruşturma başlatma kararı alması gerekiyor. HSK, Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulu ve Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu’nun hiç zaman geçirmeden bugün en geç yarın sabah bu işlemleri başlatması ve Yargıtay’ın attığı bu düğümü yine kimsenin müdahalesine gerek kalmaksızın yargının kendisi çözmesi gerekiyor.”