Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“İnsanın sevdiği işi yapması dünyadaki en büyük armağan”

Kendisini mesleğe ilk başladığım yıllardan beri tanıyorum ve her projesini de yakından takip ediyorum. İlk günden bugüne değişmeyen samimi iletişimi, mütevazı duruşu ile sevdiğim oyuncular arasındaki yeri hiç değişmedi. İçinde bulunduğu her projede başarısıyla kendisinden söz ettirdi, sahnede olmaya hep özen gösterdi. Emre Karayel sinema ve dizi projelerinin yanında tiyatroyu hiç bırakmadı. Sahnede olmak onun en çok sevdiği oyun alanı. Kendisini sahnede izlemiş biri olarak o oyunun bir parçası olmak inanılmaz bir seyir. Emre’yi turneye giderken telefonda yakaladım ve uzun zaman sonra keyifli bir sohbet gerçekleştirdim. Yeni kurduğu tiyatrodan başlayarak laf lafı açtı, konuştuk. Yarın 27 Mart Dünya Tiyatro Günü olması vesilesiyle Dünya Tiyatro Günü’nü kutladım ve yeni sahnesinde buluşmak için sözleştim. Tiyatroya emek ve gönül veren herkesin gününü kutlarız. Ekonomik güçlükler nedeniyle kapanmak zorunda bırakılmayan, sansürsüz tiyatro ve daha çok tiyatro dileğiyle... Herkese kendi hayatının sahnesinde umutlu ve mutlu pazarlar.  


Tiyatron hayırlı olsun, böyle bir dönemde bu işe neden kakıştın diyerek başlayalım mı?

Ben yıllardır, Oyun Atölyesi başta olmak üzere farklı farklı özel tiyatrolarda oynadım. Aslında benim tiyatro sahibi olmak gibi hele bu dönemde böyle bir hayalim hiç olmadı. Yollarımız TRT Çocuk için yaptığımız ‘Dedektif Reptır’ projesi sebebiyle Dersu Yavuz Altun’la Tiyatro Yeniden’le buluştu. Maltepe Belediyesi, Cumhuriyet Parkı’nın yetkilileri de çok destek verdiler  “O zaman neden bizim bir salonumuz olmasın, daha doğrusu, İstanbul’un neden bir tiyatro salonu daha olmasın” dedik. Bütün tiyatroların bir ayağının Maltepe’de de olacağı, Kadıköy’den öteye geçecekleri bir yer olsun istedik. Depremden önce bir hareketlilik vardı, birçok tiyatroyu sahnemizde de ağırladık. Deprem dolayısıyla sadece tiyatroya değil hayata ara verdik. Ama hayat devam ediyor. Hem depremzedelere destek olmak hem de tiyatroyu ayakta tutabilmek adına oyunlarımızı Sahne Dragos’ta oynamaya devam ediyoruz.

“EN BÜYÜK MUTLULUĞUM SALONU OLMAYAN TİYATROLARA BİR SAHNE SAĞLAYABİLMEK”

Bu oluşumun, aslında bir sahne sahibi olmanın senin için anlamı ve önemi nedir?

Özellikle pandemiyle birlikte özel tiyatrolar bir krizin içerisine girdiler. Salonu olan ayrı girdi, salonu olmayan tiyatrolar ayrı bir krizde buldu kendini. Ama salonu olanlar krizden çok etkilendi ve birçoğu kapanmak zorunda kaldı. Benim en büyük mutluluğum salonu olmayan tiyatrolara bir sahne sağlayabilmek. Meslektaşları olarak bana bu durum gurur ve mutluluk veriyor. Biz bu yolda Dersu Yavuz Altun’la birlikte yürüyoruz. En büyük mutluluğumuz yerleşik bir tiyatromuzun olarak prodüksiyon tiyatrosuna evrilmenin yolu açılırken, diğer tiyatrolara da destek olabilecek bir sahnemizin olması ve onlara sahne yaratabilmek.


“ARTIK DİLEDİĞİMİZCE OYUN OYNAYABİLECEĞİMİZ BİR SAHNEMİZ VAR”

Eskiden bütün tiyatrocuların kendi sahneleri varmış keşke her tiyatro yapmak isteyenlerin kendi bu tarz oluşumları ve sahneleri olabilse. Biz bileceğiz ki Emre Karayel’in sahnesi var, o çok önemli bir şey sizler için değil mi? 

Evet. Artık dilediğimizce oyun oynayabileceğimiz bir sahnemiz var, bu büyük bir özgürlük.  Maltepe’deki Cumhuriyet Park’ın içerisindeki Sahne Dragos Tiyatro Yeniden, Emre Karayel ve Dersu Yavuz Altun’un tiyatro yaptığı bir yer olarak yerini almış durumda.

“OKSİMORON’UN ÖMRÜ UZUN, OYNAMAYA DEVAM EDİYORUM”

Tek kişilik oyunun ‘Oksimoron’ devam ediyor biraz oyundan ve çalışmalardan bahsedebilir misin?

‘Oksimoron’ Tatbikat Sahnesi’yle başlamıştı, şimdi Tiyatro Yeniden çatısı altında hem sahnemizde oynamaya hem de turnelere gitmeye devam ediyorum. Düzenli olarak Oksimoron’u Sahne Dragos’ta oynuyorum zaten. Yeni projeler için çalışmalarımız ayrıca başladı. Ama daha Oksimoron’un ömrü uzun, oynamaya devam. Ben yıllarca kadın-erkek ilişkileri üzerine komedi yapmış birisi olarak onunla çok örtüşen bir metin ‘Oksimoron’. Benim de çok severek ve keyifle oynadığım bir oyun. Seyirci de oyunu benimsedi ve sevdi, çok iyi gidiyor. Deprem felaketi hepimizi çok etkiledi, ben çok çok etkilendim ve morale çok ihtiyacımız var. Yavaş yavaş toparlamaya çalışıyoruz diyelim.


“HİÇ TANIMADIĞIMIZ OLSA BİLE NE FARK EDER Kİ, ÇOK DRAMATİK HİKÂYELER VAR”

Depremden konu açılmışken hepimizi derinden etkiledi ve hayat eskisi gibi hiç olmayacak artık. Sen Adanalısın birinci dereceden etkilenme durumun da olmuştur.

Ben ayın 3’ünde cumartesi Adana’daydım pazar günü deprem oldu zaten. Birinci dereceden yakın akrabalarımdan şükür kaybımız olmadı ama biz bu bölgenin çocuğuyuz her yer birbirine 2 saatlik uzaklıkta bir bölge. Hatay’da, Maraş’ta bütün illerde tanıdıklarımız vardı, çok kaybımız var. Ama hiç tanımadığımız olsa bile ne fark eder ki, çok dramatik hikâyeler var acımız çok büyük. Artık sözün bittiği yerdeyiz. Depremi unutmadan zamanla acıları nasıl sarabilirsek hayata devam etmeye çalışacağız.  

“ANLAYIŞIN İLİŞKİNİN EN BESLEYİCİ BİR TARAFI OLDUĞUNU VE EMPATİ KURMANIN GEREKLİĞİNİ ÖĞRENMİŞ OLDUM”

Kadın-erkek ilişkileri demişken bir bilirkişi uzmanlık durumuna da dönüştü senin durumun. ‘Bir Kadın Bir Erkek’ unutulmaz proje oldu, şimdi bu tiyatro oyunu, yine ilişkiler böyle gidiyor. Sen kadın-erkek ilişkilerini başardın mı? Evlendin ve çocuğun var. Maşallah çok da mutlusun.

Kadın-erkek arasında o hâlâ tatlı atışmalar, itişmeler çift olmanın ve birlikte olmanın bir getirisi sonuçta. Dolayısıyla kimse ilişki konusunda mükemmelleşemiyor. Ben 30 bine yakın skeç çekmiş, her birini oynamış olsam da aynı duruma aynı şeylere tekrar tekrar düşüp tekrar tekrar yaşıyorum ve söylüyorum; “Aa dejavu oldu, ben bunun skecini çekmiştim, gerçekten bunun olabileceğine inanmıyordum ama bak demek ki oluyor.”  Bu süreçte ‘Bir Kadın Bir Erkek’ işinde de tiyatroda da ve kendim insan olarak da sevginin ön plana çıkması gerektiğini, saygının bunun temelini oluşturması gerektiğini, anlayışın ilişkinin en besleyici bir tarafı olduğunu ve empati kurmanın gerekliğini öğrenmiş oldum. Elimden geldiği kadar bunu ilişkimde, hem aile ilişkilerimde hem sosyal ilişkilerimde hayata geçirmeye çalışıyorum, sanırım karşılığını da ödülünü alıyorum.


“EŞİMLE TANIŞIP ONUNLA EVLENİNCE GERÇEKTEN ŞANSLI BİRİSİ OLDUĞUMA İKNA OLDUM”

Doğru kişiyi buldun, bir aile kurdun ve baba oldun… Duyguların nedir?

Aile konusunda, eşim konusunda gerçekten bütün samimiyetimle söylüyorum hakikaten hayatım boyunca “Sen çok şanslı adamsın” derlerdi eşimle tanışıp onunla evlenince gerçekten şanslı birisi olduğuma ikna oldum. Üstüne de Can gelince, baba olunca kaymaklı kadayıf oldu. İyi bir aile olmak, baba olmak müthiş bir mucize ve serüven. Buna tanıklık etmek ayrı bir keyif, onu da dolayısıyla yaşıyorum. Kalabalık ailenin çocuklarıyız biz. Ben hep baba olma hayalini kurdum ama son dönemlerde umudumu da yitirmiştim açıkçası ama hayat böyle bir şey bir anda karşına çıkartabiliyor, bir anda tamamen rüzgârın yönü ve her şey değişiyor. Umudu yitirmemek lazım!  

“BEN GEÇ TİYATROCU OLMAYA KARAR VERENLERDENİM”

Yarın 27 Mart Dünya Tiyatro Günü. Dünya Tiyatro Günün kutlu olsun. Tiyatrocu olacağım diye mi yola çıkmıştın?

Ben geç tiyatrocu olmaya karar verenlerdenim. İlk önce bir okul okuyordum sonra ikinci üniversite olarak tiyatroyu seçtim. Oyuncu olmak istediğim için tiyatroyu seçtim ve o yüzden tiyatro okudum. Çok severek ve isteyerek okudum. İktisat bölümünü bırakarak tiyatro okumaya karar verdim. Aslında meslek değiştirdim. İnsanın sevdiği işi yapmasının dünyadaki en büyük armağan olduğuna inanan birisi olduğum için istediğim eğitimi aldım ve mesleğimi yapıyorum. Ben şanslı azınlıklardan olduğumu düşünüyorum. Çünkü bizim istediğimiz işi yapmamıza eğitim sistemimizin izin vermediğini bundan sonra daha da zorlaşacağını düşünüyorum. Sanayi toplumunun ihtiyaçlarına yönelik elemanlar yetiştirdiğimiz sürece her insan kendi sevdiği mesleği yapma şansına sahip olamıyor. Dediğim gibi ben şanslı azınlıktanım ve mesleğimi çok seviyorum.

“AİLEM ÇOK İSTİYORDU “ALIN KAZANDIM” DEDİM”

İktisat çok önemli bir bölüm, özellikle bu dönemde daha da önemli. Eğer iktisadi kalkınmayı başarmış olsaydık ne biz, ne de tiyatrolar bu durumda olurdu. Keşke bu bölümü bitirseydim de ikinci bir mesleğim olsaydı durumunu yaşamıyor musun?

Ben hayatta keşke dememeye, pişmanlık duymamaya çalışırım. Bir kere ben iktisatçı olmaya karar vermedim o dönem kutular karar veriyordu, bildiğin doğru sayısı seni yerleştiriyordu. Türkçe-Matematik mezunu olduğum için iktisat-işletme yazmıştım herkes gibi klasik seçimler. Ailem çok istiyordu “Alın kazandım” dedim. Ben okurken iktisatçı olmayacağımı anladım ve okula gitmemeye başladım. Özel kanallar açılınca, film sayıları artınca dublaj sanatçısı olayım diye sınava girdim, kazanamadım. Sonra dublaj-tiyatro sınavı açtılar orada beni yetenekli buldular. Süreç böyle ilerlerken ‘ben bu işin okulunu okuyacağım’a kadar durum gitti. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü burslu olarak kazandım ve hayatım tamamen değişti. 

“GÜNLER ELBETTE GÜZEL AMA…”

Dünya Tiyatro Günü nasıl kutlanmalı ya da kutlanıyor mu?

Dünya Tiyatro Günü benim öğrencilik yıllarımda hâlâ öyle kutlanıyor mu bilmiyorum ama tiyatro bildirisi olurdu. Onu her yıl dünyada seçilen birisi yazardı. O bildiri her tiyatroda okunurdu, biz bu geleneği yine yapacağız. Günler elbette güzel ama meselâ Dünya Kadınlar Günü bir gün kutluyoruz ama öbür tarafta kadınların sorunlarıyla ilgili çok büyük sıkıntılar var. Tıp Bayramı’nı kutluyoruz ama hastanelerde onlara saldırmaktan, hakaret etmekten, taciz etmekten geri çekinmiyoruz gibi çok dertlerimiz var. O yüzden bir gün kutlanıp 364 gün de arkasından başka şeyler yaşanılan kutlamalara artık çok inanmıyorum, sevmiyorum da.

“ALMANYA’DA DEVLET BİR SARAYI ÖZEL TİYATROYA VERMİŞ”

Çok haklısın söylediklerinde inşallah bütün günlerin bayrama dönüşerek kutlanacağı günlere dönüşmesi temennimizi iletebiliyorum sadece. Tiyatrolarda temel sorun nedir?


İstanbul’un bir bölgesinde bütün tiyatroların toplandığı, seanslarla oyunlar oynandığı, herkesin kaygısız tiyatroya koşarak gittiği zamanlar hayal ediyorum… İnşallah o günlerin de gelerek kutlandığı 27 Martlarımız olur. Özel tiyatrolar salonu olsun ya da olmasın bir ticarethane değildir, görüşü, tavrı, duruşu oyunun ne olursa olsun birer kültür merkezidir aslında. Benim gördüğüm en büyük sorun ticarethane muamelesi görmemiz. Vergilerin, KDV’nin falan olması ekonomik sıkıntı çok büyük. Almanya’da Roberto Ciulli’nin tiyatrosuna gittiğimde gözlerime inanamadım. Devlet o muhteşem sarayı tiyatro yapsın diye ona vermiş, destek olmuş ve özel tiyatro yapıyordu. İnanamazsın… Öyle bir yerde tiyatro yapıyorlardı ki herhalde hayatım boyunca böyle bir yerde tiyatro yapma şansına sahip olamayacağım diye düşündüm. Bir oyuncu olarak bunu düşündüm. Ne kadar acı değil mi? Okuma provası yaptıkları şahane antik bir eski Türk Hamamı’ndan çevirmişler. Bahçesini açıyorsun 14. yüzyıldan kalma bir yere çıkıyor gibisin öyle bir saray ki. Bizi düşünsene alışveriş merkezlerinde ve konferans salonlarında tiyatro yapmaya çalışıyoruz. Tabii yine şükrediyoruz ama önce tiyatro salonu yapmamız lazım ondan sonra başka etkinliklere, konferanslara da tiyatro salonunda yer vermeliyiz.

“BİR PANZEHİR GİBİ KENDİME GELDİĞİM BİR ALAN OLARAK DÜŞÜNÜRÜM SAHNEYİ”

Sahnede olmak nasıl bir duygu, insan orada mı kendini oyuncu olarak hissedebiliyor ne dersin?

Tiyatro panzehir gibi. Dizi sektörü bizi besleyen ana damar elbette ama uzun zamanlar geçiriyoruz işte oradaki o kalabalığın, hengâmenin içerisinde tiyatro sahnesi başlayıp biten ve kendine geldiğin bir yer. Ben oyuncunun sahnede kendisini temizlediğine inanıyorum. Bir panzehir gibi kendime geldiğim bir alan olarak düşünürüm sahneyi. Sahne, tiyatro sanatı yapmak adına bizi zinde ve dinç tutuyor diyebilirim. Seyircinin salonda olması, o sıcak iletişim bence tiyatroyu bir adım öne çıkarıyor. Tiyatro zamana yenik düşmüyor, gerçek ve canlı olan sahnede kalmaya devam ediyor. Tiyatro bu dönemde daha da güçlendi, bu durum ayrıca beni mutlu ediyor.

“TÜM MESLEKTAŞLARIMIN 27 MART DÜNYA TİYATRO GÜNÜ’NÜ KUTLARIM”

Ustalarım dediğin, sahnede olmak isterim dediğin çok isim vardır ama buradan tiyatro günlerini kutlayalım isterim.

Aslında çoğuyla sahnede oldum. Şöyle diyebilirim oyunculuk kariyerimde emeği geçen bütün öğretmenlerimin rahmetli hocam Cüneyt Gökçer’den başlayayım. Sonra Çetin Tekindor, Lemi Bilgin, Leyla Barutçu okuldaki hocalarım, benim hiç okumadığım ama kaybettiğimiz Yıldız Kenter, Müşfik Kenter şimdi adını sayamayacağım çok büyük aktörler ve aktrisler başta onlar olmak üzere tüm meslektaşlarımın 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü kutlarım. Hep daha güzel sahnelerde, daha güzel şartlarda tiyatro yapmak ümidiyle...

“HEP İYİ AKTÖRLER VE AKTRİSLERLE SAHNEDE OLDUM”

Ben seni ilk zamanlarından bugüne tanıyorum şanslı ve güzel bir yolculuk içindesin diye düşünüyorum. Oyunculuk yolculuğuna baktığında nasıl geçmiş?

Bu konuda da evet şanslıyım. Ben Haluk Ağabey (Bilginer) ile yıllarca çalıştım, oradaki arkadaşlarım Moda Sahnesi’ni kurdular sonra onlarla da çalıştım, Yücel Erten ile çalıştım. Yani hep iyi aktörler ve aktrislerle sahnede oldum, bu çok büyük bir avantaj ve insanın oyunculuğuna çok pozitif etki yapan bir şey. Bizim meslekte usta-çırak ilişkisi vardır o yüzden de biraz şanslıyım. Evet, güzel bir süreç oldu benim adıma.

“DEDEKTİF REPTIR’ İSİMLİ BİR KUKLA PROJESİ YAPIYORUZ BENİ ÇOK HEYECANLANDIRAN BİR İŞ”

Şu an içinde bulunduğun projeler neler?

Bir platforma ‘Sarmaşık Zamanı’ diye bir dizi çekiyoruz. ‘Uçuş 811’ filmini çekeli uzun zaman olmuştu, film geçtiğimiz haftalarda vizyona girdi. TRT Çocuk’a ‘Dedektif Reptır’ isimli bir kukla projesi yapıyoruz, beni çok heyecanlandıran bir iş. İlk sezonu bitti şimdi ikinci sezonuna başlayacağız. Ben orada kuklacıyım ve çok mutlu olduğum bir iş. Ayrıca çocuk oyunlarımız Tiyatro Yeniden’de devam ediyor.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi