Kadın ve barış

Kadın ve barış…

Uğruna yaşamlar adanan iki güzel sözcük…

Ciltlerce ‘Savaş ve Barış” yazan Tolstoy diyor ki: 

“Her zaman kalbimizden gelen ve doğru bulduğumuz sese uymalıyız, çünkü o ses hiçbir zaman yalan söylemez…” 

İki binli yıllarda Güneydoğu’daki siyasi çalışmalarım sırasında barışın ne denli zor olduğuna tanıklık ettim. Diyarbakır’daki bir konuşmamda yazarın adını unutsam da sözü dilimden döküldü: 

“Barış savaştan zordur.” 

Barış sözcüğü ne yazık ki savaşı çağrıştırıyor. 

Oysa barışın yelpazesi öyle geniş ki barış deyince akla savaşın gelmesi bu yelpazeyi açamayan zihinlerin körpe kalması, hep sığlıkla yaşama bakmasındandır. Barışın yelpazesinin beyaz kanadı sevgidir. Sevgiyi tanımayan, gücünü anlamayan bir ruhla barışın bütün yolları en baştan kapanmış olur. Çünkü sevgi, bugün tanık olduğumuz linç kültürünün, şiddetin ve anlayışsızlığın karşısında duran en doğru duvardır. Sevgi insanı öyle kuşatır ki savaşa neden gösterilen hiçbir şey bu sevgi çeperini geçemez. Sevgisizliğin olduğu yerde savaş tamtamlarının sesi duyulur, dolayısıyla her savaş sevgiyi alt eden bir egonun planıdır. 

Barış sevmekle başlar. 

Barış özlenen, aranan olmaktan çıkmalı ki yaşam bulsun. Sevgisizlikle, hoyratlıkla, çıkarlar uğruna yıktığımız değerler için barış arıyoruz. Erkekler savaşı seviyor, mücadelesini kadınlar veriyor.

Kadınlar yaşamlarında savaşın ne denli kolay olduğunu bildikleri için zor olan barış için uğraş veriyorlar. Ülkemizdeki kadın örgütleri barış adına önemli uğraşlar veriyorlar.  Anadolu anneleri yıllardır bu topraklarda barış adına ağıtlar yakıyorlar.

Savaş önce kadınları hem sosyal hem ekonomik hem de can evinden vuruyor. Ne yazık ki savaşın bütün zorluklarını çocuklar ve kadınlar yaşıyorlar. 

Bu nedenle kadınlar barışı dünyanın her yerinde mücadele ile örmek istiyorlar. 

Ve biliyorlar ki; barış sevgi diliyle örülür. 

Dili besleyen, barışa inanan insanların çalışma ve deneyimleridir. Barışın sözcüsü kadınların dillerine bakın, onları dinleyin çatışmasız, sevecen, saygın bir dil kullanırlar. Bakışları, yorumları önyargıdan arınmıştır. 

Nobel Barış Ödüllü kadınlar

 ‘Nobel Barış Ödülü’ 1901’de verilmeye başlar. 16 kez aday olmadığı için dağıtılamaz. Sahiplerini bulan ödüllerden 16’sını kadınlar alır. İlk ödülü 1931’de Jane Addams’a veren Nobel Kurulu, "Dünya barışını sağlamak için bize yardım edecek, kadına yakışan en iyi nitelikler Jane Adams'ta toplanmıştır” der.

Jane Addams’ın1896'da dünya barışıyla ilgilenmesi kaçınılmaz olur. Çünkü o yıl Lev Tolstoy ile tanışır. 68 yaşındaki "Savaş ve Barış"ın yazarı açık sözlü biri olarak yarı yaşındaki Amerikalı Jane’yi "şiddetten arınmışlık" üzerine görüşleriyle etkiler. 

Jane Addams ilk kez 1898'de İspanya-Amerika savaşına şu sözüyle karşı çıkar: 

"İnsan yaşamını da savaşı kuşattığımız kahramanlık ve tutkunun aynısıyla kuşatırsak savaş olanaksız olur diyebiliriz."

Bu örnek mücadele, sözler ve cesaret asırlardır sürüyor. 

Son yıllarda özellikle Müslüman ülkelerde kadınlar ‘Nobel Barış Ödülü’nü alıyorlar. ‘Nobel Barış Ödülü’ alan kadınlar dünyanın başka ülkelerinde bu ödül sahibi kadınlar hatta barış ödüllü erkeklerle bir araya gelerek barış çalışmaları yapmak isteklerini söylüyorlar.

Son yıllarda Nobel Barış Ödülü’nün kadınlara verilmesi rastlantı mı?

Asla! 

Barış ödülü alan kadınların her biri cesaret örneği aktivistler! Dünyada barış için ses veren o yiğit kadınlar! İranlı avukat, yazar, insan hakları savunucusu Şirin Ebadi; özellikle kadın ve çocuk hakları alanındaki çalışmalarıyla, 10 Aralık 2003’te Nobel Barış Ödülü’nü aldı. Bu ödülü alan ilk Müslüman kadın oldu. Nobel Komitesi Başkanı Ole Danbolt Mjoes, kararın dünyaya bir mesaj olduğunu belirterek, “Bu İran halkına, Müslümanlara, tüm dünyaya, insanın değeri, özgürlük mücadelesi, kadın ve çocuk hakları için bir mesajdır. Bu barış ödülünün İran’da insan hakları davasını güçlendirmesini umuyoruz” dedi. 

Bu ödülden onlarca yıl sonra İran’da Mahsa Jina Amini’nin öldürülmesiyle başlayan olaylarda kadınlar ve onlara dayanışma gösteren erkekler canlarıyla bedeller ödeyerek tarih yazdılar. Direnişin sloganı “Çekin ellerinizi kadınların saçlarından!”dı...

Kadının bedeninde, giysilerinden politika üretenler, kadına zulmedenler, tarihten silinip gidecekleri güne değin kadınların barış adına mücadeleleri sürecektir!

20 yıl sonra ‘2023 Nobel Barış Ödülü’ İranlı bir kadına verildi.

İranlı kadın hakları çalışmalarından ötürü tutuklu olan Nergis Muhammedi daha ödülünü almadan İsrail – Filistin savaşı başladı.

Bizim kuşak Filistin’in bağımsızlık mücadelesini Yaser Arafat ile duydu. Bay Filistin Yaser Arafat ve kadın militanı Leyla Halid, Filistin mücadelesini dünyaya duyuran simge isimlerdi. 68 kuşağı gençlik liderleri dünyanın her yerinde Filistin mücadelesine destek verdiler. Kitaplar yazıldı, filmler çekildi, Filistin onlarca yıldır barışa hasret yaşamını sürdürüyor.  

Savaş başlayınca aklıma yine Leyla Halid geldi, oturdu. Yıllardır militan gömleğini yüreğine giyinen, silahın yerine eline kalemini alan Leyla Halid, artık dünya kongrelerinde konuşmalar yapıyor. Bu yaşta yine savaşın acılarını yazacak. 

Yine şiddetin ve bitmeyen savaşların mağduru kadınlar, dünya kadın hareketiyle ilmek ilmek barışı örmeyi sürdürüyorlar. 

Victor Hugo diyor ki: 

“Barış, her şeyi hazmeden mutluluktur.”    

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi