Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

KAZAKİSTAN’DA YAŞANANLARIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Ocak ayının ilk haftasında, sıvılaştırılmış petrol gazına (LPG) yapılan zamları protesto amacıyla bazı şehir merkezlerinde “sokağa çıkan” Kazak vatandaşların masum ve makul gösterileri kısa zamanda mahiyet değiştirerek ülkenin tüm şehirlerinde isyana dönüştü; Kazakistan adeta kıyameti yaşadı.

Yaklaşık on gün devam eden Kazakistan olaylarının maliyeti çok ağır oldu. En az 164 kişi öldü, binlerce yaralı var. Olaylarda 8 bine yakın insanın gözaltına alındığı bildiriliyor. Çok sayıda devlet binası, iş merkezleri, medya kuruluşları, belediye binaları ateşe verildi ve yağmalandı. Çoğu emniyet güçlerine ait olmak üzere 400 araç yakılarak tahrip edildi. Toplam zararın yaklaşık 200 milyon euro olduğu iddia edilmektedir.

Ülke genelinde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi, hükümet istifa etti. Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev olayı bir “darbe girişimi” olarak nitelendirdi ve nihayetinde Rusya’yı Kazakistan’a davet etti.

Daha önce aynı olayı yaşayan Kırım Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, “Rusya girdiği yerden çıkmaz, Kazakistan artık bağımsız bir devlet olmayacak” dedi.

Bu filmi daha önce Suriye’de seyretmiştik.

6 Mart 2011 günü Dera kentinde yaşları 15-17 arasında 12-18 çocuk Tunus ve Mısır’da başlayan isyan dalgasından etkilenerek okulun duvarlarına, “Halk rejimin yıkılmasını istiyor” diye yazması ile başlayan halk hareketi, haziran ayında İdlip’in Cisr Şuur kasabasında görev yapan 150’ye yakın devlet görevlisinin kendilerine “muhalifler” denilen gruplarca işkence edilerek öldürülmesi ile çok başka bir boyut kazandı.

Beşar Esad yönetiminin karşısında artık Suriye halkından çok profesyonel savaşçılar ve ağır savaş silahları ile terör örgütleri vardı. Suriye Devrimi çalınmıştı.

Devlet güçlerinin isyancılar karşısında aşırı güç kullanması ile ateş tüm Suriye şehirlerini kısa zamanda yangın yerine çevirdi; çok acımasız bir iç savaş yaşandı. Rejim, önce Hizbullah milislerini sonra İran güçlerini ve en nihayetinde Rusya’yı davet ederek Suriye’yi küresel bir savaş alanına dönüştürdü.

Olan Suriye halkına olmuştu; nüfusun yarısı yerlerinden/yurtlarından sökülüp atıldı 7-8 milyon Suriyeli başka ülkelerde “sığınmacı” durumuna düştü. Suriye, devleti, toplumu, ekonomisi, alt yapısı ile yıkıldı, kıyameti yaşadı.

Azerbaycan Ermenistan savaşında da aynı süreç yaşandı; sonuç Rusya meseleye müdahil oldu ve 30 yıl sonra Güney Kafkasya’ya yeniden yerleşti.

ABD, Irak’a ve Körfez ülkelerine, Fransa Libya’ya, İsrail ve ABD Mısır’a, Rusya Kırım’a ve Ukrayna’ya böyle “çöktüler”, “yağmaladılar”. Afganistan’ı kendi aralarında paslaşarak birlikte yağmaladılar. Koca Afrika kıtasını 200 yıldan bu yana sömürüyorlar.

Şimdi sıra Orta Asya ve Türkiye’ye geldi galiba…

Sayın Cumhurbaşkanı, “sokağa çıkmak” meselesini neden gündeme getirdi?

Muhalefet partileri ve muhalif sivil toplum kuruluşlarının siyaset yapmak için halkı sokağa davet etmeleri halinde FETÖ ihanetine karşı milletin gösterdiği tepkiyi örnekleyerek “gidecekleri yere kadar kovalamayı” teşkilat yöneticilerine görev olarak vermesini, “siyasetin zehirli dili” olarak tanımlamış ve geleceğimiz açısından çok tehlikeli sonuçları olacağını geçen hafta yazmıştım.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın endişe ve korkularını anlamaya çalışmalıyız.

Verdiği örnekle muhalefeti düşmanlaştırarak mensuplarının motivasyonunu yükseltmeye çalışmasının ötesinde muhtemelen paylaşmadığı ancak kendisini derin korkulara sevk eden ihtimallere dikkat çekmeye çalıştığını, ümit etmek istiyorum. Seçim sürecinin başladığı bu dönemde bu sözlerin amacının, bizzat sözün sahibi tarafından topluma anlatılması gerekir diye düşünmekteyim.

Sayın Cumhurbaşkanı, çevre ülkelerde yaşanan iç savaş ve çatışmaların sebep ve sonuçlarını, olayların arkasındaki güçleri ve amaçlarını bilmektedir. Muhtemelen aynı güçlerin Türkiye için de böyle bir hazırlık içinde olduklarını, fırsat kolladıklarını düşünmektedir.

Açıklamasında yanlış olan husus, böyle bir ihtimal karşısında milletin birliğini güçlendireceğine halkın bir kısmının üzerine yine halkın bir kısmını kavgaya çağırmasıdır. Esas tehlike bu durumdur; düşmanın hayali de isteği de budur

BENCE
Dünya’nın değişmez düzeni, güçlü olanların “medeniyet getirmek”, (demokrasi de diyebiliriz) adına geri bırakılmış toplumları ve güçsüz devletleri bir şekilde kontrol altında tutarak olmazsa da içini karıştırarak sömürülmesi ve yağmalanmasıdır. Günümüzde bu çok acımasızca yapılıyor; Besledikleri ve ağır silahlarla donattıkları terör örgütleri üzerinden iç savaş çıkartıyor, “derenin taşı ile derenin kuşunu vurmak” misali insanları birbirlerine kırdırıyorlar. Sonunda, düzeni sağlamak adına ülkeleri işgal ediyorlar.

Türkiye, dünyanın en değerli bölgesinde güçlü bir ülkedir; bu projelerin hedefinde olması tabiidir. Milletin, birliğini ve devlete olan güven ve sadakatini güçlendirerek ancak bu niyetlere karşı durabiliriz.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın görevi budur.

“Milletin Adamı” olmak iddiasında samimi ise veya “BOP Eşbaşkanı” olmaktan vazgeçmişse…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi