AKM’de Gilgameş rüzgârı: Kadim bir arayışın sahne yolculuğu
Atatürk Kültür Merkezi’nin salonunda kapalı perdenin önünde oturan izleyiciler, sahnede birazdan başlayacak olanın sıradan bir opera olmadığını hissediyordu. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin uzun yıllar aradan sonra tozlu raflardan çıkarıp yeniden hayat verdiği Gilgameş Operası, sadece sanatsal bir sanat etkinlik değil; kültürel bir hafızanın yeniden canlanması...
Çoğumuzun 'Bir Cumhuriyet Şarkısı' filmiyle tanıdığı, ilk Türk operası Özsoy'un bestecisi, Atatürk'ün eğitim için yurt dışına gönderdiği 'Türk Beşleri' olarak bilinen isimlerden Ahmet Adnan Saygun'un 1962'de yazmaya başlayıp 1983 yılında bitirdiği Gilgameş Operası geçtiğimiz mayıs ayında dünya prömiyerini yaptı. 16. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali'nde kaçırdığım bu eseri kasım ayının son temsilinde izleme şansı buldum.
Rejisör Caner Akın'ın kullandığı dev ekran projeksiyonlar, hareketli dekorlar, anlık görsel dönüşümler…Destanın evreni yalnızca anlatılmıyor; adeta izleyicinin etrafında yeniden kuruluyor. Şef İbrahim Yazıcı yönetimindeki orkestranın performansıyla da kendimizi, hem görsel hem de işitsel olarak kadim bir dünyanın ortasında buluyoruz.

Adını Antik Mezopotamya mitolojisinin önemli kahramanlarından alan ve M.Ö. 2. binyılın sonlarında kaleme alınan Gilgameş Destanı’nın baş karakteri Sümer Kralı Gilgameş’ın hikâyelerinden esinlenen opera eseri, ölüm, dostluk, sevgi ve düşmanlık gibi insanlığın ortak temalarını sahneye taşıyor. Gilgameş ve Enkidu'nun düşmanlıktan kardeşliğe dönüşen hikayesi, kaybın ardından yaşanan yas süreci ve ölüm korkusu. Binlerce yıllık insan hikayesi...
İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) Müdürü Caner Akgün, daha önce verdiği bir röportajda; "Devlet Opera ve Balesi tarihinin en büyük sanat olayı. Bittikten yaklaşık kırk sene sonra Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali kapsamında bu eseri sergilemenin gururunu yaşıyoruz" demişti. Biz izleyenler de emeği geçen herkes adına çok gururlandık.

Kaynak:Nilay Can