Altın Portakal'da belgesel gösterimleri ve söyleşiler gerçekleşti
(ANTALYA) - 62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, ilk gününde birçok belgesel gösterimi ve söyleşiye ev sahipliği yaptı. Günün belgesel yapımları arasında; yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı hakkında, Kurtuluş Savaşı gazisi efsane futbolcu Galip Haktanır'ı tanıtan ve Ankara'daki soğan hasadı işçilerinin yaşamlarını ele alan filmler yer aldı.
İlk gününe özel belgesel gösterimleri ile start veren 62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Perge Salonu'nda yapılan ilk söyleşide, Ankara'daki soğan hasadı işçilerini konu alan filmi ile yönetmen Esin Özalp Öztürk, izleyicilerin karşısına çıktı. Öztürk, "Çekimlerin ilk üç gününde kadınları bir türlü konuşturamadım. Sonra açıldılar. Film bitince bir salon tutup ilk onlara gösterdim; filmi izleyince "Abla bu kadar güzel olacağını bilseydik seni bu kadar yalvartmazdık" dediler. Beni en çok şaşırtan Latin Amerika oldu. Filmin orada gezmediği ülke kalmadı diyebilirim. Orada da tarım işçiliği ve emek hikayeleri yaygın olduğundan kendilerine yakın buldular sanırım. Ama Avrupa'da çok şaşırdılar ve "Artık marketten soğan alırken bambaşka bir gözle bakacağız ve israf etmeyeceğiz" dediler" ifadelerini kullandı.
Öztürk, salondaki çocuklardan birinin "Işıklı günler görecek miyiz?" sorusunu "Filmi çektiğimde kızım 3 buçuk yaşındaydı. Ben henüz onun eline makas vermiyordum. Soğan hasadındaki o çocuklar 6 yaşında ve neredeyse bileklerini kesbilecek makaslarla soğan kesiyorlar. Dolayısıyla umarım ışıklı günler göreceğiz, onun için uğraşıyoruz" şeklinde yanıtladı.
Ayhan Işık'ın spor eğitmeni, Kurtuluş Savaşı gazisi Bir futbol yıldızı
Diğer belgesel ise, 101 yaşındaki Kurtuluş Savaşı gazisi ve futbol efsanesi Vefa Haktanır'a dair detaylar sundu. Gösterimin ardından yönetmen Gökçe Kaan Demirkıran, yardımcı yönetmen Emine Özge Demirkıran, kurgucu Hakan Kızıltaş ve danışman Fethi Aytuna, izleyeceklerin sorularını yanıtladı.
Haktanır hakkında bir film yapma fikrinin uzun süredir aklında olduğunu ifade eden yönetmen Gökçe Kaan Demirkıran, sürecin detaylarını paylaştı:
"Tanıştığımızda 96 yaşındaydı, aparman yöneticisiydi ve her hafta, mezunu olduğu, Darüşşafaka'nın toplantıları için toplu taşımayla karşı yakaya geçerdi. Onların zamanları çok başka; Galip Ağabey 1937'de futbola başladığında daha formalarda sırt numarası uygulaması yok! Sarı- kırmızı kart kuralı yok! O yüzden hep aklımdaydı ama ancak 101 yaşındayken yapabildik.
Filmin danışmanı Fethi Aytuna ise Haktanır'ın, tuttuğu notları derleme isteğini kendisine ilettiğini ve bu yolla İletişim Yayınları tarafından basılı bir kitap haline geldiğinden bahsetti: Gerçi futbol hayatından sonra notlarını tutmaya başlamış ama yine de o dönemin futboluna dair bilgiler var. Son zamanlarına kadar hafızasının kuvvetli olması büyük şanstı bizim için.
Bu alanda arşiv malzemesinin yetersizliğine değinen yönetmen Demirkıran da Haktanır'a dair bir bilgiye nasıl tesadüfen eriştiğini paylaştı: Galip Ağabey, Darüşşafaka ve üniversite mezunu. Çok az sayıda üniversite mezunu olduğundan beden eğitimi öğretmenliği de yapmış biri. Bunu biliyorduk ama spesifik bir bilgi yoktu. Bir gün tesadüfen Ayhan Işık'ın "Cingöz Recai" filmini izledikten sonra Ayhan Işık'ın biyografisine bakarken bir röportajına denk geldim. Diyordu ki; Nişantaşı Ortaokulu'nda okudum ve çok değerli hocalarım vardı. Edebiyat dersimize Salah Birsel, beden eğitimi dersimize de Galip Haktanır girerdi. Filmin dünyada da ilgi görmesini hem memnuniyet hem de şaşkınlıkla karşıladığını dile getiren yönetmen, " Bu film ile İran, Sırbistan ve İtalya'da ödül kazandım. "
Sürgünde yeni Bir dünya kuran yazar: Halikarnas Balıkçısı
AKM Perge Salonu'ndaki son söyleşi, Halikarnas balıkçısı namıyla meşhur yazarımız, Cevat Şakir Kabaağaçlı'ya dair " Filos" belgeseli ekibiyle gerçekleşti. Söyleşiye; yönetmenler Nurdan Tümbek Tekeoğlu- Orhan Tekeoğlu, Halikarnas Balıkçısı kitabının yazarı Meltem Ulu ve yazarın torunu Kuki Kutup katıldı.
Bir dergide yayımlanan makalesi yüzünden önce idama mahkum edilen ardından da Bodrum'a sürgüne gönderilen Kabaağaçlı'nın, sürgünde yepyeni bir hayat başlatmasını ele alan belgesel, Meltem Ulu'nun " Halikarnas Balıkçısı" kitabından hareketle çekildi.
Nurdan Tümbek Tekeoğlu, Ulu'nun kitabından etkilenip bunu bir belgesele dönüştürme fikrini, Orhan Tekeoğlu'yla paylaşmış ancak proje hemen hayata geçememiş.
Orhan Tekeoğlu sürece ilişkin, şunları söyledi:
" O dönem başka bir belgesel üzerinde çalışıyordum, ama onunla konuşma sonrası düşüncelerim tamamen değişti. Bana, şu kitabı bir okur musun, dedi. Önceleri erteledim, fakat sonunda ısrarlar beni kitabı okumaya yönlendirdi. Kendimi engin bir deniz içerisinde buldum. Cevat Şakir'i demek ki tanımıyoruz diye düşündüm. Bodrum'u Bodrum yapanın Cevat Şakir olduğunu unuttum. Okudukça okyanusun en derin yerlerine daldım ve kendi projemi durdurup bu belgesel için çalışmaya karar verdim. Halikarnas Balıkçısı kitabının yazarı Meltem Ulu ise, duygularını şu şekilde ifade etti: Kitabı yazarken onun yaşamından o kadar etkilendim ki biyografisini yazmam gerektiğini düşündüm. Bugün benim için çok özel; şimdi önümde bir belgesel var. Şöyle görebiliyorum; Halikarnas Balıkçısı başka bir boyutta bize yol açmaya devam ediyor aslında. "
Yazarın torunu Kuki Kutup ise Kabaağaçlı için " Dede, herkesin hayatına biraz dokunmuştur; bahçeniz varsa, fesleğeniniz, limon ağacınız varsa veya salatanıza iki nane ekleyip denize bakarak "oh" diyorsanız, bu eser sizlere de ulaşmıştır." derken sözlerini şöyle sürdürdü: Deniz demişken, mavi demişken, ben İzmir'den geliyorum, bugün Antalya'ya hayran kaldım, belediyeciliğe hayran kaldım; çok şanslısınız" dedi.
"Başka Bir yere gitseydi de yine denize çıkardı yolu"
"Cevat Şakir, denizi olmayan bir yere sürülseydi yolculuğu nasıl ilerlerdi?" sorusuna Kutup, "Yaşadığı tam bir metamorfoz. İstanbul'dan, Afyondan sonra Bodrum'a geldiğinde yaşadığı bambaşka bir şey; denize kavuştu! Başka bir yere gitseydi de yine denize çıkardı yolu" yanıtını verdi.
Orhan Tekeoğlu, yönetmen eşi ile aralarında geçen bir diyaloğu aktararak, "Bodrum'a değil de Sinop'a gönderilseydi Sinop'u da Bodrum yapardı; çünkü o ruhta bir insan" dedi.
Yazarın yaşamış olduğu dönem koşullarını göz önünde bulundurmanın önemine vurgu yapan Ulu, "Bodrum'da da ilk dönemi kolay geçmiyor aslında. Hem hayat koşulları zor hem de dışlanmış durumda. Benim için bütün özelliklerinin ötesinde ben onda "gerçek insan" olma vasfını görürüm hep. Oxford'a gitmiş, Avrupa'yı gezmiş, bir sürü deneyimi var ve sürgün ediliyor… Ama bence o her yerde var olurdu" şeklinde bir ifade kullandı.
Kaynak:ANKA