Ayla Algan kabri başında anılıyor

Ayla Algan kabri başında anılıyor
Türk tiyatrosunun ve sinemasının unutulmaz ismi Ayla Algan ölümünün birinci yılında Aşiyan’daki mezarı başında anılacak.

Anma töreni için 4 Ocak Cumartesi günü Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nden saat 10.15’te servis kaldırılacak.

Ayla Algan’la ölümünden kısa bir süre önce ‘Yaratıcı Oyuncu Yaratıcı İnsan’ kitabı için Harbiye’deki evinde bir araya gelmiş hem sanat yaşamını hem de kitabını konuşmuştuk. İşte o söyleşiden bazı bölümleri yeniden yayınlıyoruz.

whatsapp-image-2025-01-03-at-14-22-56.jpeg
Ayla Algan - Eda Yılmayan

Kitabınızın ilk bölümünde 18. yüzyılda batı tiyatrosundan bugüne uzanan geniş bir tiyatro tarihini anlatıyorsunuz. Bu aynı zamanda oyunculuğun da tarihi. Neden yaratıcı oyuncu ve yaratıcı insanı anlatmak istediniz?

İnsanın yaratıcılığı akıl çağında gelişen bir şey. Ondan önce yaratıcılık pek konuşulan bir şey değildi. İnsanın bu kadar yaratıcı olabileceğini kimse akıl etmiyordu. Platon diyor ki “Doğa güzeldir ama bir şairin, bir ressamın anlattığı doğa daha da güzeldir”. Estetik bakış oluştuğunda insan da daha iyi okunmaya başlandı. Nörobiyolojik okuduk, her gelişen bilimle, psiko teknikle, Freud’la insanı daha çok anlamaya başladık. Onun için Hegel’i yazdım. “Kim ki yaratıcıdır onun adı insandır” denildiği zaman, akıl çağında 19.asırda insan yüceltildiği için oyuncu da yüceltildi. Estetik çağ başladığında oyuncu yaratıcı olmaya başladı.

Oyuncunun rolü değişti diyebilir miyiz?

Evet, rolü değişti. Bilgiler taşınır hale geldi ve yaratma edimi bir bilgi objesi olduğu için seyircisine yalan söyleyemezdi. Mesela bugün kalkıp Hamlet’i homoseksüel yapıyorlar, ne ekliyorlar? Ortaçağ’daki homoseksüelle hiçbir fark yok! Oyuncu, rejisör kadar yaratıcı olmaya başladı. Stanislavski ‘Bir Karakter Yaratmak’ adlı kitabında bunu yazar, oyuncu metinde ne yazıyorsa o rolü oynardı. Yaratıcı olan sadece yazardı. Halbuki bugün oyuncu yaratıcı, tasarım yapabiliyor.

calisma.jpg

TİYATRO ARAŞTIRMA LABORATUVARI’NIN BELGELERİ KAYIT ALTINA ALINIYOR

Oyuncunun yaratıcılığını ortaya çıkarmak için Beklan Algan’la birlikte Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nı (TAL) kuruyorsunuz. Psikiyatr Süleyman Velioğlu da ekipte yer alıyor. Oyunculuğa ve oyunun sahneleniş biçimine, seyirci-oyuncu ilişkisine dair de yenilikçi bir yaklaşım getiriyorsunuz. Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nın önemi neydi?

Yaratma edimi özellikle yegâneyi yaratma edimiydi. Eisenstein’ın sinemaya getirdiği montaj yegâneydi, o buldu. Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nda da amacımız bir şeyin taklidini yapmak değil, yegâneyi bulmaktı. Hatalı bile olsa oyuncunun kendisinin içinde bunu yapmasıydı. Biyografiler üzerinden gidiyorduk. Süleyman Bey Çapa’ya gidiyordu, resimle hastalarını tedavi ediyordu. Onlardan çok şey öğrendik, çünkü oradaki insanlar o kadar açıklardı ki… Bu uzun süren çalışma sonucunda anladık ki onların yaptıkları yegâne idi. Ayrıca o dönem kimse oyuncuya bir şey sormuyordu. Çünkü kimsenin aklına oyuncuya sormak gelmiyordu. TAL çalışmalarının temel amacını; yaratıcı oyuncu ve yaratıcı seyirciyi araştırmak, çağdaş Türk tiyatrosunu oluşturacak ilkeleri saptamak ve onu evrensel düzeyde değerlendirmek olarak saptamıştık. Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nın tüm belge ve çalışmalarını Kadir Has Üniversitesi’ne verdik. Bu belgeler kayıt altına alınacak.

Oyunculuğun tarihsel sürecini anlatırken “Türkiye’de oyunculuğun saygın bir meslek olarak anılması uzun zaman almıştı” diyorsunuz. Sizce oyunculuk bugün ne durumda?

O dönemlerde oyuncular mahkemede şahit bile olamıyordu. Çünkü güzel yalan söyler deniliyordu. Sahneye Türk kızları çıkamıyordu. Sonradan bu öyle bir gelişti ki kadın yazarlar, oyuncular, rejisörler çıktı.

zeki.jpg

ZEKİ MÜREN: BENİ DİNLER GİBİ SENİ DE DİNLEYECEKLER

Şarkı söylemek için Şehir Tiyatroları’ndan izin alıyorsunuz. Zeki Müren sizi sahneye çıkarıyor. Hatta Ajda Pekkan’ın yerine çıkıyorsunuz. Sahneye çıkışınız nasıl oldu?

Yunus Emre için long play yapıyordum ve bu long play dünyada dolaşıyordu. O sırada Paris’te Olympia’da çıktım. Paris Olympia ancak özel bir şey olursa sahne almana izin verir. Orada çıktım ayrıca ‘Sevelim Sevilelim’ plağını yapmıştım. Yunus Emre çok önemli, 13. asırda Avrupa’nın karanlık döneminde yaşamış. Zeki Müren sahneye çıkmamı teklif edince “Zeki Bey, Yunus Emre’yi söylersem seyirci uyur” dedim. “Yok bak göreceksin beni dinler gibi seni de dinleyecekler” dedi. Ondan güç aldım, sahneye çıktım ve çok beğenildi.

Kitabınızda ABBA’nın solistlerinden Benny Andersson ya da Björn Ulvaeus’la bir diyaloğunuz var. Batıda eğitim almış ancak batının değerlerini kendi öz kültürünü de unutmadan içleştirmiş biri olarak verdiğiniz yanıt önemli. Üstelik sadece sizin aranızda geçen bir diyalog da olmuyor bu. Canlı yayın arabasında bunu konuşuyorsunuz, sesiniz yayını dinleyen herkese ulaşıyor. Ne olmuştu, anlatır mısınız?

Montrö’de canlı yayın yaparken yanıma gelen ABBA grubunun kurucularından Benny Andersson ya da Björn Ulvaeus’a hangisiydi anımsamıyorum, İstanbul’dan geldiğimi söyleyince “Hangi dilde konuşacak bu lady?” diye sormuştu. Ben de İngilizce “Hangi dilde istiyorsan o dilde konuşurum” demiştim. “İngilizce, sonra da Fransızca konuşsan iyi edersin” yanıtını alınca ona Fransızca “Montrö’de Fransızca konuşuluyor, yaptığın esprileri İngilizce anlamayabilirler” deyince Fransızca bilmeme şaşırmış “Siz Türkler iyi savaşçılarsınız” demişti. “Biz Türkler iyi savaşçılarız ama savaşa atımızın üstüne arpı yerleştirir, hem çalar hem giderdik. Yani savaşa müzikle giderdik” dedim ve 13. asırda yaşamış bir sufinin, Yunus Emre’nin dizelerini Fransızca ve İngilizce söyleyeceğimi böylece batının karanlık çağına bir ışık doğacağını anlattım.

Kızınızın adını da Yunus Emre’den etkilenerek Sevi koyuyorsunuz. Yunus’un dilinde, dizelerinde sizi etkileyen neydi?

Yunus Emre’nin dizelerini bugün de dünyaya duyurmak önemli. Almanya’da işçi tiyatrosu yaparken bir saat Yunus Emre bir saat de Pir Sultan Abdal çalışıyordum. Alman Türkolog Gisela Kraft da Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’ı anlatıyordu. Neden Yunus, ne yapıyordu, insanlara ne anlatıyordu ya da neden Pir Sultan Abdal? Tasavvufu anlatıyordu, herkes Yunus Emre gibi düşünse sanki dünya da düzelir, değişir gibi düşünüyorduk, böyle bir gücü vardı. Ondan etkilenip kızımıza Sevi adını koyduk.

whatsapp-image-2025-01-03-at-14-22-31.jpeg

“MUHSİN ERTUĞRUL’DAN YETERİ KADAR BAHSEDİLMİYOR”

Muhsin Ertuğrul’un yaşamınızda ve mesleğinizdeki önemini yazıyorsunuz. Değerinin de pek anlaşılamadığını ifade ediyorsunuz.

Muhsin Ertuğrul’u hiçbir oyuncu anlatmıyor. Ondan yeteri kadar bahsedilmediğini düşünüyorum. O dönem Türk tiyatrosu yoktu. Fransızların, İngilizlerin tiyatrosu vardı. Onun için Muhsin Ertuğrul “Efendiler bana bir tiyatro verin” diyordu. Kendi tiyatromuz yoktu ki kendi derdimizi anlatabilelim. Fransız, İngiliz kendini anlatıyor niye anlatsın ki seni?

Muhsin Ertuğrul Türk oyuncu istiyor, sahneye çıkanlar da o kadar güzel oynuyorlardı ki… Eğitimleri de yoktu. 1965 yılında Oktay Rıfat’ın ‘Çil Horoz’ oyununu oynuyoruz. Muhsin Ertuğrul bir gün beni yanına çağırıp “Bu oyun gecekondu bölgelerinde de oynanmalı. Orada bir ilkokul var, gidip gördüm. O ilkokulun yemekhanesinde oynayabiliriz” dedi. Böylece o ilkokulun yemekhanesinde Çil Horoz’un provasını yapmaya başladık. Orada yaşayan insanlar o kadar mutlu olmuştu ki “Ben size öteki oyunlar için de davetiye verebilirim” dediğimde yaşlı bir adam “Yavrum iyi olur ama biz ailecek davetli de olsak oralara gelmeye otobüs paramız yetmez” demişti. Bu sözün üzerine kendimden utanmıştım. Yemekhane dolup taşıyordu. Muhsin Hoca oyunun bedava oynanmasını istemişti, bilet de satmıyorduk. Kapıda durup kartvizitini dağıtıyordu. Bir gün oyunun Vasfı Rıza Bey tarafından durdurulduğunu öğrendik. “Gecekondularda tiyatro mu olur? Tiyatro gibi yüksek bir sanat pis gecekondularda nasıl oynanır” demişti.

Şehir Tiyatroları’nda Rol Aldığı Oyunlar:

Tarla Kuşu, Sinekler, Amerikalı Peygamber, Moliere Ya Da Kara Komplo, Hamlet, Fizikçiler, Çil Horoz, Sezuan’ın İyi İnsanı, Gülnihal, Coriolanus, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Kuşlar, Aşk Hastası, Misyon- Bir Devrimi Anmak, İstanbul’un Gözleri Mahmur, Sabaha Az Kala, Benden Sonra Tufan ... Olmasın

Kaynak:Eda Yılmayan

Öne Çıkanlar