"Bach’ın Aryaları Darago’nun Yorumuyla Yeniden Doğuyor"
Eğitimine Béla Bartók Konservatuarı’nda başlayan kontrtenor Zoltan Darago, Franz Liszt Müzik Akademisi’nin genç yeteneklere özel programına katılma hakkı kazanan ilk opera şarkıcısı oldu. 2015 yılında, henüz yirmi iki yaşında, Macar Devlet Operası’nın en genç sesi olarak sahneye çıktı. Gösterime girdiği tarihte tüm dünyada büyük yankı uyandırarak Oscar’a aday gösterilen “Farinelli ” filminin müziklerini derleyen ünlü şef ve klavsen sanatçısı Christophe Rousset’nin 1991 yılında kurduğu Les Talens Lyriques barok topluluğu ve opera dünyasının yükselen yıldızı Macar kontr-tenor Zoltan Darago, Bach Cantatas and Arias for Alto konseriyle 5 Aralık Perşembe saat 20.30’da İş Kuleleri Salonu’nda ilk kez İş Sanat seyircisiyle bir araya gelecek. Bu özel buluşma öncesinde Zoltan Darago, Gazete Pencere'nin sorularını yanıtladı.

Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? Bu yolculukta sizi etkileyen en büyük ilham kaynakları nelerdi?
Klasik müziğe ilgim daha ilkokuldayken başladı. Operayla beni ilk kez müzik öğretmenim tanıştırdı. O zamanlar ben zaten halk şarkıları söylüyordum ve bölgemdeki birkaç şarkı yarışmasında da katılmıştım. Aynı dönemde Fransız soprano Natalie Dessay’nin bir CD’si bana hediye edildi. Dessay, ilk yıllarımda bana ilham veren isim oldu. Ondan sonra da müziği keşfederken kendime hep yeni ilham kaynakları buldum. İlham kaynakları sonsuz…
Müzikal kariyerinizde sizin için en önemli an veya dönüm noktası, sizi bugünkü noktaya taşıyan en önemli faktör nedir?
Bir insanın hayatında hem kişisel hem de profesyonel anlamda pek çok dönüm noktası var. Bunların biri, diğerlerini de önemli ölçüde etkiliyor. Benim için en önemli dönüm noktasının 17 yaşındayken Franz Liszt Akademisi’ne kabul edilmem olduğunu söyleyebilirim. Bu benim profesyonel olarak yoluma devam etmemi sağladı. 21 yaşında Macar Devlet Operası’nda sahneye çıktığım zamanı da sayabilirim. O zamandan beri Macar Devlet Operası ile birçok prodüksiyona katıldım ve bu da bana çok değerli deneyimler kazandırdı. Hollanda ve Finlandiya’daki eğitim süreçlerim de bugünkü beni büyük ölçüde şekillendirdi.

Stüdyoda kayıt yapma ve sahnede performans sergileme süreçleriniz nasıl farklılaşıyor? Bu iki deneyim sizin için ne ifade ediyor?
Canlı konserler vermeyi her şeye tercih ediyorum. Bir sanatçının belirli bir zirveye ulaşabilmesi için seyircinin desteğine ve enerjisine gerçekten ihtiyacı var, bu da elbette bir kayıt stüdyosunda mümkün değil. Canlı deneyim benim için her şey demek. Ancak bu da sadece belirli sayıda insana ulaşabiliyor. Kayıtlar, daha önce hiç gitmediğim yerlerde bile çok daha fazla insana ulaşmama yardımcı oluyor, işin güzel yanı da bu.
Şu anda üzerinde çalıştığınız veya gelecekte hayata geçirmeyi planladığınız projeler nelerdir?
“Bach Arias for Alto” albümümün çıkışıyla bağlantılı konser vermek, Les Talens Lyriques ile bu müziği İstanbul’a getirmek için sabırsızlanıyorum. Bu albüm bizim için Bach’ın dehasını keşfettiğimiz zorlu ve zenginleştirici bir macera oldu. Bu muhteşem aryaları özenle seçtiğimiz için gurur duyuyorum. Çok farklı bir temayla daha fazla kayıt yapmak istiyorum ama neleri kaydedeceğim şimdilik bir sır.
Farklı ülkelerdeki izleyicilerle nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Kültürel farklılıklar performansınızı nasıl etkiliyor?
İzleyiciler arasında “kültürel” açıdan bir farklılık olduğunu düşünmüyorum çünkü nerede olursak olalım bizi dinlemeye gelenlerin, programımızı en saf haliyle duymak ve keşfetmek amacını taşıdığına inanıyorum. Örneğin Bach’ı Türkiye’de, Almanya’dakinden farklı icra etmem. Yine de repertuarıma ziyaret ettiğim ülkeden bazı yerel parçalar dahil etmeyi, kültürleri ve özellikle de dilleri bu şekilde keşfetmeyi ve tanımayı seviyorum.
Kendi müzikal yolculuğunuzda öğrendiğiniz en değerli dersler nelerdi?
Opera şarkıcıları için Barok ya da Romantizm gibi müzikal dönemler, hepsinin de kendine has müzikal stilleri var. Bir opera sanatçısı ya da müzisyen bunları doğru şekilde nasıl yorumlayacağını bilmeli. Bizim mesleğimiz doğru şarkı söyleme tekniğinin yanı sıra tamamen bununla ilgilidir. Her zaman sadece bana ait olacak şey, sesim ve sesimin doğal özellikleri. Seslerimiz yaşam boyunca değişebilir ve bazen mevcut duruma uyum sağlamanız gerekir. Sesinize iyi bakmalı ve onu zinde tutmalısınız. Bu da muazzam bir disiplin ve belli bir yaşam tarzı gerektiriyor.

Yaratıcılığınızı besleyen unsurlar nelerdir? Size her zaman ilham veren bir yer veya an var mı?
Bugünlerde kendimi en yaratıcı hissettiğim zamanlar, ailemle birlikte olduğum zamanlar. Onlar her zaman en büyük desteğim oldular. Bana, sadece onların yanında kazanmam mümkün olan o kadar çok enerji veriyorlar ki! Aramızda kilometrelerce mesafe olmasına rağmen sevdiklerimle mümkün olduğunca sık vakit geçirmeye çalışıyorum. Onlarla geçirdiğim zamanın ardından ne kadar şarj olduğumu görünce kendim bile şaşırıyorum. Aynı nedenlerle doğa vakit geçirmek de benim için çok önemli.
Müzik dünyasına yeni adım atan genç sanatçılara ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz? Özellikle kendi tarzlarını bulma sürecinde nelere dikkat etmeliler?
Bu çok zor bir soru çünkü herkesin mesleki gelişimde kat ettiği yol farklı. Bunu yapmak çok zor -özellikle de bugünlerde- ama kendinizi başkalarıyla kıyaslamamaya çalışın. Ne demişler; “Kendi hikâyenizin 1. bölümünü başkasının 20. bölümüyle karşılaştırmayın”.
Kaynak:Haber Merkezi