Gülbin Özdamar Akarçay: Bursafotofest her sınıftan, her yaştan insana ulaştı
- “Kırılma Zamanı” oldukça geniş ve güçlü bir kavram. Bu temayı belirlerken sizi harekete geçiren kişisel ya da toplumsal eşikler nelerdi? Bugünün dünyasında bu kırılmayı en çok nerede hissediyorsunuz?
İçinden geçtiğimiz çağ, yalnızca bir değişim süreci değil; derin bir kırılma hâli. Dünyanın içinde bulunduğu politik, toplumsal, ekonomik, kültürel ve çevresel durumlar bizi çok çeşitli kırılmaların içine sürüklüyor. Zamanın sürekliliği parçalanırken, bu kopuşun içinde pek çok ses, yüz ve anlatı geri plana itiliyor ya da bütünüyle kayboluyor. “Kırılma Zamanı”, tam da bu eşikte durmayı, görünmeyeni fark etmeyi ve yaşananlara tanıklık etmeyi öneriyor ve fotoğrafı salt bir temsil ya da belgeleme aracı olarak değil; hafızayla kurulan aktif bir ilişki, bir karşı duruş ve bir iyileşme alanı olarak ele alıyor. Yani festival, bastırılmış anlatıların izini sürerek hatırlamayı mümkün kılmak; fotoğrafı kolektif bir eylem ve dayanışma biçimine dönüştürerek direnç üretmek; belirsizlik ve kırılganlık ortamında dahi yaşamı, hayal gücünü ve geleceği yeniden düşleyerek umudu çoğaltmak amacını taşıyor.

- Festival, küresel meselelerle yerel hikâyeleri aynı zeminde buluşturuyor. Uluslararası sanatçılarla Türkiye’den üretimleri yan yana kurgularken nasıl bir denge ve diyalog hedeflediniz?
Festivalde 4 uluslararası sanatçının sola sergisi ve bir kolektifin karma sergisi yer alıyor. Femlens kolektifinin içinde ise 10 farklı ülkeden kadın fotoğrafçılar yer alıyor. Festival için davetli sanatçıları belirlerken, dünyanın farklı coğrafyalarında da olsalar toplumsal, politik, çevresel ve kişisel kırılmaların yansımalarını fotoğraflayan sanatçılara odaklandık. Her bir fotoğrafçının sergisinde fotoğraflarla özdeşleşebileceğimiz kırılma anları olsun istedik. Hem uluslararası hem de ulusal sanatçılarla da benzer bir özdeşlik kurduk. Tüm sergi yerleştirmelerini de hikayeler üzerinden gerçekleştirdik. Her bir fotoğrafçının hikayesinin birbirleriyle diyalog halinde olmasına özen gösterdik, bazen de görsel hikayelerin farklı dilleri olması nedeniyle temsiliyetin kendisini önemsedik. Bu nedenle sanatçının uyruğunu değil imgelerin hikayesini, bağlamı ve sanatçının kavramsal yaklaşımını temele aldık.

- FotoFest’te bu yıl kolektiflerin ilk kez yer alması önemli bir kırılma gibi görünüyor. Sizce kolektif üretim, günümüz fotoğraf pratiğinde neyi dönüştürüyor ya da yeniden tanımlıyor?
Bu yılki Bursafotofest’in bir başka dikkat çekici yönü, Türkiye’deki fotoğraf kolektiflerinin ilk kez festivalde yer alması. 9 kolektifin katılımıyla oluşturduğumuz sergiler, yalnızca üretim biçimi açısından değil, fotoğraf temelli birlikteliğin doğasını da temsil ediyor. Fotoğraf kolektifleri, son yıllarda Türkiye’de giderek önem kazanan bir üretim modeli olarak öne çıkıyor. Kurumsal yapılar altındaki bir üretim pratiğine ve hiyerarşik yapıya karşı duran, kollektif bir üretim biçimine vurgu yapan bu oluşumlar, fotoğrafın bir aradalık, paylaşım ve dayanışma potansiyelini açığa çıkarıyor. Kolektifler, çoğu zaman marjinalleştirilmiş ya da görmezden gelinen konulara —ekolojik yıkım, toplumsal cinsiyet, göç, işçi hakları, kent dönüşümü gibi— farklı bir bakış açısı geliştiriyorlar. Aynı zamanda çağdaş fotoğrafı temsil eden bakış açıları, tavır ve dil de üretiyorlar. Bu nedenle Bursafotofest 2025’in kolektifleri bir araya getirmesi, Türkiye’de fotoğraf üretiminin dönüşümüne dair bir belge niteliğinde. Kolektiflerin festivalde yer alması, yalnızca bir ilk değil; aynı zamanda fotoğrafın kamusal bir üretim biçimi olarak yeniden tanımlanmasına yönelik bir çağrı. Umarım gelecek senelerde de bu bir gelenek olarak sürdürülür.

- Gençler, engelli bireyler ve çocukların sadece izleyici değil üretici olarak festivalde yer alması dikkat çekici. Bu kapsayıcı yaklaşımın FotoFest’in gelecekteki kimliğini nasıl etkilemesini umuyorsunuz?
Bursafotofest’in 15. edisyonu, yalnızca profesyonel sanatçılara değil, her yaş ve yetkinlik düzeyinden katılımcıya açık bir festival olarak tasarlandı. Bu yıl ilk kez, Bursalı gençler, engelli bireyler ve çocuklar da festivalin aktif parçası oldular. Bu katılımın en dikkat çekici yönü, gönüllü fotoğrafçılar ve eğitmenlerin desteğiyle, çocuklara ve engellilere verilen fotoğraf eğitimleriydi. Bu eğitimler, yalnızca teknik bir aktarım değil; aynı zamanda bir görme biçimi kazandırma, bir özneleşme alanı yaratma çabasıdır.
Fotoğraf, burada bir “araç” olmaktan çok, katılımın kendisi haline geliyor. Çocukların ve engelli bireylerin ürettiği imgeler, dünyaya farklı bir gözle bakmanın mümkün olduğunu hatırlatıyor. Her bir kare, bireysel bir deneyimin ötesine geçerek toplumsal bir diyalog kuruyor. Bu katılım biçimi, fotoğrafın dönüştürücü gücünü somutlaştırıyor: Görsel üretim, yalnızca bir sanat pratiği değil, ortak bir değer yaratma süreci olduğuna göre, Bursafotofest 2025’in en politik, en umut verici yönü de fotoğrafın “herkese ait”, her sınıftan, her habitustan, her yaştan insana ulaşabilir olmasını mümkün kılmasıdır.
Kaynak:Nilay Can