Şerif Gören’in ardından…
Şerif Gören, Türk Sinemasının yaşayan en önemli isimlerinden biriydi ve geri planda kalan yaşayan bir efsaneydi. O yaşarken kendisinden öğrenilecek çok şey vardı. En önemlisi de beyefendi, mütevazı, güleryüzlü ama sert, sohbetine doyulmazdı. Yaşarken yeterince değerini bildik mi? Bilemiyorum. Sinemaya kattıklarıyla göklere çıkartılacak çok önemli bir sinemacıydı. ‘Yol’ filmiyle Türkiye sinemasına ilk Altın Palmiye’yi kazandıran isimdi.
“Kendisini toplumdan hiç soyutlamadı”
Toplumsal gerçekçilik çizgisinde yürüyen, sistemin içinde ezilen ve yok edilmeye çalışan karakterlerin yönetmeniydi kendisi. İşlediği konular zamanın güncel sorunları olmasına rağmen değişen bir şey olmadığından olsa gerek zamansızdı. Filmleri bu yüzden hiç eskimedi öyle ki her izlediğinizde kendinizden bir şey bulduğunuz gibi topluma bir ayna görevini de sürdürdü. Kişinin kimlik bunalımını o kadar iyi verdi ki, sıkışıp kalan bizlerin dünyasını anlayan bir yerden görerek ve sorunu çarpık olan her şeyin içine hikâyesiyle yerleştirdi. Çünkü kendisini hiç toplumdan soyutlamadı, yaşadığı kendi sorunu olmasa da kendi sorunuymuşçasına empati kurdu üstüne de güncel hayatta yönetmen edalarında insanlar içinde kibirli dolaşmadı.

“Herkese ben bağırmak istiyordum Şerif Gören aramızda diye”
Son yıllarda karşılaştığım her festivalde yanına giderek ve aralara da röportaj yapma isteğimi sıkıştırarak ettiğim kısa sohbetlerimiz vardı. Yakup’ta aynı masada oturma şansına sahip olduğum bir zaman var ki unutmak mümkün değil. Çok iyi bir anlatıcıydı, anılarını dinlerken ne kadar zenginleştiğimi ve kuşak olarak da ne kadar eksik kaldığımızı düşünmüştüm. Şerif Gören bizim zenginliğimizdi ama yaşarken bu zenginliğin ne kadar farkındaydık şimdi o ölünce bunu düşünüyorum. Elbette kendisi son yıllarda kendini çekmişti sadece geçmişin zenginliğiyle hayata tutunuyor gibiydi sanki. Çünkü ben Şerif Gören’im diye bağırmıyordu ama ben herkese bağırmak istiyordum Şerif Gören aramızda diye.
Şerif Gören’i son yolculuğuna uğurladık
Şerif Gören’i bugün ailesi, dostları, oyuncular, sinemacılar ve onu sevenler olarak Beyoğlu Atlas Sineması’nda son yolculuğuna uğurladık. Yol arkadaşları, dava arkadaşlarının hepsi oradaydı. Nur Sürer, Talat Bulut, Metin Akpınar, Ömer Vargı, Menderes Samancılar, Necmettin Çobanoğlu, Halil Ergün, Yüksel Aksu, Fadik Sevin Atasoy, Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit, Nebil Özgentük, Sibel Turnagöl, Levent İnanır, Erdal Özyağcılar, Yavuz Turgul, Nuri Bilge Ceylan, Faruk Turgut, Cemal Okan, Ali Gündoğdu daha göremediğim elbette birçok isim vardır.
Belki de bu benim hassasiyetim ama tanısın, tanımasın onun sinemasını izleyen başta genç oyuncular olmak üzere herkesin orada olmasını isterdim. Ve biz İstiklal Caddesi'ni kalabalığımızla kapatmalıydık çünkü bir devir kapanıyordu. Ayrıca bir gazeteci refleksiyle de kimler son vedasına geldi diye bakmadan da edemedim. Altın Kelebek Ödül Töreni’ne gitmeyi başaran eski sinemacılar ve oyuncuların hepsini bugün neden törende göremedim, bu sorgulamayı da ben yapıyorum maalesef. Çünkü son vedalar önemlidir, son yolculukta eşlik etmek gerekir.
Şerif Gören'i son yolculuğuna uğurlamak elbette bazıları için çok zordu. Hayatı, setleri paylaşıp, sayısız anı biriktirmişlerdi. Törende yapılan bazı konuşmaları burada da paylaşmak istiyorum.

Dostları, yol arkadaşları Şerif Gören’i anlattı!
Halil Ergün; “Biraz fazla duygusallaştım çünkü sinema hayatım boyunca her zaman yanımda dost, arkadaş olarak, ustam ve yönetmenim olarak var oldu. Filmler de çektim kendisiyle. Yeşilçam Sineması dediğimiz sinemamız var ya sonraları çok daha iyi fark ettim; Çok derin bir maceradır ve Türkiye'nin Türkiye halkının toplumsallaşmasında çok önemli bir süreçtir. Bir büyük rüzgârdır. Bu büyük rüzgârın en önemli kahramanlarından biri de Şerif Gören’dir. Sinemasına tutkun bir adam, insana tutkun bir adamdı ve bu adamla bizim çok anlarımız var. Sinema dünyamızı beslemiş insanlar yavaş yavaş gidiyor artık bir avuç kalmaya başladığımızı düşünüyorum. Onu da kaybettik.”
Menderes Samancılar; “ Arkadaşlarımızı sürekli yolcu edip acılarını yaşamak, bize de bu düştü. Şerif Abi sinemamızın iyi kalpli abisiydi. Yüreğiyle yaptığı işlerle hepimize önderlik yaptı. Oturduğumuz masalarda, çalıştığımız setlerde, verdiğimiz mücadelede, yollarda hep yanımızdaydı. Hep eli sırtımızdaydı. Ne mutlu bize ki hayatımızda, yüreğimizde böyle güzel bir abimiz vardı.”
Nur Sürer; “Bütün sinemacılar olarak hepimiz çok üzgünüz. Muhsin Ertuğrul’un çok sert açtığı kapıyı en son temsilci Şerif Gören yumuşacık kapadı. 41 yıl önce tanıştık biz, filminde oynamam için çok istemişti beni, üçüncü filmimdi. Şimdiki gibi sinemanın oyuncakları yoktu. Eksi 30 derecede sadece bir kamera ve dandik bir şaryo öyle çekildi o filmler. Ben kendisine hayran kalmıştım. Çok sert bir yönetmendi, oyuncular acayip çekinirdi ama ikimizin arasında bir ışık oldu belki benim biraz aykırı tip olmamdan ötürü gizli bir bağ kurmuştuk aramızda. ‘Yılanların Öcü’ filminde ki bu filmler esasında çok zor yapılıyordu, inanılmaz harikalar yaratmış bir yönetmendi. Şerif Gören olağanüstü bir yönetmendi. 3 ay önce Genco Erkal’ın cenazesinden sonra bir araya geldiğimizde dedim ki; Lokum gibi adam oldun niye zamanında biz oyunculara sertlik yaptın? Gülümsedi. Yoğun bakıma kaldırılmadan 5 gün önce telefonda konuştuk şahane bir konuşmaydı. Sinemanın yönetmen olarak son temsilcisini kaybettik, çok üzgünüm, şahane bir adamdı. Güle güle Şerif, iyi ruhlu adam hep içimizde kalbimizde olacaksın.”

Necmettin Çobanoğlu; “Son kalemizi uğurlarken geçmişle ilgili bir şey söylemek gerçekten çok acı veriyor. Şerif Abiyle çok çalışan biri olarak şöyle bir anımızı anlatmak istiyorum. Yol filmini sonundan başına çekerek Bingöl’den Diyarbakır’a geldik bana senaryoyu uzattı dedi ki; "Ömer’i sen oynayacaksın." Ben sette prodüksiyon görevlisiyim. Benim çok işim var abi dedim çünkü ağır bir işin içindeydik. "Hayır, sen oynayacaksın" dedi. Mecburen kabul ettim. Şerif Abi bende ışığı görmüş, o güzel gören Şerif Gören benim oyunculuk serüvenimi "Yol" ile başlattı. İyi ki böyle bir şey yapmış, onu çok seviyorum. Gerçekten çok önemli bir değerimizi kaybettik, çok üzgünüm”
Muzaffer Hiçdurmaz; “Şerif benim 70 yıllık arkadaşımdı, dava arkadaşımdı. Sendikalar, dernekler kurduk, borçlanma yasaları çıktı bunu hak eden sinema emekçilerini bu yolla emekli yaptık. Kendimizi emekli yapmadık. Şerif gerçekten bütün bu övgüleri hak eden arkadaşımız. Film bir tek kişiyle çekilmez, bir ekiple çekilir bunlar da sinema emekçileridir, emeğin hakkını burada da vermek gerekir. Şerif Abi sinema için sinema emekçileri için çok mücadele etti. Şerif çok iyi şeyler yaptın, ben de yanındaydım. Her zaman yanında olmak için çabaladım, bunu da başardım.”
Ömer Vargı; “Çok duygusalım 50 yıl önce ustam, abim olan dostumu kaybettim. Yönetmenliğe onun yanında asistan olarak başladım. Ondan sadece sinemayı değil hayatı öğrendim. İlk filmimiz benim ilk asistanlığım 20 yaşındaydım. İlk filmimizde gece soğukta pamuk tarlasındayım. Yanıma setten arkadaşım geldi ustan seni çağırıyor dedi. Buyur abi dedim; "Sen nasıl duruyorsun öyle ellerin cebinde senin" dedi. Çok soğuk oldu o yüzden dedim. "Bak, bu ekibin başında sen varsın, bu çok rahat bir duruş hiçbir zaman ellerin cebinde duramazsın. Her zaman işini yapacak durumda durmalısın" dedi. Hayata karşı da nasıl duracağımı ondan öğrendim.
Yüksel Aksu; “Bizim öncelikle ustamızdı sonra abimiz oldu. Kısa filmciyken Ankara Film Festivali’nde tanışmıştım. İlk tavrı sinirliydi, o zaman filmlerin diyaloglarını bazı sahnelerini mizansenlerini anlatınca sonra gevşedi rahatladı. Sonra çok iyi baba-oğul, abi- kardeş gibiydik. Aslında Şerif Gören deyince benim aklıma ilk gelen şeyler; mücadele, dayanıklılık dayanışma. Sineması da sinematografik, kendisi de çok sinematografik. Bir akşam iki duble içmeye giderdik sabaha kadar 5 filmlik öyküyle çıkardık. Kendisi de çok sinematografik birisiydi. Sineması da doğaya, yokluğa, mazlumluğa karşı mücadeleydi. Dayanışma diyorum ya; müşteki olarak başlamış mahkemeye tanık olarak devam etmiş, en sonunda sanık olmuş aynı mahkemede. İnsan arkadaşları için müşteki başlayıp, tanık olup sonra sanık olacak kadar dostluk… Ahhh bizim kuşak, biz bunu sizden öğrendik aslında öğrenmedik daha öğrenmeye çalışıyoruz. Yine Yılmaz Güney kaçarken bir emaneti alıp dünyanın en iyi filmlerinden olan Yol’u çekiyor. Bırakın karavanı, inciği boncuğu, kelle koltukta her biri. Hastalık da değil idamı göze almışlar, idamla yargılanıyorlar Yol filmini çektikleri için. Bundan daha büyük bir dayanışma, bundan daha büyük bir cesaret olabilir mi? O kadar çok anım var ki onunla…
Yol filminin yönetmeni Şerif Gören yolun yolumuzdur, izin izimizdir, bayrağın bizdedir rahat uyu.
Kaynak:Mutlu Hesapçı